Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SON ARAŞTIRMALAR KANDA 4000’ N ÜZER NDE B LEŞEN VAR ranışlarla yaşamın merkezi haline gelen evin içine gömülmüştü. Ve evin bu olaydan kısa bir süre sonra terk edildiği düşünülürse, insanların çocuğa iyi davrandıkları söylenebilir diyor Potter. Terk edilmiş kulübe öte yandan Kuzey Amerika’daki yerleşmeler ve kültürel geleneklerin yayılışı hakkında da bilgi veriyor. Buna göre insanlar yaklaşık olarak 13.000 yıl önce Bering boğazı üzerinden Yeni Dünya’ya geçmişler. Söz konusu kulübeyi terk edenler kendilerine yeni bir barınak ararken de Asya ve Amerika arasındaki kara köprüsü varlığını koruyordu. Potter ve ekibi kemik dışında 350 taş alet de bulmuş. Taş aletler yaklaşık olarak 30.000 yıl önce Çin’de gelişen mikro dilgi kültürüne ait ve Kuzey Amerika’nın orta bölgesindeki Clovis kültüründen farklıdır. Ayrıca barınak yapımı ve beslenme alışkanlığı da Kuzey Amerika’daki yerleşmelerden çok Sibirya’daki Ushuki gölü yakınlarındaki buluntu yerlerine benziyor. Potter bu nedenle burada bulunan buluntuların Alaska ve Eski Dünya arasındaki bağlantıyı temsil ettiklerine inanıyor. Araştırmacı, kemik kalıntılarından DNA elde etmeye çalışarak, çocuğun genetik bilgilerini günümüzde aynı bölgede yaşayan insanların kalıtımıyla karşılaştıracak. bilim insanları, bu faktörlerin düşük olması halinde bile kan basıncı üzerinde etkili olduklarını söylüyorlar. Sonuçlardan anlaşıldığı üzere eğitim seviyesi düşük olan kadınlar çok daha stresli işlerde çalışmak zorunda kalıyorlar ki bu da yüksek tansiyon üzerinde etkili olmakta. Ayrıca eğitim seviyesi düşük olan kadınlar daha fazla depresyona giriyor, yoksul semtlerde ve yoksulluk sınırında yaşıyorlar diyor araştırmayı yöneten bilim insanı Eric Loucks. Kanın çok iyi bir şekilde test edilmesi muayenenin önemli bir kısmıdır. Çünkü kanın içerikleri olası hastalıklar hakkında bilgi verir. Biyokimyacılar kapsamlı bir araştırma çerçevesinde kanın biyokimyasal metabolizma ürünleri listesini dört binin üzerine çıkardılar. Alberta Üniversitesi’nden David Wishart tarafından yönetilen araştırmada, bir yandan son yılların sonuçları değerlendirilirken, diğer yandan da yeni analizler yapılmış. Bu şekilde tüm dünyadaki doktorlar tarafından erişilebilir olan bir veri bankası elde edilmiş. Doktorların laboratuvar incelemelerinde kullanabileceği, kanıtlanabilir kimyasal bileşenlerin normal değerlerini bir araya topladık diyor Wishart. Bedensel değişimler ve hastalık süreçlerinin ilk belirtileri, bilim insanlarına göre genelde ilk önce kanda görülmekte. Yeni veri bankası sayesinde gelecekte daha iyi hastalık tanısı konabilecek diyor Wishart. CBT 1251/ 4 11 Mart 2011 Arkeologlar Alaska’da dünyanın en eski insan kalıntılarını buldu. 11.500 yıllık buluntu yeri, Buz devrinin sonlarında insanların ölü gömme kültürleriyle ilgili bilgiler vermekte (Science). Alaska Fairbanks Üniversitesi arkeologu Ben Potter, orta Alaska’daki Upward Sun River bölgesi yakınlarında, bir geçitle birbirine bağlanan ve toplam olarak 50m² büyüklüğünde olan bir yapı bulmuş. 11.500 yıl öncesine ait yapının yaz aylarında iskân edildiği düşünülmekte. Mekânlardan birinde ateş yeri ve çöp çukuru görevini gören bir çukur bulunuyor. Potter çukurun içindeki kemiklere göre ilkel Amerikalıların, serçe, dağ sıçanı, sincap, sutavuğu ve somonla beslendiklerini söylüyor. Somonun kış aylarında bulunmaması ve sincap kalıntılarının da çok genç hayvanlara ait olması nedeniyle evin sadece yaz aylarında kullanıldığını gösteriyor. Aynı çukurda üç yaşındaki bir çocuğa ait iskelet de bulunmuş. Kemikler herhangi bir hastalığa veya kazaya işaret eden izler taşımadığı için araştırmacılar çocuğun niçin öldüğünü bilmiyorlar. Ancak çocuğun ocakta yakıldıktan sonra gömüldüğü kesin. Evin sakinleri bu olaydan sonra burayı terk etmiş olmalılar. Çünkü buluntu yerinin diğer tabakalarındaki tortullar, kemikler ve taş aletler daha eski tarihlere ait. Çocuğun ne kadar törensel gömüldüğü pek bilinemiyor. Gerçi çukurda birçok kültürde kullanılan boya izleri var ama sembolik anlamları bulunan mezar armağanları eksik. Mezar armağanının bulunmaması avcı ve toplayıcılar için tipiktir. Ama bu ölüye değer verilmediği anlamına gelmez. Sonuçta çocuk, yemek pişirme, beslenme ve uyuma gibi dav KUZEY AMER KA’NIN EN ESK NSAN KEM KLER Sınav stresine rağmen, yüksek eğitim, kan basıncına iyi geliyor. Brown Üniversitesi bilim insanları, bu etkinin kadınlarda daha yüksek olduğunu söylüyorlar. Yüksek kan basıncı, kalp hastalıkları, inme ve böbrek yetmezliğiyle ilişkilendirilmekte. Araştırma çerçevesinde Framingham Kalp Araştırmasına katılan 3.890 kişinin otuz yıllık verisi değerlendirilmiş. Buna göre en fazla on iki yıl eğitim gören kadınların kan basıncı daha eğitimli olanlara kıyasla 3,26mm Hg daha yüksek çıkmış. Erkeklerde ise bu fark 2,26 mm Hg. Sigara içimi, tansiyon ilacı kullanımı ve alkol tüketimi gibi faktörleri de dikkate alan EĞ T M DÜZEY YÜKSEL RKEN, TANS YON DÜŞÜYOR Azot elementini taşıyan meteoritler, dünyadaki yaşamın gelişiminde anahtar rolü oynamış olabilir. Güney Kutbu’nda bulunan eski bir meteoridi inceleyen bilim insanları bu sonuca vardı. Proceedings dergisindeki araştırmaya göre, aşırı sıcaklık ve yüksek basınç gibi genç dünyada hüküm süren koşullar altında meteorit azot bileşimi amonyağı serbest bırakmış. Amonyak, aminoasit ve DNA gibi ana biyomoleküllerin önemli bir öncüsüdür. Proteinler ve kalıtım yapıtaşlarının çekirdek malzemesi olan azot bu nedenle yaşamın kimyası için vazgeçilmezdir. Azot, evrende en çok bulunan dördüncü element olmasına rağmen, bilim, genç dünyadaki azot kaynağını açıklamakta zorlanıyor diyor Arizona Eyalet Üniversitesi’nden Sandra Pizza rell o ile çalışan ekip. Güneş sisteminin erken dönemlerinde daha fazla olan meteorit çarpışmaları olası bir açıklama olabilirdi. Günümüzde bile hâlâ düzenli olarak dünyamıza çarpan meteoritler, güneş sisteminin, konserve olmuş ilkel maddesi olarak kabul edilir. Bilim insanları bu yüzden organik madde açısından zengin olan bir meteorit tipinin (CR) öğütülmüş halini genç dünyadaki koşulların etkisinde bırakmışlar: kaynar su ve yüksek basınç. Bu şekilde amonyak, meteorit tozundan ayrılarak suya karışmış. Sonuçlar, bu tür meteoritlerin genç dünyaya yaşamın moleküler öncülerini aşılamış olabileceğini göstermekte diyor bilim insanları. NSANLIĞIN UZAYDAN GELD Ğ N N KANITI MI? Doğuştan görme engelli olan insanların hayali gözü, dili işleme yetisini geliştiriyor. Massachusetts Teknoloji Enstitüsü bilim insanları, manyetik rezonans tomografisiyle, görsel korteksin görmeyen insanlarda da etkin olduğunu kanıtladı. Rebecca Saxe ile çalışan ekibin, özellikle dille ilgili görevlerin yerine getirilmesi sırasında görsel kortekste meydana gelen etkinlikler dikkatini çekmiş. Saxe, sonuçların ilk başta akla yatkın gelmediğini söylüyor. Çünkü görsel korteksin dille ilgili görevler sırasında rolü olmadığı sanılıyordu. Araştırma sırasında bu yüzden doğuştan görme engelli olanlara ve görenlere bir metin dinletilirken, beyinleri MRI ile taranmış. Bu şekilde beyinde dilin işlenmesinden sorumlu bölgelerin iki grupta da aynı etkinlikte olduğu görülürken, görsel korteksin görme engellilerde çok daha fazla etkinleştiği görülmüş. Evelina Fedorenko, beyinde doğuştan itibaren belli bir görevi üstlenen bir bölge var. Ama çok yüksek bilişsel yetiler gerektiren yeni yetenekler de öğrenebiliyor diyor. Fedorenko, görme engellilerin, görsel korteksteki yüksek etkinlik sayesinde, dille ilgili görevlerde görenlerden daha başarılı olduklarını düşünüyor. brani Üniversitesi’nden Amir Amedi ise, beyindeki bu esnekliğin bilindiğini söylüyor New Scientist dergisinde. Daha önceki araştırmalar, beynin, görme, koklama veya işitmeden sorumlu bir bölgenin başka görevleri de yerine getirebileceğini göstermiş. Ancak son araştırmadaki önemli nokta, beynin, kişinin sırf görme yetisi olmadan doğması nedeniyle birdenbire değişmiş olması, diyor araştırmacı. GÖRME ENGELL N N BEYN YEN DEN PROGRAMLANIYOR Nilgün Özbaşaran Dede Araştırma BUZ ADAM ÖTZİ’NİN YENİ YÜZÜ Bulunuşundan yirmi yıl sonra, Hollandalı araştırmacılar Ötzi’nin yüz rekonstrüksiyonunu tamamladı. 5300 yıllık “mumya” yirmi yıl önce Avusturya Alplerinde bulunmuştu. Yüz rekonstrüksiyonu sayesinde Ötzi’nin neye benzediğini görebiliyoruz artık. İnce uzun yüzü keskin hatlı, gözleri çizgi çizgi olmuş alnının gerisinde parlıyor. Yer yer dökülmüş saçlarına ve sakallarına aklar düşmüş. İşte Hollandalı bilim insanlarının bize sundukları Ötzi görüntüsü böyle. Ötzi’nin kalıntıları 1998 yılından beri Bozen’deki Arkeoloji Müzesi’nde saklanıyordu. Bilim insanları kafatasının üçboyutlu görüntüleri, röntgen çekimleri ve CT taramalarıyla Ötzi’nin yüzünü yeniden yarattılar. 1,60m uzunluğunda ve sadece 50 kilo ağırlığındaydı Ötzi’nin ayak numarası 38 idi. Ölmeden önce tahıl yemişti. Tüm bunların dışında hiçbirimizle akraba olmadığını da biliyoruz. Çünkü iki yıl önce çözülen kalıtımı, genlerinin soyu tükenmiş bir topluluğa ait olduğunu göstermişti. Fakat bilim insanları bu kadarıyla kalmayıp çok daha ayrıntılı incelemeler yapıyorlar. Mesela mide içeriği ilk kez tamamen çözüldü, hatta kemik iliği, üzerinde bulunan bakteriler ve beynin fizyolojisi bile. Doğal olmayan bir ölümle hayatını kaybeden Ötzi yaklaşık olarak 45 yaşındaydı. O tarihe göre çok uzun bir ömür sayılırdı bu. Bunun nedenini bulmak için iskeletten kemik iliği ayrıştırılmış. Bilim insanları her ne kadar ufacık bile olsa bir kan örneği de bulmaya çalışsalar da bugüne kadar bulamadılar. Ancak Ötzi’nin immünolojik profilini çıkarmak için kemik iliği de yeterli olabilir diyor uzmanlar.