24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

tın almaya ikna edilebilir. Bunun için satıcı, seçeneklerin arasına daha pahalı olan lüks bir markayı karıştırır. Mercier’e göre alıcı şöyle bir tuzağa düşer: “Satıcı seçeneklerin arasına lüks bir model sokarak, alıcıyı orta fiyat aralığındaki telefonu almaya ikna eder. Alıcı kendince pazarlık ettiğini düşünür. Burada çekicilik etkisi kendini göstermiş, satıcı, alıcının mantığında sapma yaratmış ve en iyi tercihi yaptığı inancını yerleştirmiştir.” tışmacı beynimiz sayesinde hayatta kalma başarısını gösterdiğimiz de unutulmamalı. Sperber ve Mercier’in de vurguladığı gibi insanoğlu yalnızca ikna edici tartışmalar yapmakta ustalaşmamış, aynı zamanda karşı tarafın mantığa ters düşen iddialarını da yakalama yetisi ile donanmıştır. Bu durumda, insanlar bir araya gelip belirli bir konuyu tartıştıkları zaman birbirlerinin yanlı ve taraflı düşüncelerini dengelerler. Sonuçta, grup tartışmalarından, katılımcı bireylerin akıl dışı iddialarına karşın şaşırtıcı ve akılcı sonuçlar çıkabilir. Bunun nedeni, grubun içindeki akıllı insanların doğru yanıtı ortaya çıkartması değildir; asıl neden, farklı görüşleri savunan kişilerin karşılıklı eleştirilerle doğru yolu kendi içlerinde bulmalarıdır. Ayrıca grupların, tek başına fikir üretenlere göre daha yaratıcı oldukları da deneylerle kanıtlanmış durumda. Grup elemanlarının bireysel yeteneklerine bakıp, grubun toplu performansı hakkında tahmin yürütmenin mümkün olmadığını söyleyen Pittsburg’daki Carnegie Mellon Üniversitesi’nden Anita Williams, grubun ortak zekasının nasıl tartıştığına bağlı olarak belirlendiğini belirtiyor. Bu görüyü sınamak için yapılan deneylerden birinde grup elemanlarının çoğunlukla kadınlardan oluştuğu durumlarda grubun daha iyi performans çıkarttığı görüldü. Williams’a göre bunun nedeni kadınların sosyal işaretlere daha duyarlı olması. İnsanların muhakeme yeteneğinin grup içinde daha mantıklı, daha akılcı sonuçlar verdiği iddiası bazı bilim insanları tarafından kabul görmüyor. Oklahoma Eyalet Üniversitesi’nden psikolog Robert Sternberg, bu konudaki görüşlerini şöyle açıklıyor: “Toplumu büyük bir tehlikenin beklediği koşullarda, çıkar hesapları ve duygular çok üst düzeylerde seyreder. Bu durum özellikle benzer görüşteki insanların çoğunlukta olduğu gruplarda daha belirgindir. Grup üyeleri birbirlerini aşırı uçlara doğru kışkırtırlar; ılımlı görüştekilerin seslerine kimse kulak vermez.” Bunun sonucunda muhalifler susturulur. Farklı eylem seçenekleri göz ardı edilir. Bu da doğal olarak grup adına çok sağlıksız kararların alınmasına yol açar. Irving Janis “grup düşüncesi” kavramını ortaya attığı zaman, yanlış alınan ortak kararlara örnek olarak ABD’nin Vietnam Savaşı’na katılmasını gösterdi. Bugün buna benzer bir felaket, kitle imha silahlarıyla ilgili somut delillerin bulunmamasına karşın ABD’nin Irak’ı işgalinde yaşandı. Grup içinde alınan ortak kararlar bası koşullarda yanlış olsa da, bazı araştırmacılar ortak muhakeme yapmak için tartışmacı beyinlerimizi daha iyi kullanabileceğimize inanıyor. ORTAK ZEKÂ fak kurmak ve bu ittifakı sürdürmek ve kendilerini kandırma eğilimi taşıyanlara karşı uyanık olmak zorunda kalmıştı. Ayrıca bilim insanları, primat grubundaki birey sayısı ile türün ortalama beyin büyüklüğü arasında çok belirgin bir korelasyon olduğunu da saptadı. Bu, “Sosyal Beyin” veya “Makyavelli Zekâsı” adı verilen varsayımları da destekler nitelikte. Birkaç yüz bin yıl önce dilin evrimi, oyunun kurallarını toptan değiştirdi. Dilin sağladığı avantajlar çok açıktı. Fikir alışverişinde bulunmak gelişmiş bir dil oluşturdu, böylece yenilikler ve icatlar ivme kazandı. Daha gelişmiş araç ve gereçlerin ortaya çıkmasıyla avcılık kolaylaştı ve evler daha konforlu bir hale geldi. Ancak dilin evrimi beraberinde pek çok sorunu da getirdi. Özellikle atalarımız kime güveneceklerini tam olarak bilmek zorunda kaldılar. Uzmanlık belirtileri ve geçmişteki yardımseverlik gösterileri güvenilecek kişinin seçiminde belirleyici olduysa da, daha az tanınan insanlara güvenmek için bu kişilerin fikirlerini ve düşüncelerini değerlendirmenin bir yolunu bulmak zorundaydılar. İşte bu noktada devreye tartışma yeteneği girdi. Bu insanların söylediklerini kabul veya ret etmeden önce tartışmalarını değerlendirme gereksinimi öncelik kazandı. Diğer taraftan sağlıklı bir kuşkuculuk da eleştirisel bir bakış açısı için gerekliydi. Bunun kadar gerekli başka bir yetenek de, diğerlerini ikna etme becerisiydi. Mercier, bu aşamada insan muhakemesinin gelişimini mercek altına almak için geniş kapsamlı psikolojik araştırmalar yürüttü. Psikolojik araştırmalarda önce doğrulama eğilimi incelendi. Mercier’e göre siyasetçilerin davranışlarının değerlendirilmesinde bu eğilime çok sık başvurulur. Örneğin sıradan bir seçmen, seçtiği adayın lehine olan bilgileri dikkate alırken, rakibinin erdemlerini gözardı eder. İşin ilginç tarafı kimse tarafsız davranmadığının farkında değildir. Sonuçta bu partizanca tutum, mantıklı düşünüldüğünde, insanların yanlış izlenimlere sahip olmasına yol açar. Ancak insan tartışma yeteneğine sahip olmak üzere evrildiyse, doğrulama eğiliminin yararlı olduğu sonucunu da çıkartabiliriz. Mercier bu yararı şöyle açıklıyor: “Bu şekilde tercihlerinizle çelişen kanıtları ortaya çıkartacağım diye boşu boşuna uğraşmazsınız. Sizin görüşlerinizi destekleyen kanıtlar üzerinde yoğunlaşırsınız.” Mercier ve Sperber, beynimizin bir diğer zaafının da cazibe etkisi olduğunu söylüyor. Bu etki farklı seçenekler arasında tercih yapmak zorunda kaldığımızda ortaya çıkar. Bu süreçte ilgisiz seçenekler, mantıklı bir tercih yapmamızı engelleyebilir. Örneğin en ucuzundan bir cep telefonu almak üzere yola çıkan bir kişi, daha pahalı olan modeli sa DİLİN EVRİMİ İLE DEĞİŞEN KURALLAR Çerçeveleme etkisi bundan 30 yıl önce Princeton Üniversitesi’nden psikolog Daniel Kahneman ve Amos Tversky tarafından tanımlandı. Bir dizi araştırmanın sonucunda Kahneman ve Tversky, insanların birbirinin aynısı iki seçeneği nasıl sergilendiğine veya nasıl çerçevelendiğine bağlı olarak farklı bir şekilde değerlendirdiğini keşfetti. Bu etkiyi ortaya çıkartmak için yapılan araştırmalarda, insanların kararlarını savunmak zorunda bırakıldıklarında bu eğilime daha yatkın oldukları görüldü. Bazı yaşam tarzı tercihlerinin yararzarar değerlendirilmesinde bu etki daha belirleyici oluyordu. Örneğin sıradan bir tüketici, paketinin üzerinde “%90 yağsız” yazan bir gıda maddesini, “%10 yağlı” yazan gıda maddesine tercih eder. Bir başka etki de kullanmayacağımız bir sürü teknik özelliğe sahip olan ürünü daha sade ürünlere tercih etmemiz. “Özellik Kandırmacası” olarak nitelendirilen bu stratejiden özellikle elektronik ev eşyası üreticileri yararlanır. Bir çamaşır makinesinde onlarca farklı program bulunsa da pek çok insan bu programların yalnızca bir kaçını kullanır. ÇERÇEVELEME ETKİSİ DOĞRULAMA EĞİLİMİ Tartışmak ve ikna etmek için evrildiğimiz fikri bazen gerçekliğin feda edilmesi anlamına da gelse insan muhakemesi ile ilgili oldukça karamsar bir tablo çiziyor. Ancak tar İNSAN MUHAKEMESİ İLE İLGİLİ KARAMSAR BİR YORUM CBT 1316/9 8 Haziran 2012 CAZİBE ETKİSİ Mercier ve Sperber, tartışma yeteneği konusundaki çalışmalarını Behavioral and Brain Sciences isimli dergide yayımladılar (vol 34, p57). Bu makalede beynin tartışmacı özelliğiniaçıklamak için yukarıda açıkladığımız bir dizi zaafa dikkat çektiler. Makale bilim dünyasında büyük tarışma yarattı. Virginia Üniversitesi’nden psikolog Jonathan Haidt, “Mercier ve Sperber’in makalesi, dünyadaki tüm psikoloji fakültelerinde okutulmalı” diyecek kadar makaleyi önemsedi. Haidt’e göre bu makale ile ahlaki kararlarımızın akılcı düşüncelere değil, tümüyle sezgi ve içgüdülerimize dayandığı net bir şekilde dile getirilmiş oldu. Haidt, Dartmouth College’dan Thalia Wheatley ile birlikte yürüttüğü bir deneyde, hipnoz yoluyla mide bulantısı hissi uyandırılan deneklerin ahlaki konularda verdikleri kararların daha sert ve acımasız olduğunu gördü. Bu da etik konularda, mantıklı muhakemenin değil, duyguların baskın rol oynadığını gösteriyordu (Psychological Science, vol 16, p 780). Haidt’in, bu konudaki görüşleri şöyle: “Yaşam boyu yapmaya çalıştığımız şey, sezgilerimizi ve içgüdülerimizi haklı çıkartmaya uğraşmak ve aldığımız kararların doğruluğuna diğerlerini ikna etmeye çalışmaktır. Hiçbir zaman en doğru sonuca ulaşmak için çaba harcamayız. Kısaca ahlaki tartışmalar, ahlaki doğruları ortaya çıkartmak için yapılmaz; bunlar ahlaki açıdan insanları ikna etmek için geliştirilmiş bir araçtır.” AHLAKİ KARARLAR SEZGİLERE DAYANIYOR. Cambridge Üniversitesi’nden eğitim psikoloğu Neil Mercer, “Birlikte Düşünelim” programı çerçevesinde okullarda ortak öğrenme ve muhakeme yapma sistemlerini oturtmaya çalışıyor. İlk izlenimlerine göre çocuklar birlikte düşündüğü zaman, problem çözümünde daha iyi bir mantık güdüyorlar ve zekâlarını daha verimli bir şekilde kullanıyorlar. Bu özellikle matematik ve fen derslerinde daha belirgin. Pilot uygulamalarda öğrencilerin hem grup olarak hem de birey olarak sınavlardan daha iyi notlar aldığı saptandı. Mercer, fikirlerin özgürce dile getirildiği ve karşı görüşlerin çekinmeden eleştirildiği, hedeflerin kesin sınırlarla belirlendiği ödevlerde, öğrencilerin çok daha başarılı olduğuna inanıyor. ‘Birlikte Düşünelim’ projesi son yıllarda eğitimde popülarite kazanmış olmakla birlikte, Sternberg, mevcut eğitim sisteminin hâlâ bireysel bilginin geliştirilmesine ve analitik muhakeme yönteminin oturtulmasına aşırı ölçüde odaklanmış olduğunu söylüyor.Bunun sakıncalarını Sternberg şöyle açıklıyor: “Bu sistem önyargılarımızı besliyor ve içgüdülerimizi haklı çıkartmaya itiyor. Oysa toplu tartışma, tuzaklarına düşmemeyi öğrendiğimiz takdirde daha sağlıklı kararlar almamızı sağlayabilir.” Türkçesi: Reyhan Oksay Kaynak: New Scientist, 26 Mayıs 2012 EĞİTİMDE ‘BİRLİKTE DÜŞÜNELİM’ PROJESİ
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle