Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Beyninizi “güçlendirerek” sürekli üst sınırlarda yaşayın! Beynimiz hiç durmaksızın çevreden gelen bilgilere uyum sağlamaya çalışır. Ne var ki, kimi etkinlikler beyinde çok daha güçlü bir etki yaratır. Bilim insanları son yıllarda, müzikten meditasyona, birtakım dış etkilerin beyni nasıl değiştirip geliştirebileceğini araştırıyor. Günde yalnızca 20 dakikalık bir meditasyonun hem görsel belleği, hem de uzamsal becerileri kısa süreli de olsa güçlendirebileceğine de dikkat çekiliyor. Doğru beslenme, biraz egzersiz, az biraz meditasyon, güneş ışığı ve biraz da müzikle güçlü ve zinde bir beyne sahip olmanız işten değil. tırma ile çok daha hızlı bir gelişme gösterebiliyorlardı. Bu da eğitimli müzisyenlerin beyinlerinin daha esnek olduğunun ve bir çalgı çalmayı öğrenmenin başka beceriler edinme yetisini de güçlendirebileceğinin bir kanıtıydı. Sözü edilen başka beceriler arasında dil de var. Eğitimli müzisyenlerin sözcükler arasındaki “tonalite” farklılıklarını çok daha kolay ayırt edebildikleri görülüyor. Bu da onların farklı dilleri öğrenme konusunda daha donanımlı olduklarına işaret ediyor. Araştırmalar müzik eğitiminin konuşmadaki duygusal farklılıkların ayırt edilmesine olanak tanıdığı, buna bağlı olarak eşduyumu bile körükleyebileceğini de ortaya koyuyor. Gelişmekte olan beyinlere biçim vermenin erişkin beyinlerine kıyasla çok daha kolay olduğu zaten biliniyor. Müzik söz konusu olduğunda 7 yaş dolaylarının duyarlı bir dönem olduğu görülüyor. O halde, müzik eğitimi erişkinlerde de farklılık yaratabilir mi? Northwestern Üniversitesi’nden Dana Strait elde edilen tüm bulguların müzik eğitiminin her yaşta etkili olabileceğine işaret ettiğini belirtiyor. tiğimiz Haziran bir konferansta açıklayan Cohen Kadosh, beyindeki bu gelişmelerin uygulamadan o yana geçen altı ay boyunca etkisini sürdürmekte olduğuna da dikkat çekti. Elektrik, görsel belleği de güçlendirebilir. Sydney Üniversitesi’nden Richar Chi ve arkadaşları, beynin görsel algı ve bellekten sorumlu olan sağ ön temporal lobundaki etkinliği arttırmak amacıyla transkraniyal doğrudan akım uyarı yönteminden yararlandı. Sonuçta deneklerin kendilerine art arda uygulanan görsel bellekle ilgili sınavlarda %110’luk bir gelişme kaydettiklerine tanık olundu. Yöntemin taşınır bir aygıta dönüştürülebileceğine ve gelecekte öğrenme bozukluğu olan çocuklara okulda ya da evde uygulanabileceğine inanan Cohen Kadosh, bunun sinir hücrelerini doğrudan ateşlemediği için öteki beyin uyarım yöntemlerinden çok daha güvenli olduğuna da dikkat çekiyor. Gökyüzü Tarihi Boyut Yayın Grubu tarafından yayımlanan Gökyüzü Tarihi adlı kitap, Chicago Adler Yıldızevi ve Gökbilim Müzesi’nin uluslararası üne sahip koleksiyonundan hareketle hazırlanmıştır. Prof. Dr. Atilla Bir ve Prof. Dr. Mustafa Kaçar tarafından dilimize çevrilmiş olan eser, insanlığın tarih boyunca evreni keşfetme ve anlama isteğinin sonuçlarını belgeliyor. Çağlar boyunca insanların kullandığı araç, kitap ve haritalara odaklanarak, konusunda benzersiz bir çalışmayı sergiliyor. Kitapta, 270 kadar olağandışı ve nadir eserin renkli görüntüsü verilmekte. Gökyüzü Tarihi, uzayı ve zamanı inceleyerek, gittikçe genişleyen evren kavramını, akıcı bir metinle kavramamızı sağlamaktadır. PARLAK IŞIKLAR Doğrudan elektrik akımı, düğmeye basarak beyni devinime geçirmenin tek yolu olmayabilir. Işık da görmeyle ilgisi olmayan bilişsel alanlarda şaşırtıcı etkiler yaratabilir. Işığın beynin işlevini ne ölçüde etkileyebileceğini henüz kavramaya başlıyoruz. Çeşitli araştırmalar, kişinin salt ışığa tutulmasının bile birçok bilişsel görevlerin yerine getirilmesini olumlu yönde etkilediğini ortaya koyuyor. Normal görme yetisine sahip deneklerin parlak B u tür etkilerin en önde gelenlerinden biri de müziküstelik bu etki salt klasik müzik dinlemenin bile beynin işlevselliğini geliştirdiği yönündeki ünlü, bir o denli de tartışmalı “Mozart etkisi” yoluyla sağlanmıyor. Bir çalgı çalmayı öğrenmek kişinin yalnızca müzikle ilgili becerilerini geliştirmekle kalmayıp, konuşma, dil, bellek, dikkat, IQ ve hatta eşduyum (empati) gibi başka bilişsel yetenekleri de olumlu yönde etkileyebiliyor. Özellikle de küçük yaşta başlanan müzik eğitiminin beynin yapısında önemli değişiklikler yarattığına tanık olunuyor. Araştırmalar 15 ay boyunca müzik dersi alan küçük çocukların beyinlerindeki işitsel ve motor alanların, müzik eğitimi görmeyenlere kıyasla, daha gelişkin olduğunu ortaya koyuyor. Profesyonel müzisyenlerde, bilginin beynin farklı bölgelerine akışını sağlayan gri maddeler daha yoğun oluyor. Eğitimlerine 7 yaşından önce başlayan müzisyenlerde, beynin iki yarı küresi arasında uzanan ve bu yapıları birbirine bağlayan sinir liflerinin geçtiği korpus kollosum bölgesi de daha kalın oluyor. Araştırmalar, beyindeki bu yapısal değişikliklerle müzik yeteneğindeki gelişmenin uyum olduğunu gösteriyor. Peki, müzik kendi alanı dışında kalan başka bilişsel özelliklerin de gelişmesine katkıda bulunabilir mi? Bu soruya geçici olarak evet yanıtını verebiliriz. Müzik eğitimi alan kişilerin işitsel bellek ile ilgili sınavlarda örneğin, söylenen bir dizi sözcüğü anımsama ve işitsel dikkat konusunda daha başarılı oldukları görülüyor. Müzik eğitimi alan çocukların sözcük dağarcıkları daha geniş, okuma yetenekleri daha gelişmiş oluyor. Erken yaşta alınan müzik eğitiminin IQ düzeyini bile olumlu yönde etkilediğini gösteren kanıtlar da var. koyuyor. Durum öyle olmakla birlikte, beslenme yoluyla beyin gücünü arttırma düşü yine de etkisini sürdürüyor. Şimdilerde gözler flavonoidler adıyla bilinen ve yaban mersini, siyah kuş üzümü, kakao, yeşil çay ve kırmızı şarapta bulunan bir başka grup kimyasala çevrilmiş durumda. Bu konuda yapılan pilot bir araştırma yaban mersininin dikkati arttırdığını ortaya koyuyor. Flavinoidler, öğrenme ve bellek açısından önemli bir rol oynayan beyintürevli nörotrofik faktör adlı bir proteinin düzeyinde artış sağlıyor. Besinlerin beyni güçlendirici etkisini araştıran Reading Üniversitesi’nden Jeremy Spencer bu etkinin beyin hücreleri arasındaki iletişimi de tetikleyebileceğine dikkat çekiyor. Flavonoidler kan basıncını düşürüp, kan damarlarının esnekliğini arttırıcı bir etki de yaratıyorlar. Bu da, beyne akan kanın artmasına ve anlaksal işlevin gelişmesine yol açıyor. MAGNEZYUMUN ETKİSİ Beynin gelişimi açısından umut verici bir başka bileşim de magnezyuma dayanıyor. Bu yılın başlarında magnezyumla beslenen sıçanlar üzerinde yaptıkları araştırmanın sonuçları yayımlanan Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’nden Guosong Liu ve arkadaşları magnezyumun uzamsal ve çağrışımsal bellekte olumlu etkiler yarattığına dikkat çekiyorlar. Beynin onca besinle beslenmesinin ardından, kuşkusuz, sıra beden alıştırmalarına geliyor. Bilim insanları egzersizin beyne nasıl bir yarar sağladığını henüz tam olarak bilmeseler de, yapılan çeşitli araştırmalar fiziksel etkinliğin beynin bellek açısından önemli bölgelerindeki sinir hücrelerinin gelişmesine katkıda bulunduğunu ve yönetim işlevinden sorumlu bölgelerin de etkinliğini arttırdığını ortaya koyuyor. Ayrıca, günde yalnızca 20 dakikalık bir meditasyonun hem görsel belleği, hem de uzamsal becerileri kısa süreli de olsa güçlendirebileceğine de dikkat çekiliyor. Kısacası, doğru beslenme, biraz egzersiz, az biraz meditasyon, güneş ışığı ve biraz da müzikle güçlü ve zinde bir beyine sahip olmanız işten değil. Rita Urgan, Kaynak New Scientist, 2 Ekim 2010 HFSA (Hukuk Felsefesi ve Sosyolojisi Arkivi) 19, 20, 21 ve 22. sayılar Hazırlayanlar: Hayrettin Ökçesiz / Gülriz Uygur, İstanbul Barosu Yayınları, İstanbul 2010 Doç. Dr. Ali Şafak Balı (Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Felsefesi ve Sosyolojisi Anabilim Dalı Başkanı) Her problemin hukukla, mahkemeyle, hâkimle ve polisle çözülmeye çalışıldığı, hukukun ise adeta anayasa, kanun, tüzük ve yönetmelik gibi metinlere nakşedilmiş bir dogma olarak algılandığı bu ülkede, bütün bu algıya inat, hukuku bilimsel, felsefi, sosyolojik ve sanatsal çok çeşitli disiplinlerin bakış açılarından tekrar tekrar derinlemesine sorgulayarak “doğru” bir hukuk gerçekliği (hukuksallık) ve ideali (adalet) bilgisi üretmek suretiyle hukuk kültürünün gelişimine önemli bir katkı sağlamayı amaçlayan HFSA son çıkarılan 4 sayıyla birlikte 22. sayısına ulaştı. Görünen o ki, 1993 yılında Prof. Dr. Hayrettin Ökçesiz’in, bütün imkânsızlık ve özellikle “pozitivist” hukuk zihniyetinin bu türden yaklaşımlara yönelik ilgisizliğine rağmen, yeldeğirmenlerine karşı yalın kılıç giriştiği mücadelesi yankı bulmuş, her türlü övgünün üzerinde, tahmin edilenin çok ötesinde bir başarı öyküsüne dönüştü. Zira ilk sayıda kendi ifadesiyle, “hukuka değğin gerçeklik bilimlerinin ve hukuk DAHA KOLAY ÖĞRENME Ruhr Üniversitesi’nden Patrick Ragert ve arkadaşları tarafından yapılan araştırma sonucunda, profesyonel piyanistlerin uzamsal duyarlılık ile ilgili bir sınavda müzisyen olmayanlardan daha başarılı oldukları görüldü. Daha da önemlisi, piyanistler alış ELEKTRİKLE GÜÇLENDİRME ışıkla karşı karşıya getirildiklerinde görsel arama, matematik, mantıksal akıl yürütme ve tepki verme süresi gibi etkinliklerde daha başarılı oldukları görülüyor. Bu durum, bir olasılıkla ışığın ussal uyanıklığı arttırmasından kaynaklanıyor. Bir başka araştırmada da mor, mavi ya da yeşil ışığa tutuldukları sırada kendilerine kısa süreli bir bellek testi uygulanan deneklerin beyinleri taramadan geçirildi. Beyin taramaları sonucunda ışığın verilmesinden birkaç saniye sonra beyin sapının uyanıklıkla ilintili bir bölgesinin daha etkin duruma geldiği, en etkili ışığın da mavi ışık olduğu görüldü. BÖLGEYE ODAKLANIN: Beynin birçok bölgesi devinime geçirilebilir, tek yapmanız gereken doğru uyarımı seçmek... Sağ pariyetal lob İşlev: Matematiksel yetenek Güçlendirme: Transkraniyal doğru akım uyarımı Birincil işitme bölgesi İşlev: İşitme Güçlendirme: Müzik eğitimi Birincil motor bölgesi İşlev: İnce motor denetim Güçlendirme: Müzik eğitimi CBT 1235/10 19 Kasım 2010 Sağ ön temporal lob İşlev: Görsel algı Güçlendirme: Transkraniyal doğru akım uyarımı Hipokampus İşlev: Bellek Güçlendirme: Flavonoidler, egzersiz Beyin sapı: Locus ceruleus İşlev: Dikkat Güçlendirme: Işık CBT 1235/11 19 Kasım 2010 Peki, beyni güçlendirmenin daha kısa bir yolu olabilir mi? Transkraniyal doğrudan akım uyarımı beyin etkinliğini elektrik akımıyla güçlendiren bir yöntem. Bu yöntemle kişiye uygulanan topu topu 12 amperlik bir elektrik akımı, görünürde beyindeki sinir hücrelerini devinime geçiriyor ve beynin etkin bölgelerinin daha da hızlı çalışmasına neden oluyor. Bu yöntemi sağ pariyetal kortekse uygulayan Oxford Üniversitesi sinirbilim uzmanlarından Roi Cohen Kadosh deneklerin matematiksel becerilerinde bir gelişme sağladığına, bu kişilerin simgeleri daha hızlı öğrendiklerine ve testlerde çok daha başarılı olduklarına tanık oldu. Dahası, araştırma sonuçlarını geç BEYİN BESİNLERİ Çok sayıda besinin beynin anlaksal gücünü arttıran kimyasallar içerdiği öne sürülüyor. Bu besinlerin belki de en çok bilineni, yağlı balıklarda, ceviz ve yeşil sebzelerde doğal olarak bulunan ve giderek ekmek, yoğurt gibi işlenmiş besinlere eklenen omega3 yağlı asitler. Söz konusu besinler yıllarca beynin en kusursuz besleyicileri olarak göklere çıkarıldı. Ne var ki, yapılan son araştırmalar bu besinlerin anlaksal gücü arttırma konusunda pek de etkili olmadıklarını ortaya felsefesinin ürettiği bilgileri, olanakları elverdiği ölçüde, okuyucusuna ulaştırmayı; kendi içerisinde derleyip toplamayı; bu tür bilginin üretimini desteklemeyi amaç” edinerek, bir elin parmaklarını geçmeyecek bir grubun ilgisi ve desteğiyle yola çıkan bu kitap serisi, nicelik ve nitelik itibarıyla amaçladıklarını aşan bir büyüklüğe erişti. Başlangıçta taşınan, ikinci, üçüncü, beşinci sayının çıkıp çıkmayacağı endişesi, yerini, kısa sürede bu yıl kaç sayı çıkacak coşkusuna bırakmış, kitap serisine kaynaklık eden bilimsel etkinliklerin damaklarda bıraktığı tadın, Arkiv sayfalarında ebedileştirilmiş eserlere dönüşmesi hasretle beklenir oldu. Arkiv hiçbir klasik / geleneksel, hiçbir çağdaş / modern / yenilikçi yayın türüne benzemezliği yanı sıra, hiçbir tek düze kalıba sığdırılamayacak denli coşkun akan bir seli andırmakta. Serinin her kitabı, hukuka ilişkin, sosyoloji, tarih, antropoloji, teoloji, felsefe, edebiyat ve benzeri çok çeşitli ilgi alanları, uzmanlık ve disiplinlerden, her akademik kariyerden yüzlerce yerli/yabancı, tecrübeli ya da yeni yazarın her dem yepyeni ve taze fikirlerle dolup taşmakta, her sayıyla birlikte, hukuka yönelik disiplinler arası yaklaşımlar zenginleşmekte, yepyeni fikirler hukuk kültürü içerisinde kendisine bir mecra açmakta. Arkiv pek çok “ilk”leri barındırıyor. Bu ilklerin pek çoğu da hâlâ tekliğini koruyor. Örneğin, bir periyodik yayın değil, ama pek çok periyodikten daha düzenli çıkabiliyor. Bir sahibi, yayın kurulu, alışıldık kalıplarda kurumsallaşmış bir yapısı yok, ama yayın hayatını çoğulcu bir editörlük anlayışıyla, biçimsel ve özsel kalitesinden ödün vermeden sürdürebiliyor. Pek çok kişinin yazarlığa ilk adımını özendiriyor, buna imkân veriyor. “Başka yerde yayınlanmamış” şartı aramıyor; hakem incelemesi gibi yazar kalemini ipotek altına alan bir uygulamaya prim vermiyor; konu seçimi, format vs. dayatmıyor. En önemlisi de Arkiv, adına layık olarak, özellikle, hukuk felsefesi ve sosyolojisi alanında, hiçbir ciddi araştırmacının göz ardı edemeyeceği bilimsel bir arşiv niteliği taşımaktadır. Belki, bütün bunlardan daha önemlisi de kitaptaki yazıların hemen hepsinin bilimsel ve felsefi nitelikle olmakla birlikte, ulusal ve evrensel güncel sorunlara ilişkin olmak ve herkesin anlayacağı üslup ve dille kaleme alınmış olmak bakımından, hukuku ve hukuksal alanın sorunlarını anlamak, kavramak ve çözümlemek isteyen herkesin gerek salt merakını gidermek gerekse bilimsel ve akademik düzeyde bilgi edinmek üzere başvurabileceği başucu eseri niteliği taşımakta olmasıdır. Özetle HFSA, hukukun doğrusunu bilmek, bu konuda çelişkilerden arınmak isteyen herkesin mutlaka dikkatle takip etmesi gereken, her sayısı, her yazısı tekrar tekrar özenle okunması ve tartışılması gereken çok önemli bir bilgi kaynağı niteliğindedir.