17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Tütün kontrolü ve özgürlük Orhan Hançerlioğlu Düşünce Tarihi isimli kitabında İsa’dan önce 700 yıllarında insanlığın yaşadığı hayal kırıklığına dikkat çekerek özlem duyulan altınçağı şu satırlarla tanımlamıştı: Yüzyıllarca önce, kuzeyden gelerek Balkan yarımadasının güneyine inen İyon, Dor ve Eolya boyları, buraları ele geçirerek yerleştiler. Çobanlıkla geçiniyor, eşitlik ve özgürlük içinde yaşıyorlardı. Kimsenin kimseye üstünlüğü yoktu. Herkes doğadan ortakça ve eşitçe payını alıyordu. Bolluk vardı ve yoksulluk bilinmiyordu. Düzeni, doğal yasalar sağlıyordu. Devlet, yasa, dış ve iç baskılar yoktu. Hemen hiçbir suç işlenmiyor, buna karşı da hiçbir ceza düşünülmüyordu. Mutluydular.” Osman Elbek, Gaziantep Üni. Tıp Fak.; [email protected] B ir açıdan bakıldığında insanlığın uygarlık tarihi, İyon, Dor ve Eolya boylarının yaşadığı eşitlik, özgürlük ve kardeşliğin yeniden kurulması tarihidir. Bu nedenle tütün kontrolü konusunda da etkin politikalar üretilirken özgürlük kavramı dikkatle göz önüne alınması gereken evrensel bir insanlık değeri olarak karşımızda durmaktadır. Özgürlük kavramı hakkında yapılması gereken ilk tespit, insanın sosyal bir canlı olduğudur. Çünkü insan aklını ve bilincini belirleyen temel değişken toplumsal ilişkilerdir. Hançerlioğlu’nun ifadesiyle tanımlayacak olursak “insan toplumu olmaksızın insan usu, insan bilinci ve insan düşüncesi de olamaz”dı. İnsanın benliğini ve bilincini etkileyen bu toplumsal yapının uyum içerisinde sürdürülebilmesi için kimi düzenlemelerin gerektiği açıktır. Öte yandan günümüz insanı dünden çok daha fazla oranda bir başkasını etkileyebilecek bir konumdadır. Albert Einstein ancak başkaları için yaşanmış bir hayatın bir şeye değer olduğunu vurgulamaktadır. Fakat yaşadığımız dünyada “ben”in, “biz”den ve “öteki”nden üstün ve öncelikli olduğu saplantısı, toplumsal hayatın bireysel keyfiliklere bırakılmayıp birtakım yasal güvenceler altına alınmasını zorunlu kılmaktadır. Tütün kontrolü konusunda var olan mevzuat bu saikle şekillenmiştir. İnsanın özgürlüğünü “bir şeyi yapma veya yapmama, belli biçimde davranma veya davranmama erki” olarak tanımlarsak, “sigara içme” ve “sigara içmeme özgürlüğü”nü de insanın en temel haklarından birisi olarak görmek gereklidir. Haklar arasında hiyerarşik bir ilişki bulunmadığına göre her iki özgürlükten birisini kolayca tercih edebilmek de olanaklı değildir. Öte yandan “sigara içme” ve “sigara içmeme” özgürlükleri arasında çatışma olduğu da aşikârdır. Bu iki özgürlük arasında yaşanan çatışma birden çok kişinin bulunduğu alanda, sigara içme özgürlüğünü kullanmak isteyenlerle, sigara içmeme özgürlüğünü kul lanmak isteyenler arasında yaşanır. Modern toplumlarda kişinin kendisine olan sorumluluğunun dışında ailesine, diğer kişilere ve topluma karşı da ödev ve sorumlulukları olduğu kabul edilir. Bu nedenle herhangi bir alanda (örneğin “okulda”), herhangi bir özgürlük (örneğin “sigara içme özgürlüğü”) tanımlanırken, kişinin topluma, ailesine ve diğer kişilere ödev ve sorumluluklarıyla yüklü bir şekilde tanımlanması gereklidir. Pasif sigara dumanı maruziyetinin yol açtığı sağlık sorunları, tütün dumanının yaydığı koku, yangınlar, çevre kirliliği ve tütün tüketiminin neden olduğu ulusal/küresel ekonomik yük düşünüldüğünde bu özgürlüğü kullanan kişilerin, yukarıda sayılan nedenlerden dolayı kısıtlı bir özgürlüğe sahip olduğu kabul edilmelidir. Çünkü toplumlar genel sağlık ve kamu yararı nedeniyle kimi özgürlüklere kısıtlama getirebilirler. Öte yandan getirilen bu kısıtlamalar zaten insanın toplumsal bir canlı olarak yaşayabilmesinin en temel koşullarıdır. Tütün kontrolü konusunda getirilen kısıtlamaların ve/veya zorunlulukların sigara kullanmak isteyen bireylere uygulanması da insan haklarının ihlali olarak değerlendirilmemeli. Çünkü genel sağlık ile kamu yararını bozan ve bir başkasını olumsuz biçimde etkileyen özgürlük “sigara içmeme özgürlüğü” değil, aksine “sigara içme özgürlüğü”dür. Bu nedenle kurallara ve kısıtlamalara tabi olmaması gereken özgürlük de “sigara içmeme özgürlüğü” olmalıdır. Başka bir yön de, tütün kontrolü için gündeme getirilen kısıtlamaların sadece pasif sigara dumanının başka bir birey üzerinde yol açtığı sağlık sorunlarına indirgenemeyeceğidir. Çünkü bu indirgemeci bakış açısı, bireylerin başka birisinin sağlığı üzerinde olumsuz etkiye neden olmadıkça tütün kullanımının kamu yararı üzerine olumsuz bir etkiye neden olmadığı gibi yanlış bir önkabule dayanmaktadır. Oysa ulus devletler, gerek tütün alımı gerekse tütünün neden olduğu hastalıkların sağaltımı için çok büyük bir ekonomik kaynağı 2007 yılında Türkiye için 25 milyar YTL’dir, kendi yurttaşlarının sağlık, eğitim, sosyal güvenlik ihtiyaçlarını karşılamak yerine tütün endüstrisine aktarmaktadırlar. Tütün endüstrisinin daha fazla para kazanmak uğruna tütün tüketimini bireysel özgürlük ihlali tartışmasına çekmek is tediği açıktır. Ancak Anayasa Mahkemesi’nin 1998/24 esas sayılı ve 1999/9 karar sayılı kararı, bu konuda dikkate alınması gereken bir kılavuzdur. Söz konusu davada 7.11.1996 günlü ve 4207 sayılı “Tütün Mamullerinin Zararlarının Önlenmesine Dair Kanun”un 3. maddesinde yer alan “her ne suretle olursa olsun reklâm veya tanıtımının yapılması” sözcükleri ile geçici 2. maddesindeki “reklâm” sözcüğünün Anayasa’nın 2., 13. ve 48. maddelerine aykırılığı savıyla iptalini istemiştir. Yapılan başvuruda, tütün ürünlerinin zararlarını önlemek amacıyla çıkarılan Yasa’nın, tütün üretimini ve satışını engellemediği halde, satışa çıkan bir ürünün reklâm ve tanıtımının kesin ve sınırsız olarak yasaklanmasının, çalışma ve özel teşebbüs kurma hürriyetinin engellenmesi sonucunu doğurduğunu; Anayasa’nın 13. maddesinde yer alan temel hak ve hürriyetlerle ilgili genel ve özel sınırlamanın demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olamayacağı ve Anayasa’nın özüne ve ruhuna uygun olarak kanunla yapılabileceği ilkelerini zedelediğini; böylece itiraz konusu sözcüklerin Anayasa’nın 2., 13. ve 48. maddelerine aykırılık oluşturduğu ileri sürülmüştü. Anayasa Mahkemesi verdiği kararda hukuk devletini, “eylem ve işlemleri hukuka uygun, insan haklarına saygılı, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık, yasaların üstünde yasakoyucunun da uyması gereken temel hukuk ilkeleri ve Anayasa bulunduğu bilincinde olan devlet” olarak tanımlamıştır. Ardından temel hak ve hürriyetlerin “kamu yararının, genel ahlakın ve genel sağlığın korunması amacı ile (…) kanunla sınırlanabileceği”ni; çalışma ve sözleşme hürriyeti çerçevesinde herkesin, dilediği alanda çalışma ve sözleşme hürriyetine sahip olduğunu, ancak devletin “özel teşebbüslerin milli ekonominin gereklerine ve sosyal amaçlara uygun yürümesini, güvenlik ve kararlılık içinde çalışmasını sağlayacak tedbirleri al”abileceğini belirtmişti. Ahmet Necdet Sezer, Güven Dinçer, Ha im K l ç, Yalç n Acargün, Mustafa Bumin, Sacit Adal , Ali Hüner, Lütfi F. Tuncel, Fulya Kantarc o lu, Mahir Can Il cak ve Rü tü Sönmez’in oybirliğiyle aldığı kararda, tütün endüstrisi hakkında yapılan bu kısıtlamanın devletin yapması gereken görevlerinden birisi olduğu kabul edilmiştir. Anayasa Mahkemesi’ne göre devletin, özel teşebbüsün sosyal amaçlara uygun olarak çalışması için önlem alma hakkı vardır. Dahası Anayasa Mahkemesi’ne göre insan sağlığı, çevre ve ekonomi üzerindeki olumsuz etkiler nedeniyle tütün ürünleri hakkında yapılan sınırlama demokratik toplum düzeninin gereklerine ters düşmemektedir. Hiç kuşku yok ki Anayasa Mahkemesi bu kararıyla, tütün kontrolü hakkında öne sürülen pek çok argümana demokrasi ve hukuk devleti ilkelerine sahip çıkarak kesin bir yanıt vermiştir. (Ek okuma için: Gözler K.; Sigara içme özgürlüğü ve sınırları: özgürlüklerin sınırlandırılması problemi açısından sigara yasağı. Ankara Barosu Dergisi 1990; 1: 3167 Yaşam ve Gül Bir zamanlar güzel kokusu ve rengiyle bahçelerimizde, tadıyla soframızda, şifasıyla hastalığımızda, gül kadar bize yakın ne vardı? Hem mutlu, hem de acılı anlarımızda bizimle olan gül, gerçekte yaşamımızın güzel rengiydi. Ama son yıllardaki bazı gelişmeler, en başta da düzensiz şehirleşme, gülü bizden kopardı. Osman Bahadır CBT 1161 / 14 19 Haziran 2009 Prof. Dr. Ayten Altıntaş, geçtiğimiz ay içinde Gül, Gülsuyu, Tarihte, Tedavide ve Gelenekteki Yeri adlı bir kitap yayımlayarak, gül ile ilgili tüm gerçeklere ışık tuttu. İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde tıp tarihi ve deontoloji profesörü olan Ayten Altıntaş, uzun bir süreden beri gülün eski tıptaki yeri konusunda araştırmalar yapıyordu. Bu kitabın hazırlanışının asıl amacı buydu. Fakat çalışmaların ilerlemesine paralel olarak Prof. Altıntaş kitabın kapsamını genişletti ve gülün tarihini, güzel kokunun tarihini, gülsuyunun ve gülyağının damıtılması teknolojisini ve ülke mizdeki gül geleneğini ve ekonomisini de bu kitabın konuları arasına aldı. Böylece bize şimdiye kadar gördüğümüz en güzel ve kapsamlı gül kitabını sundu. Maestro Yayınevi tarafından yayınlanan kitabın birinci bölümünde, gülün bilinen en eski tarihine kadar gidiliyor. İkinci bölümde, gülün güzel kokusunun dayanılmaz cazibesine kapılan insanlığın bu koku peşindeki ilginç serüveni anlatılıyor. Üçüncü bölüm, gül suyunun ve gül yağının elde edilmesi yöntemlerini ve teknolojisini ele alıyor. Tıbbi tedavideki gülün rolü konusuna ayrılan dördüncü bölümde, gülsuyunun, gül kurusunun, gülyağının ve gül macununun, baş ağrısı, bayılma, cilt hastalıkları, ağız, boğaz ve kulak ağrıları, göz kanlanmaları ve ağrıları, mide bulantısı, hazımsızlık gibi rahatsızlıklarda nasıl yararlı bir şekilde kullanıldığını görüyoruz. (Osmanlı akıl hastanelerinde hastalara gülsuyu yani gülab dökmekle görevli olan güllabicileri hatırlıyoruz). Beşinci bölümde Osmanlılarda gülsuyundan hazırlanan şurupların ne kadar önemli olduğunu öğreniyoruz. Osmanlılarda gül suyundan hazırlanan şuruplar, devlet dairelerinden en fakir evlere kadar en temel ikram nesnesiydi. Altıncı bölümde Osmanlılardaki gülcülüğe eğiliniyor. Gül bahçelerinin Osmanlı yaşamındaki önemli yeri gösteriliyor. Türkiye gerçekte bir gül ülkesidir. Yedinci bölümde ülkemiz ekonomisi içinde gülün bugünkü ve gelecekteki yeri konusu inceleniyor. Bu çerçevede özellikle dünyada en çok gül yetiştiren merkez olan Isparta şehrinin gül ekonomisi bakımından durumu ve geleceği irdeleniyor. Ülkemizin ekonomik ve sosyal yaşamında gülden ve gül ürünlerinden neden çok daha yüksek düzeylerde yararlanılması gerekliliği ve imkanları üzerinde duruluyor. Olağanüstü güzellikteki 120’ye yakın resimle bezenmiş kitapta, kültür dünyamızın en nadide örnekleri arasında sayabileceğimiz 20 kadar da gül ile ilgili minyatür yer almaktadır. Gül, yaşamdır. Prof. Altıntaş gül kitabıyla, gülün dünkü, bugünkü ve gelecekteki yaşamımızdaki önemli rolünü ortaya koyarak bize neden gülden kopmamamız gerektiğini de göstermektedir.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle