24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Rousseau’nun zırvalıklarına akılcı bir kılıf arama arzusunun kökeni A. M. Celâl Şengör İlkokullara kısa kollu giysi yasağının hatırlattığı bir anı... Ayhan Ulubelen D aha önce bu dergide Rousseau hakkında yazdıklarımı, Rousseau hakkında gene bu dergide yazı yazanlar ya okumuyor, ya anlamıyor, ya da anlaşılmaz bir dürtü ile her şeye rağmen onu ve fikirlerini (!) korumak ihtiyacını duyuyor. Bu ihtiyacın nereden kaynaklandığını düşündükçe tek bir sonuca varabiliyorum ki bunu da daha önce burada yayımladım: Gariban kollayıcılığının, bireyin aklına karşı bir düşmanlığın insanlara cazip gelmesi. Bunun nedeni de olsa olsa bir kişisel korunma dürtüsü olmalıdır. Fakat Sayın Mutluhan İzmir’in yazısını okuyunca bunun da ötesinde, Rousseau’yu kollayanların içinde gizli veya açık bir bilim ve sanat düşmanlığı olması gerektiğine de karar verdim. Bunun farkında bile olmayabilirler ve bu düşmanlığı içinde yetiştikleri toplumun (veya alttoplumun) psikolojisinden tevarüs etmiş olabilirler. Sayın İzmir, Rousseau’nun saçmalıklarını âdeta savunur gibi alıntılıyor. Bilimlerin kökenlerini boş inançlar, kin, hırs, dalkavukluk, yalan, boş merak, kendini beğenmişlik gibi olumsuz his ve davranışlarda arayan bu aklı hasta insanın düşüncelerini savunmak ne derece sağlıklı bir düşüncenin ürünüdür, inanın hayâl etmekte zorlanıyorum. Rousseau’nun düşüncelerinin tamamen zırva olduğunun en güzel kanıtı fiziğin kökenini boş merak dediği şeyde aramasıdır. Boş merak ne demektir? Bu bana Türkiye’de yaşayan insanların sıkça kullandığı «icat çıkarma» lâfını hatırlatıyor. Yani, merak etme, soru sorma … Bunun sonu hayvandan bile düşük bir varlık seviyesine çökmek demektir, zira en basit hayvanlar bile «merak» ederler. İnsanın hayvandan farkı, merakını, geliştirdiği âletler sayesinde en zor durumlarda bile tatmin etmeğe teşebbüs etmesidir. Medeniyet merak üzerinde durur. Merak etmeyen bir karınca toplumunda yaşamak isteyen, olsa olsa bir insan müsveddesidir. Görüldüğü gibi Rousseau meraka karşıdır! Yani bizi insan yapan en önemli özelliğimize, insanlığımıza karşıdır. Halbuki Rousseau’ya methiyeler düzen yazıları yayımlayan Cumhuriyet Bilim ve Teknoloji dergisinin en önemli amacı bilimsel merakı kamçılamak, insanların daha çok merak etmesini, soru sormasını temin etmek değil midir? nın sonuçlarında çok güzel görülmektedir. Biz iki buçuk yüzyıldır dünyamızın hammadde ve enerji kaynaklarını bilgisizce kullanarak dünyayı değiştirdik. Bu değişim şimdi o raddeye geldi ki, iklim değişmeleriyle varlığımızı tehdit etmektedir. Şimdi bu değiştirdiğimiz dünyayı nasıl değiştirdiğimizi anlamaya çalışıyoruz, ama şimdiye kadar yapılan modeller ne yazık ki başarısız oldu. Dünyanın bizim müdahalemize tepkisi herkesin sandığından çok daha hızlı olmakta. Bu belâdan kurtulabileceksek, bunun tek yolu bilimdir. Bunu kabul etmeyenler mesela George Bush gibi veya Çin Halk Cumhuriyeti politbürosunu dolduranlar gibi boş kafalı politikacılardır. Rousseau’nun hiçbir tavsiyesi orijinal değildir. Herkes eşitliği, mutluluğu, özgürlüğü, rahatlığı arzular. Onun ayrıcalığı, bunları yazıya dökerek hissi hezeyanlarla bir araya getirip okuyucularını coşturmuş olmasıdır (bakın düşündürmüş olması demedim! Coşturmuş olması diyorum). Hitler de hissi hezeyanlarla Almanları coşturmuştu. Peygamberler de aynı işi yapmışlar, Lenin ve Mao gibi devrim önderleri de, Robespierre gibi teröristler de aynı yöntemi kullanmışlardır. İnsanlığın arzuları bellidir: Marifet, bu arzuları insanların birbirlerine en az zarar vererek tatmin edebilmesinin yolunu bulmaktır. Rousseau’nun tavsiyesi tabiata dönmektir, ama dönmek istediği tabiat yalnızca onun hayâl dünyasında mevcuttur. Gerçekte onun kafasındaki gibi bir tabiat yoktur. Olmadığı için Rousseau’nun izleyicileri burunlarını gerçeğin duvarına çarpınca çareyi totaliter yönetimler kurmakta bulmuşlardır. Benim Rousseau’ya AKP sıralarında bir yer beğenmemin temel nedeni de budur. Din temelli okullarda öğrendikleri gerçek dışı masalları gerçek zannedip onları hakîki hayatta bulamayınca, bu partinin yöneticileri İleri Demokrasi sloganı adı altında totalitarizme yönelmişlerdir (burada da yaptıkları gerek Fransız İhtilalinde, gerekse de diğer insani arzularla başlayıp totalitarizmin trajedisinde sonlanan rejimlerin kaderini izlemektedir). Mutluhan İzmir bir psikiyatr olarak, Rousseau’nun olağan dışı çocukluğunun neticesinde kendisini hiçbir zaman ezilmiş bir zavallı alarak görmemiş olduğunu iddia ediyor. Bu iddia, Rousseau ile yakın ilişkide bulunmak bahtsızlığına uğramış hemen her aklı başında insanın ve onun hakkında daha sonra yazanların yargılarıyla taban tabana zıt bir iddiadır ve Sayın İzmir bu iddiasının neye dayandığını açıklamamaktadır. Rousseau’nun aşırı bir paranoid olduğu kesindir ve bu pek çok ilişkisini zehirlemiştir. Egoizmi o derecededir ki, sevdiğini iddia ettiği zavallı bir hizmetçi kıza iftira atarak cezalandırılmasına yol açmak veya yoldaşlık ettiği bir insan sara nöbetine tutulunca onu sokak ortasında terkedip sıvışmak onu hiç rahatsız etmemiştir. Bunların sağlıklı bir ruh halini gösterdikleri iddia edilemez. İnsanlığın ihtiyacı Rousseau gibi zırva hayâl dünyalarında yaşayan erdem düşkünü coşturucular değil, problemleri bilimsel bir soğukkanlılıkla ele alıp, neyin mümkün olup neyin olamayacağını iyi hesap edebilen erdemli düşünürler ve onlardan ders alan yöneticilerdir. Bu nedenle Rousseau’nun Don Kişotvâri hezeyanlarını ciddiyetle bizlere tavsiye eden Mutluhan İzmir’in yazısını hem hayret hem de büyük bir üzüntüyle okudum. 1 Bilim Akademisi Üyesi ayhan.behic@yahoo.com TABİATA DÖNMEK 960 yılında Fulbright bursu ile Amerikaya doktora sonrası araştırma yapmak için gittiğimde pek de yurtdışı deneyimim yoktu, ama Türk grubunun en yaşlılarından biri olarak (29 yaşında idim) birden kendimi Müslümanlık ve Hıristiyanlığın tartışıldığı bir grubun içinde buldum. Grupta başta Mısır olmak üzere ki (Nasır dönemi idi) öğrencilerin kendilerine güveni zaman zaman küstahlığa varıyordu. Diğer Müslüman ülkelerden gelen bazen 10 bazen 15 yabancı en az 6 ya da 8 Amerikalı Hıristiyan vardı, hepsi de orta yaş ya da üstünde deneyimli ve iyi eğitimli kişilerdi. Sadece Müslümanlık tartışılıyordu. Ben bir Cumhuriyet kadını olarak babaannemden ve annemden aldığım dinimizin güzel taraflarını öne çıkaran bilgilere sahiptim. Her birimiz bizde Müslümanlık nasıldır, neler yapılır, ibadetimiz nasıl yapılır, çok kadınla evliliğe nasıl bakıyoruz sorularına cevap veriyor ve tartışıyorduk. Mr. Mekki diye hatırladığım, inatçı, dediğim dedik ve sevimsiz bir Mısırlı delikanlı nasıl oldu, laf nasıl oraya geldi hatırlamıyorum ama birden kısa kollu entari giyen kadınlar cehennemde yanacak diyiverdi. Neden Mr. Mekki diye sordu, bu toplantılarda başkanlık yapan ve bir süre Osmanlı imparatorluğunun son günlerinde Anadolu’da galiba Kayseri’de bir Amerikan okulunda çalışmış profesörün eşi. Mr. Mekki birazda safça ama hiddetle “çünkü erkekleri tahrik eder” dedi… Ve bir kahkaha patladı, yani şimdi ben seni tahrik mi ediyorum diye devam etti hanım, şaşıran ve çok bozulan delikanlı, “hayır, sen değil ama bir Müslüman kadın eder” diye sözünü bağladı. İnsan düşünmeden edemiyor; bizim minicik kızlarımıza kısa kollu bluz ve entarileri yasak edenler acaba ne düşünerek bu yasağı koydular. CBT 1343/ 18 14 Aralık 2012 Ama burada kendisine haksızlık ettiğim, Rousseau’nun boş meraka karşı olduğu, «faydalı» meraklara karşı olmayacağı düşünülebilir. Peki hangi merakın faydalı, hangisinin faydasız olduğunu nasıl bilebileceğiz? Bunu ancak araştırma, yani bilim belirleyebilir. Ama Rousseau’ya göre bilim yapmak zararlı bir faaliyettir. Burada Rousseau’nun bize çok cazip gelebilen, «toplumcu» fikirlerinin ne kadar mantıksız, ne kadar düşünülmemiş, zırva temellere dayandığını görebiliyor musunuz? Rousseau’nun düşünceleri bana Marx’ın Feuerbach hakkındaki bir tezini hatırlatıyor: «Filozoflar bugüne kadar dünyayı anlamaya çalıştılar, halbuki esas olan onu değiştirmektir». Bu benim tüm entellektüel tarih içinde bildiğim en akılsızca edilmiş laflardan biridir ve bunun böyle olduğu, Marx daha meşhur tezini yayımlamadan bir yüzyıl önce başlayan Sanayi Devrimi boyunca insanların çevrelerine yaptıkları ZARARLI FAALİYET Amerikan Havacılık ve Uzay Dairesi'nin (NASA), insanoğlunun uzay merakını ve araştırmalarını konu alan "NASA: A Human Adventure" başlıklı sergisi, İstanbul Marmara Forum Expo Center'da açıldı. Sergi 23 Aralık 2012 tarihine kadar sürecek. Bugüne kadar 1.5 milyon kişi tarafından ziyaret edilen sergide, NASA koleksiyonuna ait uzaya gitmiş gelmiş 100'den fazla parça ve uzay araçlarının çok büyük bölümlerinin özel maketlerinin yanı sıra uzayla ilgili teknolojik gelişmeler de yer alıyor. Sergide orijinal araçlar, motor parçaları, astronot kıyafetleri ve aksesuarları, uzayla ilgili özel film gösterimleri de izlenime sunuluyor. İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Astronomi ve Uzay Bilimleri Bölümü’nden Hasan Esenoğlu Uzay Sergisi vesilesiyle 21 Aralık’ta Maya Takvimi’nin sona ermesiyle kıyametin kopacağı iddiası ile ilgili şu yorumu yapıyor: “ 21 Aralık 2012 tarihi sadece Kış mevsimi başlangıcıdır, gece süresi en uzun ve gündüz süresi en kısa gün yaşanacak, hepsi bundan ibaret. Senaryo üretenler uzay sergisini gezmeliler. 21 Aralık’ın adeta canlı habercisi doğal takvimci sığırcık sürüleri danslarıyla İstanbul semalarında görülmeye başladı bile…” Astronot olmak isteyenlere uzay sergisi
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle