25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Sağlık İnsülin direnci: Her kötülüğün sorumlusu mu? İnsülin direnci, yüzyılımızın önemli bir halk sağlığı problemi olan obezite ve Tip 2 diyabetin etyolojisinde önemli rol oynar. Normal bir insanda glikozu hücre içerisine sokmak için 3 birim insüline gerek duyulurken, insülin direnci olan bireylerde 30 birim insüline ihtiyaç duyulur. Dr. Sinan Tanyolaç, Vehbi Koç Vakfı Amerikan Hastanesi, Endokrinoloji, Diyabet ve Metabolizma Hastalıkları Bölümü Şişmanlıyoruz!!!! Neden şişmanlıyoruz sorusunun yanıtı, besin maddelerine ulaşımın kolay hale gelmesi. Bugün her köşe başında, benzin istasyonlarında dahi gıda maddelerine ulaşabiliyoruz. Tabii bir başka faktör de geçmişe göre daha az hareket ediyor olmamız. Ayrıca, son günlerin tartışılan konusu fruktozu daha fazla tüketmekteyiz. Amerika Birleşik Devletleri’nde 15 yıl önce şişman insan sıklığı daha az iken, günümüzde neredeyse her 3 kişiden birinin şişman olduğunu gözlemlemekteyiz. Türkiye’de durum nedir? 1998 yılında yapılan TURDEP çalışmasında her 5 kişiden birinin vücut kütle endeksi 30’un üzerindeyken, 2010 yılında her 3 kişiden birinin şişman olduğu saptandı. Diyabet sıklığı da bu 12 yıl içerisinde neredeyse 2 kat kadar arttı Şişmanlık ve tip 2 diyabetin birliktelik gösterdiği insülin direnci genetik yatkınlık ve çevresel faktörlerin katkısı ile gelişir. Vücudumuzun yakıt ihtiyacını sağlayan glikoz, en çok kaslar tarafından kullanılır. Glikozun kas içerisine girmesine aracılık eden ise ‘insülin’ denilen, pankreastaki B hücrelerinden salgılanan bir hormondur. Kas içerisine glikoz alımı normal insanlarda 5 kat kadar değişkenlik gösterir. Bu alımdaki bozulma, insülinin daha fazla salgılanarak glikozu hücre içerisine itmesine yol açar. İşte bu tabloya ‘İnsülin direnci’ denilmektedir. Bir başka deyişle normal bir insanda glikozu hücre içerisine sokmak için 3 birim insüline gerek duyulurken, insülin direnci olan bireylerde 30 birim insüline ihtiyaç duyulur. İnsülin fazla miktarda salgılanmakla kan şekeri normal sınırlar içerisinde tutulur. Bu süreç pankreastaki B hücre rezervimizin yettiği süre boyunca devam eder, insülin salımı azaldığında ise kan şekeri yükselir. Bu tabloya tip 2 diyabet yani ‘şeker hastalığı’ denilmektedir. İnsülin direncinin oluşumunda etkili olan nedenler henüz tam olarak anlaşılmamıştır. Birkaç mekanizma bu oluşumdan sorumlu tutuluyor. Bunlardan en önemlisi kas hücrelerindeki bozukluğun vücutta kronik iltihabi süreci tetiklediği ve bunun sonucunda kanda dolaşan fazla glikozun karaciğerde yağlara dönüşüp yağlı karaciğer oluşumuna yol açması ve bu tablonun da damar yapısını bozarak yüksek tansiyona yol açmasıdır. Bu tabloya ‘ölümcül dörtlü’ ya da ‘Sendrom X’ denilir. Bir başka teori, vücudun sonradan kullanılmak üzeDr. Sinan Tanyolaç re depoladığı yağları, normalde olması gereken yerlere yani kalça, basen ve cilt altına değil, olmaması gereken karın içerisindeki organların etrafına depolamasıdır. Bunun sonucunda iltihaba neden olan hormonların salınımını uyarılır ve kasların glikozu kullanması engellenir. Bu yüzden her şişman bireyde insülin direnci görülmez ve normal kilolu olanlarda direnç gözükebilir. İnsülin direncinin gelişiminde genetik faktörler önemli bir rol oynar. Tip 2 diyabetli ebeveynlerin çocuklarında genelde insülin direnci görülür. Vücut yağlarının yerleşimini düzenleyen genlerin kalıtımsal olarak çocuklara geçmesi, hastalığın genetik komponentinin olduğunu gösterir. Yaşam tarzının düzenlenmesi, sağlıklı diyet ile kilo kontrolü ve düzenli egzersiz yapılarak pankreası yormamak mümkündür. Sigara içen her insanın günün birinde mutlaka akciğer kanseri olacağı biliniyor, fakat her sigara içen akciğer kanserinden ölmüyor; başka nedenlerden hayatlarını kaybedebiliyor. Aynı şekilde insülin direnci olan her bireyde eninde sonunda diyabet gelişecektir. Bunu ertelemek de biraz bizim elimizde. Cep telefonu ve SAR değerleri Bir şahsın yaşadıkça memnun ve mutlu olması için lazım gelen şey, kendisi için değil, kendisinden sonra gelecekler için çalışmasıdır. Mustafa Kemal ATATÜRK Prof. Dr. Mehmet Ali Körpınar Değerli arkadaşlar, Sağlık Bakanlığı cep telefonlarının sağlıklı kullanımı için bir genelge yayınlamış. Bu genelgeye göre cep telefonlarının olası zararlı etkilerinden nasıl korunacağımız ve alınması gereken önlemler sıralanıyor. Bence bu sıralamada yine sebepler gereğince irdelenmeden, sonuçlar üzerinde yorum yapılmış ve cep telefonlarının SAR (Specific Absorption Rate Özgül Soğurma Oranı) değerlerine gereğince dikkat çekilmemiştir! Cep telefonlarının sağlıklı kullanımında en önemli önlem, kaynağın yaymış olduğu noniyonizan radyasyonun şiddetinin yani sebebin bilinmesinden başlar. Sonra bu şiddete göre alınması gereken önlemler belirlenerek sonuç alınmalıdır. Bunun içinde çeşitli yöntemler kullanılır. Yani siz elinizdeki cep telefonunun SAR değerini bilirseniz, olası etkilerinden korunmanızı ona göre düzenlersiniz. Uluslararası Noniyonizan radyasyondan korunma komisyonunca (ICNIRP) cep telefonu SAR değerleri için üst sınır ABD’de 1,6 watt/kg, Avrupa <www.milliyet.com.tr/index/Avrupa> bölgesinde ise 2 watt/kg olarak belirlenmiş durumdadır. Türkiye’de de Avrupa’daki 2 watt/kg oranı dikkate alınmaktadır. Bu değerler üst sınır olarak alındığı için birçok telefon firması artık ürettikleri cep telefonlarının sahip olduğu SAR değerleri ile reklam yapmaya başladılar. İnternet yardımıyla bu firmaların web sayfalarına girdiğinizde ürettikleri modellerin SAR değerlerini bulabilirsiniz. Örneğin, NOKIA telefonları için aşağıdaki adresten yararlanabilirsiniz. http://sar.nokia.com/sar/index.jsp Ayrıca başka telefonların da SAR değerlerini öğrenmek isteyenler aşağıdaki adresten de yararlanabilirler. www.sarvalues.com/eucomplete.html Yıllardır ülkemizde kullanılan cep telefonlarının kalite kontrolü ve SAR değer tespiti yapılmıyordu. Nihayet Türkiye <www.milliyet.com.tr/index/Turkiye> ’de satılan cep telefonlarının çevreye, sağlığa zararlı olup olmadığını araştırmak üzere Ankara <www.milliyet.com.tr/index/Ankara> ’da Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu <www.milliyet.com.tr/index/Bilgi%20Teknolojileri%20ve%20Iletisim%20Kurumu> (BTK) bünyesinde Hacettepe Üniversitesi’ndeki teknoparkta bir laboratuar kuruldu (10.07.2010Milliyet) Burada çoğunluğu mühendis 33 kişi çalışıyor. Laboratuarda elektromanyetik dalga, SAR, çevreye verilen zarar testleri yapılıyor. Önceki yıl kurulan laboratuvar da tüm modellerin detaylı incelendiği, sağlığa ve çevreye tehdit durumlarında işin bertarafa kadar gidildiği belirtiliyor. Şu sırada 10 farklı modelde 70 bin telefonun ‘bertaraf’ için sırada beklediği ve 10 modelin biri DECT telefon, 1’i sabit hatlı telefon, 8’i ise CBT 1248/17 18 Şubat 2011 cep telefonu olduğu açıklandı. Çoğu Çinli <www.milliyet.com.tr/index/Cinli> olan bu 10 firmanın işi mahkemeye taşıdığı için ilgili marka isimlerini kamuoyuna duyuramadıklarını, mahkeme aşamasının uzun sürmesinden dolayı da piyasadaki bu kapsamdaki telefonları toplatıp, imha edemedikleri ifade edilmektedir. Türkiye’de bugüne kadar teknik düzenlemelere aykırı 40 bin cihazın bertaraf edildiğinin de altı çizildi. Güzel ülkemize 2008 yılında 15 milyon adet cep telefonu, 2009 yılında 12 milyon telefon, 2010 yılında da yaklaşık 11 milyon cep telefonu girdiğini anımsatmak isterim. Bu telefonları satın almadan, lütfen SAR değerlerini ve orijinal üretim olup olmadıklarını inceler misiniz! Özellikle çocuklarımıza ve hamile bayanlara cep telefonu alırken bu konuda daha titiz olmamız gerektiğini bir kez daha vurgulamak isterim. Umarım bu uyarımı Sağlık Bakanlığı, tüm STK’lar ile ilgili kurum ve kuruluşlar da dikkate alır ve topluma yaptıkları açıklamalarda SAR değerinin önemini halkımıza daha iyi anlatırlar.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle