Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
•KÜLTÜR• DOĞAN KUBAN stanbul stanbul... 1960’lı yıllarda Amerika’da en çok tartışılan kitaplardan biri, Jane Jacobs’un “The Death and Life of Great American Cities”, 1961 (Büyük Amerikan Kentlerinin Yaşamı ve Ölümü) adlı yapıtıdır. Jane Jacobs bir gazeteci ve sonradan Architectural Forum dergisinin yazarıydı. Bu yazıyı Jacobs’un gözlemlerinin bugünün İstanbuluna uyan ve uymayan yanlarını vurgulamak için yazdım. Yarım yüzyıl geçmesi Türkiye’nin bazı konularda kös dinlediğini ve kentlileşmemenin ne sonuç verdiğini gösteriyor. stanbul benim gönlümün kentidir. Yahya Kemal gibi romantik olmasam da, stanbul’da ölen ve mezarı orada olanın mutluluk verecek bir konumu olduğunu anlatan dizelerini anlayabiliyorum. stanbul Türkiye’nin göstergesidir. Burada iyinin en iyisi, kötünün en kötüsü birlikte yaşar. Gerçi dünya tarihinde bütün metropoller öyledir. Çünkü büyük boyutlar büyüteç gibi her olgu ve olayın boyutunu büyütür. Örneğin deprem bağlamında küçük ve büyük kentlerde insan kaybı oransal olarak aynı kalabilir. Fakat stanbul’da boyutlar çok büyük ve toplum bilincini sarsacak ölçekte olur. Ulaşım her yerde kötüdür. Fakat stanbul’da ülkenin ekonomik dengesini bozan ölçektedir ve kamu psikolojisi açısından da bir felakettir. Belediyeler çaba gösterirler. Fakat küçük boyutlu tedbirler yanlış ilkesel kararların Kentin hastalıklarından temel hatalarını ortadan kalen az etkilenen mahal dırmaz. Her büyük kentin ana ulaşımını metro ile yeraltına le en iyi mahalledir. indirmek, 150 yıllık bir saptaMahallenin üç temel madır. stanbul bu çözümü gerçekleştiremedi. Bu örnekleri öğesi var: İyi konut, çoğaltmak kolaydır. Ne yapapark ve okul. Amerilım ki Türk toplumunun can ka’da orta halli sınıf ev suyu stanbul’dadır. Çağı yakalayacak bütün olanaklar olararken ilk kriter çocukları için kaliteli, ya masa bile, gelecek için yapılacak plan, hayal ve ütopyaların kın okulların varlığıdır. tümü stanbul’da yaratılır. Plan ve programların gerçekleşmeSonra o bölgede ev alırlar. Bugün yaşamın si, sorumluların dünyadan ne kadar haberli olduklarına bağen büyük mikrobu oto lıdır. Her örneğimizi de güya mobili ve kaldırım fela Amerika’dan aldığımıza göre, ketini unutmasanız, İs Jane Jacops’un büyük Amerikan kentlerinin ölüm ve yatanbul’da sağlıklı, hiçşamları konusunda söylediklerini anımsatmak uyarıcı olabir mahalle olmadığını söylemek zorundasınız. bilir. Gerçi sorumluların başlarını kaşıyacak vakti olmadığı için bir şey okuduklarını tahmin etmiyorum ama, belki danışmanlardan birinin 510 dakikalık vakti olur. Jane Jacobs alçak gönüllü bir insan. Önemsiz görünen fakat temel konulardan söz ediyor: Güvenlik, insanlar arasında ilişki, çocukları yaşama karıştırmak açısından kaldırımların işlev ve yararlarını anlatıyor. stanbul’da kaldırımlar tesadüfi ve yetersiz olduğu ve çok kez çok kötü inşa edildiği için bu üç yararı da sağlamıyorlar. Jane Jacobs komşuluk ünitelerinde (neighborhood) parkların önemini vurguluyor. Çiğnene çiğnene sakız olmuş bir konu. Ve yazık ki stanbul’da parklar çok yetersiz, bakımlı ve güvenilir de olmadığı için bu bağlamda olumlu gözlem yapma olanağı yok. Belediyelerin park yaratmak için çaba gösterdiklerini biliyoruz. Bugün stanbul’un şimdiye kadar olmadığı kadar parkı var. Fakat birkaç park yapmak, on üç milyonluk kentte bir şey ifade etmez. Yeşil alanların yerleşme alanı içinde sayılarla ifade edilen bir oranı vardır. Bu kent yaşamının ayrılmaz parçasını oluşturan iki yüz yıllık bir kavramdır. Park, göstermelik bir alan ve plastik çocuk oyuncakları deposu değil, kent yaşamının ihtiyar, çocuk ve işe gitmeyen kadın sayısını düşününce 68 milyon kişi için işlevsel bir yeşil alandır. Sorumlular, bu nüfus sayısı üzerinden stanbul’u parklarla donatmak zorundadır. Ama AVM ve residence alanı tahsis etmekten, parkları gerekli sayı ve alana kavuşturamıyorlar ve aynı nedenle park yerine apartman yapıyorlar. Bu konuda büyük uzmanlık değil, toplumun çağdaş gereksinimi bağlamında bilinç gerekiyor. Toplumsal bilinç, bir varlık bilgisi olmaktan öte sorumlu politikacıların kanlarında duyacakları biyolojik bir gereksinme gibi olmalıdır. Jacobs, komşuluk ünitelerinin (neighborhood= mahalle) K yararı üzerinde de bir iki gözlem yapar: “Kentin hastalıklarından en az etkilenen mahalle en iyi mahalledir” der. Mahallenin (komşuluk ünitesi) üç temel öğesi var: iyi konut, park ve okul. 1961’de henüz bugünkü gibi rahatsız edici olmayan bir dönemde bu her zaman aranan bir standarttı. Amerika’da orta halli sınıf, ev ararken ilk kriter çocukları için kaliteli, yakın okulların varlığıdır. Sonra o bölgede ev alır. Bugün yaşamın en büyük mikrobu otomobili ve kaldırım felaketini unutmasanız, stanbul’da sağlıklı, hiçbir mahalle olmadığını söylemek zorundasınız. Jane Jacobs’un ikinci grup sorunları, kentlerdeki çeşitlilik gereksinmesi üzerinedir. Galiba stanbul’da bu çeşitliliği biz yaratıyoruz. Özellikle AVM’ler bu konuda tarihte olmayan bir çeşitlilik sergiliyorlar. Büyük alışveriş merkezi davetkâr bir gösteri yeridir. Bunun kent yaşamına yepyeni bir boyut getirdiğine ve en ilerici politik partiden daha güçlü bir çağdaşlık ajanı olduğuna inanıyorum. Onun için ne kadar abartılırsa abartılsın ve esnafı işten eden kapitalist ekonomi gösterisi olursa olsun, onlara çağdaşlaşma aracı olarak bakıp yakınmaktan vazgeçiyorum. Tabii Jane Jacobs’un düşündüğü çeşitliliklerin bir bölümü daha farklıydı. Küçük yapı bloklarının, eski yapıların varlığının gerekliliğini vurguluyorTayfun Akgül du. Bu, stanbul bağlamında, tarihi konut ve mahalle anlamına gelir. stanbul belediyelerinin şimdiye kadar yaptıkları, eski evleri, eski yapıtları yok ederek yerlerine büyük boyutlu yapıyı getirmek oldu. Bu da kentin t arihini yok etti. Kentin tarihini cami ve han, hamamdan ibaret sanan belediyeler, kent yaşamının bütün anılarının acımadan yok olmasına neden oldular. Üç SAĞLIKLI B R MAHALLE VAR MI yüz elli bin hektarlık ülke büyüklüğünde bu dev kentte, beş bin hektarlık alanın tarihi kimliğini koruyamadık. Jane Jacobs kitabında daha pek çok şeyden söz eder. Fakat kitabın adını anımsamakta yarar var: Büyük Amerikan Kentlerinin Yaşamı ve Ölümü. Aslında büyük kentler ölmüyorlar, sürünüyorlar, stanbul gibi. Bu kentteki pek çok insan kent boyutunda zaten düşünmüyor. Bir yapı onu cennete ulaştırmaya yetiyor. nsanlar acılı bir dünyada yaşarlar. Ölüm ve hastalık, dünyanın zevkleriyle birliktedir. Bunu Lao Tzu ve Buda iki bin beş yüz yıl önce söyledi. Neşe ve acı birlikte var olur. Bir evde bir çocuk doğar, yanındaki evden bir ölü çıkar. Dünyada bunlar diyalektik bir düzen falan izlemezler. Acı, İstanbul belediyeleriıstırap tez olarak karnin şimdiye kadar yapşıtı olan neşe ve muttıkları, eski evleri, eski lulukla birlikte (antitez) bir sentez oluşyapıtları yok ederek turmaz. Acı ve seyerlerine büyük boyutvinç birlikte var olur. lu yapıyı getirmek oldu. Diyalektik bir tartışma yöntemidir. GeBu da kentin tarihini lişmenin mekanizyok etti. Kentin tarihini ması değildir. Gercami ve han, hamamçek karşıtların birlikte her zaman var olan dan ibaret sanan belebirliğidir. Burada diyeler, kent yaşamının Maksistler buna çok kızabilir. Fakat Lao bütün anılarının acımaTzu ve Çin’in Tao dan yok olmasına neöğretisi daha gerçekden oldu. Üç yüz elli çidir. bin hektarlık ülke büSavaş ve barış dünyada hep var. Fayüklüğünde bu dev kir zengin hep var. yi kentte, beş bin hektarkötü hep var. Bunlalık alanın tarihi kimliğirın sentezi olmaz. Çinli Yunanlıdan dani koruyamadık. ha doğrusunu söylemiştir. Fakat bu Batı’nın egemen olmasını engellememiştir. Görünüşe göre, egemenlik diyalektik mantık üzerine değil, bir şiddet ve sömürü ve etkinlik ilkeleri üzerine kuruluyor. Bu da sonunda bilime indirgeniyor ya da asıl gerçek tokadı yemek için öbür yanağını çevirsen de seni yok etmeye hazır birinin varlığıdır. nsanlığın bütün zekâ ve bilgeliği tarih boyunca hırsız ve haydudu yok etmeye yetmemiştir. Batı mal satar ama, mutluluk hapı üretmez. Kentlileşmemiş bir toplumda Avrupa düşüncesi hep kendi kirli suyunda yıkandığı, taze bir ırmaktan beslenmediği için yenileyici olamıyor. CBT 1251/2 11 Mart 2011