Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
OOOF OFF LINE Osmanlılarda Fizik Osmanlı Devleti’nde medreselerde fizik eğitimi veriliyordu. Fakat bu eğitim bağımsız bir fizik kitabı temel alınarak değil, ağırlıkla, Tabiiyyat adıyla, Esirüddin el Ebheri’nin (ö. 1265) Hidayetül Hikme adlı kitabının bir bölümüne dayanılarak okutuluyordu. Hidayetül Hikme, mantık, fizik ve ilahiyat kısımlarından oluşuyordu. Felsefe, matematik ve astronomi ile uğraşan elEbheri’nin bu kitabı, Osmanlı medreselerinin son dönemlerine kadar fizik dersi için temel kaynak olarak kullanılmıştır. Osman Bahadır, bahadirosman@hotmail.com Tanol Türkoğlu (tanolturkoglu@gmail.com) Internetin ya da onun vasıtasıyla eriştiğimiz popüler sitelerin sunduğu bilgilerin doğruluk düzeyi ya da kalitesinin medyanın bugüne dek sunduğu bilgilerin doğruluk düzeyi ya da kalitesinden daha düşük olduğunu nereden biliyoruz? Internet mi Yalancı, Medya mı Kapasitesiz! Geçen aylarda ölen Oscar ödüllü Fransız besteci Maurice Jarre’in ölüm haberi ile birlikte kendisine atfedilen bir tümcenin aslında kendisi tarafından söylenmediğinin ortaya çıkması dünya devi medyayı çok kızdırmış. Jarre’ın değil de, Dublin’de yaşayan bir üniversite öğrencisinin, internetin en özgür ansiklopedisi Wikipedia’ya, onun ağzından çıkmışcasına eklediği (çakma olduğu anlaşılınca siteden silinen) tümce oldukça hoş: “Öldüğümde hâlâ kafamda çalan son bir vals olacak”. Dünya medyası anlaşılan tümcenin şiirsel tınısının tuzağına düşmüş olacak, tüm dünyaya sundukları haber metnine bunu da Jarre’a atfen eklemiş. İş kazası ortaya çıkınca da beyefendilerin kandırılmış olmasının bedeli akın akın internete, Wikipedia’ya vb ödetilmekte. Ülkemizde de hem haber olarak hem de köşe yazılarında konu ele alınıyor. Ortak payda; “Aman internetten edindiğiniz bilgiye dikkat; mümkünse başka kaynaklardan teyid edin”. Artık düşünme kapasitesini minimumda kullanan çağımızın meşgul insanına bu dolambaçlı tümcelerin verdiği basit bir mesaj var: “Internet yalancıdır; ona güvenme!” Oysa bu basit olguyu bile biraz derinlemesine irdelediğimizde asıl sorunun internetle ilgili olmadığını tespit ederiz. Asıl sorun, medyanın önemli bir kısmının kapasitesizliği; kalitesizliğidir. Kendi gözlerinizle şahit olduğunuz bir olayın ertesi gün medyaya yansıtılmış halini incelediğinizde, olayın bambaşka bir hale getirilmiş olduğunu görüp de hiç şaşırmadınız mı? Ve hiç şöyle düşünmediniz mi: “Detaylarını bildiğim bir konuyu bu şekilde yanlış ve hatalı sunduklarına göre, diğer haberlerin kalite düzeyi de böyle mi?” Internetin ya da onun vasıtasıyla eriştiğimiz popüler sitelerin sunduğu bilgilerin doğruluk düzeyi ya da kalitesinin medyanın bugüne dek sunduğu bilgilerin doğruluk düzeyi ya da kalitesinden daha düşük olduğunu nereden biliyoruz? Ne gazeteler ne dergiler ne de radyo ya da TV, yapılan hatayı derhal su yüzüne çıkaracak kadar şeffaf ortamlar değil; hiçbir zaman da olmadı. Tekzip müessesinin nasıl çalıştığını bilen biliyor. En iyi şartlarda tekzip yayımlamaya mahkum bile edilse bir medya kuruluşu onu yayımlamak yerine para cezasını ödeyip yayımlamamayı tercih edebiliyor. Oysa internette yalancının mumu yatsıya kadar bile yanamıyor. Medyanın kırdığı potlar “kol kırılır yen içinde kalır” mentalitesi çerçevesinde gündeme getirilmiyor; ancak sıra internete geldiğinde internetin ne berbat bir bataklık olduğu imajı yaratılmaya çalışılıyor. Belli ki bu medyanın, interneti hâlâ büyük bir düşman, bir gün gelip işini elinden alacak bir canavar olarak görmesinden kaynaklanıyor. 80’li yıllarda bilgisayar olgusu ülkemize yeni giriş yaparken herkesin korkusu bir gün bilgisayarların insanların işini ellerinden alacağı yönündeydi. Bugün gelinen nokta nedir? Evet bilgisayar pek çok işin elle yapılmasına son verdi. Ama insan gücüne, ister kol gücü olsun ister beyin gücü, bugün hâlâ gereksinim duyuluyor. Yarın da duyulmaya devam edecek. Benzer şekilde internet medyayı ne kadar değişmeye dönüşmeye zorlasa da gazetecilik, dergicilik, radyoculuk, televizyonculuk ölmeyecek. Kabuk değiştireceği, bambaşka bir hale geleceği su götürmez bir gerçek ama onu ortadan kaldırmayacak! Ortadan kaldırmak bir yana bilgi toplumunun bu şeffaflık olgusu sayesinde gölgede kalan kalitesizlikler, kapasitesizlikler de gün ışığına çıkacak. Bu sayede kamuoyuna bilgi sunan tüm medya personeli “bilgi olgusu”na birey olarak, insan olarak değer vermesi gerektiğini idrak edecek. Mesleğini de ona göre icra etmeye başlayacak. H CBT 1157/ 10 22 Mayıs 2009 idayetül Hikme’nin fizik bölümünün bazı başlıkları şunlardır; atomun bölünmezliğinin inkarı, mekân ve şekil, hareket ve sükunet, zaman, gökyüzü (felekiyyat), gökyüzünün dairevi oluşunun ispatı, gökyüzünün oluş ve bozuluşa kabiliyetli olmayışı, gökyüzünün daima dairesel şekilde hareket edişi, gökyüzünün bir iradeyle harekete geçişi, gökyüzünü hareket ettiren kuvvetin maddeden ayrı bir varlığının gerekliliği ve “Unsurlar Bilgisi” başlığı altında, basit unsurlar, hava, maden, bitki, hayvan, insan. Bölüm konularından birçoğunun içeriklerinin bütünüyle Aristotelesçi bakış açısından hazırlanmış olduğu açık olarak görülmektedir. İkincil derecede okutulan diğer fizik kitabı ise, Nasiruddin Tusi’nin çalışma arkadaşı, Muhammed el Katibi el Kazvini’nin Hikmetül Ayn adlı kitabıdır. El Kazvini’nin (ö. 1277) hazırladığı bu kitap da, mantık, tabiiyyat ve ilahiyat bölümlerinden oluşuyordu. Daha az okunan bu kitap, Hidayetül Hikme kadar rağbet görmemiştir. Hidayetül Hikme, şerhler yapılarak 20. yüzyıla kadar ders kitabı olarak okutulmuştur. Kadımir şerhiyle ve el Lari haşiyesiyle, en son 1318 (1901) yılında yayımlanmıştır. Bu kitap, dünyadaki en son bas lm Aristotelesçi fizik kitab olabilir. 20. yüzyılda bile okutulan ve Einstein’ın özel görelilik kuramının açıklanmasından 4 yıl öncesine kadar basımı yapılan bu kitap, Osmanlı eğitiminin bilimsel düzeyini göstermesi bakımından çok önemli ve ilginçtir. Çok az olmakla birlikte Osmanlılarda medrese dışında da fizik kapsamına girecek yayınlar yapılmıştır. Bunların hemen hepsi, cisimlerin özgül ağırlıklarının ya da Arşimetçi hidrostatik basıncın hesaplanması gibi pratik konulardadır. Bunlardan en önemlisi Takiyüddin’in 1552’de hazırlamış olduğu, mekanikle ilgili eserdir. Takiyüddin bu eserinde, saat yapımı, ağırlıkların kal dırılması, yüksek yerlere su çıkarılması teknikleri gibi konuları ele almıştır. Fizikte çeviri çalışması olarak da en önemli iki çalışma, Aristoteles’in Physica’sının Yanyalı Esad Efendi tarafından 18. asrın ilk yarısında Arapça’ya çevrilmiş olması ve İbrahim Müteferrika’nın, mıknatıs olgusunun pusula ile olan ilgisini inceleyen Füyuzat M knatisiyye adlı eserini, yazarını açıklamadığı Latince bir eserden kısaltarak çevirmesi ve 1731 yılında İstanbul’da bastırtmasıdır. Osmanlılarda bilimsel devrimin sonuçlarını da kapsayacak şekilde, fiziğe ait modern bilgilerin girişi, Mühendis Mektebi, Tıbbiye Mektebi, Harbiye Mektebi, Baytar mektebi gibi mektepler ve daha sonra da Darülfünun aracılığıyla olmuştur. Mühendishanei Berrii Hümayun’un başhocalarından Hüseyin Rıfkı Tamani (ö. 1817), fizik alanında Batı’dan ilk kapsamlı bilgileri aktaran kimsedir. Batı kaynaklarından yararlanarak hazırladığı Mecmuatül Mühendisin adlı eseri, esas olarak bir fizik kitabıdır. Yine Mühendishane başhocalarından İshak Efendi (ö. 1836), çeviri ve telif olarak dört ciltlik Mecmuai Ulumi Riyaziye adlı eserini hazırlamıştır. Bu eserin ikinci cildi olan lmi Cerri Eskal, mekanik konularını kapsamaktadır. Osmanlılarda ilk bağımsız fizik kitabını yayınlayan kişi Mehmet Emin Derviş Paşa’dır. (Derviş Paşa, ünlü yazar Suat Derviş hanımın büyükbabasıdır). Usuli Hikmeti Tabiiyye adlı eseri 1870 yılında yayımlammıştır. 19. yüzyılda yayımlanan telif ve çeviri, kitap veya risale şeklindeki fizik çalışmaları içinde, Ahmet Cevdet Paşa’nın oğlu Ali Sedad beyin, Kavaidi Tahavvülat fi Harekat Zerrat adlı çalışması dikkat çekmektedir. 1882 yılında yayınlanmış olan bu kitap, ülkemizdeki ilk Türkçe termodinamik kitabıdır. Ahmet Rasim beyin 1885 ve 1887 yıllarında yayımladığı elektrik hakkındaki risaleleri ise bu alandaki öncü nitelikteki yazılardır. Salih Zeki ile Mehmet Refik (Fenmen) beyler ise 20. yüzyılın başlarında yayımladıkları, fiziğin çeşitli konularındaki ders kitaplarıyla dikkati çekmektedirler. Bizim saptamalarımızla, (salt teknik uygulamalarla ilgili bilgiler veren yayınlar dışında) Osmanlılarda modern fizik bilgileri içeren, kitap, kitap bölümü, risale ve makale olarak 60 kadar yayın bulunmaktadır. Osmanlılarda fiziğe ait modern bilgilerin son 100 yıllık dönemdeki bilançosu budur.