26 Haziran 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Milyonlarca yıl önce evrimleşen insan, bugünün dünyasına uyum sağlayamıyor Bugün insanların çözmekte zorlandığı sorunların pek çoğunun kaynağı, atalarımızın uyum sağlamak için milyonlarca yıl boyunca çaba harcadığı çevre ile bugün yaşadığımız dünya arasındaki uyuşmazlıktır. Aslında bu uyuşmazlığın çıkış nedeni, evrimin sınırlarını aşma dürtüsünün bir sonucudur. Yalnızca insanlarda görülen bu dürtü, fiziksel ve zihinsel yeteneklerimizi olabildiğince esnetmemiz için bizleri zorluyor. İşte bu noktada imdadımıza bilim yetişiyor. ile çevrelenmiş başka renge verdiğinden daha azdır (yeşil ile çevrelenmiş kırmızı gibi). Hepimiz daha zeki olmak isteriz ama en çok da komşumuzdan daha akıllı olmak isteriz. Aynı şey atletler için de geçerlidir. Aslana yem olmamak için bir insanın ne kadar hızlı koşması gerekir? Tabi ki yanında koşandan daha hızlı olması yeterlidir. İnsanları evrimin sınırlarını zorlamasına yol açan aslında bilinmeyene duyduğu meraktır. Başka bir deyişle, bilimin evrimin sınırlarını aşma konusunda insanlara ne kadar ve nasıl destek olacağı, insanların ürettiği soruların cinsine bağlıdır. Stanford Üniversitesi Biyoloji ve Nöroloji Bölümü’nden Profesör Robert M.Sapolsky’ye göre insanlar dört çeşit soruya yanıt arar. Birincisi bilimin asosyal yapısı ile ilgilidir. Başka bir deyişle cansız nesnelerle ilgili olan sorulardır. Örneğin astrofizikçilerin diğer güneş sistemlerindeki gezegenleri keşfetmeye çalışmasının altında bu merak yatar. Bilim, ikinci olarak kuantum mekaniği, nanoteknoloji ve parçacık fiziği gibi göremediğimiz nesnelerle ilgili soruları yanıtlar. Bu doğrultuda laboratuvarlarlarda bir tüpten diğerine bir takım sıvılar enjekte eden bilim insanları, klonlama ve yapay dölleme gibi keşiflerle insanların evrimsel kazanımlarını daha da güçlendirBiyolog ve nörolog Robert M. Samiştir. polsky İnsanlar, hayvanlar aleminde geçmişini en iyi hatırlayan, gelecek ile ilgili kaygıları olan tek hayvandır. Ne var ki bu alanda yeterli donanıma sahip değiliz. Kuşkusuz avcıtoplayıcı atalarımız, geçmişlerini ancak yaşlılarından duydukları kadarı ile bilebilirlerdi. Üçüncü soru tipi ise geçmiş ve geleceğimiz ile ilgilidir. Ancak bu sorular, geçmişin çok gerisi, geleceğin de çok ilerisi ile ilgilidir. Örneğin bir sonraki buzul çağı ne zaman oluşabilir? Ya da milyonlarca yıl sonra hamamböcekleri bizleri yönetebilecek zekaya sahip olabilecek mi? Dördüncü olarak insanların sınırlarını en fazla zorlayan sorulara sıra gelir. Örneğin özgür irade diye bir şey var mı? Bilinç nasıl çalışır? Tahminen bu gibi sorular karşısında bizim taş devri atalarımızın aklı havlu atmıştır; hatta bunların tanrılar tarafından yanıtlanmasını beklemiş bile olabilirler. İnsanoğlu büyük bir cesaretle bu soruların üzerine giderek bugünlere ulaştı. Bilgi dağarcığı geliştikçe, merakı artan insan daha fazla soru sormaya başladı. Şimdi fütüristler, bu soruların bizleri ne gibi bir geleceğe taşıyacağını hesaplamaya çalışıyor. Bazı bilim insanlarına göre evrim süreci avcıtoplayıcı atalarımızın döneminde son bulmuş değil, günümüzde de devam ediyor. Belki bir gün avcıtoplayıcı atalarımızın zihinsel ve bedensel yapısı zamanın koşullarına uyum sağlayacak ve insanlar yukarıda açıkladığımız uyumsuzlukları yaşamayacak. Derleyen: Reyhan Oksay Kaynak: Scientific American dergisi, Eylül 2012 http://discovermagazine.com http://news.nationalgeographic.com/news/pf/8656051.html http://www.scientificamerican.com/article.cfm?id=the futureofman EVRİMSEL SEÇENEKLER Özetle insanlığın gelecekte yok olmayacağını varsayarsak insanlar şu dört yoldan birini izleyecek: HAREKETSİZLİK (STASİS): Çok küçük değişiklikler dışında insanlık olduğu gibi kalacak. Farklılaşma minimum düzeyde kalacak; ırkların birleşmesi çok büyük bir olasılık. EVRİM DEVAM EDECEK: Yale Üniversitesi’nden evrim biyoloğu Stephen Stearns ve New Mexico Üniversitesi’nden evrimsel psikolog Geoffrey Miller başta olmak üzere çok sayıda bilim insanı evrimin devam ettiğini söylüyor. Teknolojik ilerlemelerin yardımıyla (genetik ayıklama gibi) doğacak çocuklara üstün yetenekler kazandırılacak. Böylece hem fiziksel hem de zihinsel açıdan daha üstün türler oluşabilecek. Ayrıca virüs ve bakterilerin yeryüzünde daha kolay yayılması salgın hastalıkların daha sık görülmesine yol açabilecek. Bunun sonucunda da bağışıklık sistemi daha güçlü insan türleri oluşabilecek. UZAK GEZGENLERDE TÜRLEŞME: New York’taki Amerikan Doğa Tarihi Müzesi’nden antropolog Ian Tattersall evrimin oluşması için gerekli koşulları şöyle açıklıyor: “Evrimsel değişiklik ile ilgili bildiklerimize göre genetik yenilikler ancak izole olmuş, küçük popülasyonlarda oluşur. Ancak popülasyonlar izole olmadığı sürece insanlar giderek birbirine benzer. Bu durumda insanların izole olması için tek bir seçenek kalıyor. O da başka gezegenlere yerleşmek. Çok uzak bir gelecekte başka bir gezegene yerleşen popülasyonlarda yeni bir türün oluşması büyük bir olasılık. MAKİNELERLE ORTAK YAŞAM: İnsan beyninin makinelerle birleşmesi sonucu ortak bir zekâ oluşacak. Bu zekâ günümüz insanın özelliklerini taşıyabilir de taşımayabilir de... Böylece geleceğin insanı doğal olmayan seçilimle evrilecek. Olasılıkların arasında süpersavaşçılar, fiziksel yetenekleri aşırı geliştirilmiş atletler, hatta ölümsüz varlıklar sayılabilir. A ntropologlar bilimin şu klasik klişesini sürekli tekrarlar: “İnsanlık tarihinin % 99’u küçük avcı toplayıcı gruplar halinde, düz çayırlık alanlarda geçmiştir.” Gerçekten de atalarımız milyonlarca yıllık geçmişlerinde, bugün insanı insan yapan özelliklerimizin pek çoğunu kazandılar. Örneğin iki ayak üzerinde yürümek ve büyük beyin gibi.. Kuşkusuz bu evrimsel kazanımlarımızın hepsi için ağır bedeller ödüyoruz: İki ayak üzerinde dikilmenin bedeli bel ağrıları; büyük beynin bedeli de varoluş ile ilgili umutsuzluk ve mutsuzluk hissidir. Anlaşılıyor ki evrimin bizlere sağladığı her avantaj için her zaman bir bedel ödemek zorunda kaldık ve kalıyoruz. Kazanımlar için ödediğimiz bedellerin yol açtığı sorunlar her geçen gün çığ gibi büyüyor. Sonuçta bugün yaşadığımız dünya ile bedenimizin ve aklımızın uyum sağlamış olduğu dünya arasındaki farklılık dramatik boyutlara EVRİMİN SINIRLARINI ZORLAMA DÜRTÜSÜ meyve ve ot daha az olduğu için insanlar çayırlarda otlayan hayvanların etini yemeğe başladılar. Bütün bunların sonucunda atalarımızın vücut kılları dökülmüş, sert bitkileri kemirmek zorunda kalmadıkları için de azı dişleri küçülmüştür. Yiyeceğin daha zor elde edilir hale gelmesinin bir diğer sonucu da atalarımızın vücutlarının kalori depolamaya daha uygun hale gelmesidir. Bugün aynı metabolizmaya sahip olan biz modern insanlar, hamburger avlayıp, patates kızartması topladığımız için obezite salgını ile mücadele etmek zorunda kalıyoruz. Bir de bağışıklık sistemimizin milyonlarca yıl önce ne gibi koşullara maruz kaldığını bir düşünün. O dönemde insanların yeni bir virüsle karşılaşma olasılığı çok düşüktü. Oysa bugün herhangi bir havaalanında hapşırdığınız zaman taşıdığınız mikrop, bir gün sonra dünyanın öbür ucundaki hiç tanımadığınız insanlara kolayca bulaşabilir. sanlar rakip tanımaz. Avcıtoplayıcı atalarımız zamanında şekillenmiş olan beynimiz, bugünkü farklı koşullara bir şekilde uyum sağlıyor. Örneğin yüzünü bile görmediğimiz insanları öldürme olanağına sahibiz. Bir insanın resmine bakıp, nasıl koktuğunu bile bilmeden o kişiyi arzulayabiliyoruz. Aslında bütün bunlar tipik bir memeli için çok tuhaf davranışlardır. Bugünkü dünyayı yaratan, kendisine bu yeni dünya içinde sağlam bir yer edinen insanın, doğası gereği sınırlandırılmaya gelmediği açıkça anlaşılıyor. Bağlarımızı koparma konusunda ne kadar becerikli olduğumuz da ortada. Hominid sınırlarımızı aşma sürecinde insan en sağlam desteği de bilimsel yaklaşımdan görüyor. Oysa dünyayı bu kadar farklı bir yaşam alanına dönüştüren de, tehdit eden de bilimden (bilinçsiz insanların elinde) başka bir şey değildir. Bitki ve hayvanları evcilleştirmeyi başaran ilk genetikçileri ele alalım. Devrim niteliğindeki bu gelişme, o dönemde insanların karnını doyururken, bugün dünyada doğal kaynakların tükenmesine yol açıyor ve açlık tehlikesini de beraberinde getiriyor. Daha soyut bir bağlamda bilim, insanların “normal” ve “daha iyi” olarak değerlendirdiği kavramları da mercek altına alıyor. Ayrıca bizim kim ve ne olduğumuz da sorguluyor. Bilim sayesinde insanların beklentilerinin sonu gelmiyor; ortalama boylarımız uzuyor, zeka testlerinden aldığımız puanlar yükseliyor. Yine bilim sayesinde sporda kırılan rekorlara her gün bir yenisi ekleniyor. BİLİM İMDADIMIZA YETİŞİYOR ulaşmış durumda. Örneğin akşam yemeği için bütün gün bir mamutun peşinde koşuşturacağımıza, bir telefonla ayağımıza pizza getirtebiliyoruz. Yakın arkadaşlarımızla görüşmek için kilometrelerce yol kat etmek yerine, bir tık ile Facebook’a girmek yeterli olabiliyor. Evrim geçirdiğimiz ortam ile modern çağın bizlere sunduğu ortam arasındaki uyumsuzluğun nedeni, insanoğluna özgü bir özellikten kaynaklanıyor. Bu özellik, evrimin bize dayattığı sınırları aşma dürtüsüdür. Daha hızlı, daha akıllı, daha uzun ömürlü olmak için çabalayan insanlar, bedensel ve zihinsel kapasitelerinin yetersiz kaldığı durumlarda alet geliştirdi. Doğal olarak bu süreçte insanların en büyük yardımcısı bilim oldu. İnsanoğlunun mevcut kapasitesini aşma dürtüsü en önemli, en belirleyici özelliğidir. Ayrıca davranışlar söz konusu olduğunda, eskiyeni karşılaştırması daha da ilginç hale geliyor. Primat standartlarında modern insan ne balık ne de kuştur. Özellikle şu örnek çok ilginçtir. Primat türleri genel olarak iki farklı tipe ayrılır. İlk grupta dişi ve erkek, uzun süreli, tek eşli bir beraberlik sürdürür; bu ilişki tipine bugün sosyal ve cinsel monogami diyoruz. Bu gruba girenlerde erkekler de yavrunun bakımını büyük ölçüde üstlenir. Ve bu çiftlerde dişi ve erkeğin boyutları birbirinden çok farklı değildir. Gibbonlar ve Güney Amerika’da yaşayan çok sayıda maymun bu gruba girer. “Turnuva Tipi” olarak bilinen ikinci gruptakiler, bunların tam tersidir; dişiler yavruların bakımını üstlenir; daha iri ve daha çarpıcı bir görünüme sahip olan erkekler, zamanlarının büyük bir kısmını saldırgan bir pozda, çevrelerine “posta atarak” geçirirler. İnsanlara gelince... Anatomik, fizyolojik ve hatta genetik ölçütler dahilinde ne tek eşli, ne de turnuva tipidir; ikisinin tam ortasında, şaşkın bir halde bir uçtan diğer uca savrulur. Davranışlar söz konusu olduğunda modern insanın ayrıca çok yoğun şekilde sosyal bir primat olduğunu görüyoruz. İnsanlar son derece karmaşık sosyal etkileşim senaryolarına ayak uydurabilir; sosyal bir kuralın ihlal edilip edilmediğini da hemen anlar (insanlar hile yapan birini, dürüst birinden daha çabuk ve daha kolay anlar). Ayrıca yüz tanıma konusunda eşsizdirler. PRİMAT OLARAK İNSAN: NE BALIK, NE DE KUŞ... Bilim, evrimsel sınırların aşılmasında yardımcı olurken, bu değişikliklerin insanları ne kadar az değiştirdiğini görmek şaşırtıcıdır.. Ne kadar uzun yaşamak istersek isteyelim, hepimiz bir gün bu dünyadan çekip gidiyoruz. Her ölüm bir nedene bağlı olarak gerçekleşiyor ve her ölümün erken olduğu düşünülüyor. Ve insanların ortalama olarak daha uzun boylu, daha akıllı ve daha sportif olması ise beraberinde çok sayıda sorun getiriyor. Aslında kimse ortalamalarla ilgili değil. Birey olarak herkes bir diğerinden daha iyi olmak istiyor. Beynimiz aslında kıskanç ve rekabetçi olduğu için mutlak değerlerle değil, farklılıklarla ilgilidir. Bu yapıdaki bir beyin, bizlere uyaranların kalitesiyle ilgili değil, görece olarak uyaranın çevresindeki uyaranların kalitesiyle ilgili bilgi veriyor. Örneğin retina hücrelerinin herhangi bir renge verdiği tepki, zıt bir renk DEĞİŞİMLER İNSANLARI ÇOK AZ DEĞİŞTİRİYOR EVRİM DEVAM EDİYOR MU? Bugün bilim dünyası, insanın fiziksel ve zihinsel yapısının evriminin devam edip etmediği konusunda iki kampa ayrılmış durumda. Bazıları bilim kurgu öykülerinde betimlendiği gibi, geleceğin insanının büyük bir beyne, geniş bir alna ve bugünkünün çok üzerinde bir zekâya sahip olacağını savunuyor. Bunların karşısında yer alan diğer kamptakiler ise insanların fiziksel açıdan evriminin sona ermiş olduğunu düşünüyor. Bunlara göre teknoloji, doğal seçilimin vahşi mantığına son vermiş ve evrimin yalnızca kültürel bazda yol almasına izin vermiştir. Scientific American’dan Peter Ward’a göre büyük beyin öngörüsü gerçek bir bilimsel temele oturmuyor. Son birkaç bin yıllık kuşağın kafatası boyutlarının fosil kayıtlarına bakarsak beyin boyutlarındaki hızlı büyümenin uzun yıllar önce son bulduğu anlaşılıyor. Benzer şekilde, birkaç yıl önce bilim insanlarının büyük bir kısmı insanın fiziksel evriminin sona erdiği konusunda görüş birliğine vardılar. Fakat son yıllarda DNA tekniklerinin devreye girmesiyle, evrim çalışmalarında devrim yaratan keşifler yapıldı. Bu son keşiflere göre türümüzün ortaya çıkmasından sonra yalnızca Homo spiens’in genetik yapısı değişmekle kalmamış, insan evriminin hızı da artmıştır. Diğer organizmalarla birlikte türümüz ilk ortaya çıktığında vücut şeklimizde dramatik değişiklikler meydana geldi. Ancak daha sonra genetik kökenli değişiklikler hem fizyolojimizi hem de davranışlarımızı değiştirdi. İnsanlık tarihinin yakın dönemlerine kadar dünyanın farklı bölgelerinde yaşayan insanlarda farklılaşma azalacağı yerde arttı. Bugün bile modern yaşam koşulları, farklı davranış şekillerine yol açan gen değişiklikleri yaratıyor. CBT 1333/ 11 5 Ekim 2012 CBT 1333/ 10 5 Ekim 2012 Doğal seçilimin bizleri ne gibi bir kalıba soktuğunu daha iyi anlamak için atalarımızın yaşadığı savanalara Savan ya da savana: tropik yağmur ormanları ile kuru (S çöller arasındaki geçiş bölgesinde yer alan geniş çayırlar) bir göz atalım. Bu açık alanlar bizim maymun atalarımızın ev olarak kabul ettiği ormanlık alanlardan çok farklıdır. Bir kere savanalarda güneş daha yakıcıdır. Ayrıca bitki kaynaklı besinler daha kısıtlıdır. Savanlarda yenilebilir MİLYONLARCA YIL ÖNCESİ VE BUGÜN Sosyal bir beyne sahip olmanın avantajları açıktır. Bu sayede başkalarının zihinlerinden geçeni okuma yeteneğimiz geliştiği gibi, sosyal manipülasyonlarda da rakip tanımayız. Bu bağlamda potansiyel eşi bulma ve arkadaş edinme konusunda da oldukça becerikliyizdir. Yetişkin bir insanın mesleğinde başarılı olup olmayacağı genellikle üniversite sınavlarında aldığı puana değil, gençliğindeki sosyal zekasına bağlıdır. Primatlarda sosyal zeka söz konusunda olduğunda in İNSANLARIN SOSYAL ZEKÂSI RAKİPSİZ
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle