23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

OOOF OFF LINE Tanol Türkoğlu (tanolturkoglu@gmail.com) Jeolog olmanın zorluğu Ülkemizin en önemli sorunlarından biri, jeolojinin toplumsal yaşamdaki büyük rolünün anlaşılamamış olmasıdır. Osman Bahadır bahadirosman@hotmail.com eoloji bilimi, fizik, kimya, astronomi ve biyoloji ile birlikte hem doğayı anlamamızı, hem de doğadan uygun bir biçimde yararlanmamızı sağlayan çok önem li bir doğa bilimidir. Hatta jeolojinin biyoloji ile birlikte toplumsal yaşamın en merkezindeki bilim dalı olduğunu bile söyleyebiliriz. Çünkü jeolojinin burada saymakla bitiremeyeceğimiz kadar somut yaşamımızla doğrudan ve önemli bağları vardır. Ancak ne yazık ki, diğer bilim dallarından daha fazla olarak jeoloji adeta bir fantezi gibi görülmektedir. Halkın çok büyük çoğunluğu jeoloğun ve jeoloji mühendisinin doğal afetlerden korunmadaki rolünden habersizdir. Ülke yöneticileri de herhalde jeologların sadece deprem konusuyla ilgili olduklarını sanıyorlar. Ülkemizde doğa bilimleri fakülteleri, sadece öğretmen yetiştiren fakülteler olarak görülmektedir. (Üstelik şimdi onların elinden bu hak da alındı.) Çünkü bilimsel araştırma yapacak bilim insanlarını yetiştirme bilinci ve sorumluluğuna artık çok az yöneticide rastlayabiliyoruz. Peki bu durumda bu ülke ihtiyacı olan jeologları nereden bulacak? Liselerde jeoloji eğitimi kalmadı. Yetenekli ve bu alanda eğitim görmek isteyebilecek öğrencileri jeolojiye yönlendirebilecek öğretmen de kalmadı. Böyle bir öğretmen olsa bile öğrencisini jeolog olmaya hangi cesaretle yönlendirebilecek? Hem jeoloji eğitimine talep azaldı, hem de mezun olan jeologlar veya jeoloji mühendisleri işsizliğin pençesine düştüler. Ayrıca önemli sayıda jeolog da, kendi uzmanlık alanı dışındaki işlerde çalışmaktadır. Bu durum ülkemizin geleceği için büyük bir tehdit oluşturmaktadır. Bu sorunun çözümü için öncelikle liselerde jeoloji eğitimine hiç olmazsa başlangıç olarak 1960’lı yıllardaki kadar önem verilmelidir. Jeoloji öğretmenlerinin sayısının ve niteliğinin yükseltilmesi için hızlı çözümler üretilmelidir. Fakat belki de en önemlisi, jeologların işsiz kalmalarını önlemek için, jeolojiyle ilgisi bulunan her kurumun ve birimin jeolog istihdamını zorunlu kılan yasal düzenlemelere gidilmelidir. Jeoloji hayatımızın her alanıyla ilgilidir. Dolayısıyla jeologların da hayatımızın her alanında yer alması sağlanmalıdır. TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası, jeoloji bilimini tehdit eden güncel gelişmeler karşısında jeolojinin önemi ve sorunları üzerine bazı gerçekleri kamuoyuna bir bildiriyle açıklama ihtiyacı hissetmiştir. Jeoloji Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu’nun bildirisi şöyledir: DOĞA OLAYLARININ AFETE DÖNÜŞTÜĞÜ, YERALTI KAYNAKLARIMIZIN HÂLÂ TAM OLARAK ORTAYA KONULMADIĞI ÜLKEMİZDE JEOLOJİ MÜHENDİSLİĞİNE ARTIK GEREKEN ÖNEM VERİLMELİ, İŞSİZLİK KADER OLMAKTAN ÇIKARILMALIDIR. Jeoloji; doğayı tanımlayan, yorumlayan, ondan en verimli şekilde yararlanmayı ve zararlarından korunmayı sağlayan beş temel doğa bilimden biridir. İnsanoğlunun üzerinde yaşadığı yerküreyle ve doğayla olan bütün ilişkilerinde; depremleri üreten fayların belirlenmesinde, afetlere karşı sağlıklı ve güvenli bir çevrede yaşamın sağlanmasında, madenlerimizin, petrol, kömür, jeotermal gibi enerji kaynaklarımızın ortaya konulmasında yeraltı sularımızın araştırılmasında, mühendislik projelerinde, yani jeolojik çevremizin zararlarından korunurken jeolojik süreçlerin getirdiği nimetlerden faydalanmasında jeoloji bilim ve uygulamaları tartışmasız bir önem ve ge (Dijital) Medya bireyin beynini muhafazakârlaştırıyorsa, neden muhafazakâr rejimler dijital medyayı desteklemek yerine onu rakibin bir silahı olarak görüyor ve sansürlemek istiyor? “Dijital Medya ve Beyin” dizimizin önceki üç bölümünde internetin insan beyni üzerindeki kalıcı etkilerini, derin düşünce becerileri gelişmemiş Y Kuşağı için tefekkürün hiçlik anlamına gelebileceğini, beynin pragmatik bir şekilde çağlar boyunca değişip dönüşmekte olduğunu, bunun internetle başlamadığını tespit etmiştik. Derin düşünce, tefekkür süreçleriyle beslenen ve gelişen kalıcı belleğin kullanımının azalması beraberinde beynin ve kişinin muhafazakârlaşmasını da beraberinde getirmektedir. Hal böyleyken tutucu yönetimlerin internetle ilgili yasaklayıcı bir politika sergilemeleri ilk bakışta bir paradokstur. Madem internet bireyi muhafazakârlaştırıyor, o zaman neden yasaklansın ki daha çok kullanmak üzere teşvik edilmesi gerekir. Kısa bir analiz burada bir paradoks olmadığını kolayca gösterir. Beynin derin düşünce, tefekkür becerilerini ve bellek kapasitesini sekteye uğratan dijital medya imkânlarının beyni muhafazakârlaştırması için bir ön koşul vardır. O da beynin önceden derin düşünce becerilerini geliştirmiş olmasıdır. Yani birey odaklanarak kitap okuyabiliyorsa, kendini dinlemeye zaman ayırabiliyorsa onun beyni ancak o zaman derin düşünce becerilerini geliştirebilir. Oysa bu tür beyinlerin standard olduğu toplumlar bugün muhafazakâr rejimlerin yönetimi altında olduğu coğrafyalarda değil de daha çok “demokrasi”nin gelişmiş olduğu Batı toplumlarındadır. Diğer coğrafyalarda ortalama bireyler bugüne kadar kendilerini bu denli geliştirebilecek imkânları bulamadılar ki şimdi dijital medya onların bu becerilerini köreltici bir işleve sahip olsun! Batı’da bu gelişim süreci sistematik bir şekilde desteklendiği halde Doğu kendi meşrebine göre bireysel girişimlerle ucundan kenarından gelişimi yakalamaya çalıştı ve hep marijinal kaldı. Ortalama beyinlerin bu derecede gelişmiş olduğu Batı Avrupa, İskandinavya, K. Amerika gibi coğrafyalarda dijitalleşmenin bu derece desteklenmesinin gerisinde yatan sosyoekonomik motivasyon belki biraz da bundandır. Arap Baharı gibi örneklerde görülen durum ise tam olarak “güç kimin eline geçecek” çekişmesidir. Dijital medyanın postmodern yöntemlerle yaptığı şeyi yıllardır bu coğrafyaları yönetenler vatandaşlarının kafasına vura vura yaptılar. Aynı şeyi farklı bir yolla yapma potansiyeline sahip olan dijital medya gibi imkânları totoliter rejimler bu nedenle rakiplerinin elini güçlendirecek birer silah olarak görürler: Kafalara vura vura gelişimi engelleyenler gidecek, onun yerine dijital medyanın bombardımanıyla gelişimi engelleyenler gelecek. Batıda dijital medya yavaş yavaş postmodern bir şekilde beyinleri dönüştürmekte ve ortaya yepyeni bir cahillik dönemi çıkmaktayken, farklı coğrafyalarda dijital medya (hatalı bir şekilde) bir kurtarıcı gibi algılanmaktadır. Yine Arap Baharı örneğine dönersek, o coğrafyada dijital medyanın da etkisiyle yaşanan dönüşüm sonucunda hangi ülkenin daha “iyi” bir yönetim modeline geçtiğini sorguladığımızda olumlu cevap verecek bir örneği kolayca bulamayız. Bu süreci en kanlı bir şekilde yaşayan Libya’da kısa bir süre önce yapılan bir ankette halkın “karizmatik bir lider” talep etmekte olduğu ortaya çıktı. Oysa en vahşi şekilde yok edilen liderleri Muammer Kaddafi belki de o coğrafyanın en karizmatik lideriydi. Bu da muhafazakâr yönetimlerle yoğrulmuş halklar için dijital medyanın bir kurtarıcı olamayacağı, olsa olsa muhafazakâr yönetim araçlarını birilerinin elinden alıp başkalarının eline vermede bir araç olarak kullanılmaktan öteye geçemeyeceğini gösterir. Bu durum muhafazakâr rejimlerin ana akım ve dijital medyayı olası rakiplerinin kullanımına amade bir araç ya da silah olarak görmelerinin doğruluğunu teyid eder. Dijital Medya Paradoksu J CBT 1333/ 12 5 Ekim 2012 reklilik taşımaktadır. Yaşamsal tüm bu uygulama alanlarına rağmen jeoloji bilim ve mühendisliğine ülkemizde hâlâ gerekli önem verilmemekte; sayıları 23.000`e yaklaşan jeoloji mühendislerinin yaklaşık % 40 gibi önemli bir bölümü işsizlik gibi bir sorunu en yakıcı şekilde yaşamaktadır. Doğa olaylarının afete dönüştüğü, yeraltı kaynaklarımızın hâlâ tam olarak ortaya konulmadığı, doğal çevrenin korunarak sağlıklı ve güvenli bir çevrede yaşama hakkının tam olarak sağlanmadığı ülkemizde jeoloji mühendislerine olan ihtiyaç vazgeçilmez bir durumdayken, bugün binlerce meslektaşımızın işsizlikle karşı karşıya olmasını anlamak mümkün değildir. Günümüzde gelişmiş ülkelerde madencilikten, enerji sektörüne, ulaşımdan, yerleşime, içme ve yeraltı sularından, su politikalarının oluşturulmasına, büyük mühendislik projelerinden, doğal çevrenin korunmasına, küresel ısınmadan, insan sağlığı ve iş güvenliğine kadar çok geniş bir uygulama alanı olan jeoloji mühendislerine gerekli önem verilirken, artık ülkemizde de jeoloji mühendislerine hak ettiği yer ve önem verilmelidir. Tüm bu yaşamsal gerçekler ortadayken kamu kurum ve kuruluşlarının mesleğimizle ilgili kadro talepleri; jeoloji mühendisliği hizmetlerinin önemi ve mezuniyet sayısı ile ters orantılı olarak gelişmekte ve kamuda jeoloji mühendisi istihdamı daraltılmaktadır. Jeoloji mühendisliği hizmetlerinin önemli yerinin olduğu kurumlarda dahi, söz konusu hizmetler kurumların ve jeolojinin uygulama alanının önemine denk düşmeyecek şekilde emeklilik gibi değişik nedenlerle sayıları giderek azalan jeoloji mühendisleri tarafından verilmeye çalışılmakta, boşalan kadrolara yeni jeoloji mühendisi alımı yapılmamakta böylece nitelikli hizmet verme zafiyeti ortaya çıkmaktadır. Unutulmamalıdır ki, gerçekte hepsi birer doğa olayı olan deprem, heyelan, çığ düşmesi, su baskını gibi olayların afete dönüşmesine neden olan faktörlerin başında, jeolojik tehlike ve risklerin ortaya konularak zarar azaltmaya yönelik jeoloji mühendisliği hizmetlerinin ve denetiminin bu süreçlerde yeteri kadar yer almaması gelmektedir. Yaşam çevremizin güvenliğinin sağlanmasından, kalkınmanın temel dinamiği olan maden, enerji, su kaynaklarının aranmasına ve işletilmesine; ulaşımdan, tüm altyapı ve büyük mühendislik projelerine kadar insanoğlunun doğayla olan her türlü ilişki ve mücadelesinde jeoloji mühendislerine ihtiyaç vardır. TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası olarak kamuoyuna ve ilgililere bir kez daha sesleniyoruz; arz talep dengesini gözetmeyerek yeni bölümler açılarak kontenjanların arttırılmasına son verilmeli, yatırım ve istihdama yönelik politikalara ağırlık verilmelidir. Ülkemizin en önemli kuruluşları olan; MTA, DSİ, TPAO, TKİ, TTK, ETİ MADEN, Karayolları, DLH, İller Bankası AŞ., BOTAŞ genel müdürlükleri, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Orman ve Su İşleri Bakanlığı, Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı, EPDK ile bütün il özel idareleri ve belediyelerin kuruluş yasalarının verdiği görevleri ve denetimi yerine getirebilmeleri için gerekli sayıda jeoloji mühendisi istihdamını, gerek yeni kadro ihdası ve gerekse boşalmış kadroların mevzuat çerçevesinde doldurulması yolu ile sağlamalıdır. Bilinmelidir ki ülkemizin jeolojik gerçekliği ve ülke yararı bunu gerektirmektedir. Kamuoyuna ve ilgililere saygıyla duyurulur.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle