02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Sağlık Kanser ve Psikiyatri Kanser günümüz çağdaş tıbbının ve günlük yaşamın en önemli ve güncel sorunlarından biridir. Fiziksel bir hastalık olduğu gibi ruhsal, psikolojik ve sosyal bileşkeleri de yoğun bir sorundur. Herhangi bir zamanda, uyarmadan ortaya çıkar. Damgalanma gibidir. Kişide korku, panik, kaos, umutsuzluk, suçluluk, çaresizlik, terk edilme ve ölüm duygularını çağrıştırır. Dr. Arzugül Pektaş Kanra. Vehbi Koç Vakfı Amerikan Hastanesi Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı K anser, psikososyal güçlük ve bozukluklara yol açma potansiyeli en yüksek olan hastalık grubundandır. Hastalık kişinin otonomisini, yeterliliğini, bağımsızlığını, kendine olan saygısını, yaşam içindeki rollerini, inançlarını ve değer yargılarını tehdit eder. Sağlıklı yaşamdan, hastalık ve neredeyse ölüm tehdidine uyuma uzanan kriz süreci yaşanır. Krizi atlatıp, baş edebilme, gerçeğin kabulü ve mümkün olan en az acı ile en kaliteli yaşamı sürdürebilmeye dönük psikolojik ve davranışsal çabaların gelişmesiyle mümkündür. Kanserli hastaların %47’sinde psikiyatrik hastalıklar ortaya çıkar. En sık uyum bozuklukları, depresif bozukluklar, anksiyete bozuklukları, organik beyin sendromları, kişilik değişiklikleri görülür. TANI AŞAMASI VE PSİKİYATRİ Kendisi hakkındaki gerçeği öğrenmek, her insanın doğal ve temel hakkıdır. Tanı tedaviyi yürüten doktor tarafından umudu yok etmeden, ilgi, anlayış ve destek eseasları ile kişinin yapısına, içinde bulunduğu ruh haline uygun biçimde söylenmelidir. Yaşanan şok ve inkâr, öfke, çökkünlük süre olarak uzasa da hastanın duygularını rahatça ifade edebilmesine izin verilmelidir. Uyum, gerçeği kabul edip, enerjisini yeni yaşamına yönelttiği dönemdir. Tanıyı takiben hastalığın tümüyle inkâr edilip, tedavinin reddedilmesi, sadece alternatif ve tıp dışı arayışlar, kaderci kabulleniş, çaresizlikler süreklilik kazanıp tedaviyi aksatıyorsa psikiyatrik tedavi gereklidir. Kanser fiziksel güç, rol, beklentiler ve geleceğe ilişkin bir kayıp olarak algılanınca depresyon; yaşamın, bağımsızlığın, otonominin tehdit edilmesi olarak algılanınca panik ve anksiyete bozuklukları; hastalığını haksızlığa uğrama, başkalarından dolayı bu duruma düşme olarak algılayınca öfke ve kızgınlık ön planda olacaktır. Dr. Arzugül Pektaş Kanra küçük olumsuz bilgiyi bitiş gibi algılarlar. Terk edilme ve yalnız bırakılmaya hassasiyet fazladır. Savaşma ruhu yüksek olup, inkâr mekanizmasını fazla kullanan hastalar, düzenli psikiyatrik tedavi gören hastalar normal gruba göre fazla oranda iyileşme göstermektedir. Kanser hastalarında psikolojik tedavinin amaçları Psikiyatrik hastalıkları düzeltmek ve bunlara bağlı ölümleri azaltmak. Psikolojik acıyı azaltmak. Psikolojik ve sosyal uyumu sağlayarak yaşam kalitesini arttırmak. Kaygı , depresyon, katastrofik tepkiler ve diğer psikiyatrik semptomları düzeltmek. Mücadele ve yaşama güç ve dürtüsünü arttırıcı, kansere ruhsaldavranışsal uyumu güçlendirmek. Hastalıkta ve yaşamlarında kendi denetimlerinin olduğu duygusunu geliştirip arttırmak, aynı zamanda kanser tedavilerinde etken katılımı sağlamak. Kanserle ilişkili fiziksel ve psikolojik sorunlarla baş edebilmek, etkin yöntemleri ve tutumları geliştirmek. Kızgınlık, öfke, suçluluk, vs. gibi [örtülü] duygu ve tepkilerin serbestçe ifade edebilmesini ve hastalıkla ilgili düşüncelerin anlatılmasını cesaretlendirmek. Hasta ile aile ve sosyal etkileşim alanları arasındaki iletişimi güçlendirmek. KANSER GELİŞİMİ VE PSİKOLOJİ İLİŞKİSİ Stresin hem biyolojik hem de psikolojik yansımaları kanser gelişimini etkilemektedir. Özellikle başta öfke olmak üzere duygularında aşırı kontrollü ve anlatımla ilgili kısıtlılık yaşayan kişiler, özellikle yitim, ayrılık, kronik çaresizlik gibi stres verici yaşam olayları risk faktörleridir. Yaşam değişimleri ve krizleri ile kanser gelişimi arasındaki ilişkide, depresyon dikkat çekmektedir. Kişilik yapısı ve depresif durumlar sigara, alkol kullanımı ve düzensiz beslenme sorunlarına yol açmaktadır.Yaşanan olayların kişi tarafından değerlendirilme ve yorumlanma biçimi şiddeti belirler. Merkezi sinir sisteminde ortaya çıkan katekolamin salınımı immün sistemi ve hücresel bağışıklığı bozar. Organizmanın bağışıklık sistemi bozulunca malin değişikliğe uğramış hücrelerin imhası güçleşir. TEDAVİ AŞAMASI VE PSİKİYATRİ Birçok hasta özellikle ilk tedaviye büyük umutlar besler. Tanıyı takiben uygulanan cerrahi yöntemler, kullanılan ilaçlar, organ veya uzuv kaybı, pek çok fiziksel yan etki ortaya çıkarır. Kaygı, ölüm endişesi, elem, kayıp reaksiyonları, enfeksiyon riski sebebiyle sosyal kısıtlamalar depresyona yol açarlar. Geçmişte var olan psikiyatrik sorunlar aktive olabilir. Nüks endişesi ve uyum güçlükleri görülebilir. Çaresizlik, umutsuzluk yaşayan hastalar, durumu ölüm cezası gibi yaşarlar. Hastalığın gidişine ilişkin olumlu göstergeleri küçümser, en Bir üniversitenin erginlik kriteri ne olabilir? Büyük üniversite reformunun üzerinden 77 yıl geçti. Acaba bugün üniversitelerimiz, 1933 reformunda hedeflenen düzeye ulaşabildiler mi? Osman Bahadır [email protected] 1933 üniversite reformunda, üniversitenin eğitimde ve araştırmada uluslararası bilimsel düzeye ulaşması hedeflenirken diğer şeylerin yanında en çok önem verilen konulardan biri de, üniversitenin, bilimsel liyakata sahip kendi kadrolarını kendi içinden yetiştirebilir duruma getirilmesiydi. Çünkü ancak böylece üniversite bilimsel bakımdan yeterlilik kazanmış yapısını sürdürebilir duruma gelmiş sayılabilirdi. Reformdan 77 yıl sonra üniversitelerimize bu açıdan baktığımızda ne görüyoruz? Geldiğimiz noktadaki durumu tam ve net olarak görebilmek için şu sorunun sorulması ve cevaplandırılması gerektiği kanısındayım: Bugün üniversite profesörleri arasında, saygın uluslararası bilimsel dergilerde makalesi veya seçkin yabancı bilimsel yayınevlerince yayımlanmış orijinal kitabı ya da kitap bölümü bulunup da, yüksek lisans ve doktora eğitimini ülkemizde tamamlamış olanların sayısı ve bunların toplam profesör kadrosu içindeki yüzdesi nedir? Örneğin 1933 üniversite reformunu yaşamış, en eski üniversitemiz olan İstanbul Üniversitesi profesörlerinden uluslararası önemli yayını olanların yüzde kaçı yüksek lisansını ve doktora programını kendi üniversitesinde tamamlamıştır? Bu sorunun cevabı bize bu üniversitemizin (veya diğer üniversitelerimizin) kendi kaynaklarından beslenebilen, erginliğe ulaşmış ve uluslararası ölçekte bilimsel liyakata sahip bir üniversite olup olmadığının en önemli göstergesini sunar. Bu konuda elimizde bir veri yok ancak kanımızca bu sayı veya oran son derece düşük bir düzeydedir. Üniversitelerin bilimsel düzeylerinin saptanmasındaki kriterlerden söz edilirken çoğu durumda üniversitelerin ürettikleri uluslararası yayın ve atıf sayısı gözetilmektedir. Fakat bu iki kriter, üniversitelerin tüm öğretim üyelerinin (burada profesörlerin) toplam bilimsel etkinlikleri hakkında yeterli bir fikir vermediği gibi, onların yetiştikleri kurumlar hakkında hiçbir fikir vermemektedir. Bu nedenle bir üniversitenin kendi tarihsel gelişiminin ve olgunlaşmasının en temel kriterlerinden ve göstergelerinden biri olarak, uluslararası önemli yayın yapmış fakat Bir ünive rsite yi, o ünive nin erginlik düzer yüksek lisans veya doktouluslarar sitedeki en az bir rasını kendi üniversiteas lunan ve ı önemli yayını businde (veya Türkiye’de) yüksek lis ans torasını d tamamlamış profesör a aynı ün ı ile doksayısı ve bu sayının iv (veya Tür kiye’deki ersitede zaman içindeki değişi ted bir üniver e) yapmış simi de dikkate alıno la n ö ğretim üy si sayısın emalıdır. ın toplam öğ , o üniversitedeki Eğer bu kriter reti bölünmes m üyesi sayısına çok düşük bir düiyle zeyde gerçekleşiyıyla anla elde edilen saş yorsa, o zaman 0.5’ten bü ılabilir. Bu sayı yükse, o ü üniversiteleriminin erginli n zin en yüksek ğinden sö iversitez edebiliriz misyon ve fonk. CBT 1195 / 13 12 Şubat 2010 siyonunun, ancak yurtdışında yüksek lisans ve doktora yapacak öğrencileri belirlemekle sınırlı olduğunu söylemiş ve saptamış olmayacak mıyız? Gerçekte ise durum bundan da kötüdür. Çünkü biliyoruz ki, üniversitelerimizin birçoğundan mezun olmuş öğrenciler, Avrupa’nın önemli üniversitelerine yüksek lisans ve doktora için kabul edilmiyor. Atatürk, üniversitelerimizi birer uluslararası bilim merkezleri, ülkemizi de bir bilim ülkesi olarak görmek istiyordu. 77 yıl sonra onun bu yüce hedeflerinin neresindeyiz?
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle