24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

ZÜMRÜTTEN AKİSLER A. M. Celal Şengör En küçük buz kristalinin oluşabilmesi için kaç su molekülü gerekli? Bu soruyu Göttingen Üniversitesi’nden Christopher Pradzynski ve ekibi yanıtladı. Bir buz kristalinin olaşabilmesi için en az 275 su molekülü bulunmalı. Bugüne kadarki sonuçlar 1001000 yapıtaşı arasında değişiyordu. Araştırmacıların son olarak yararlandıkları yöntemle, diğer maddelerin evre geçişleri de ayrıntılı bir şekilde incelenebiliyor. Bilim insanları bir araya gelen ve topaklaşan su moleküllerinin enfraruj tayfını analiz ederken, özel bir molekül salınımıyla meydana gelen soğurma şeridini dikkate almışlar. Bir oksijen ve bir hidrojen atomu, hidrojen köprü bağlantısı boyunca titreşiyorlar. Bu salınım sırasında bağlanma ekseni genişleyip, büzüşüyor. İşte bu uzunluk oynamaları tayfta karakteristik bir parmak izi bırakıyor. Tayfın maksimumu şekilsiz biçimden, kristal yapıya geçişi sağlıyor. Maksimum gerçekten de 275 molekülden itibaren büyük dalga boylarına geçti diyor bilim insanları. 475 molekülde ise geçiş tamamlanmış oluyor. Pradzynski ve ekibi, sonuçların ve teorik modellerin yardımıyla, su kümelerindeki kristalleşmenin ne şekilde gerçekleştiğini öğrendiler. İlk kristal yapı molekül kümesinin ortasında gelişiyor ve hidrojen köprüsü bağlantılarıyla birbirine bağlı altı su molekülünden meydana gelen bir halkadan oluşuyor. Deneyler, suyun kristalleşmesini tetikleyen mekanizmalarla ilgili önemli bilgiler veriyor. Buz kristali için kaç su molekülü gerekli? alışverişini hızlandırarak büyük rüzgârlı alanlar yaratıyor, ki bu da Avrupa’da yoğun kar yağışına neden olabilir. Kuzey Kutbu’ndaki buz denizindeki küçülme, yaz aylarındaki erimeyi hızlandıran ve kış mevsimindeki yenilenmeyi yavaşlatan küresel iklim değişiminin bir sonucu. Bu süreç araştırmacılar tarafından olası bir “kırılma noktası” olarak görülüyor. Kendi kendine hızlanan bu gelişme iklim değişimi ve sonuçlarını geriye dönmez kılıyor. 25 Haziran’da yurtdışından kendi ayağıyla gelip hiçbir suçu olmadığı (tam tersine, ülkesine büyük hizmetler yaptığı halde) ifade vermeye koşup tutuklanan ve o zamandan beri cezaevinde oturan Kemal Gürüz 37 yaşında faal bilim yaşamına veda etti. Sonra sürekli yönetimde bulundu ve bu konuda da büyük hizmetleri dokundu. Kemal bilim yaparken kimya mühendisiydi. Bu on seneyi bulmayan sürede, Web of Science’da (bilim ağı) bulabildiğim sekiz yayınına da 31 atıf almıştı. Yani faaliyet süresince neredeyse seneye bir yayın, üç de atıf düşürebilmiş ki bu Türkiye ortalamasının üzerindedir. Hemen bir mukayese için kendimi ortaya atayım. 108 yayın ve 7500’ü geçen atıfımı bu merkez kaydediyor. Bunun için aldığım ödülleri falan burada sıralamaya gerek yok. Şimdi gelelim bir başka profesöre. Ülkemizi sıfır sorundan hani neredeyse sıfır güvenliğe taşımayı beceren, stratejik derinlik sahibi Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu. Web of Science’ın kıymetli olduğu bazı köşe yazarlarımızca sık sık dile getirilen bu akademisyen ve diplomatımızın kaleminden kaç yayın ve onlara kaç atıf kaydettiğini bilmek istersiniz herhalde: Sıfır yayın, sıfır atıf. (Bu hiç yayını yok demek değil. İkisi yurtdışında yayımlanmış İngilizce ben en az beş kitabını biliyorum; burada belirtilen, hiçbir eserinin, mesleğinin saygın dergilerinde yayımlanmamış veya yayımlanan yazılarda kaynak gösterilmemiş olmasıdır. Yani Sayın Davutoğlu’nun bilime katkısı, işi uluslararası bilimin trafiğini ölçmek olan Web of Science’a göre sıfırdır.) Ve bu bey, üniversitelerimizde profesör olmuş. Büyük hocam ve dostum Prof. Dr. Dr. ing. M. Cengiz Dökmeci akademik hiçken üniversite yönetmeye kalkıp üniversiteleri rezil edenlerden bahsederken derdi ki bana, ben asistanken, “Efendim, kendi mesleğine saygısı olmayanın hiçbir şeye saygısı olmaz!” Sevgili okuyucularım: Ben size Türkiye’de üniversite yoktur derken işte bu ve benzer nedenlerden ötürü söylüyordum. Ahmet Davutoğlu gibilere önce gençlerimizi, sonra ülkemizi emanet ediyoruz ve isimlerinin başında sadece ne anlama geldiği belirsiz bir akademik titr var diye onları bir şey sanıyoruz(Davutoğlu’na “kıymetli bir akademisyendir” diyen köşe yazarlarımızın bu yargılarını neye dayandırdıklarını bir bilebilsem). İTÜ’nün efsanevi hocası Mustafa İnan, yetersizliğine sinirlendiği bir meslekdaşına bazen, o kendine has meşhur Adana şivesiyle “Bah gardaşım” dermiş. “Einstein de adının başına Prof. Dr. yazardı, sen de yazıyorsun. Sanma ki ikisi aynı şeydir!” Geçen gün sohbet ettiğim kıymetli bir gazeteci dostum, Ahmet Davutoğlu’nun genelde dünya, özelde de Ortadoğu hakkındaki bilgisizliğine hayret ettiğini anlatırken, “Adam ciddi ciddi bizlerin Ortadoğu Müslüman dünyasını herkesden iyi anladığımıza inanıyor ve bu yanlış, saçma sapan inançla bizi milletçe bir batağa sürüklüyor” dedi. “O kadar iyi anlıyorduk da niçin tüm Arapları bize karşı birleştirip canımıza okutmaya bir Lawrence, bir Gertrude Bell yetti, gel de bunu anla şimdi.” Bunları dinlerken, kıymetli hocam ve dostum Prof. Doğan Kuban’ın Ortadoğu ve Kuzey Afrika tecrübelerimiz geldi aklıma. Orada kendi konuştuğum ve Doğan Bey’in konuştuğu Araplar hele Osmanlı’dan nefret ediyorlardı. Libya’da kalan tek Türk kışlasını Libyalıların bir nefret nöbeti esnasında yıkmasına Birleşmiş Milletler insanlığın kültür mirası adına engel olduydu. Onlar için yaptığımız Hicaz demiryolunu Lawrence, Arapları kullanarak havaya uçurmuştu bir sürü yerde. Londra’da aynı sofrada oturduğumuz bir Suriyeli hanımın Türk olduğumu öğrenir öğrenmez beni nasıl bir emperyalistlikle suçladığını ve Osmanlı’ya nefretini bütün gece nasıl kustuğunu anlatamam (buna Imperial College’ın emekli hocası Dr. Graham Evans şahittir). O kadar ki adı Billy olan yaşlı İngiliz ev sahibi utanarak benim lehimde müdahale etmek zorunda kalmıştı. Tekrar ana konuma döneyim. Bilgi ve beceri unvanda değil, insanın kafasındadır. Ne bir kuruluş adına üniversite demekle üniversite olur, ne bir akademi adına akademi demekle akademi olur, ne de bir profesör ona profesör payeleri vermekle profesör olur. Bilim adamının ne mal olduğu kendi dalında dünya bilim âleminin onun eserini ne kadar kullandığı ile ve ona verdiği editörlükler, ödüller vs. ile ortaya çıkan saygısıyla belli olur. Onun için “eğitime çok para harcadık, eğitimi adam ettik” diyen AKP aslında eğitimimizi de, bilimimizi de çökertmiştir. Çünkü aralarında bunların gerçekten ne olduğunu bilen veya bilse de “her şeyi bilen” liderlerine sesini duyurabilen tek kişi yoktur. Harvard Üniversitesi bilim insanları, diz kıkırdağında sorun yaşayan insanlara yardımcı olacak bir jel geliştirdi. “Super Gel” olarak isimlendirilen hidrojel bildik örneklerine kıyasla daha sağlam ve daha esnek diyor JeongYun Sun. Sıradan jeller bile on ila yirmi misli esniyor ama her genişlemeyle sağlamlığını yitiriyorlar. Oysa son derece dirençli olan yeni hidrojel 21 misli esniyor ve kendi kendini de onarıyor. Hidrojeller yüzde doksan oranında sudan oluşur ama ana içerikleri poliakrilamit ve aljinik asittir. Poliarkilamit yumuşak kontakt lenslerde ve genetik Diz ağrıları tarihe karışabilir Mesleğine Saygısı Olmayanın... Kuzey Kutbu etrafındaki deniz buzu küresel ısınma nedeniyle yenilenmedi ve bu yaz, güvenirli ölçümlerin başlamasından (1973) bu yana ilk kez bu kadar çok eridiği saptandı. KlimaCampus iletişim ağının uzmanları tarafından yapılan açıklamada, bu gelişmenin doğa ve insan için tehlikeli sonuçlar doğurabileceği de bildirildi. Avrupa’da çok soğuk kışlar yaşanabilir. Ve buzlardaki azalma sadece insana bağlı iklim değişimiyle açıklanabilir diyor bilim insanları. Kuzey Kutbu’nda 1979 ve 2000 yılları arasında ortalama olarak 7,5 milyon kilometrekarelik alan buzla kaplıyken, eylül ayının ortalarına kadar sadece 3,37 milyon kilometrekarelik bir alan buzla kaplıydı. Buna göre son otuz yıl içinde buz tabakası yarı yarıya azalmış. Hatta diğer tahminlere göre bu, 1500 yıldan bu yana en düşük değer. Son iklim simülasyonlarına göreyse, Kuzey Kutbu bu yüzyılın ortasına kadar yaz aylarında tamamen buzsuz kalabilecek. Buzsuz alanlardaki deniz hayvanları, yok olan buz yosunları nedeniyle o kadar iyi beslenemiyor. Buz kaybı öte yandan okyanus ve atmosfer arasındaki ısı Kuzey Kutbu’nda rekor erime te kullanılıyor. Aljinik asit ise yosunlardan elde ediliyor ve E400 katkı maddesi olarak bilinir. İki bileşik ayrı ayrı kullanıldığında çok sağlam değiller ama ikisi bir araya getirildiğinde birbirini çeken molekül zincirlerinden oluşan sık bir ağ oluşuyor. Jel esnediği zaman bu zincirler kopmadan uzuyor. Ancak jelin en önemli özelliği kendi kendini onarıyor olması. Jel belli bir zaman dinlendikten sonra bağlantılar yenileniyor. İki santimetrelik yırtığa rağmen jel 17 misli esnetilebilmiş. Bilim insanları yeni jelin kıkırdak ve disk bozukluğu olanların tedavisinde yardımcı olacağını söylüyorlar. CBT 1333/ 7 5 Ekim 2012 Avrupa Birliği’ndeki iki ölüm vakasından biri kanser veya kronik bir hastalığa bağlı. Yirmi yedi üye devlette her yıl en az iki milyon kişi bu hastalıklar yüzünden hayatını kaybediyor. Uluslararası bir araştırma ekibi AB’de 2007 yılında ölen 4,08 milyon insanın ölüm belgesini incelemiş. 2,02 milyon ölüm vakası kanser ve kronik hastalıklarla ilişkili değilken, olayların dörtte biri kanser hastalıklarıyla ilgili. Bu grubu kronik kalp hastalıkları takip ediyor “(BMJ Supportive and Palliative Care). Bu hastalıklar yaklaşık olarak 20 Avrupalıdan birinde görülüyor. Diğer sık hastalıklar ise akciğer hastalıkları, diyabet, karaciğer bozukluğu ve nörolojik hastalıklar. Batı dünyasındaki devletlerin çoğunda nüfus gitgide yaşlandığı için kanser ve kronik hastalıklara bağlı ölüm vakaları da artacaktır diyor Radboud Üniversitesi’nden Jeroen Hasselaar. Nitekim bir insan ne kadar çok yaşlanırsa, bu tür hastalıklara yakalanma riski de artıyor. Nilgün Özbaşaran Dede nozbasaran@yahoo.com İki kişiden biri kanserden ölüyor
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle