Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
• KÜLTÜR • DOĞAN KUBAN Türkiye Sorunlarını Dünyaya Bakarak Çözmek zorundadır Çağdaşlaşmanın Türk toplumu için hala çok zor olduğu söylenebilir. Oysa Türkiye’nin bütün sorunları dünyanın da sorunlarıdır. Karşılaştırmalı tablolarda bunların uluslararası dizilimdeki konumunu sayılarla önünüze koyarlar. Sayılar niteliksel içerik bağlamında bazen bilgi verirler, bazen vermezler. Yüz tane üniversiteniz olabilir. Fakat dünya çapında bir tane bile bilim adamınız olmayabilir. B ilim, örgütlenme, çağı toplum olarak algılama, çağdaşa bilinçli olarak sahiplenme, entelektüel ve estetik bir duyarlıkla üretme olmadan da bir şeyler üretilebilir. Burada niteliksel boyutlar toplumların gelişmişlik ve gelişmemişlik düzeyi ile orantılıdır. Bazen on tane kötü proje yerine bir tane iyi proje gerçekleştirmek daha iyi olabilir. Örneğin İstanbul’da on tane Boğaz köprüsü yerine bir metro hattı daha iyidir. Evrensel iletişimin yoğunluğu insanların dünyadan maddi isteklerini aynılaştırmıştır. Sorunlar her ülkenin koşullarına göre tanımlansa da amaçları aynıdır. Bu amaçları doğru tanımlamak, yani ülke koşulları içinde tanımlamak çağdaş uygarlığa katılma sorununun içeriğidir. Bu satırlarda hep vurgulandığı gibi çağdaş uygarlık bir tanedir ve bir ideoloji değildir. Edebiyattan felsefeye, bilimden teknolojiye, sanattan spora her toplum aynı yönlü çabalar içindedir. İnsana saygı bu çabaların altyapısını oluşturur. Doğa’nın sürdürülebilir bir gelecek için korunması çağdaş dünya vizyonunun bir parçasıdır. Çoğulcu bir dünya toplumu yaratmak doğrultusunda, tarihi birikimin zenginliğini, ulusal kimliği, dilleri, tarihi çevreyi korumak da uygarlaşmanın bir görüntüsüdür. Bunlar geçmiş önyargı ve bağnazlıkların yok edilmesi anlamına gelir. Gerçi dünya bu düzeye hâlâ ulaşamadı. Ama bu yola girmiştir. Ticareti toplumların birbirlerini sömürme savaşı olarak gören kapitalist düşünceyi insancıllaştırabilirse daha iyi bir gelecek umut edebilir. Bugün uygarlığın ulusal boyutu yoktur. Fakat ulus devlet hâlâ bu ortak çabaların örgütlenebileceği tek çerçeve olmakta devam ediyor. Bunu anlamadan ya da yadsıyarak geliştirilen her söylem kapitalist sömürü borazanlığıdır. Ulusal çerçevenin sunduğu tablo toplumları dünya içinde bir performans sıralamasına sokar. Fakat bu adam başına yıllık gelir değildir. Doğal kaynakların zenginliği değildir. Abu Dabi dünya borsaları için bir an lam taşır. Fakat çağdaş uygarlık için bir panayırdan başka bir şey değildir. Katar’da adam başına gelir Fransa’dan fazla olduğu için orası bir uygarlık merkezi olmuyor. Orada uluslararası tenis turnuvaları düzenliyorlar. Fakat Katar’lı tenisçi yok. Panayır olarak yaşamak ya da yaşamamak ulusal varlığın dünyaya kattıklarıyla belirlenir. Çin’in adam başına geliri Amerika’nın onda biri. Fakat yıllık patent sayısı neredeyse Amerika kadar, piyano öğrencisi de Amerika’dan yedi kat daha fazla. Ve Çinli öğrenciler geleneksel Çin musikisi değil, Avrupa klasik musikisi öğreniyorlar. Tek uygarlık olduğunu biliyorlar. Öğretim kurumları Konfüçyüs öğretisi ezberleyenle değil, matematik öğrenenlerle dolu. Çağdaş dünyaya bilgisayar satın alarak da katılınabilir, bilgisayar üreterek de. Bu geçenlerde yine yazdığım gibi, petrol zengini Suudi Arabistan’ın adam başına ulusal gelirini (16 000), küçük İsrail’in adam başına ulusal gelirini 23 000 olarak saptayan bir farklılaşmadır. Aptal olmadıkça anlaşılmayacak bir karmaşa yok. Bilgi ve teknoloji üreten birinci sınıf, üretemeyen ikinci sınıf, çağdaşlaşmaya direnenler de üçüncü sınıf toplumlar. Bunlar arasında da birçok daha hassas ayırımlar yapılabilir. Fakat satın alanların gelecek statüsü önce müşterilik, sonra köleliktir. Bu sayısal bir gerçek. Bizim sorunumuz kendimize biçtiğimiz roldür. Bilim ve teknoloji üreten birinci sınıf bir toplum mu olacağız, yoksa başkalarının çiftliği mi? GÜZEL BİR ÜLKEMİZ VAR Eski ve güzel bir dilimiz, uzun ve destansı bir tarihimiz var. Gerçi bunlar bizi çağdaşı yakalayacak bir kültür düzeyine getirmemiş. Fakat Yeni Çağın başında, politik safsataların ortadan kaldıramayacağı, Atatürk Devrimi gibi bir başarımız var. Bizi Batılı emperyalistlere kurban olmaktan kurtaran bir Kurtuluş Savaşımız, ve yenileşme enerjimiz var. Geçmişin mirası olan maddi ve kültürel boşluklarımız da var. Türkiye’nin gelişmemiş toplumlar arasında olması, yabancılar için, Müslümanlığında değil, çağdaş uygarlık araçlarına ne kadar sahip olup olmadığı ile ilgili. Eğer yeterli bilimsel araştırma yeteneğiniz, örneğin sözü dinlenen yerbilimcileriniz, meteoroloji istasyonlarınız, uluslararası ün kazanmış araştırma kurumlarınız, yeterli üretiminiz, yeterli teknisyeniniz, yeterli yayınınız, yeterli müzeniz, yeterli kitap okuyanınız ve toplumun yeniyi yaratma kapasitesi varsa hangi dinden olduğunuz kimseyi ilgilendirmiyor. Ama bunlara sahip olamıyorsanız, bu başarısızlığa dininizin neden olmadığı konusunda dünyayı inandıramazsınız. Hele Avrupa’da bu inancın uzun bir tarihi temeli var. Onlar İslam dünyasını her zaman bir cahiller kulübü olarak gördüler, görüyorlar ve politik ve ekonomik egemenlikleri sürdükçe de öyle görecekler. Çağdaş dünyada, son sözü politikacının söylediği hiçbir ülkede rasyonel düşünce ödevini yerine getiremedi. Hitler, Mussolini, Stalin, Franco, Mao ve daha ufak tefek bir sürü zorba ülkelerine bir sürü acı çektirdiler. Son birkaç yıl içinde dünyaya yalan söyleyerek Irak’ı yok eden ve milyonu aşkın Iraklının ölümüne neden olan Batılı lider bozuntularının ellerini bile yıkamadan sahneye girip çıktıklarını seyrettik. Bunların çoğu dünyanın çağdaş uygarlığını tanımlayan ülkelerde yetişmişti. Sağduyulu bir insan bu toplumlara yetişsek ne olacak, yetişmesek ne olacak? diye sorabilir. Ne var ki çağdaş dünya, zenginden çok fakirin yaşadığı, sefalet ve acı dolu, ve bunu ideal diye gösteren bir sürü sahtekarın yaşadığı bir yerdir. Ve bu dünyadaki eğri ya da doğru standart’lar seçime bağlı değildir. Buda’nın 2500 yıl önce söylediği söz bugün de geçerlidir. Bu dünyanın insanları acı ile birlikte yaşarlar. Bizim şair ‘acıyı bal eyledim’ derken sadece kendine değil, dünyanın bütün insanlarına tercüman olur. Türkiye’de gemi azıya almış bir sürü görkemli unvanlı insan, sanki dünyadan bağımsız bir ilkçağ cennetinde yaşıyormuşuz gibi, söylemesi bile bu çağ için utanç verici, uygulama şansı olmayan zavallı davranışlara sözcülük ederler. Bunların ortak özelliği Türkiye’nin yakın geleceğine ilişkin değil, geçmişinden hortlatılan bugün anlamı kalmamış konulardan söz etmeleridir. Türkiye’nin emeğini geleceğe odaklanmış bir bilimsel programa bağlamayan politik ya da sözde kültürel ve geleneksel, gerçekte insanı ve toplumu sömürü tuzağına çekmeye yarayan safsatalar ülkenin bir günlük geleceğini bile garantiye almıyor. Tayfun Akgül CBT 1211/2 4 Haziran 2010 Yazarları: Ş. Ertürk, A. Güveniş, O.Ternar Yayınevi: LAMBERT Academic Publishing Pisa Üniversitesi Uygulamalı Fizik Bölümü’nden Şebnem Ertürk, Boğaziçi Üniversitesi BiyoMedikal Mühendisliği Enstitüsü’nden Doç. Dr. Albert Güveniş ve Dr. Osman Ternar’ın birlikte kaleme aldığı Hayvan Pet Sistemleri için Dedektör Tasarımı isimli kitap, blok dedektör kavramının küçük hayvan PET sistemleri için Monte Carlo benzetim yöntemini kullanarak değerlendirilmesi ile ilgili bilgiler içeriyor. Nükleer tıp uzmanları, mühendisler ve araştırmacılar için yazılan kitap, hay DETECTOR DESIGN FOR ANIMAL PET SYSTEMS Hayvan PET Sistemleri için Dedektör Tasarımı vanlar için özel olarak üretilmiş PET sistemlerinin bugünkü durumu ile ilgili genel bir değerlendirme yapıyor. Pisa Üniversitesi’nden Şebnem Ertürk, kitabın özetini bizler için Türkçeleştirdi. Ertürk özetle şöyle diyor: “Küçük hayvanlar için pozitron emisyon tomografisine (PET) ait detektör tasarımı üç tane ana faktörü göz önünde tutmayı gerektirir. Bunlar yüksek enerji çözünürlüğü, uzamsal çözünürlük ve maliyettir. En son teknoloji ürünü pozitron emisyon tomografisi detektörleri incelendiğinde, yekpare, blok ya da parçalı kristallerden oluşan detektörleri tercih edildiği görülür.