27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Türkiye’nin su mühendisliği harikaları Türkiye, binlerce yıldır çeşitli kütlülerin buluştuğu bir coğrafyada olması nedeniyle, hemen her alanda oluğu gibi su mimarisi alanında da çok sayıda eşsiz anıta sahiptir. Ama ulaşılması oldukça güç olan bu anıt ve suyollarından öne çıkan yirmi tanesini, su pompası firması Wilo desteğiyle, fotoğraflayıp belgeledik. Böylece ortaya hem müthiş bir bilimsel serüven, hem de inanılmaz güzellikte gezi rotaları çıktı. İrfan Unutmaz. T ürkiye coğrafyası dağlık bir yapıda olduğundan, ana yolların dışına çıkar çıkmaz ıssızlaşır. Bunun iyi yanı, her an heyecan verici yeni bir şeyler öğrenmek, hatta şansınız varsa yeni bilgiler keşfetmek olanağını bulabilmektir. Önce, Anadolu’nun en eski su mühendislik anıtı olan Çorum Alacahöyük Hitit Barajını görüntülemek için Batı Karadeniz Bölgesine doğru yola çıkıyoruz. Gündüzün Alacahöyük’te olmak için gece ŞANSLI BİR GÜN VE HİTİTLERİN ÖNEMİ sonra ve yine yaklaşık bir saatlik çetin bir yürüyüş sonrasında 7 metrelik uzunluğu ile küçük su kemerine ulaşıyoruz. Daha sonra bu yapıların Sinop tarihi eserler envanterine kayıtlı olup olmadığını soruyoruz. Gelen yanıt, kayıtlı değil. Şanslı bir gündeyiz, üç tane kayıp su kemeri bulduk. Boyabat’tan sonra dünyanın en eski ve ilk barajlarından olan Alacahöyük Gölpınar Hitit Barajı’na geliyoruz. Hitit kralı Tuthalya tarafından İ.Ö. 1240 yıllarında yaptırılan baraj, küçük bir gölet boyutunda. 3250 yıllık baraj, kazı başkanı Prof. Dr. Aykut Çınaroğlu’nun çabalarıyla onarılarak yeniden kullanabilir duruma gelmiş. Hititler Anadolu’da çok sayıda barajlar inşa etmişler. Ama Hititlerin buradaki asıl önemi, Anadolu’da su mühendislik ve mimarisinin teknolojik kültürel evrilmesindeki ilk adımı atmış olmasından geliyor. Böylece Anadolu’da Hitit barajlarıyla başlayan mühendislik bir kültür mirası yaratılmış oldu. İstanbul'un Roma su kemeri= Fatih Bozdoğan Kemeri. Kızılçullu Kemeri Kadembastı’daki bahçeleri sulamak olduğunu belirtiyor. Patara Delikkemer taş boru düzeneği Ferhat su kanalı ve kanalı mahveden taş ocağı CBT 1345/ 10 28 Aralık 2012 Kuşadası’nda şehrin merkezi’nde bulunan su kemerleri Van Urartu Şakram/Menua Sukanalı CBT 1345 /11 28 Aralık 2012 yi Boyabat’ta geçirince, olan oluyor ve kentteki dostlar yörede de su kemerleri bulunduğunu söyleyiveriyor. Ertesi gün Alacahöyük yerine, su kemerlerinin bulunduğu dağlık vadilere yöneliyoruz. Gerçekten inanılmaz, biri kentin hemen dışında, ikincisi de Kirazlıdere denilen ve üçdört saatlik yürüyüş mesafesindeki orman içindeki, su kemerlerine ulaşıyoruz. Orta büyüklükteki kemerler, ortalama 2540 metre boyutunda ve oldukça iyi durumdalar. Kirazdere’den Alacahöyük’ten sonra bu özel süreci su mühendislik rotaları şeklinde izliyor ve Amasya’ya geliyoruz. Kentin hemen dışında ve AmasyaTokat karayolunun kenarında, Ferhat Arası Mevkii denilen yerde, kayalara oyulmuş müthiş bir su kanalı var. Kesin olmamakla birlikte Roma İmparatoru Hadrianus (İ.S.117138) dönemine tarihlenen anıt, ne yazık ki, 1.5 km kadar sürüyor. Özgün yapısının yaklaşık 2025 km kadar olduğu belirtilen suyolu tahrip edilmiş. Öyle ki, kanalın sonunda devasa bir taşocağı hâlâ varlığını sürdürüyor. Amasya’dan sonra, Van’a, Urartu dönemine geliyoruz. Urartular, Kral Menua döneminde, İ.Ö. 810786 yılları arasında ve yaklaşık 54 km uzunluğundaki bir kanalla Van’a su getirmişler. Günümüzde de bu su halen akıyor. Halkın Şamram Kanalı dediği, ama özgün adının Menua olduğu sanılan kanalın üzerinde, beş adet çivi yazılı kitabe bulunuyor. Ama Prof. Dr. Oktay Belli, kanal üzerinde 15 kadar çivi yazılı yazıt olması gerektiğini vurguluyor. Kanalın işlevini ise, Prof. Dr. Veli Sevin, o dönemde moda olan ve asillerin Babil’in Asma Bahçelerine benzetmeye çalıştığı Van Boyaabat ‘te bir su kemeri ANADOLU’NUN DERİNLERİNE DALMAK Su mühendislik anıtlarını, kendi tarihsel gelişim süreci içinde, kesintisiz olarak İstanbul gibi izlenecek, bir kent daha bulunamaz. Öyle ki, İstanbul ve çevresinde 30’un üzerinde su kemeri bulunuyor. İstanbul’un anıtsal su serüveni Roma’yla birlikte başlıyor. Roma’dan günümüze ulaşan iki devasa su mühendislik anıtı bulunuyor. Fatih ile Şehzadebaşı arasındaki Bozdoğan Kemer’i ile kent dışındaki Bağcılar’da, bulunan Mazlum Kemeri. Bu iki kemerin, bağlı olduğu su sistemi ise 240 km uzunluğu ile dünyadaki en uzun suyolu sayılıyor. Roma’dan sonra su mühendislik geleneğini Bizans devralıyor. Bizans’tan kalan su anıtlarının sayısı, kaynaklara göre 50 ile 70 arasında değişiyor. Bizans’ın İstanbul’daki en önemli su mühendislik anıtları olan sarnıçlar, açık ve kapalı olarak ikiye ayrılıyor. Kent surları içindeki açık sarnıçlar, Cer İSTANBUL: ROMA, BİZANS, OSMANLI VE MİMAR SİNAN rahpaşa ile Çapa arasındaki Altımermer Çukurbostanı, Fatih’teki Yavuzselim Çukurbostan ile Edirnekapı’daki Vefa Stadı. Kapalı Bizans Sarnıçları ise daha bir tanınıyor. Bunlardan, Sultanahmet’teki en ünlü ikisi, Yerebatan Sarayı ile Binbirdirek sarnıçları. Bir de onarımda olan, Fatih’teki Zeyrek Sarnıcı. Osmanlılar ise, öncekilerin tamamı harabeye dönmüş olduklarından, Fatih ile birlikte büyük bir imar faaliyetine giriştiler. Bir süre sonra bir isim sivrildi: Mimar Sinan. Mimar Sinan, mimarlıkta öylesine başarılıydı ki, salt kendisini tek başına bir mühendislik anıtı olarak göstermek mümkün. Sinan İstanbul’a üç büyük suyolu yapmıştı. Bunlardan Kırkçeşme Suyolu, sahip olduğu dört anıtsal su kemeri nedeniyle en çarpıcı olanıydı. Kentin Kemerburgaz bölgesindeki bu kemerler sırasıyla 207 metre uzunluğuyla Kırıkkemer, 711 metre uzunluğundaki Uzunkemer, 258 metrelik tasarım harikası Mağlova Kemeri ile 165 metre uzunluğunda Güzelce Kemer ya da Cebeciköy Kemeridir. Yükseklikleri ise, yaklaşık 3540 metre olan bu kemerlerin her bi ri Mimar Sinan’ın dehasının eseridir. Mimar Sinan, İzmir’den Prof. Dr. Ünal Öziş’in benzetmesiyle Taşlımüsellim Suyoluyla kalfalık, Süleymaniye Suyolunda ustalık, Kırkçeşme Suyolunda da asıl gücünü ve yeteneğini gösterdiği, ustaların ustası olduğu dönemi simgelemiş oluyor. İstanbul’dan sonra İzmir, su mühendislik anıtları açısından hemen dikkatleri üzerine çekiyor. Kentte İstanbul kadar olmasa da, çok sayıda su kemeri var. Bunlardan yan yana duran ikisine, Şirinyer’deki Kızılçullu Su Kemerleri’ne yöneliyoruz. Roma yapısı olduğu kabul edilen Büyük ve Küçük Kızılçullu Kemerleri’nin boyutlarını kaynaklar şöyle veriyor: Büyük Kızılçullu Kemeri 120 metre uzunluğunda ve yüksekliği ise 21 metre. Küçük Kızılçullu ise 50 metre uzunluk, 19 metre yüksekliğe sahip. İzmir’den sonra Selçuk’a yöneliyoruz. Selçuk’taki Efes antik kenti, suyolları bakımından bir açık hazine durumunda. Efes’e antik çağlarda 5 ya da 6 AKDENİZ’E DOĞRU VE YİNE ROMA ayrı bölgedeki farklı kaynaklardan su getirilmiş. Bunların her birinin uzunluğu 1015 ile 4050 kilometre arasında değişiyor. İçlerinde en dikkate değer olanı ise yaklaşık 45 km hat uzunluğuyla Değirmendere Suyolu. Kuşadası, Değirmendere Mevkiinden başlayan suyolu, 45 km boyunca Efes’e gelirken çok sayıda su kemeri, su tünelleri ve suyu farklı seviyelere aktaran aktarıcılarıyla eşsiz bir mimarı mühendislik anıtı olarak karşımıza çıkıyor. İzmir’den güneye yöneldiğimizde, Patara’ya 2022 km boyunca su taşıyan suyolu ile buna bağlı olan Delikkemer’e ulaşıyoruz. Delikkemer, gelen suyun yaklaşık 11. km’deki İncebel Tepe ile Palamut Tepe arasındaki geniş vadiyi aşması için yapılmış. Yaklaşık 160 metre uzunluğunda ve Helenistik Döneme ait bir su köprüsü Delikkemer. Ama bu köprü, diğer kemerler gibi suyu doğrudan taşımıyor. Üzerinde yaklaşık 90 x 90 cm boyutunda ve gelen suyu akıtmak için ortası 2025 cm çapında delinmiş, bir dizi taş boru bulunuyor. Bu taş borular dizisi, içinden geçen suyun, fizikteki bileşik kaplar kuralı gereğince yüksek yerlerden sorunsuz aşmasını sağlıyor. İşte Delikkemer’in mühendislik harikası yapısı burada ortaya çıkıyor. Binlerce yıl önce fizik diye bir pozitif bilim henüz ortada yokken, Pataralı mühendis bu fizik kuralını iki yüksek tepe arasındaki geniş vadide uygulayarak, suyu başarıyla akıtabilmiş. Delikkemer’den sonra, Antalya Kumluca yakınlarındaki Rhodiapolis’e geliyoruz. Rhodiapolis, Kumluca yakındaki yüksekçe bir tepenin üzerine kurulmuş antik kent. Kentin yakınında, kenti besleyecek bir su kaynağı yok. Bunu bilen kurucular önce, kentin kurulacağı tepeyi üstten aşağıya,tıraşlayarak taraçalar açmışlar. Sonra bu taraçaların içlerine devasa sarnıçlar inşa etmişler; ardından da kenti büyük ölçüde bu sarnıçların üzerine inşa etmişler. Böylece ortaya inanılması güç bir kent yapısı çıkmış. Antalya’dan sonraki durağımız Mersin Erdemli. Toroslar’ın hemen önündeki bu Akdeniz beldesinin gerisinde, içinden güçlü bir su akan ve Limonlu adında derin bir kanyon vadi bulunuyor. Eski adı Lamas olan vadi ve ırmak, antik çağlarda çevre kentlere su sağlamış. Yaklaşık 120 km uzunluğunda ve ortalama 50200 metre yüksekliğindeki vadinin içinden suyun alınması büyük bir sorun olmuş. Kanyon tabanı dar ve kayalık olduğundan, mühendisler suyolunu kanyonun kaya duvarı içine oyarak açmışlar. Ama burada ayrı yönlere giden birden fazla suyolu var. Ayrıca normal suyolunda kanal, suyun kaynağından aşağıya doğru, azalan bir eğimle yapılırken, kanyon duvarında git gide yükselen seviyeden oyulmuş. Suyolu, vadinin üst bölgesinde ırmakla aynı seviyede iken, vadinin sonunda suyolu ırmak yatağından 2530 metre yukarılarda yol alıyor. Ama vadinin yukarı bölgelerinin seviyesi, vadinin sonundaki duvara oyulmuş suyolunun seviyesinden daha yüksekte olduğu için su kolaylıkla akabiliyor. Böylece mühendis, kanalı duvarın içine oydururken, onu bir yandan yukarıya doğru yönlendirmiş, ama aynı zamanda ona aşağıya doğru da bir eğim vermişti, aksi halde su kanalda akmazdı. Nihayet, Limonlu kanyonu ve görkemli suyolunu geride bırakıp, son örneğimize, Hatay’ın Samandağ ilçesinin Çevlik beldesine geliyoruz. Burada, Roma su mühendisliğinin düşünmesi bile güç olan bir başka örneği bulunuyor. Çevlik Tüneli olarak anılan anıt, devasa bir tünel. Çevlik yakınına antik çağlarda Seleucia Pieria adında bir kent vardı. Deniz ticaretiyle zengin olan kent, limanın dağlardan gelen sellerin molozlarıyla dolmasıyla, yoksullaşmaya başlamış. Kentliler ise çözümü, sel molozlarını liman yerine, kentin dışına yönlendirecek dev bir tünel yapımında bulmuşlar. Toplam uzunluğu 1380 metre olan tünel, üstü açık ve kapalı olarak iki bölümden oluşmuş. Eni 710 metre arasında değişen tünelin duvarlarının yüksekliği ise 10 ile50 metreye kadar ulaşıyor. Tünelin kapalı bölümü 130 metre uzunluğunda ve yüksekliği 15 metreyi buluyor. Tünelin tamamı kayaya oyularak yapılmış. Tünele Roma İmparator’u Vespasianus döneminde (İ.Ö.69) başlanmış ve bir yüzyıl kadar sonra, oğlu İmparator Titus döneminde bitirilmiş. Ama tünel bitince, sorun çözülmemiş. Çünkü, İ.Ü. Coğrafya Fakültesi’nden Prof. Dr. Oğuz Erol ve ekibinin 1990 yılında yaptığı araştırmanın sonucuna göre, Arap Yarımadasının yaptığı baskı nedeniyle ortaya çıkan depremler sonucunda Toros Dağları ve bölgedeki kara parçası yükseliyordu. Kent limanın dolması ise bu büyük sistemin yalnızca küçük bir parçasıydı. Romalı mühendisin ise, bütün dahice öngörülerine karşın bunu bilmesine, ne yazık ki, olanak yoktu.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle