22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Üniversite = Evren Kent Değildir! Evrensel anlamda üniversiteler toplumun en üst kurumlarıdır. İlerlemenin ve gelişmenin merkezidirler. Doğaya, canlıya ve topluma karşı sorumlu ve taraftırlar. Doğanın hoyratça kullanılmasına; insanı doğaya, insanı insana ve topluma karşı yabancılaştıran bilgi çarpıklığına karşı aydınlatıcı olma görevini yerine getirebildikleri oranda vardırlar. Böyle mi? Mehmet Yılmaz, Psikolojik Danışman, taki.6844@gmail.com H er ilimize “üniversite” adı altında ortaokul ardılı derme çatma eğitim kurumları kuruldu. Kuruluş özüne uygun olarak bu kurumlarda çalıştırılmak üzere ilgili – ilgisiz akademik kadrolar alındı. Herhangi bir nesnel veriye dayanmadan arttırılan öğrenci kontenjanlarıyla (sınıflara doldurulan öğrencilerle) bu oluşum tamamlandı. Burada, öğrencilerle ilgili bir sorun yok. Çünkü onlar geldikleri üniversiteye göre biçimlenirler. Eğitim kurumunun bir üniversite mi yoksa “devlet dairesi(1)” mi olarak biçimleneceği ise, başta öğretim üyesi kadrolarının yanı sıra, yönetim kadrolarının üniversite kavramına yükledikleri anlama bağlıdır. Kavram ve kavrama ilişkin tanım sizi, siz de ortaya koyduklarınızı yansıtırsınız. Öyleyse, ortaya çıkan ürün ya da oluşturulan yapı, kafamızdaki kavram ve ona ilişkin tanımın somut yansımasıdır. Bu yazının amacı, üniversitenin tarihsel ve evrensel anlamda ne olduğunu anlatmak ve toplumsal sorumluluğunu yeniden anımsatmaktır. Her şeyin olduğu gibi, üniversitelerin de bir evrimi ve tarihi vardır. Bu anlamda ilk üniversitenin günümüzden 5000 yıl önce Mezopotamya’da görüldüğünü söyleyebiliriz. Bunu Sümerli Ludingirra’nın, kültürü gelecek kuşaklara aktarmak için yazdığı tabletlerden (kitaptan) anlıyoruz. Sümerli Ludingirra(2) 14. tablette “Bilginler Mahallesi”nden söz eder. Belli bir alanda yapılan kazılarda ortaya çıkan on binlerce çivi yazılı tabletlerden ve Ludingirra’nın anlatımıyla Nippur’daki bu mahalle, hepsinde kitaplıkların olduğu yan yana yapılmış evlerden oluşmaktadır. Bütün okumuşlar, bilginler dedelerinin babalarından bu yana bu mahallede bulunan aynı evde yaşamakta, burada ölmektedirler. Yine Ludingirra’nın anlatımıyla, “Mahalleye yaklaşırken değişik bir hava ile karşılaşırsınız. Her yerine bilgi’nin adeta kokusu sinmiş, yüceliği gözle görülecek kadar ortalığı sarmış bu mahallede bilginler, derin bir sessizlik içinde kendi yazıçizileriyle uğraşırlar(2).” Mezopotamya ve Anadolu arasındaki ticaret yoluyla kültürün kesiştiği; Sümer, Asur, Babil uygarlıklarının etkisiyle Anadolu’da bilimin merkezi 4000 yıllık Harran Üniversitesi’ni(4) de unutmamak gerekir. mas Aquinas (1225–1274) ile yerleşen bu anlayışa göre, din ve bilim ayrı alanlarda bilgi üretmeli ve ürettikleri bu bilgileri kendi yöntemleriyle ve birbirlerine müdahale etmeden yorumlamalıdır. Thomas Aquinas’a göre inanma ve bilmenin alanları ayrıdır, inanmanın dayanağı inanç; kaynağı kutsal kitap ve din otoriteleridir; bilmenin dayanak noktası ise akıl ve kaynağı da doğadır. Böylece her iki alanın doğruları ve yanlışları uzlaştırılmaya çalışılmamış, sorunlarını kendi yöntemleriyle çözmeleri öngörülmüştür(4). Kısaca diğer kurumların (katedral, manastır, din) öğretilerinden ayrıştıran ve üniversiteyi doğuran en önemli kırılma; doğayı anlamada inanç’ın yerini aklın alması olmuştur. Katedral ve manastırdan ayrı din dışı konularda da eğitim görme gereksinimi “studium generale”lerin oluşumunu sağlamıştır. Tarihi talya’da başlayan ve modern anlamda üniversite için kullanılan, “Farklı yerlerden gelen öğrencilerin kabul edildiği ve toplandığı yer” anlamına gelen bu merkezlere “studium generale” adı verilmekteydi. Bu kurumlarda öğretilen konular din dışı olmakla beraber, bu okullar kilise tarafından denetlenmekteydi(3). Günümüzdeki üniversite ismine kaynaklık eden “Universitas” terimi, o dönemde çoğunlukla “öğrenci kitlesi”ni belirten; özellikle de yabancı uyruklu öğrencilerin başka bir milletten olduğunu çağrıştıran bir terim olarak kullanılıyordu. “Universitates”in kısaltılmasıyla “Universitas” haline dönüşen terim, Ortaçağ’da bugünkü anlamda değil “corporation” yani dernek, kurum anlamında kullanılmaktaydı(3). lk çıkışında ‘yabancı uyruklu farklı öğrencilerin toplandığı yer, dernek’ gibi anlamları olan üniversite kavramını yabancı dilden eş değer sözcükle çevrilmesi doğru bir yaklaşım değildir. Bu yaklaşım, kavramı tarihsel anlamından uzaklaştırır. Bir kavramı gerçek anlamı dışında tanımladığınızda her şey o tanıma göre şekillenir. Bu da olay ve olgular üzerinde düşünürken onu doğru algılama, anlama ve yorumlamayı; sorunları çözmeyi olanaksızlaştırır. Bir kavrama ilişkin tanım, aynı zamanda duygu ve davranışlarımızın da kaynağıdır. Kavramı birebir çevirdiğinizde büyük laf edecekmiş gibi “Üniversite, evren kent demektir” diye söze başlarsınız ve devamını getiremezsiniz. Bu şekilde kavramlaştırıldığında inter “STUDIUM GENERALE” B LG NLER MAHALLES Kaynakça Önder, . (05.07.2005) Cumhuriyet Gazetesi. Çığ, M, . (2004) Sumerli Ludingirra, Ankara: Kaynak Yayınları Rukancı, F. Anameriç, H. Ortaçağda lk Üniversiteler: Stud um Generale http://bilgibelge.humanity.ankara.edu.tr /ogrelfiles/ha/ ortacaguniversite.pdf S:1.2 Arslan, A. (2006) Dünyanın lk Üniversitesi. http://www.genbilim.com/content/view/ 1015/90/ I. Uluslararası Katılımlı Bilim, Din ve Felsefe Tarihinde Harran Okulu Sempozyumu bildirisi.. Erol, B. Ortaçağ Avrupası ve Üniversiteler. http://www.yazimhane.com/ modules.php?name=News&file=print&sid=459 S:5 Timur, T. (2007) Üniversite (Kavram Sözlüğü I, Ed:Başkaya, F.), Ankara: Maki Yayıncılık. net bağlantılı bir bilgisayarı da, kütüphaneleri de evren kent olarak adlandırabiliriz. Bilim ve bilimci olgu ve olayları bir tarihçi gibi tarihsel arka planıyla anlamak ve açıklamak zorundadır. Öyleyse üniversiteye, onu doğuran siyasal, toplumsal ve tarihsel koşullardan hareketle “Üniversite = aklın egemen olduğu yerdir” diyebiliriz. Aklın egemen olduğu yerde çelişme, eleştiri vardır; nesnel, olgusal veriler üzerinden tartışma, araştırma yürütülerek doğruya yaklaşılır; olguları onları oluşturan nesnel nedenlerle ilişkilendirerek bütünsel açıklamalara ulaşılır. Bunların dışında doğaya, topluma ve canlıya yabancı uygulamaları üniversitenin bünyesi kaldırmaz. Katı hiyerarşik yapılanmanın olduğu, akademik titrin kutsandığı, eleştirinin günah sayıldığı, günah işlemekten korkulduğu, ahlak(!)ın ve adaletin uğramadığı yere kolayca “evren kent” diyebiliriz. Örneğin, evren kentte, aklın ya da nesnel verilerin yerine, derslerin oy çokluğuna (demokratik!) göre dağıtılması uygun görülebilir. Bakın, hiç rahatsız edici değil. Çünkü “evren kent aklın egemen olduğu yer” kavramları da tıpkı “etikahlak” kavramları gibi gerçek yaşamda (bilincimizde) farklı yer tutarlar. Bu açıdan bakıldığında evrenkent Ortaçağı, akıl üniversiteyi temsil eder. Bunu görmüş olacak ki, 20. yüzyılın başında Emile Durkheim: “Tüm Ortaçağ kurumlarından bugün de eski haline en çok benzeyen kurumlar üniversitelerdir(6)” demiştir. Oysa “evren kent” yerine “aklın egemen olduğu yer” tanımını getiriniz. Her şey bir anda değişecektir. “Aklın egemen olduğu yer”de hiyerarşi, titre tapınma, eleştiri korkusu, itaat ve demokrasinin barınamadığını görürsünüz. Sonuç Ortaçağda inancın egemenliğinden ayrılarak, eleştirel aklın egemenliğinde oluşan üniversiteler özgürlük mekanlarıdır. Üniversiteyi eleştirel aklın egemen olduğu yer olarak kavramlaştırdığınızda bilim; evren kent olarak kavramlaştırdığınızda sorun ve mutsuzluk üretirsiniz. Nizamiye, askeri kışla kapısına verilen addır. Nizamdan yani hizaya sokmaktan gelir. Kim bilir belki de, evren kentlerin giriş kapılarına “nizamiye” denilmesi Ortaçağın bilinçaltından gelen bir mirasıdır. lk belirtilerini Mezopotamya’da gördüğümüz üniversiteler aslında XII. yüzyılda ortaya çıkan Ortaçağ kurumlarıdır. Batı’da üniversitelerin yani bilimsel devrimin koşullarını 12. yüzyılda başlayan üç önemli tarihsel, siyasal ve toplumsal olay hazırlamıştır: Bunlardan birincisi; 12. ve 13. yüzyıllar boyunca Yunan ve slam bilimsel eserlerinin Latinceye çevrilmesidir. Emeviler Döneminde (661–750) Müslümanların spanya’yı fethetmeleri ile birlikte, slam Dünyası’na ait bilimsel kaynakların Avrupa’ya aktarılması, Avrupa’da Skolastik Dönem’in güçlenmesinin yanı sıra Ortaçağ biliminin ve eğitimin yapılanmasına katkı sağlamıştır. kincisi; Ortaçağ’da üniversitelerin ortaya çıkması ve yaklaşık 800 yıl boyunca bir kurum olarak varlığını devam ettirmesidir. Ortaçağ Skolastik Dönemi’nde eğitim ve öğretimin sürdürüldüğü ve bilgi üretiminin gerçekleştirildiği kurumlar, 12. yüzyıla kadar katedral ve manastır okullarıdır. Bu okullar, 12. yüzyılda etkilerini kaybederek yerlerini üniversitelere bırakmışlardır. Üçüncüsü; din ile bilimin, birer etkinlik olarak birbirinden ayrılmasıdır. Albertus Magnus (1193–1280) ile başlayıp Tho ÜÇ BÜYÜK OLAY VE ÜN VERS TE TFK 15.Türkiye Felsefe Olimpiyatı yapıldı Türkiye Felsefe Kurumu(TFK)’nun MEB’lığı izniyle düzenlediği 15.Türkiye Felsefe Olimpiyatı önceki gün Ankara, stanbul, zmir, Antalya, Batman, Bursa, Gaziantep, Mersin, Samandağ (Hatay), Samsun ve Tavas (Denizli) merkezlerinde yapıldı. TFK, katılan öğrenci ve okullara sertifika verdi. TFK Başkanı Ioanna Kuçuradi başkanlığında, felsefe öğretmenlerinden oluşan jüri sonuçları 15 gün içinde www.tfk.org adresinden duyuracak. 15.Türkiye Felsefe Olimpiyat’ında birinci ve ikinci olacak öğrenciler bu yıl Viyana’da gerçekleşecek olan 19. Dünya Felsefe Olimpiyat’ında Türkiye’yi temsil edecekler. CBT 1251/ 18 11 Mart 2011
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle