05 Aralık 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

HUKUK POLİTİKASI ğinin sağlanamadığını gösteriyor” diyor. Kanser tanı ve tedavisinde biyolojik saatin önemi DNA onarım mekanizmaları üzerindeki çalışmalarıyla adını duyuran Prof. Aziz Sancar, şimdi biyolojik saat ile kanser arasındaki ilişki konusunda yürüttüğü bir dizi çalışma ile tıp bilimininde mekan ve zaman kavramını birleştirdi. Böylece ortaya kronobiyoloji olarak nitelendirilen bir alt bilim dalı çıktı. Sancar’a göre kemoterapi ilaçlarının hastanın biyolojik saatine göre uygulanması durumunda, ilaçlar daha etkili olabiliyor. Bu yönteme de kronoterapi adı veriliyor. Hayrettin Ökçesiz hayret@akdeniz.edu.tr SANCAR Y MSER F izik ve kimya gibi bilim dallarında temel kavramlardan biri olan zaman, ne yazık ki tıbbi çalışmalarda bugüne dek ihmal edilmiş bir kavramdır. Yine de son yıllarda küçük bir grup bilim insanının yürüttüğü klinik çalışmalar, vücudun günlük ritmi ile kanser tedavisi arasında yakın bir ilişki olduğunu ortaya koyuyor. Çalışmalarını doktorlar ile işbirliği içinde yürüten biyologlar, insan sirkadiyen saatinin moleküler yapısını inceledikleri zaman, kanser gelişimi ve sirkadiyen saati arasında yakın bir ilişki olduğunu keşfettiler. Kronobiyoloji olarak nitelendirilen bu alt bilim dalı, kanser araştırmalarında önemli bir yer tutuyor. uzmanı profesör Russell Van Gelder de kriptokrom konusunda uzman. Van Gelder, bu araştırma sayesinde bundan sonra herhangi bir kanserin nasıl bir gelişme göstereceği konusunda tahminlerde bulunabilmek için p53 ve Cry genlerinin (prognostik markör) ne durumda olduğunun saptanması gerektiğini söylüyor. Diğer bir deyiş ile, hem p53 hem de Cry genlerinde mutasyonu olan kanserler, sadece p53 geninde mutasyonu olan kanserlere göre tedaviye daha olumlu cevap verebilir. protein ailesinin üyesidir. Ancak, Kriptkromun fotoliyazdan ayrı bir özelliği var: DNA onarımı yerine sirkadiyen saatin çalışmasında temel bir rol oynar. Bu genin mutasyonu sirkadiyen saati tamamen bozar. Hrushevsky bu bozulmanın doğal olarak kanserdeki hücresel süreçleri etkileyeceğini ve kanser terapisinde önemli bir rol oynayacağını söylüyor. Prof. Dr. Aziz Sancar ve beraber çalıştığı meslektaşı Dr. Nuri Öztürk KL N KTE S RKAD YEN SAAT UYGULAMALARI Ancak kronoterapi konusunda Sancar iyimser: “1998 yılına dek sirkadiyen saati konusunda tam bir bilinmezlik hâkimdi. Bu tarihten sonra bu konuda bir patlama yaşandı. Bugün bu saati ayarlayıp, öngörülebilir sonuçlar elde edebiliyorsunuz.” Sancar, Proceedings of the National Academy of Sciences’da şubat ayında ikinci makalesinde sirkadiyen saat ve kemoterapi ilişkisi üzerine ilk defa doğrudan moleküler kanıtları sunmayı başardı. Sık kullanılan kemoterapi ilaçlarının etkilerini azaltan bir DNA onarım enzimin sirkadiyen ritim tarafından kontrol edildiğini ortaya çıkartan Sancar ve ekibi, kemoterapi uygulanmasında bu enzimlerin vücutta en düşük düzeyde olduğu dönemlerde verilmesinin doğru olacağını ileri sürüyor. HFSA Çevresi’nin her yıl bir üniversite kentinde düzenlemeyi amaçladığı ve bu yıl Eskişehir Anadolu Üniversitesi Hukuk Fakültesinin Hukuk Felsefesi ve Sosyolojisi Anabilim Dalı’nın değerli öğretim elemanları Yrd. Doç. Dr. A. Haluk Atalay, Yrd. Doç. Dr. Ertuğrul Uzun ve Arş.Gör. Kasım Akbaş tarafından 30 Nisan – 2 Mayıs 2009 tarihinde gerçekleştirilen “Yargı: Kurallar, Kurumlar, Kararlar” konulu ikinci kolokyumunun tebliğcileri ve tartışma konuları şöyleydi: Hukuk, Daha Çok Hukuk Prof. Dr. Vecdi Aral (Yeditepe Üniv.), Yargı Bağımsızlığı Arş. Gör. Dr. Ülker Yükselbaba (İstanbul Üniv.), Dworkin'in Kurallar Modelini Değerlendirme: Kurallar ve İlkelerin Yargılamada Kullanılması Öğr.Gör.Dr. Nazime Beysan (Doğu Akdeniz Üniv.), Hohfeld’in Hak Kavramı Analizinin Hukuki Muhakemede Kullanılması Arş. Gör. Gökçe Çataloluk (Bilgi Üniv.), Luhmann’ın Sistem Teorisinde Mahkemelerin Rolü Arş. Gör. Halit Uyanık (İstanbul Üni.), Kurumsallaşmış Bir Normatif Sistem Olarak Hukuk ve İkincil Eylem SebepleriProf. Dr. Abdullah Dinçkol (Doğuş Üniv.), Karar Verme Sürecinde Hükmün Oluşması ve Hâkimin Fonksiyonu Prof. Dr. Yasemin Işıktaç (İstanbul Üniv.), Hukukta Boşluk ve Takdir Yetkisi Yrd. Doç. Dr. Eylem Ümit (Ankara Üniv.), Hâkimler Hakkaniyetten Ne Anlıyorlar? Arş. Gör. Sercan Gürler (İstanbul Üniv.), Çağdaş Hukuk Felsefesinde Formalist Yaklaşımlar ve Ernest Weinreb Doç. Dr. Mustafa Tören Yücel (Çankaya Üniv.), Türkiye’de Yargının Yapısal Analizi Doç.Dr. Ali Şafak Balı (Selçuk Üniv.), Yargılamanın İşlevselliği Doç. Dr. A.Ulvi Türkbağ (Galatasaray Üniv.), Bir Karar Örneğinde Postmodern Yargılamanın Olanaklılığı Sorunu Ar. Gör. Dr. Şule Şahin Ceylan (Marmara Üniv.), Uyuşmazlık Çözümünde Yargı Alternatifleri Yrd. Doç.Dr. Vahap Coşkun (Dicle Üniv.), Anayasanın Değişmez İlkeleri ile Demokrasi Arasındaki Gerilim Arş.Gör.Dr. Serkan Gölbaşı (İstanbul Üniv.), Bentham'ın Düşüncesi Bağlamında Cezalandırmanın ve Ceza Yargılamasının Rasyonalleşmesi Arş.Gör.Dr. Aydan Ömür Surlu (Ankara Üniv.), H.L.A. Hart’ta Yargıcın Takdir Hakkı – Arş.Gör.Ceren Akçabay (Marmara Üniv.), Yargı ve İnsan Haklarının Liberal Yorumu Yrd. Doç. Dr. Sevtap Metin (İstanbul Üniv.), Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararlarında BioEtik Sorunlar Ar. Gör. Zeynep İspir (Ankara Üniv.), Bir Etik İlişki Olarak Yargıçlık ve Hüküm Verme: Edebiyatta Hukuk Aracılığıyla Bir Değerlendirme Ar. Gör. Emine İrem Akı (Çağ Üniv.), Bir Edebiyat Eseri Olarak ‘Reis Bey’ Örneği Üzerinden Endüktif Muhakeme Yönteminin İncelenmesi Ar.Gör. Harun Bodur (Erciyes Üniv.), Adalet Tanrıçası Themis… Ben de (katılamadığım için okunmasını rica ettiğim) açış konuşmamda bir kısmıyla şu düşünceleri dile getirmiştim: “Programı incelediğimde ve her bir bildiri konusunun derinliğini görmeye çalıştığımda, biraz önce sözünü ettiğim yetkinliğin kanıtlarını da gördüm. Eskişehir’de sürükleyici bir çalışmanın içerisinde buluyoruz kendimizi. Yargı bağlamında bu iki gün içerisinde bu bildirilerle önümüzde açılacak geniş ufukta ben de şimdiden, yaşanılası bir dünyanın; özgür yargıcın, özerk bireyin ve egemen bir halkın gerçekliği ölçüsünde olanaklı bulunduğunu görü yorum. Bunların serap olmadığını, bunlara cesaretimizin bulunması gerektiğini düşünüyorum. Bu öznelerin bu yetenekleriyle yetkin etkileşimlerinin olanaklı kılınmasının sonuçlarının yaratacağı siyasaltoplumsal yaşamı doğrusu merak ediyorum. Bu yaşamın şimdilik epeyce uzağında bulunduğumuzu biliyorum. Ne yargıç özgür, ne birey özerk ne de halk egemen. Ne devlet hukuk devleti, ne siyasal işleyiş demokratik… Küresel görünümün karartılan bu yanını en azından ülkemiz için aydınlatmak gerekiyor. Yargının kurallarının, kurumlarının, kararlarının; öznelerinin bu sıfatlarının sahihliği açısından da sorgulanması, yanıtlarının buradaki bildirilerde verilebilmesi umudundayım.” Bugün şu satırları eklemek istiyorum: Siyaset doğası gereği çoğuldur ve böler. Çözümlerin arandığı siyasetin ayrıştırdığını hukuk (yerine göre siyasetle düşüp kalksa bile), gözleri ne kör ne de açık olan bir tanrıçanın anaerkil düzeninde, özgürlük ve eşitlik uğruna birleştirir. Erdemlerini takdir ettiğimiz demokratik siyasetin ataerkil kısa devrelerinin adalete dayatılmamasının yararlarını miyop siyasetçiler görebilecek midir? Anayasal Yargıya radikal boyutta el atmayı düşünen hükümet partisine bu uyarıyı yapmak gerekiyor. S RKAD YEN SAAT NE YAPILAN MÜDAHALELER N ETK S Oysa bu bulgular, biyolojik saatin normal seyrine müdahale edilmesi durumunda kanser riskinin artabileceğini gösteren daha önceki bulgularla çelişiyor. Örneğin şu ana kadar tamamlanmış en geniş kapsamlı epidemiyolojik araştırmalardan biri olan Nurses’ Health Study (Hastabakıcı Sağlık Araştırması) isimli çalışma, gece vardiyasında çalışanların meme kanserine yakalanma olasılığının daha yüksek olduğunu ileri sürüyordu. Uçuş mürettebatı üzerinde yapılan başka bir çalışmadan da aynı sonuçlar alınmıştı. Biyolojik saatin nasıl düzenlendiğine ilişkin sorunlar mekanik düzeyde devam ediyor. “Period 2” (Per2) denilen bir başka sirkadiyen saati proteininin mutasyonun kanser riskini artırdığı bir kaç yıl önce ileri sürülmüştü. Per2 geni bulunmayan farelerde radyasyon verilerek oluşturulan lenfomanın kontrol hayvanlarına göre daha hızlı geliştiği yayınlanmıştı. İnsanlardaki biyolojik saatin hem Per2 hem de Cry tarafından düzenlendiği biliniyor ve ikisinin de aynı etkiyi yaratması bekleniyordu. Ne var ki Öztürk ve Sancar’ın şubat ayında yayımlanan çalışması bu beklentileri karşılamıyor. Bu konuda düşünceleri sorulan Güney Carolina eyaletinin Columbia kentindeki Veterans Affairs Tıp Merkezi’ndeki tıbbi kronobiyoloji laboratuvarı yöneticisi William Hrushesky, bu konuda şöyle konuşuyor: “Kronobiyoloji çok yeni bir bilim dalı, görünüşte beklenmedik buluşlar olağandır ve gelecekte bu bilim dalı kendinden çok söz ettireceğe benziyor.” S RKAD YEN SAAT GENLER N N ÖNEM Bu yıl ABD, Chapel Hill’de North Carolina DO ANIN EN ESK SAAT Memelilerde ana sirkadiyen saati beynin ön tarafındaki hipotalamusun süprakiyazmatik çekirdeki bölümü içinde bulunur. Bu saati ayarlayan, retinadan doğrudan gelen ışıktır ve 24 saatlik bir döngü çerçevesinde senkronize olur. Aydınlıkkaranlık döngüsü olmadan sirkadiyen saati 25 saatlik bir döngü dahilinde çalışır. Ayrıca bu ana saat, vücuttaki tüm dokuların birbiri ile senkronize bir biçimde çalışmasını da sağlar. Farelerde ameliyatla bu çekirdeğin alınması durumunda karaciğer ve iskelet kasları gibi dokuların sirkadiyen ritimlerini muhafaza ettikleri ancak birbirleri ile senkronjze olmadığı görüldü. Illinois’teki Northwestern Üniversitesi’nden Joseph Takahaski ve Amerika, Avrupa ve Japonya’daki birçok araştırıcı farelerde sirkadiyen saatinin, hücre bölünmesi ve dokulardaki çoğalma ile ilgili pek çok geni kontrol ettiğini ortaya çıkarttı. 19961998 yılları arasında Aziz Sancar ve çalışma arkadaşlarının keşfettiği Kriptokrom geni insan ve farelerde sirkadiyen saati ayarlayan dört genden biridir ve Aziz Sancar’ın bilim hayatı boyunca üzerinde çalıştığı DNA onarım enzimi fotoliyazın da bulunduğu bir Sirkadiyen saat ve dna onarimi: Sirkadiyen saat dört gen/protein tarafından oluşturulmaktadır. Bu saat vücuttaki bir çok fonksiyonu kontrol eder. Aziz Sancar ekibinin yeni araştırması saatin DNA onarım mekanizmasını da kontrol ettiğini ortaya çıkarmıştır ve kemoterapnin DNA onarımın en düşük olduğu saatlerde daha etkili olacağını ileri sürmektedir. 1980’li yılların ortalarından bu yana bazı doktorlar kemoterapi ilaçlarını hastanın sirkadiyen ritmine uygun bir zamanda vermeye çalışıyorlar. Hrushevsky’nin ekibi ilk olarak yumurtalık kanserli hastalara sirkadiyen saatlerine uygun olarak kemoterapi ilaçları verildiğinde 5 yıllık hayatta kalma şanslarının %11’den %44’e yükseldiğini gözlemledi. Hrushesky’den sonraki araştırmacılar da benzer klinik çalışmalardan benzer sonuçlar elde ettiler. Yine de kronoterapi adı verilen bu uygulama, bazı merkezlerde tek tük uygulandı ve yaygınlık kazanamadı, çünkü bu uygulamaların kanser tedavisini hangi mekanizma ile etkilediği bilinmiyordu. Aziz Sancar’ın yeni çalışmaları bu mekanizmanın anlaşılması yönünde önemli bir adım teşkil etmektedir ve bu uygulamaların yakında yaygınlık kazanması için deneysel bir zemin hazırlamıştır. Bu gelişmelere rağmen görüşleri sorulduğunda, New York Eyaletindeki Roswell Park Kanser Enstitüsü’nden moleküler biyolog Marina Antoch, sirkadiyen saatinin bireye özgü bir özellik olduğunu düşünüyor: “ Biliyoruz ki bazı insanlar tarlakuşu, bazıları da baykuş gibidir. Bu da biyolojik saatlerinin farklı bir sistemde çalıştığı anlamına gelir. Bence kronoterapi kavramı kişiye özel olarak uygulandığı zaman yarar sağlar.” “Journal of Clinical Oncology” isimli dergide 2006‘da yayımlanan bir çalışmaya atıf yaparak, kronoterapinin bir vakada erkek hastalara yarar sağladığına, ancak kadınlarda fark yaratmadığına dikkat çeken Antoch, “Bu da kronoterapi mekanizmasını daha tam olarak anlaşılmadığını ve bu konuda tam bir görüş birli GÜNE LEN LECEK EN DEAL ZAMAN GEÇ Ö LEDEN SONRA Sancar bu bulguların ayrıca kanserin önlenmesinde de etkin bir rol oynayacağına inanıyor. Bu çalışmada keşfedilen onarım proteinleri ayrıca morötesi ışınların neden olduğu hasarları da gideriyor. Bu bağlamda Sancar şimdi insan cildinin onarım yeteneğinin de dalgalanma gösterip göstermediğini inceliyor. Eğer hayvanlarda gözlemlenen bulguların insanlarda da geçerli olduğu kanıtlanırsa, güneşlenme zamanının en uygun olduğu saatlerin geç öğleden sonrası olduğu (14.00 ile 18.00 arası) sonucu çıkıyor. Benzer şekilde güneş ışınlarından uzak durulması gereken saatlerin güneş ışınlarının en dik olduğu gün ortası değil, onarım yeteneğinin en düşük olduğu sabah saatleri (6.0010.00) olduğu anlaşılıyor. Philadelphia’daki Pennsylvania Üniversitesi’nden farmakoloji profesörü John Hogenesch, bu konuda şöyle konuşuyor: “Bu yeni gelişmeler sayesinde artık sirkadiyen saatle ilgili daha net bilgilere sahibiz. Daha önce bu konuda bakar kör gibiydik. Bundan böyle kanser kemoterapisinde hangi işlemleri ne zaman yapacağımızı daha iyi biliyoruz.” Derleyen: Reyhan Oksay Kaynakhttp://www.nih.gov/news/researchmatters/january2009/01262009ch emotherapy.htm http://www.medicalnewstoday.com News/JNCI, Vol.101, issue8/April 15, 2009 (Journal of National Cancer Institute) www.pubmedcentral.nih.gov/ CBT 1157/8 22 Mayıs 2009 CBT 1157/9 22 Mayıs 2009 Üniversitesi Biyokimya ve Biyofizik Bölümü’nde Sarah Graham Kenan Profesörü olarak görev yapmakta olan Profesör Dr. Aziz Sancar ve ekibi 24 şubat tarihinde Proceedings of the National Academy of Sciences dergisinde yayınladığı iki makale ile biyolojik saatin kanser tedavisinde nasıl kullanılabileceği konusunda tıp bilimine önemli bir katkıda bulundu. Birinci makalede, p53 adı verilen ana tümör baskılayıcı gene sahip olmayan ve bu nedenle kansere yatkın olan farelerde, kriptokrom (Cry) isimli sirkadiyen saati geninin nasıl bir etki yarattığını araştırıldı. Sonuçta Cry geninin yok edilmesiyle farelerin %50 daha uzun yaşadıklarını keşfedildi. Bu çalışmada, p53 geni mutasyona uğramış farelerde lenfoma ve lenfosarkoma gibi kanser türlerinin geliştiği ve 19 hafta sonunda öldükleri belirlendi. Oysa hem Cry geninin, hem de p53 geninin olmadığı fareler ortalama 28 hafta yaşadı. Profesör Sancar, doktora çalışmasını Bilkent Üniversitesi’nde tamamladıktan sonra ekibine katılan Dr. Nuri Öztürk ile birlikte, bu iki genin ortadan kaldırılmasıyla deney farelerinin yaşam sürelerinin uzadığı sonucunu çıkarttı. Bu araştırma üzerine görüşleri sorulan, Seattle’daki Washington Üniversitesi Tıp Merkezi’nden göz hastalıkları SİRKADİYEN SAAT Organizmaların fizyolojik ve biyokimyasal işlevlerinde 24 saatlik dönem içinde tekrarlayan dalgalanmalara sirkadiyen ritimler adı verilir. Bu dalgalanmaları yaratan, çevrenin ışık koşulları ile senkronize olan moleküler saattir. Memelilerde, sirkadiyen ışık reseptörlerine kriptokrom adı verilir. Bu reseptörler ışığı emerler ve elektromanyetik sinyali priterin ve FAD’den (flavin adenin dinucleotide) yararlanarak, moleküler saate gönderir. İnsanlar ve farelerde CRY1 ve CRY2 olmak üzere iki adet kriptokrom geni vardır. Bunlar retinada farklı şekillerde ifade bulur. CRY1, memelilerde süprakiyazmatik (SCN) çekirdek adı verilen sirkadiyen düzenleyicisinde kendini ifade eder. Kriptokromların moleküler saatin en önemli parçası olduğu son yıllarda yapılan araştırmalar ile kesinlik kazandı. Dolayısıyla mevsimlere bağlı olarak ortaya çıkan hastalıklarda ve uyku bozukluklarında kriptokromların anahtar rol üstlendiği düşünülüyor. Prof. Dr. Aziz Sancar hakkında Mardin’in Savur ilçesinde doğan Sancar 1963 tılında girdiği İstanbul Tıp Fakültesi’ni 1971 yılında bitirdi ve eğitimini devam ettirmek için ABD’ye gitti. 1997 yılından bugüne North Carolina Chapel Hill’de North Carolina Üniversitesi Biyokimya ve Biyofizik Bölümü’nde Sarah Graham Kenan Profesörü olarak görev yapmakta olan Sancar, gerçekleştirmiş olduğu 300’e yakın bilimsel makale ve bu makalelere yapılan on iki binden fazla atıfla, bilimsel araştırmada eşine az rastlanır bir başarıyı temsil ediyor. Bilime yapmış olduğu en önemli katkılarını iki ana başlıkta toplamak gerekirse: 1 DNA Onarımının Moleküler Mekanizmalarının Aydınlatılması: Canlıların genetik bilgilerini taşıyan DNA molekülü farklı nedenlere bağlı olarak, sıkça, kimyasal anlamda yaralanmakta, ancak bu zedelenmeler farklı tamir sistemleri ile ortadan kaldırılmaktadır. Sancar, hemen hemen her türlü DNA yarasını tamir etmekte kulanılan “nükleotid çıkarımlı tamir” (NER, nucleotide excision repair) sistemini tanımlayan bilim adamıdır. NER, ardışık olarak etki gösteren altı farklı tamir faktörü tarafından gerçekleştirilir. Sancar, bu faktörleri tek tek saflaştırıp nükleotid çıkarım sistemini yeniden inşa etmiş ve DNA yarasının oluştuğu yerin çevresinde 2432 nükleotid uzunluğunda geniş bir bölgenin DNA’dan çıkartılıp atıldığını ve daha sonra ortaya çıkan boşluğun DNA polimerazlarla doldurulup yamandığını, yani DNA’nın onarıldığını gösterdi. Aziz Sancar’ın DNA onarımına diğer önemli bir katkısı ise, bakterilerde, mavi ışığı kullanarak, morötesi ışığın yol açtığı DNA yarasını tamir eden “fotoliyaz” enziminin moleküler yapısının ve işlevinin aydınlatılmasıdır 2 Biyolojik Saatin Düzenlenmesi: Sancar, bakterilerde DNA tamir eden fotoliyaz enziminin benzeri olan bir proteinin insan hücrelerinde tamir yapamadığını saptadıktan sonra, bu proteinin memeli hayvanlarda biyolojik saatin düzenlenmesinde yer alabileceği hipotezini geliştirdi. Gerçekten de memeli hayvanların kriptokrom adını verdiği bir proteini kullanarak gündelik saati ayarladıklarını gösterdi. ÖDÜLLERİ Prof. Dr. Aziz Sancar birçok bilimsel ödülün sahibidir. Bunlar arasında ABD’de NSFPresidential Young Investigator Award ve American Society for Photobiology Research Award ödülleri ile Türkiye’de TÜBİTAK Bilim Ödülü öne çıkan prestijli ödülleridir. Sancar ayrıca, Amerika Birleşik Devletleri’nin en üst bilimsel Akademileri olan American Academy of Arts and Sciences (2004), American Academy of Microbiology (2005) ve en son olarak da National Academy of Sciences USA’ye (2005) Asli Üye olarak seçildi. 2006 yılında Türkiye Bilimler Akademisi’ne Asli Üye olarak seçildi. Aziz Sancar’ın geliştirip ismini koyduğu “maxicell” tekniği ile buluşunu yapıp ismini koyduğu “excinuclease/excision nuclease” enzimi terimleri “Oxford Dictionary of Biochemistry and Molecular Biology”ye girdi (Kaynak: PNAS 102:1612516127, 2005). Dr. Aziz Sancar’ın adı bir çok ders kitabında ve derleme makalelerde yer alıyor. Sancar biyolojinin temel bilgileri arasında yer alan DNA onarımı konusunda bir çok temel biyoloji kitabında buluşlarına atıf yapılmış bir isim. 2007 yılında 6. Vehbi Koç Ödülüne layık görüldü.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle