22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

KT SAT PENCEREMDEN Oktay Yenal Herkes çin Adalet Nature dergisinin 24 Şubat tarihli sayısında yer alan “Rights for All” yazısı: Türk bilim insanları, yetersiz kanıtlara dayanarak tutuklanan Türk akademisyenlerinin adil bir şekilde yargılanmaları için baskı yapmalı... Yazı özetle şöyle: ret de yok. Kaldı ki yakında yargılanacaklarıubat ayının başlarında bir Türk mahke na ilişkin bir haber de söz konusu değil. Türk mesi terör olaylarına karıştığı iddiası ile hukukuna göre suçlu olduğundan şüpheleniyargılanan sosyolog Pınar Selek’in beraa len bireyler ancak kaçma veya delilleri karattına karar verdi. Böylece Selek, ma tehlikesi olduğu durumlarda uzun süre tu1998 yılında 7 kişinin ölümüne yol açan Mısır tuklu kalabiliyor. Bu kişilerin hemen serbest Çarşısı’ndaki patlamaya müdahil olma suçun bırakılmasını savunanlar bu tehlikelerin söz dan üçüncü kez aklanıyordu. Türk hükümeti konusu olmadığını ve sağlık durumlarının tune göre Selek’in gerçek suçu, akademik çalış tuklu kalmaya müsait olmadığını ileri sürüyormalarının bir parçası olarak Kürt ayrılıkçı lar. gruplarıyla ilişki içinde olmasıydı. Savcıların Bu kişilerin lehine pek çok soru günbu karar karşısında yine temyize başvuracakla demde. 2009 yılının Aralık ayında ABD Ulurını açıklaması, Avrupa’daki insan hakları sal Akademileri insan hakları komitesi başkagruplarının sert tepkilerine yol açtı. nsan hak nı Carol Corillon, bu akademisyenlerin tutukları grupları, Avrupa Birliği’ne üye olma çaba luluk halleri ile ilgili kaygılarını University ları içindeki Türkiye’nin bu davadaki tutumu Values isimli elektronik yayın organında dile nu büyük bir dikkatle izliyor. getirdi. Ve geçen yıl Türkiye Bilimler AkadeBunun kadar dikkatle izlenmese de bir misi, bu tutuklulukları Cumhurbaşkanı Abdiğer vaka, bir düzineye yakın Türk akademis dullah Gül’ün dikkatine sundu. Ne yazık ki yeninin hükümete bağlı derin devlet şebeke Gül, bağımsız mahkemelerin kararlarına müsini yıkma girişimlerinde bulundukları iddiası dahale edemeyeceğini söyleyerek, tarafsızlığını ile tutuklu bulunmasıdır. Türk polisi bu in ilan etti. sanların Ergenekon denilen hiyerarşik bir orAncak genelde de bir suskunluk hüküm ganizasyon ile bağlantısı olduğunu düşünüyor. sürüyor. Devasa Ergenekon duruşmaları çok Yine Türk polisine göre bu örgütün amacı, hü yavaş ilerliyor ve kefalet ile salıverilenler, dukümeti siyasi şiddet kullanarak çalışamaz hale rumlarıyla ilgili kamuda görüş bildirmemeleri getirmek ve bu şekilde askeri bir darbenin yo yönünde uyarılmış bulunuyor. Bu soruşturma lunu açmak. üniversitelerde Hükümet Ergebir korku atnekon soruşturmasını mosferi yaratırdemokratik reformlaken, akademisrın bir aşaması olarak yenler seslerini değerlendiriyor. Ançı k ar t am ı y or cak bu görüşe karşı lar. Bu kişiler olanlar, bütün bunlasamimi bir şerın hükümete karşı kilde Türk biliolanları susturmak ve mini AB kontrol altında tutnormlarına mak için bir bahane yükseltecek çaolduğunu ileri sürüyor. lışmalarını sürSusturulması gereken Başkent Üniversitesi Rektörü Mehmet Haberal dürüyorlar. muhaliflerin de başınTÜB TAK da da eğitim ve siyasette laikliği savunanlar geli sessizliğini koruyor ve bilimsel konulara siyasi yor. müdahalelerin yapılmasından kaygı duyuyor. stanbul’da yaşayan analist Gareth JenJenkins raporu, Ergenekon soruşturması kins’in bağımsız araştırmasına göre, bu tutuk kapsamında bazı derin devlet operasyonlarının lanan insanların aralarındaki yegâne bağ, başarıyla ortaya çıkartıldığını belirtiyor. TeleAKP’ye muhalefet etmeleri ve muhafazakâr s fon dinlemelerinden elde edilen bilgiler de lamcılığa karşı çıkmaları. Bu da tutuklanan suçlu görülen bazı bireylerin, karanlık ve antiakademisyenleri tanımlamaya yetiyor. Bunla demokratik sağ kanat eylemlerinde yer aldıkrın arasında Türk üniversitelerinde türban ya larını ortaya çıkartıyor. sağını kaldırmaya yönelik girişimleri engelleNe var ki Avrupa nsan Hakları Antlaşmeye çalışan üniversite rektörleri de var. Ay ması’na göre herkes makul bir süre içinde adil rıca bu kişiler, hükümete bağlı bilim kurumu bir şekilde yargılanma hakkına sahiptir. Türk TÜB TAK’taki kilit akademik pozisyonlara hükümetinin dünyanın gözünün bu davalarda AKP yandaşlarının atanmasını da eleştiriyor olduğunun bilincinde olması gerekir. Ayrıca lar. uluslararası bilim topluluğu da tutuklu buluTutuklanan akademisyenlerin çoğu ke nan akademisyenlerle ilgili davaların nasıl göfalet ile serbest bırakıldı, ancak ikisi hâlâ tu rüldüğünü yakından izlemekle yükümlüdür. tuklu. Bunlardan biri ABD’de eğitim almış, orHalihazırda araştırmaya yapılan yatırımgan nakli konusunda öncü, Başkent Üniversi lar büyürken, yasal ve idari çerçevenin bu bütesi Rektörü Mehmet Haberal; bir diğeri de yümeye ayak uyduramadığı biliniyor. Türk biMalatya’daki nönü Üniversitesi eski rektörü lim insanlarının, ülkenin bilimsel atmosferinFatih Hilmioğlu. deki gelişmeleri eleştirmekten korkmaları, şu Bu ikisi yaklaşık iki yıldır tutuklu ve ser anda ihtiyaç olan son şeydir! best bırakılacaklarına ilişkin herhangi bir işa Türkçesi: Reyhan Oksay yenal9@gmail.com Bir yanda bazı çok nüfuslu azgelişmiş ülkelerin hızla kalkındığı, öbür yanda özellikle Batı’da sanayileşmiş ülkelerin büyüme hızlarını yitirdiği bir dünyada yaşıyoruz. Her ne kadar bu gidiş yoksullar bakımından iyi olsa da, her iki grup ekonomide de, geçen yazıda çarpıcı örneklerini verdiğimiz gibi, yurtiçi gelir dağılımı bozuluyor ve işsizlik artıyor. Ş Sosyal Demokrasi Nobelli iktisatçı Lucas’ın yazdığı gibi “Şu anda şimdiye kadar görülmemiş derecede korkunç bir gelir eşitsizliği olan bir dünyada yaşıyoruz,” Bunun sonucunda da bir yanda varlıklı yaşamlar gazete ve dergi sayfalarını süslerken bir yandan da dünyada ve ülkemizde büyük yoksulluk ve açlık sahnelerine şahit oluyoruz. Bu durumun nasıl geliştiğini ve felsefesini merak edenler Schumpeter’in ünlü Kapitalizm, Sosyalizm ve Demokrasi adlı kitabına bakabilirler. Amaç alınacak düzene en uygun isim galiba “Gerçek Sosyal Demokrasi”. Çünkü bu ismin demokrasi ile sosyalizmin karışımını, daha doğrusu toplamını temsil ettiğini sanıyorum. İsterseniz demokrasiden başlıyalım. On iki yıl önce yazdığım bir kitapta1 demokrasi kelimesinin çok yanlış anlaşıldığından şikâyet etmiş, çeşitli düşünürlerden alıntılar vermiştim. Bunlardan bazıları şöyle idi: Demokrasiye inanmak, demokrasi üstünde bazı şeylere inanmayı gerektirir. (Hennis) Siyasal süreçler demokrasi içinde oluştuğu sürece, her şeyin mubah olduğu konusundaki romantik ve ahmak görüş, zihinlerden silinmelidir. (Buchanan) Hukukun Egemenliği denetiminde gemlenmezlerse, demokratik kurumlar sadece totaliter demokrasiye dönüşmekle kalmaz, fakat zamanla pleb diktatörlüğü durumuna bile düşebilirler. (Hayek) Bu gibi düşünceleri belirttikten sonra sonuç olarak: “Türkiye’de egemenlik ulusundur ilkesinin egemenlik parlamentonundur anlamına gelmediğinin, liberal bir anayasa ve hukuk denetiminin parlamentonun üstünde bir güç olduğunun iyice anlaşılması gerekir,” diye yazmıştım, daha Adalet ve Kalkınma Partisi ortada yokken. Gerçekten bütün dünyada bir demokrasi yutturmasıdır gidiyor. Kapitalizmin çıkar çevrelerinin bu kadar etkin oldukları ortamlarda, dört yılda bir seçimler olsa bile, gerçek demokrasiden söz edilebilir mi? Sosyal Demokrasi terimindeki sosyal sıfatı elbette sosyalizmi çağıştırsa da “proleter diktatoryası, ihtilalle gelmek” gibi anlamlar taşımıyor. Gaye çok daha yumuşak bir geçişle, kapitalist sistemi esas alırken onun aşırılıklarını eşitlik yönünde törpülemek. Dünyada denenmiş Kuzey Ülkeleri modeli, Avrupa modeli, refah ekonomisi gibi modeller var ve bunların sorunlarının konuşulduğu toplantılar da var. Schumpeter’in işaret ettiği gibi, gerçek sosyalist ülkelerin diktatörlükler olarak belirmesine bakarak sosyalizmin demokrasiyi tepen bir dünya düzeni olduğunu farzetmek için sebep olmadığı gibi, dört yılda bir seçim yapan her ülkeyi demokratik düzen olarak kabul etmek için de sebep yok. Acaba komünizmin gerçekleştirdiği iyi şeyler diktatörlüğe gidilmeden, gerçek demokrasi içinde de yapılamaz mıydı? Örneğin, komünist rejimler altında yaşamış iktisaden geri ülkelerde eğitim daha ileri ve sağlık hizmetleri daha iyi. Bunun çarpıcı örneklerini Rusya’nın el çektiği Asya ve Avrupa ülkelerinde görüyoruz. Öte yandan Katrina fırtınasından sonra Küba’nın ABD’nin Lousiana eyaletine hemen tam teşekküllü iki hastane yollama teklifi de Latin Amerika sahnesinde yabana atılmıyacak bir sosyalizm örneği. Ya da akla şu soru geliyor: Bir yanda artık tarihe karışması gereken ve Batı hizmetindeki sultanlıklarla idare edilen petrol ülkeleri, öbür yanda Batı’nın serbest piyasa teranesi ile bir türlü gelişemeyen güya demokrat Afrika ülkeleri için hükümet şekli artık vahşi kapitalizm olabilir mi? Afrika’da her dört beş yılda bir seçimler yapılıyor olsa ne olur, olmasa ne olur? Olumlu yönde gelişmeler de yok değil. Örneğin ‘piyasa her sorunu çözer’ teranesini daha az duyuyoruz. Elbette, insan psikolojisi böyle kaldıkça her dünya düzeninin piyasaları hesaba katması gerek. Ancak, piyasa her sorunu çözer teranesinin son yıllarda daha az duyulması da önemli bir gelişme. Artık amaç demokrasidir diye sadece seçim söylemine de son vermek lazım. Toplum yararına anlamında sosyal olmayan demokrasiyi, seçimlerin serbest halk iradesini yansıtmadığı rejimleri kim isteyebilir ki? Bana öyle geliyor ki dünya düzeni, hele gelir dağılımının bu kadar bozulduğu ortamda artık GERÇEK SOSYAL DEMOKRASİ modeli yönünde ilerlemeli. Bunun asgari koşullarını da artık tartışmamız gerek. Aklıma gelen önemli hususlar şöyle: Liberal ve kolay değişmeyen bir anayasa; Güçlendirilmiş bir hukuk sistemi; Herkesin kullanabileceği bir sağlık örgütü; Bedava eğitim; Çalışmak isteyip de çalışamayanlara geçim imkânı. Bu listeye ben büyük mülkiyete sınır koymayı da ekleyebilirim. Bu arada CHP’nin “Aile Sigortası” planını da bu yönde atılması önemli bir adım olarak kabul etmek lazım. Bu tartışmadan çıkacak sonuçlar nasıl gerçekleştirilebilir? Bir kere uluslar içi ve arası arenada demokrasi ve kapitalizm teranesine son vermek, bunun arkasındaki felsefeyi açıkça reddetmek gerekir. İkincisi devlet daraltılmalı, amacı da terk edilmeli. Bu söylemlerin değişmesi bile önemli olabilir. Fakat ne yazık ki, daha ileri gidebilmek için bıçak gelip EĞİTİM’e dayanıyor. Benim inancım, sağlam ve geniş bir eğitim sistemi kurulmadan dünyadaki büyük kötülükleri düzeltmek zor olacak. Sizinkiler ne? 1 Oktay Yenal, Ulusların Zenginliği ve Uygarlığı – Eğitim Boyutu (Türkiye İş Bankası, Kültür Yayınları, 1999). CBT 1251/ 7 11 Mart 2011
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle