23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

YURTDIŞINDAKİ TÜRK BİLİM İNSANLARI: “Yaratıcı olmak için önce özgür olmalı” İstanbul’da Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ile TÜBİTAK’ın katkılarıyla 1213 Temmuz tarihlerinde düzenlenen Yurtdışındaki Türk Bilim İnsanları Kurultayı, yurtdışında farklı alanlarda başarılı çalışmalarıyla isim yapmış Türk bilim insanları ile Türkiye’deki önde gelen üniversite, özel sektör ve kamu kurumu yöneticilerini bir araya getirdi. Türk yetkililer yurt dışından gelen bilim insanlarına bilgi birikimlerini transfer etmeleri yönünde çağrı yaparken, Türk Bilim Diyasporası, ülke bilimine katkıda bulunmaya hazır olduklarını açıkladılar; ancak bunun için eğitim ve bilim politikalarında iyileştirmelerin gerekli olduğunu şu uyarılarla dile getirdiler: • Yaratıcılığın tek koşulu fikir ve akademik özgürlüktür. • Üniversiteler bağımsız olmalı, her üniversite kendi rektörünü özgür iradesi ile seçmelidir • ARGE için gerekli olan kritik kitlenin oluşturulması için lisans üstü programlarının iyileştirilmesi gereklidir. • Değerlendirme sistemlerinde tek kriter bilimsel liyakat olmalıdır. Reyhan Oksay elin bir an için kendinizi yurtdışından gelen bilim insanlarının yerine koyun. Yıllarca memleketinizden uzakta yabancı ülkelerde dirsek çürütmüşsünüz; dünya çapında başarılı çalışmalara imza atmışsınız. Ama bilinç altınızda hep kendi memleketiniz için bir şeyler yapma arzusunu saklı tutmuşsunuz. Derken günün birinde memleketinizin bilimden sorumlu yetkilileri size bir çağrı yapıyor: Bilim Sanayi ve Tekno“Gelin ülkemiz bilimini kalkındırmak için loji Bakanı Nihat Ergün bir araya gelelim; buraya gelmenize gerek yok; yalnızca bilgi birikiminizi bizimle paylaşmanız yeter” diyor. Zaten yıllardır böyle bir daveti bekliyorsunuz. İstanbul’da düzenlenen kurultayda Türk yöneticiler size ülkemizin son 10 yılda bilim ve teknolojide ne kadar büyük bir gelişme kaydettiğini, 2023 hedeflerinin dünyanın ilk 10’u arasına girmek olduğunu söylüyor. Hatta hızını alamayarak şöyle konuşuyor: “Bugün Türkiye’nin demokrasi kültürüyle, sosTÜBİTAK Başkanı Prof. yal devlet ilkeleriyle, güçlü reel sektörüyle, Dr. Yücel Altınbaşak bölgesinde birçok ülke için ilham kaynağı olmuştur.” Bir an için şaşırıyorsunuz. Türk hükümetinin TÜBA, TÜBİTAK ve YÖK gibi bilim kurumlarına yaptığı siyasi müdahalelerle ilgili duyduklarınız sakın bir iftira olmasın! Ancak Türk yetkililerin çizdiği pembe tabloların hep sayısal veriler üzerine dayandırıldığını, atıf yetersizliği, patent azlığı gibi nitelik ve kalite göstergelerine pek fazla değinilmediğini fark ediyorsunuz. Kaldı ki bu çağrının içini dolduracak somut önerilerinin henüz formüle edilmediğini, atılacak adımların birCBT 1322/ 10 20 Temmuz 2012 zin yaklaşık yüzde 1’ini, yani 8 milyar dolar civarında bir kaynağı ARGE’ye ayırıyoruz. Ancak bununla yetinmiyor, 2023 yılında bu oranı yüzde 3 seviyesine çıkarmayı, yani 60 milyar dolarlık bir ARGE harcaması planlıyoruz. Bu süreçte özel sektörün ARGE payını 2/3’ye çıkartmasını bekliyoruz;, geriye kalanını kamu sektörü karşılayacak.” BİLİM VE TEKNOLOJİ ATEŞELERİ G likte tartışılarak belirleneceğini seziyorsunuz. Bu kötü bir şey değil, ancak meslektaşlarınızdan duyduğunuz kadarıyla memlekette din ile bilim birbirine karıştırılmış durumda. Bu koşullarda bilimsel işbirliğinin oluşması için bazı öneri ve uyarılarda bulunuyorsunuz. Ne var ki ilk kez davet edildiğiniz böyle bir toplantıda da ev sahiplerini de gücendirmemek ve kırmamak lazım. Onun için saldırgan olmayan, nezaket kuralları çerçevesinde “bir olumlu+bir olumsuz+bir olumlu” şeklinde sandviç uyarılarda bulunuyorsunuz. Bunun iyi niyetli bir girişim olduğunu kabul ediyorsunuz ve yetkililerin uyarılarınıza ne tepki vereceğini bekleyip görmeyi tercih ediyorsunuz. Buraya kadar kurultay ile ilgili izlenimlerimizi aktardık. Şimdi toplantıda kimlerin ne dediğine bakalım: Dünyaca ünlü Türk bilim insanları İstanbul’da “Yurt Dışındaki Türk Bilim İnsanları Kurultayı”nda ülkemizin bilim insanları ile bir araya gelme fırsatını yakaladı. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ile TÜBİTAK’ın katkılarıyla bu yıl ilk kez düzenlenen ve dünyanın çeşitli ülkelerinden gelen yaklaşık 100 bilim insanının (ne yazık ki aralarında yalnızca 5 bilim kadını vardı) katıldığı kurultayda, sürdürülebilir bir bilim köprüsü kurulması için atılması gereken adımlar tartışmaya açıldı. Türk yetkililer konuk bilim insanlarına Türkiye’nin geldiği düzeyi, daha da ilerlemek için neler yapılması gerektiği, gerçekleşmesi muhtemel işbirliğinin nasıl işlerlik kazanacağı gibi konularda bilgi verirken, iki gün boyunca gerçekleştirilen 5 farklı panelde, konuk ve ev sahibi bilim insanları, girişimcilik, yenilikçilik, teknoloji ve bilgi ekonomisi gibi konuları müzakere etme fırsatını buldular; varolan sorunları, düşünülen çözümleri ve somut önerilerini masaya yatırdılar. YURTDIŞINDAN 100 BİLİM İNSANI yıl orada kaldım. 20 yıldır ABD aşağı yukarı aynı kaldı. Hayat aynı hayattı. Bu süre zarfında Türkiye, en az biriki, belki de üç gömlek değiştirdi. Bu sadece bir alanda değil pek çok alanda kendisini gösterdi. Bunlardan birisi de bilim ve teknoloji alanıdır” dedi. Altunbaşak, ARGE’ye ayrılan kaynakların artış hızı açısından Türkiye’nin dünyada ikinci olduğunu açıklayarak şöyle konuştu: “ARGE kaynaklarının payına bakıldığında gayrisafi milli hasılanın yüzde 0.48’inden yüzde 0.84’üne çıktığını görürüz. Aşağı yukarı 2 katına yakın bir artış oldu... Türkiye’de geliştirmesi gereken pek çok alan var. Makale sayılarımızda bir artış var ama atıf sayılarımız istediğimiz noktada değil. Makalelerimizin patente dönüşme oranında daha kat edilmesi gereken uzun bir yol var. Araştırmacı sayımız son 10 sene 20.000’den 64.000’e çıktı. Oysa Türkiye gibi 75 milyonluk bir ülkenin 250300.000 araştırmacıya ihtiyacı var.” Altunbaşak yurtdışından gelen bilim insanlarını işbirliğine davet etti: “Türkiye’nin şu anda siz bilim insanlarına çok ihtiyacı var. Hepiniz değişik kültürlerden besleniyorsunuz. Bu bilgi birikimini Türkiye’ye transfer etmeniz gerekiyor, başka şansınız yok...Yurtdışındaki ve içindeki ARGE aktörlerimiz arasında köprü kurmamız gerekiyor. Köprünün bir ayağı Türkiye olacak. Diğer ayağı yurt dışındaki bilim insanlarımız, oradaki üniversitelerimiz olacak. Bu köprü çok işlek bir köprü olmalı. Organik bir ilişki tesis etmek zorundayız. Yurt dışındaki var olan teknolojiyi burada transfer etmek zorundayız.” Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün ise konuşmasında beyin göçü kavramına değindi: “Beyin göçü daha çok soğuk savaş döneminin ve eski Türkiye’nin bir kavramıydı. Bugün yurt dışındaki bilim insanlarını veya öğrencileri, beyin göçü olarak değil, beyin gücü olarak görüyoruz. Bugün Boston’da kardiyoloji kürsüsünde ders veren bir hocamız, San Francisco’da yazılım firması kuran bir girişimcimiz veya Cape Town’da nanoteknoloji alanında doktora yapan bir gencimiz, bu ülke için bir kayıp sayılamaz, tam aksine bir kazanca dönüştürülebilir... Bu nedenle biz, artık yurtdışındaki hiçbir bilim insanımıza aman ne olursa olsun muhakkak Türkiye’ye dön çağrısında bulunmuyoruz. Sadece şunu diyoruz; eğer dönmek isterseniz, Türkiye size artık eskisine göre çok daha uygun bir ortam sunacaktır. Döndüğünüz Türkiye, yıllar önce bıraktığınız Türkiye’den çok farklıdır.” Bakan Ergün, son 10 yılda ARGE harcamalarının ve araştırmacı sayılarının çok hızlı arttığı bir dönem yaşadıklarını şöyle anlattı: “Mesela 2002’de milli gelirimiz 230 milyar dolar iken ARGE yoğunluğumuz binde 45 ve ARGE’ye ayrılan bütçe 1.1 milyar dolar seviyesindeydi. Bugün ise 800 milyar dolar seviyesinde olan milli gelirimi YÜZDE 3’E ÇIKACAKMIŞ... Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren TÜBİTAK Yasası‘na da değinen Ergün, yasa ile ilgili şu açıklamayı yaptı: “TÜBİTAK Yasası önemli değişiklikler getirdi. Artık bilgiyi, toplum yararına ürün haline getiren mekanizmayı TÜBİTAK daha kolay yürütebilecek. Aynı yasada dış teşkilat içinde Bilim ve Teknoloji Ataşesi’ne yer verildi. Şu an turizm ve ticarette ataşelerimiz var. Eğitim alanında da ataşelerimiz var. Diğer yandan bilim ve teknolojide dünyada olan bitenleri izleyecek kurumlara da ihtiyaç var. Onun için bu sene en az 10 ülkeye Bilim ve Teknoloji Ataşesi atayacağız. Bunlar bulundukları ülkelerde bilim adamlarımızla yakın temas içinde olacak. Olan bitenleri biYazının devamı 15. sayfada “BİZİM YURTDIŞINDA OLMAMIZ TÜRKİYE İÇİN DAHA İYİ” Kurultaya panelist olarak katılan Prof.Dr. Mehmet Toner*, kendi çalışmaları ve kurultayın misyonu ile ilgili dergimizin sorularını yanıtladı. Özyeğin Üniversitesi’nin Mütevelli Heyeti Üyesi olduğunuz için sık sık Türkiye’ye geliyorsunuz. Bu kez kurultayı izlemeye mi geldiniz? Ben tam da kurultayın amaçlarına yönelik çalışmalar yapıyorum. Bilim ve bilgiyi topluma nasıl faydalı hale getirebiliriz konusuna öncelik veriyoruz. Ben ve ekibimin yaptığı bilim ve teknolojiyi faydalı hale getirmek. Yeni fikirleri ürüne dönüştürmek. Hem yeni fikir üretiyoruz, hem de buna dayanarak ürün üretiyoruz. Çalışma alanınız nedir? Genelde nanoteknoloji ve bunun sağlık bilimlerindeki uygulamaları Ürünleriniz nelerdir? Son çıkarttığımız ürünlerden biri AIDS üzerine bir mikroçip. Dünyada 33 milyon AIDS’li var, bunun 30 milyonu Afrika’da. Bunların yalnızca 6 milyonu tedavi görebiliyor. Mikroçip kandaki AIDS’li hücreleri tespit ediyor. Bunun sayesinde kimi tedavi edip etmeyeceğimizi tespit ediyoruz. Hangi aşamadasınız? Üretim aşamasındayız. Bu çip her yerde uygulanabiliyor, ucuz, fakat ileri teknoloji ürünü. Uygulaması, kaynak sıkıntısı çeken yerler için çok kolay. Bir yıl içinde piyasaya çıkabilir Başka çalışmalarınız? Kanserin hastaları öldürmesinin nedeni primer tümör değildir. Metastas etkisi öldürür.. Bunun kandan dağıldığını yüzlerce yıldır biliyoruz. Ancak bu hücreler çok nadir bulunur. Ancak biz nanoteknolojiden yararlanarak kanserli hücreleri bulan bir teknoloji ürettik. Bu çip kansere yaklaşımı değiştirdi. Böylece kanseri yakından izleme şansına kavuştuk. Üstelik noninvazif bir yöntem. Aynı AIDS’teki gibi hastayı monitör edebiliyoruz. Yeni kanser ilaçları hedeflenmiş tedavi denilen türden. Bizim çip, kanda bulunan hücrelerin DNA’sını çözdüğü için hangi ilacı kullanacağımızı biliyoruz. Kanserin genetik bilgisi artık çok önemli. Birinci uygulama sahası kanseri monitör etmek, ikincisi hedeflenmiş tedavi, üçüncüsü ise erken teşhis. Bu çalışma çok merkezli klinik test evresinde. Klinik çalışma başarılı olduktan sonra, yani 12 yıl içinde piyasaya çıkabilir. Üzerinde çalıştığınız başka yeni bir ürün var mı? Doğum öncesi teşhiste kullanılan bir test. Down sendromu, Turner hastalığı gibi hastalıklara yönelik bir kan testi. Genetik kökenli hastalıkları anne karnındayken teşhis edebiliyoruz. Klinik çalışmaları bitmek üzere. Türkiye’de olmasa bile çok sayıda hastanede kullanılıyor. BİLGİYİ TÜRKİYE’YE TRANSFER BEYİN GÖÇÜ DEĞİL, ‘BEYİN GÜCÜ’ Kurultayda açılış konuşmasını TÜBİTAK başkanı Altunbaşak yaptı. Türkiye’de bilim ve teknolojinin son 10 yılda büyük bir atılım içerisinde olduğunu söyleyen Altunbaşak, “1992 senesinde ABD’ye gittim ve yaklaşık 20 “ABD 20 YILDIR AYNI YERDE, AMA BİZ.....” *Özyeğin Üniversitesi Mütevelli Heyeti Üyesi Prof. Dr. Mehmet Toner, Massachusetts General Hospital BiyoMikroElektroMekanik Sistemleri Merkezi Direktörü, Harvard Tıp Fakültesi Hastaneleri Biyomedikal Mühendisliği Doktorlara Yönelik Araştırma ve Eğitim Programları Direktörü’dür. Bugüne dek ekibiyle birlikte geliştirdikleri mikroçip teknolojisi ile kanser ve HIV’in teşhis ve tedavisinde çok önemli başarılara imza attı. CBT 1322/ 11 20 Temmuz 2012 Türk bilim insanlarıyla herhangi bir işbirliği yapıyor musunuz? Akademik olarak Türkiye ile çok fazla bir işbirliğimiz yok. Bir ara ODTÜ ile çalışıyorduk. Şimdi İTÜ ile bir proje üzerinde çalışıyoruz. Türkiye’de üniversitelerden ürüne dönüştürülecek parlak fikirler çıkıyor mu? Üniversitelerde lisans düzeyinde fikir çıkmaz; insanlar o aşamada öğrenmeye geliyor. Dünyanın her yerinde bu böyledir. Oysa doktora eğitimi fikir geliştirmek için ideal bir süreçtir. Doktora eğitimi tamamen araştırmaya yönelik olmalı. Türkiye’de doktora eğitimi çok zayıf. Bakanımız, ‘Millet askere gitmemek veya memurluktan gün almak için doktora yapmamalı. Doğru dürüst doktora programlarını başlatmamız gerekiyor’ dedi.. Çok haklı. Ancak doktora programlarının oturtulması için ilgili yasalar çıkartılmalı, alt yapı düzeltilmeli, doktora tezlerini yapacak, yönetecek daha çok bilim adamı ortaya çıkartmamız lazım. ARGE’ye para ayrılması sorunu çözer mi? TÜBİTAK’ta ve devlette büyük bir para kaynağı var; ARGE’ye para yatırıyor, bilime para yatırıyorlar. Bu muhteşem bir olay ama bunu verimli kullanabilecek adam sayımız yok. Bilim insanlarının dışarıdan gelip çalışmasına nasıl bakıyorsunuz? Yabancı ülkeden adam getirmek sorunu çözmez. Bizim orada olmamız burası için daha ya rarlı. Beyin göçü bitti beyin entegrasyonu başladı. Bizi buraya getirmek hem yanlış, hem de zararlı bile olabilir. Buradaki sistemi yerine oturtmak gerek. Sistem nasıl yerine oturur? Şu andaki gelişmeler eskiye göre çok pozitif. Ama problemler yok diyemeyiz. Örneğin üniversitelerin özerk olması gerek. Ben özerk olmayan bir üniversitede çalışmak istemem mesela. Rektör atamalarının daha tarafsız olması gerekir. Benim buraya gelmem için devletin müdahale Prof. Dr. Mehmet Toner sinin minimum olması lazım. Devlet çok fazla kontrol ederse bilim yapılmaz. Gençlerin önünü açtığınız sürece bu ülkenin geleceği çok parlak. Atılımcı, dinamik, girişimci bir potansiyel var.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle