24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Yarımburgaz Mağarası’nın “Muhteşem” Yok Oluşu: Film Sektörü ve Arkeolojik Tahribat İstanbul yakın çevresinde Yarımburgaz dışında başka bir doğal mağaranın olmaması, Yarımburgaz’ı film sektörü için lojistik olarak mecburi bir sahne haline getirmektedir. Bu lojistik mecburiyet şüphesiz ki yüzbinlerce yıldır bir mağaraya ihtiyaç duyan tarihöncesi insan toplulukları için de geçerliydi. 2012 yılında, yüzbinlerce liralık maddi kaynakları olan dizileri çekenler, tarihöncesi insandan farksız bir biçimde aynı mecburiyetlerin boyunduruğunda kalmıştır. Yarımburgaz’da yapılan dizi çekimleri tescilli bir arkeolojik sit alanının yok olma sürecini hızlandırmaktadır. Berkay Dinçer*, Yiğit Ozar**, Yasin Gökhan Çakan***, Mihriban Özbaşaran*** Yarımburgaz Mağarası’nda film sektörünün yarattığı tahribat, 1986’dan 2011 yılına kadar olan 25 yıllık süreçte oldukça azalmıştı. Bunda gerçekleştirilmiş bilimsel çalışmaların büyük bir etkisi olduğu açıktır. Yarımburgaz Mağarası 2011 yılıyla birlikte yeniden bir sahne haline getirildi. Bunda kurgularını platoların yapaylığından kurtarmak isteyen yapımcıların tarihikültürel değeri bulunan mekânların etkileyiciliğinden yararlanmak istemeleri rol almış olabilir. Ancak bu çabalar muazzam bir tahribatın altına imza atılmasına vesile olmuştur. Örneğin, dizinin 30. bölümündeki deyiş sahnesi için bir Muhteşem Yüzyıl“, sektörünün mağaraya ihtiyacı olan “M 1980’lerdeki geleneğini bozmamış ve birinci dereceden arkeolojik sit alanı olan Yarımburgaz Mağarası’nı seçmiştir. Bu bölümde Pirlere Niyaz Ederiz deyişinin söylendiği sahne Yarımburgaz’da geçmektedir. Arkeolojik varlıklar hassas ve kırılgandır. Bunların içinde adım atmak bile büyük dikkat gösterilmesini gerektirir. Ancak “Muhteşem Yüzyıl”ın bu sahnesinin çekimi için onlarca kişi mağaranın içine doluşmuş. Üstelik sözü geçen sahne için mağaradaki arkeolojik bir kazı alanının içinde ateş yakıldı. Mağaranın etkileyici görsel ortam sunmasından olacak, “Muhteşem Yüzyıl” dizisi bu kadarla da kalmayıp 43 ve 44. bölümlerde de mağarayı kullandı. Yaralanan İbrahim Paşa’nın iyileşmesi için “Deva Mağarası”na, yani Yarımburgaz’a gitmesi ve orada tedavi olması gerekmiştir. Tedavi olması için mağaranın içindeki bir suda bir süre yatırılmıştır. Bu su birikintisinin yapılabilmesi için bu sefer eski kazı alanları kullanılmadı. Ancak ne yazık ki, bu durum sevindirici değil. Çünkü bu su birikintisinin yapılabilmesi için birinci derece arkeolojik sit alanı olan Yarımburgaz Mağarası’nda yeni bir kazı yapılarak bir çukur oluşturuldu. Yarımburgaz’ın Paleolitik tabakaları bilim insanları tarafından kazılırken insanlığın ortak tarihinin hiçbir kısmının zarar görmemesi amacıyla fırça, dişçi aletleri gibi çok hassas aletler kullanıldı; çıkarılan her taş ya da kemik parçası üç boyutlu olarak belgelenmiş, ölçekli olarak çizildi. Ancak Muhteşem Yüzyıl, İbrahim Paşa iyileşecek diye mağarada bir kazı gerçekleştirdi. Kültür ve Turizm Bakanlığı, Türkiye’deki herhangi bir arkeolojik alanda kazı yapan ekiplere, başında konunun uzmanı bir profesör olsa bile bir temsilci gönderir ve yapılan çalışmayı denetler. “Muhteşem Yüzyıl”ın Yarımburgaz kazısında böyle bir temsilci de yoktu. Pargalı İbrahim Paşa’nın tedavisi sonrasında çukur, dizi ekibi tarafından tekrar toprakla doldurulmuş, ayrıca havuzun biraz ilerisindeki bir tümsek de kazılarak tesviye edilmiştir. Dizi ekibinin kazı yaptığı bu alan, 1990’larda mağarada en hassas yöntemlerle çalışan arkeologların, gelecekte ileri teknolojiler ve yeni analiz yöntemleri ile yeni kuşakların araştırması için özellikle dokunmadan, kazmadan bıraktıkları alandır. Yarımburgaz’da yapılan bu tahri MUHTEŞEM YÜZYIL’IN MAĞARASI İ stanbul’da, Küçükçekmece Gölü’nün kuzeyinde yer alan Yarımburgaz Mağarası, Türkiye’nin en eski arkeolojik buluntu yerlerinden biri, kıtalar arasındaki coğrafi konumu ve arkeolojik bulgularının eskiliği nedeniyle tüm dünya için önemli arkeolojik buluntu yerlerinden bir tanesidir. Mağarada 1960’lı yıllarda Şevket Aziz Kansu tarafından arkeolojik kazılar yapıldı; 1977 yılında birinci derece arkeolojik sit alanı olarak tescil edildi. Fakat bu tescil de mağaranın yok oluşunu engellemedi. 1980’lerde tahribatın boyutlarının iyice artması yüzünden 1986’da Mehmet Özdoğan, 19881990 yıllarında Güven Arsebük yönetimindeki ekipler tarafından kazı çalışmaları gerçekleştirildi. CBT 1302/ 18 2 Mart 2012 Bu kazıların ayrıntılı sonuçları çok sayıda bilimsel çalışmayla yayımlandı. 2010 yılında ise, Paleolitik Çağ arkeolojisiyle ilgili sonuçlar bir kitap olarak yayımlandıi. Günümüzde Yarımburgaz Mağarası, Paleolitik Çağ kapsamında dünya çapında Türkiye’den bilinen çok az sayıdaki nitelikli araştırılmış buluntu yerinden bir tanesidir. Araştırmalar, mağaranın 400 bin yıl öncesinden 19881990 Yarımburgaz Mağarası kazılarında Paleolitik dö başlayarak isnem tabakaları çok hassas bir şekilde kazılmış ve ayrıntılı ola kân edildiğini göstermiştir ki, rak belgelenmişti. bugüne kadar tüm Türkiye’de bu döneme ait sadece birkaç kazı yeri mevcuttur. Yarımburgaz’ın önemi sadece ilk insanlarla ilgili de değildir. M. Özdoğan’ın çalışmaları mağaranın insanların ilk kez yerleşik yaşama geçtiği Neolitik dönemle ilgili önemini de açığa çıkarmıştır. Arkeolojide kültürler isimlerini ilk kez keşfedildikleri buluntu yerlerinden alır. Yarımburgaz, adını Neolitik bir kültüre vermiştir. Yarımburgaz kültürü, Neolitik yaşam biçiminin Avrupa’ya aktarımının anlaşılması açısından önemli bir keşif olmuştur. Yarımburgaz Mağarası’nın arkeolojik önemi, adı geçen araştırmacıların çalışmalarında ayrıntılı olarak görülebilir. Ancak ne yazık ki bu yazıda, 2012 yılında gerçekleşen yeni tahribattan dolayı, tüm insanlığın ortak değeri olan ve yüz binlerce yıllık tarih açısından önemi tartışılmaz olan Yarımburgaz’ın arkeolojik öneminden çok, böylesine önemli bir kültür varlığının elbirliğiyle katledilişinden söz edilmesi zorunluluğu doğmuştur. Zira, Yarımburgaz’da bilimsel araştırmaların yapıldığı beş yıllık bir süre haricinde tahribat günümüze dek artarak devam etmiştir. 1986 yılında başlayan kazılara kadar gerçekleştirilmiş tahribat, Yarımburgaz ve çevresindeki arkeolojik buluntuların büyük kısmının yok edilmesine neden oldu. Mağaranın yer aldığı ve 1980’lerin başında yerleşime açılan Altınşehir’in nüfusu günümüzde 120 bin kişidir. Bu yerleşim, mağara çevre EN ESKİ İSTANBULLULAR sindeki Geç Antik Çağ ve Bizans yerleşimlerinin tahrip olmasına yol açtı. Yine 1980’li yıllarda kamu kurumlarının mağaranın yakınına yaptığı tesisler, Yarımburgaz çevresindeki Bizans su yapılarının taşları kullanılarak inşa edildiği için bunları yok etti. Aynı yıllarda mantar yetiştirmeye karar veren kişiler tarafından mağaranın içine iş makineleri sokuldu ve arkeolojik dolgular tesviye edildi. Bu etkinlik sonucunda mağaranın içindeki arkeolojik dolguların büyük kısmı yok edildii. Ayrıca iş makinelerinin girişinin sağlanması amacıyla mağaranın ağzı da önemli ölçüde yıkıldı. Define arayan kişiler de Yarımburgaz’da büyük tahribata neden oldu. İnsan türünün daha dünya üzerinde dahi olmadığı bir dönem olan Eosen’de oluşmuş mağaranın anakayasında hazine aramak ancak cehaletin göstergesidir. Değerli madenlerin kullanılmadığı tarihöncesi dönemlere ait arkeolojik dolgular da, bu kısa yoldan zengin olma zihniyetinin kurbanı oldu. Yarımburgaz’da definecilerin tamamıyla cahillikten kaynaklanan etkinliği günümüzde de artarak devam ediyor. Yarımburgaz’ın yok edilmesini engelleyebilmek amacıyla 19881990 yıllarındaki kazılar sırasında mağaranın girişlerine demir parmaklıklar yapıldı. Ancak bu parmaklıklar da kısa süre içinde işlevini yitirdi, yakın zamana kadar mağara, uyuşturucu kullanımı gibi işlerin yapıldığı bir “merkez”e dönüştü. Can çekişen bir kültür varlığı olarak Yarımburgaz Mağarası’nın bugün neredeyse tamamen tahrip olmasındaki nedenler, ne yazık ki, sadece yukarıda sayılanlarla da sınırlı değildir. Yarımburgaz’ın yok edilmesinde sinema sektörü de elinden geleni ardına koymamıştır. Sektör, Yarımburgaz’ın katledilmesine iştirak etmekle kalmayıp ayrıca bu cinayeti takip edilebilir bir şekilde belgelemeyi de “başarmış”. 1971 yılında çekilen “Ali Baba ve Kırk Haramiler” filminde Yarımburgaz Mağarası haramilerin “açıl susam, açıl” diyerek girdikleri mağaradır. Bu film için mağaranın ağzına bir kapı yapılmıştır. Görüntülerde Yarımburgaz’ın çevresi henüz bakirdir, önünden sadece toprak bir yol geçer. Mağaranın içi de bugün görülenden farklıdır; tahribat henüz tam olarak başlamamıştır. “Küçük Ağa” filminin çekimleri içinse mağaranın duvarlarındaki freskler kazınarak yok edildi. Bir uzaylının mağarada yaşayan bir kadına olan aşMuhteşem Yüzyıl’ın Pirlere Niyaz Ederiz dekını anlatan “Yorr’un Öyküyişinin söylendiği sahnesi için arkeolojik sü” filminde ise mağaranın dolguların bulunduğu eski bir kazı alanı içiniçine büyük bir havuz yapılır. de ateş yakıldı (küçük resim). Film senaryosu gereği bu havuz dinamitle patlatılır. Bu patlamayla birlikte arkeoloji açısından son derece önemli olan dolgular mağaranın ağzından suyla birlikte akıp gider. Böylelikle bir arkeolojik sit alanı ilk kez “uzaylılar” tarafından tahrip edilmiş olur. Bu açıdan Yarımburgaz’ın dünyada bir başka benzeri yoktur. FİLMLERLE BELGELENEN TAHRİBAT
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle