27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

GÖK ATLASI 15 Haziran 2010 akşam saat 22:00 için verildi. Baskıya en uygun sadelikte ve kolay görülebileceği 1.5 kadire kadar parlak yıldızı olan ve gezegenlerin içinde bulunduğu takım yıldızlar özetlenerek belirtildi. Gök atlasına gökyüzüne bakar şekilde doğru yönlerde yukarıya kaldırarak eşleştirmek yeterli. Ay boyunca takım yıldızlar–burçlar buradan izlenebilir… Maalesef büyük şehirlerimizdeki ışık kirliliği altında görülen gökyüzü sanal üretilenden epey farklı olduğunu da belirtelim. İstanbul’a gelen bir misafir astronom: “Akşam sadece 6 yıldız görebildim, gece yarısına doğru 15 yıldıza çıktı” deneyimini seslendirdi… Toplumda Hukukla ilişkisi zayıf üç kesim “Hukukun üstünlüğü” konusunu “kuvvetler ayrılığı” ilkesini göz ardı ederek, “parlamentonun mutlak üstünlüğü” şeklinde anlamak ciddi bir hukukçuya yakışan bir tavır değildir. Aydın Aybay G Baştarafı 7. sayada Yıldızların Yapısı ve Evrimi” konulu çalıştay düzenlenecek: (http://astronomy.ege.edu.tr/YCY). 3– İstanbul Esenler Kâzım Karabekir İlköğretim Okulumuzda “İlk Teleskopum” temalı resim yarışması düzenlendi, ilk 3 dereceye girenler internet oylaması ile seçilerek ödüllendirildi. Öğrenci–öğretmen– üniversitelerden öğretim üyeleri–amatör astronomlar– velilerin geniş katılımıyla astronomi ve uzay bilimleri konuşmaları gerçekleştirildi. Bir amatör astronomun yaptığı teleskop ta okula hediye edildi. 4– İstanbul’un bir kültürü olan İstanbul Boğazı’nda göçmen kuşların geçişi haziran ayına kadar devam edecek. Kuşbiliminde (ornitoloji) göçmen kuşların periyodik geçişlerine ilişkin veri toplamada “amatör kuş gözlemcilerinden (ornitolog)” büyük katkı sağlanmaktadır tıpkı astronomide özellikle değişen yıldız gözlemlerinde “amatör astronomlar”dan yararlanılması gibi. Göçmen kuşların geçiş izlenimi şu düşünceye de esin verdi: “İstanbul’un yerleşik cami–minare–kule silueti üzerine bir de göçmen kuşlar eklenmeli”. En iyi kuş izlencesi yeri olan Sarıyer’in adresi şöyle: Sarıyer’den Rumeli Feneri arasındaki Koç Üniversitesi’ni geçtikten 950 metre sonra Boğaz’ın görüldüğü keskin viraj. İETT Otobüsü: 150 SarıyerRumeli Feneri. Kaynakça: The Astronomical Almanca 2010 (http://asa.usno.navy.mil ve http://asa.hmnao.com). TÜBA’dan İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınlarına 5 ödül İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları’nın 5 ders kitabı, Türkiye Bilimler Akademisi tarafından ödüle layık görüldü. Ödüller, 4 Haziran 2010 Cuma günü, Marmara Üniversitesi Haydarpaşa Yerleşkesi Reşat Kaynar Konferans Salonu’nda düzenlenecek Akademi Günü’nde verilecek. çok yakından tanıyan bir bilim insanı ve Türkiye'de aralıklarla bulunmuş ve birçok alan çalışması yapmış bir araştırmacı olan yazar Daniel Bates tarafından güncellenerek Türkiye'ye uyarlandı ve çevirisi antropolog Suavi Aydın başkanlığında bir grup antropolog tarafından gerçekleştirildi. “Teoride ve Uygulamada Mahalli İdareler Maliyesi” (Prof. Dr. M. Kamil Mutluer Doç. Dr. Erdoğan Öner, 2009): Yine Telif ve Çeviri Ödülü’ne layık görülen kitapta mevzuatta yapılan değişikleri hem teorik hem de uygulama düzeyinde incelerken Türk mahalli idareler mevzuatına tarihsel olarak yaklaşarak yabancı ülkelerdeki mahalli idare uygulamaları ve mevzuatlarını da ayrıntılı olarak tartışıyor. “Demokratikleşme Sürecinde Türkiye” (Prof. Dr. Serap Yazıcı, 2009): Sosyal Bilimler Dalı’nda Mansiyon Ödülü’nü alan kitap, 1982 Anayasası'nın temel özellikleri, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin yetki ve ayrıcalıkları ve yeni bir Anayasa'nın yapım süreci başlıklarıyla Türkiye'nin kendi içindeki durumuna odaklanıyor. ÖDÜL ALAN KİTAPLAR “Kitaptan Deliller” (Martin AignerGünter M. Ziegler, 2009): Doğa Bilimleri Dalında Telif ve Çeviri Eser Ödülü Paul Erdös'ün görüşleri. “Dünya’da ve Türkiye’de Bilim Teknoloji ve Politika” (Prof. Dr. H. Ergun Türkcan, 2009): Telif ve Çeviri Eser Ödülü'ne layık görülen kitap, dünyada bilim ve teknolojinin ilerlemesini, teknolojik gelişmenin dönüm noktaları olan temel yenilikler çerçevesinde ele alıyor. “21. Yüzyılda Kültürel Antropoloji: İnsanın Doğadaki Yeri” (Daniel G. Bates, 2009): Telif ve Çeviri Eser Ödülü'ne layık görülen ve önemli bir antropolog olmanın yanı sıra, Türkiye'yi CBT 1211/8 4 Haziran 2010 TÜBA’da “Yüksek Enerji Fiziği” konulu konferans TÜBA Asli Üyesi ve Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Üyelerinden Prof.Dr. Metin ARIK 7 Haziran 2010 Pazartesi günü saat 18:30'da TÜBA İstanbul Ofisinde, İTÜ Eski Maden Fakültesi, Yabancı Diller Yüksek Okulu’nda (Maçkaİstanbul, Tel (0212 219 1660)) “Yüksek Enerji Fiziği, CERN ve Türkiye” konulu bir konferans verecek. üçler ayrılığı sisteminin fikir babası Montesquio’nun “yargıç yasa koyucunun ağzıdır, onun sözünü tekrarlar” görüşü çoktan tarihe karışmıştır. Kanun, tek başına, hukukun temel ilkelerinden kopuk olarak gözlenirse, sadece bir olgu’yu yansıtan “şifreler” demeti olarak algılanabilir. Onun çözümü, içerdiği sözü ve sözcükleri bir büyük pota içindeki yerlerine oturtarak, anlamak ve anlatmaktır. O nedenle kanuna üstün bir irade gücü atfederek “Kanun kanundur” gibi sözde bir gerçeği vurgulamış olmak ya da “kanun uygun değil” yakınmasına “yok kanun, yap kanun” diyerek yol göstermeye kalkışmak ciddiye alınacak laflar değildir. Toplumda hukukla ilgisi zayıf olan üç kesim vardır. Onların bu konudaki “inceliği” kavramaya eğitim düzeyleri veya genel bilgi düzeyleri yahut da politika anlayışları ve mensubiyetleri engeldir: Birinci grup toplum yaşamında böyle bir sorun olduğunun farkında bile olmayanlardır. Bunlar çoğunluktadırlar; böyle bir konu ya da sorun olduğunu ancak haksız ya da adil olmayan bir yasanın bizzat kendilerine doğrudan uygulanmaya kalkışılması halinde anlarlar. Bunun dışında kalan hallerde kendisine yapılacak “peşin uyarıların” hiçbir yararı yoktur; Söylenecek her şey “duvara çarpmış” gibi sana geri döner. İkinci kesim “çokbilmişler” grubudur. Bunların bir bölümü her şeyi bildiklerini sanan “andavallılar”dır; mahalle kahvelerinde yüksek sesle bağıra bağıra konuşanlar, anayasada kaç madde olduğunu ve bunlarda nelerin, nasıl düzenlendiğini hiç bilmedikleri halde, Anayasa Mahkemesi’nin verdiği iptal kararının “ne kadar yanlış” olduğunu bilgiç tavırlarla açıklayanlar bu takımdandır. Üçüncüler ise hasbelkader bir “mevki” kapmış cahil politikacılar kesimidir. Bunların ortak vasfı, bugünün dünyasında gelişmiş düzeydeki ülkelerde oluşmuş politik kavramların ve siyasal yapılaşmaların ne olduğunu bilmemektir. Örneğin Fransız Devrimi’nin ürünü “milli irade” söyleminin çağdaş anlamını bilmedikleri veya kavrayamadıkları için, bunun içeriğinin “padişah iradesi ve buyruğu” gibi bir şey olduğunu zannederler. Bunun için, yasama meclisindeki bir çoğunluğa sahip iseler, hazırladıkları bir yasa tasarısının “hukuka uygun olmadığını” söyleyen muhalefet çevrelerinin “milli iradeye karşı çıktığını” ilan ederler. Türkiye’de “demokrasiye geçildiği” dönemden itibaren seçimle iktidara gelenlerde hep bu tavır egemen olmuştur. Çok çarpıcı eski bir örnek: Daha DP’nin iktidardaki ilk yıllarında, Üsküdar’daki bir mahkemede avukat olarak dava takip eden bir milletvekili hâkime; “O kanun hükmü senin anladığın anlamda değil, benim söylediğim gibidir; çünkü ben vazıı kanunum” (yasa koyucu) demiştir. Bu tavırla, Yüksek Seçim Kurulu’nun anayasa değişiklikleri ile ilgili yasanın halkoyuna sunulması süresine ilişkin son kararını “Meclis iradesine karşı çıkma” olarak karşılamak ya da bunu hukuki değil “siyasi bir karar” olarak nitelemek hukuk bilimi açısından aynı bilgi noksanlığının yansımasıdır. Bütün bunların topluca anlamı şöyle özetlenebilir: Birtakım siyasiler, “milli irade” diye tek boyutlu bir kavram olduğunu; bunun, hukuki bakımdan hiçbir sınır veya engel tanımayan katı (solid) bir yapıya sahip olduğunu; başta “hukukun genel ilkeleri” gelmek üzere, Anayasa Mahkemesi gibi mekanizmalarla bu “katı” yapıyı delmeye veya bozmaya çalışmanın “milli iradenin tecellisine karşı çıkmak” anlamına geldiğini “sanıyorlar”! Böyle bir durum olmadığını, “milli irade” adı ile anılan kavramın, aslında, anayasadaki düzenlemelere göre oluşan Yasama, Yürütme ve Yargı organları ile ülkede mevcut bütün düşünce ve fikir odaklarını da içeren çok boyutlu kurumsal yapıyı anlattığını; bunun sanıldığı gibi “iradei seniyye” türünden sübjektif bir irade olmadığını; birbiri ile uyuşan ve bağdaşan erk’lerin uyumlu (harmonic) bir sentezi olduğunu anlamıyorlar. Ülkede bugün mevcut olan siyasal koşullara göre, açıkca yanlış ve haksız bir seçim sistemi ile iktidar olmuş takımdan bu konuda bir düzelme beklenebilir mi? LAEDRİ!
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle