26 Haziran 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Kültür ‘Manevi Miras m Bilim ve Ak ld r!’ “Ben, manevi miras olarak hiçbir ayet, hiçbir dogma, hiçbir kal pla m kural b rakm yorum. Benim manevi miras m bilim ve ak ld r... Zaman süratle ilerliyor, milletlerin, toplumlar n, ki ilerin mutluluk ve mutsuzluk anlay lar bile de i iyor. Böyle bir dünyada, asla de i meyecek hükümler getirdi ini iddia etmek, akl n ve bilimin geli imini inkâr etmek olur... Benim Türk milleti için yapmak istediklerim ve ba armaya çal t klar m ortadad r. Benden sonra beni benimsemek isteyenler, bu temel eksen üzerinde ak l ve bilimin rehberli ini kabul ederlerse, manevi mirasç lar m olurlar.” Mustafa Kemal Milli E itim Bakan Dr. Re it Galip’in sorusuna Mustafa Kemal’in yan t . Kaynak: smet Giritli, Kemalist Devrim ve deoloji, .Ü. Yay nlar Liberalizm’siz Kapitalizm Geçenlerde bir Avustralyalı konuşmacı Üsküdar Kültür Merkezi’nde demokrasi üzerinde bir konuşma yapmış ve çağdaş demokrasiyi iki basit öğeye indirgemiş: Parasal özgürlük, eğitimsel özgürlük. Yani herkes istediğini öğrenecek ve bunun için de parası olacak. Bu ölçütlere göre Türkiye’de demokrasi olamaz, demiş. Doğan Kuban Ü sküdar Kültür Merkezi’ne onu çağıranların ne dediklerini anlatmadılar. Adam namuslu bir liberalmiş anlaşılan. İngiliz liberal geleneği içinde konuşmuş. Çünkü bize ‘Ya demokrasi ya Laiklik' diyen ünlü İngiliz dergilerini de okuduk seçimlerde. Bunu söylemeye cesaret eden bir İngiliz’in ancak sömürgeci olduğunu da anlatmaya çalıştık. Gerçi emperyalist bir İngilizin liberal de olsa bunu sadece kendi ülkesi için düşünen bir egoist olduğunu 19 yüzyıldan bu yana biliyoruz. Liberallerle muhafazâkarlar tartışırlarken İngiliz sömürge imparatorluğunun üzerinde güneş batmadığını iki taraf da biliyordu. Sömürge olsun ama, insanlar özgür de olsun; fakat bunun için uygarlık gerek; ama senin bilgin az, ben de çok; sen fakirsin, ben zengin; ben bir Ramazan çadırı kurayım, size demokrasi ve uygarlık getireyim demişler. Cumhuriyet BİLİM VE TEKNOLOJİ Sayı: 1163 3 Temmuz 2009 İMTİYAZ SAHİBİ Cumhuriyet Vakfı adına İlhan Selçuk GENEL YAYIN YÖNETMENİ İbrahim Yıldız YAYIN YÖNETMENİ Orhan Bursalı SORUMLU MÜDÜR Miyase İlknur GÖRSEL YÖNETMEN Tüles Hasdemir Sağlık sayfası VKV Amerikan Hastanesi’nin katkıları ile hazırlanmıştır YAYIMLAYAN Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş. İDARE MERKEZİ VE YAZIŞMA ADRESİ Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sokak No: 2 34382 Şişli İstanbul Tel: 0212.3437274 Faks: 0212.3437264 CUMHURİYET REKLAM Tel: 0212.2519874/3437274 Yerel Süreli Yayın BASKI DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul CBT 1163/2 3 Temmuz 2009 Parasal özgürlük olsa neler olmaz bir ülkede. Evlere şeker, yağ, makarna dağıtılmaz. Ramazan çadırları olmaz. İslam’ın zekat şartı kendinden oluşur. Haç farizasını olmazsa Umre’yi herkes yapabilir. İşsizlik diye bir kavram olmaz. O zaman komünizm de olmaz. Çünkü kimsenin parası patronun elinde kalmaz. İşsizlik açlık kapısıdır. Öyleyse demokrasi tokluktur. Bir sürü kurama da gerek kalmaz. Hazreti Ömer adaleti kendinden oluşur. Karnı doyanın gözü zenginin malında olmaz; o zaman hırsız da olmaz. Bu yeni dünya düzeninde polise de gerek kalmaz. Çünkü güvenlik kendinden sağlanır. Tok aslan gazeli yemez. Tok kedi sırnaşmaz. Ne var ki bu özellik Avustralyalı konuşmacıya yetmemiş, ve bir de eğitimden de söz etmiş. Özgür eğitim demiş. Başka bir deyişle herkes bilecek, yani okuyacak ve istediğini öğrenecek. Bu bizimkilere biraz fazla gelmiş olabilir. Kapitalizm bir Avrupa hastalığıdır. Domuz gribi gibi dünyaya Avrupa’dan bulaşmıştır. Peki bu hastalık Avrupa ve Amerika’da devam ediyor mu? Ediyor. Yalnız adı liberal kapitalizm . Liberal politika tanım olarak özgür kişi ve özgür toplum düşüncesinden başlayıp , biraz değişerek sadece ekonomik özgürlük savunucusu konumuna geldi. Sonunda da kapitalistin özgürlüğüne kadar indirgendi. Oysa İngiltere’de ta 1688 ihtilaline kadar geriye giden bir tarihi olan gerçek liberal düşünce içinde o denli eski bir özgürlük ve demokrasi tohumu vardı ki liberal demokrasiye ulaşmak için değişim ve reformlardan , özgür düşünce ve özgür ifadeden yana olanlar her zaman var oldular. Türkiye’de her şey bir kalıp olarak dışarıdan ithal edildiği için liberalizm Turgut Özal yorumuna indirgendi. Avrupa’da gerçeği saklamaktansa ölmeyi yeğleyen Sokrates’den başlayan, stoik felsefede devam eden, Hıristiyan Kilise’nin de İsa’nın insan biçiminde olmasına dayanarak, aslında antik geleneği yadsıyamayan bir davranış içinde, insana verilen değere dayalı gelişmelerden başlayan bir özgürlük düşüncesi bizim liberallerin söylemine yansımıyor. Oysa Liberal düşünce en azından dini hoşgörüyü, eğitim reformunu içeren bir gelişmedir. Bu özgürlük ve eğitim düşüncesinin arkasında Locke dan Stuart Mill’e hatta sosyalistlere kadar uzanan düşünürler grubu var. Türkiye’de yağmacı kapitalizme liberalizm olarak bakanların ne dini hoşgörü ne de eğitim reformlarıyla ilgisi yok. Liberaller halk egemenliğinin eğitimle olacağına inanıyorlardı. Liberal düşünce ‘secularizm’ yani laiklik, gelişme ve bunlara dayalı bir genel mutluluk inancı üzerine kurulmuş bir dünya görüşüdür. Jefferson ‘Geçmişin ölü elinden’ söz eder. Bu her yeniliğe ‘bi’da' diyen bir düşüncenin tersidir. Düşünceye, inanca, ifade etmeye, ticarete, mal mülk edinmeye özgürlük diyenler, bizimkiler gibi, sadece mal mülk edinmeye özgürlük’le yetinmeyi düşünememişlerdi. Avrupa liberalizminin arkasında Fransız devriminin filozofları, aydınlanmacı düşünce, Kant, Jefferson, Amerikan devrimi, özgür bir eleştiri geleneği var. Liberalizm her türlü özgürlüğü toplumsal yaşamın bütünün de ger PARASAL ÖZGÜRLÜK OLSA çekleştirmeye çalışan bir politik doktrindir. Özgürlük düşüncesinin ise doğadan kaynaklandığını düşünüyorlardı. Jefferson ‘Doğanın Yasaları ve Doğanın Tanrısı’ derken ‘Tanrı doğanın tanrısıdır’ diyen Newton’u yineliyor. Liberalizmin bilime dayalı gelişmeye inancı da, Tanrı’yı dışlamayan, bu kabulden kaynaklanıyordu. Bizimkiler sadece ‘Laissez Faire’i anımsıyorlar ama, ne sosyal liberalizmi ne welfare kapitalizmini, ne de welfare sosyalizmini akıllarına bile getirmiyorlar. Görünüşe göre bizim kapitalistler liberal kapitalizmin liberalini bırakıp kapitalizmi ile yetiniyorlar. Bunlara paralel gözlemler de yapmak gerekir. Bugün tok ve okumuş olanlar eski sömürgeciler. Aç ve okumamış olanlar da eski sömürgeler. Bu gariplik hep gözüme battığı için ara sıra bu gözlemi hatırlıyorum. Korsanlar Somalililerden çıkıyor. Orada devlet, tokluk ve eğitim yok. Sonra Mısır’ın, Pakistan’ın, İran’ın yabancı ülkelerde hiç üsleri yok, demek savunacak menfaatleri de yok. Ya da onu yabancılara bırakıyorlar. Eric Hobsbawm, “İmparatorluk Çağı (18751914)” adlı kitabına, Max Weber’in 1894 deki bir sözünü almış: ‘Burjuvaların kontrolündeki uygar ülkelerin uluslararası ticaretin gelişmesi için gösterdikleri çabalar önce barışçı bir rekabet ortamında oldu. Fakat şimdi başka bir aşamaya geldik: Artık ülkelerin dünyanın ekonomik kontrolündeki hisseleri, evrensel etkinlikleri ve özellikle işçilerinin kazanma potansiyeli güçleriyle orantılı olacak. ‘ (x) Bugün bir şey değişmedi. Bu bağlamda paralel gözlemler yapılabilir. Amerikan başkanları Kahire’ye İslam’a mesaj vermek için geliyorlar, fakat Mısır başkanları Hıristiyanlara mesaj vermek için Washington’a gitmiyor. Mesaj alışverişinde bir eksiklik var. Bu internetin Mısır’da değil, Amerika’da keşfedilmiş olmasından kaynaklanıyor olmalı. Mikrosoft (ya da egemen sanayi) ara sıra başkanları dünyaya gezmeye gönderiyor; Microsoft Amerikan ve Avrupa mesajlarını dünyaya gönderiyor; Mikrosoft dünyanın gözünü ve kulağını satelit şeklinde uzaya gönderiyor, ve Büyük sanayi CO2’yi de dünyaya gönderiyor. Avustralyalı konuşmacı sizde açlık var, eğitim özgür değil, öyleyse demokrasi yok, diyor. Aslında mikrosoft dünyası bize açlık ve eğitimsizliğin demokrasi olduğu şeklinde yazılı ve politik mesaj da gönderiyor. Batı demokratik maskeli bir mikrofonda fakir milyarlara sömürge söylemini ihraç ediyor gibi gözükmüyor mu? Geçen gün Danimarkalı milletvekilinin Bulgarlarla Romenlere aptal dediğini okumuştuk. Sonra Berlusconi ‘bu zenciler Milano’da ne arıyor’ dedi. Sarkozy Fransız takımlarında çok zenci olmasa benzer bir şey söyleyebilir. Fakat Le Monde gazetesi geçen gün Brezilya’dan gelen uçaktaki yolcuların ülkelerine göre bir listesini vermişti. Herhalde bir tek Türk olduğu için ondan söz etmeye gereksinme duymamıştı. Bu vesile ile 1925 yılında babamla annemin Paris’te başlarına gelen bir hikâyeyi anımsıyorum. Ayakkabı boyatıyorlarmış, boyacı olasılıkla Fransız sömürge vatandaşı; konuştukları Türkçeyi anlamayınca siz nerelisiniz demiş. ‘Bil bakalım’ demişler. Annem hep heyecanlı anlatımıyla ‘yahu Çingene dahil 30 millet saydı, Türk aklına gelmedi’ derdi. Şimdi düşünelim bu bir Batı kültürü ‘omission’u mudur? Asya’nın Kıbrıs adasındaki üç yüz bin Hıristiyan’ı Avrupa üyesi yaptılar. Kıbrıslı Rum bizim oraya gönderdiğimiz iki yüz bin köylüden daha bilgili ve daha zengin. Acaba onları tok ve eğitilmiş oldukları için mi Asya adasını Avrupa’da sanıp AB’ye aldılar? Türkiye’de Kıbrıs Rum’undan daha çok okumuş ve tok hiç olmazsa yirmi kat daha fazla demokrat var. Burada karışık daha doğrusu yalanla örtbas edilmiş evrensel mekanizmalar yok mu? Fakir İslam ülkeleri zengin satıcı fakir alıcı ilişkisinin kendilerini hangi konumda bıraktığını anlamadan yaşadıklarını sanarak vakit geçiriyorlar . (x) Dünyada sömürü ajanı olmayan namuslu düşünürler var. Bizim sofistlerde bulamayacağınız doğru yargıları onlar dile getirirler.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle