Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
• KÜLTÜR • DOĞAN KUBAN Gelecek Ancak Bilinçlenen Halkın Kararı İle Biçimlenir Kişi genelde kendi geleceğini düşünür. Bu bağlamda iktidarların temel sorunu da topluma güven vermektir. Her tür iktidar, demokrasi, otokrasi ya da başka bir şey, bu güveni halka verdikçe ayakta kalır. öğretmek gerekir. Ekonomik yaşamını teknolojinin hızla değişmesine ve alışverişe uyarlamış bir dünyada, dünyanın hızına ayak uyduramayan toplumların arkada kalmasının çaresiz olduğunu öğrenmeliyiz. Ne var ki arkada kalınca dünya sizi kendi halinize terk edip unutmuyor. Dünya’nın antenleri çölde kaybolanı da bulup izliyor. İnsanlar evreni izledikleri gibi dünyayı da izliyorlar, çünkü her çıkmamış can sömürülebiliyor. Sürekli ve örtülü bir mücadele bilinçlenmek isteyenle onu bilinçlendirmemek isteyenler arasında devam ediyor. Yalancının mumunun yatsıya kadar yandığını bize anlatan geleneksel bilgelik, insanlığın iyileşme ya da doğruyu bulma şansını onun doğal aklına bağlamış görünüyor. Yeni yıllara umutsuz girmemeli. İyi haberi Noel Baba’da beklemektense halklardan beklemek daha gerçekçi. Bu doğal akıl, Ziya Paşa’nın dediği gibi, gökte yıldız arayacağımıza önümüzdeki kuyuya düşmemeyi bize anımsatmalı. Çağdaş dünyaya ilişkin veriler o denli yaygın ve bulaşıcı ki insan kendine ait bilgilerden önce, öteki toplumların ve insanların başına gelenleri öğreniyor. Mahallede açlıktan ölen adam varken Endonezya’daki bir felaketi öğreniyoruz. Medya denen geveze, yaygaracı, didikleyici ve kazanç ayarını heyecan yaratmaya yönlendiren haber mekanizması ortamında yaşayan insanların doğru bilgilenme olanağı az. İktidarlara yararı yoksa doğru bilginin insanlara ulaşması genel geçer medya kanalı ile olmuyor. İnsanlar kendilerine verilen bilgiye karşı aradıkları bilgi standartlarını yaratmak zorundalar. İnsan, bilgisi kadar değil, davranışına göre uygardır. Ne var ki insan davranışının, 1960’lara kadar psikologların inandığı gibi, tesadüfi bir şey olmadığı bugün kabul ediliyor. Günümüzde bilimsel bir statü kazanan Evrimsel Psikoloji’ye göre, insanın beyni bir bilgisayar gibi çalışıyor. Yani bilgiyi değerlendiriyor. Psikologlara göre bu yetenek beynin akıl dediğimiz programı ile çalışır. Bu program insanın evrim süresince gelişen genetik yapısındadır. Hiç psikoloji bilmeyen, fakat bilgisayarın başından kalkmayanlara beynin ‘hardware’, aklın ‘software’ olduğunu söylersek bu ilişkiyi anlayabilirler. Başka bir deyişle beyin bir bilgi deposu değildir. Akıl da bir bilgi ansiklopedisi değil. Düşünce bir birikim değil, bir bilgi değerlendirme sürecidir. Onun için gelecek gazete köşelerinin yıllanmış klişelerinde ve televizyon dizilerinde değil, bilinçlenecek halkın aklında biçimlenecektir. UMUTSUZ GİRMEYELİM Ç ağdaş yaşamın teknik olanakları geleceği bir oranda hesaplanabilir süreler içinde öngörmeyi sağlıyor. Ama dünya sahnesine bakınca toplumla rın geleceğini zaman fonksiyonuna bağlı olarak saptamak olasılığının fazla olmadığı söylenebilir. Toplumlar geleceklerini öngöremiyor. Hükümetler devletten çok kendi geleceklerini düşündükleri için ülkenin geleceğini halkın önüne seremiyor. Bunun kanıtını günlük yaşamımızda, dünyanın her köşesinden gelen örneklerle yaşıyoruz. Hemen her ülkenin aydınları, dünyanın geleceği konusunda, iyimser ve umutlu değiller. Ekonomik krizler, sürüp giden savaşlar, politik ve dinsel sürtüşmeler halkların ufuklarını hem karartıyor, hem karıştırıyor. Bu kötümserlik, Osmanlı tarihinin son yüzyıllarından bu yana bizim toplumun da iyi bildiği bir duygudur. III. Selim, Osmanlı orduları sınırlarda yenilir ve imparatorluk toprakları işgal edilirken, elinden bir şey gelmediği için, sarayda ağlarmış. Türkiye’de bilgili ve duyarlı vatandaşlar, toplumun, cehaletin verdiği bir vurdum duymazlıkla, ne kendi halinden ne de dünyanın halinden şikâyet etmeyenlerin çokluğunu düşünerek, gelecekten umutlarını kesiyorlar. İyi varsa kötü de var. Sevinç varsa acı da var. Güzel varsa çirkin de var. Doğumölüm, hastalıksağlık yaşamın sınırları ve koşulları değil mi? Gerçi insanlar ölüme hiçbir zaman alışamamışlar. İnsanlar, yaşamla ölümün bütünlüğünü bir türlü benimseyememişler. Ama ölüm çevresinde destanlar, töreler örmüşler. Görkemli cenaze törenlerini, anıtsal türbeleri düşünün. Müslüman geleneğinde bunlar peygamberin sünnetine uygun değil. Ama sonuçta insanların değişmeyen duygularını yansıtıyorlar. Doğal eşitsizlikleri kabul etmek zorundayız. Fakat sosyal eşitsizliklerin yarattığı acılar uygar toplum tanımına girmiyor. Aç oldukları ya da hastalıklarına doktor ve ilaç bulamadıkları için ölen insanların olduğu toplumları uygar sayamayız. Oysa dünyanın yedide biri, Birleşmiş Milletler istatistiklerine göre, aç. Bu toplumlara çağdaş diyemeyiz. Başka toplumların insanlarını öldürmek için silah yapılmasına onay veremeyiz. Ekonomik sömürüyü uygarlık kategorisi olarak kabul edemeyiz. Var olan bu insanlık lekelerini silahlar, ileri teknolojiler ya da dinsel veya politik ideolojiler ortadan kaldıramadı. Umut, sadece daha bilinçli insanların yetişmesi. Çünkü yukarıda saydığım olumsuzluklar en iyi okumuş toplumların da hastalıkları. Çözüm kolayca dilimize gelen eğitim ve öğretim de değil. Gelecek uygarlık çözümü evrensel bir bilinç ve bu bilincin taşıyıcısı insanlar. Fakat bu bilince ulaşmak dünyaya başka türlü bakmayı gerektiriyor. İnsanlar artık toplumun yakın geleceğine bakmayı bir yaşamsal yöntem olarak öğrenmek zorundalar. Eşitsizlik ve haksızlıkları bugünden yarına çözemeyeceğimizi biliyoruz. Bu bağlamda cahilliği ve bilinçsizliği besleyen şeyin geçmişimizde biriken ön yargılar olduğunu da biliyoruz. Onun için insanlara geçmişe bakıp ağlamanın boşluğunu sürekli anlatmak ve yakın geleceğe bakmalarını SOSYAL EŞİTSİZLİKLER ÖNEMLİ UYGARLIK DAVRANIŞTADIR Kriz dönemlerinde bu tür umutsuzlukların ve sonucu olan karamsarlığın insanlık tarihinin hiç ayrılmayan bir parçası olduğunu anımsamak, insanı daha sağlıklı düşünmeye götürebilir. İnsanoğlunun yaşamsal umutsuzluğunun sonu gelmez. Binlerce yıldır yinelenen bir olgudur. Acının, yaşamımızın doğal bir bileşeni olduğunu vurgulayan Buda öğretisi evrensel kültürün bir parçası değil mi? Çinlilerin YinYang simgeselliğinde karşıtların bütünlüğü en başta gelen mantık öğesi olarak kabul edilmemiş miydi? Hıristiyanlar dünyaya günahla birlikte doğmuyorlar mı? KARAMSARLIK HEP VAR Değişen zamanların Mimarı Edoardo De Nari (18741954) Tayfun Akgül Değişen Zamanların Mimarı, Edoardo De Nari (18741954) sergisi bağlamında yayınlanaan aynı adlı kitap, artık varolmayan kozmopolit İstanbul'un unutulan bu son büyük mimarını, ilk defa gün yüzüne çıkan yüzlerce görsel ve yeni bilgiler sunan metinler ile İstanbul’un mimarlık yazımına tekrar kazandırması açısından oldukça önemli bir kaynak. Kitap, Suna ve İnan Kıraç Vakfı İstanbul Araştırmaları Enstitüsü'nün, İstanbul'da iz bırakan mimarlara ve şehircilere ilişkin, Raimondo D'Aronco ile başlattığı, Henri Prost ile sürdürdüğü sergi dizisinin devamı olarak, Osmanlı döneminin sonu ve Cumhuriyet'in ilk çeyreğinin ilginç ve renkli geçiş döneminde faaliyet gösteren İtalyan mimarlardan Edoardo De Nari sergisi, Y. Mimar Büke Uras proje kordinatörlüğü ve Prof. Dr. Baha Tanman kuratörlüğünde açılan sergiye paralel olarak yayınlandı. 300 sayfalık katalog, başta Büke Uras ve Baha Tanman’ın konu ile ilgili yazıları olmak üzere; Cengiz Can, Paolo Girardelli, Luca Orlandi ve Uğur Tanyeli’den oluşan bilimsel danışmanların dönem ile ilgili analizlerini içeriyor. Aylık ücretsiz Açık Bilim dergisi Avustralya’nın popüler bilim yayıncılarından Dr.Karl’ın haftalık bilim sohbetlerini Türkçeleştiriyor. Beşer dakikalık kısa yayınlar her hafta acikbilim.com (http://acikbilim.com) adresinden ya da iPod/iTunes ile dinlenebilir. Samimi ve eğlenceli üslubuyla bilimi Avustralya’da sevdiren Dr.Karl matematik, biyomedikal mühendislik, tıp ve cerrahi eğitimi aldı. Ayrıca astrofizik, bilişim ve felsefe okudu. Göbek pamukçuğu üzerine araştırmalarıyla 2002’de “Ig Nobel Ödülü”ne layık görüldü. 2008’de “Yılın Kuşkucusu” seçildi. Açık Bilim dergisinde Dr. Karl’ın haftalık bilim sohbetleri CBT 1345/ 5 28 Aralık 2012