Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SON ARAŞTIRMALAR L MONATANIN FAZLASI, KADINA YARAMIYOR Aşırı limonata tüketimi kadının böbreklerine iyi gelmiyor. Loyola Üniversitesi’nde gerçekleştirilen son bir araştırmaya göre günde 600 ml limonata içen kadınlarda böbrek hastalıkları riski ikiye katlanıyor. Bu etki erkeklerde görülmemekte, diyor uzmanlar PloS ONE dergisinde. Çok fazla limonata içen kadınların idrar örneklerinde yoğun miktarda albümin saptanmış. Bu protein normalde böbrekler tarafından süzüldüğü için yüksek albümin değeri böbrek sorunlarına işaret etmekte. Amerikalıların yüzde on birinde yüksek albümin değeri görülmekte. Ancak 9400 kişinin incelenmesi sonucunda yüzde 17’lik bir değer elde edilmiş. Araştırmayı yöneten David Shoham’ın tahminine göre böbrek sorununa limonatanın içindeki yüksek şeker oranı neden oluyor. Kısa bir süre önce gerçekleştirilen bir araştırmada da çok fazla limonata içenlerin idrar örneklerinde cıva kalıntılarına rastlanmıştı. Cıvanın da böbrek rahatsızlıklarına neden olabileceği sanılmakta. günde 500 km uçmuş. Hatta bazı kırlangıçların on üç gecede 7500 km’yi geride bıraktıkları anlaşılmış. Bu da günde 577 km demek. Ancak kuşlar Orta Amerika’da haftalarca dinlenmişler. Gün içinde uçan bülbüller, kışı Orta Amerika’da geçirmişler. Veriler günde 233 ila 277 km uçtuklarını gösteriyor. İlkbahardaki dönüş yolunda ise iki kuş türü de daha az dinlenerek daha hızlı yol almış. Bilim insanları ötücü kuşların günde ancak 150 km uçabildiklerini sanıyordu. Yeni teknik sayesinde ilk kez küçük kuşların kesin göç yolu/hızı takip edilebildiğinden, göç sırasındaki olası tehlikeleri tahmin etmek kolaylaştı. hücrelerinde kasılma/büzülme yetisine sahip aparatın ana içeriğidir. Kalp ve iskelet kaslarında bu proteinin çeşitli varyantları bulunur ve her biri ayrı bir gene sahip. Nowak, insan, koyun ve domuzun göz, kalp ve üst baldır kaslarını inceledikten sonra ilginç bir sonuca varmış. Göz yuvarının kasları, alphaAktin proteinin kalpte görülen varyantını taşıyorlar. Bu yüzden iskelet kası Aktin’deki genetik mutasyona bağlı kas erimesinde göz kasları çalışmaya devam ediyor diyor Nowak’ın çalışma arkadaşı Nigel Laing. Araştırma sonucu bu tür hastalıkların tedavisi için yeni olanaklar sunmakta. Bilim insanları zayıflamış kaslardaki kardiyak Aktin miktarını arttırabilirlerse, hastalara yardımcı olabileceklerini söylüyorlar. GÖZ KASLARININ GZ Bir insanın tüm bedeni felç olsa bile gözlerini normal hareket ettirebiliyor. Avustralyalı ve İsviçreli bilim insanları şimdi bunun nedenini buldu: Gözün kasları tipik iskelet kaslarından çok kalp kaslarına benziyor. Batı DDET GÖREN ÇOCU UN STRES GENLER DE YOR Şiddetin çocuklarda, beyindeki sinyal aktarımını etkileyebileceği ortaya çıktı. Şiddet kurbanlarında stres sinyaline reaksiyon gösteren bir proteinin oranı (çocukluk döneminde şiddet görmeyenlere kıyasla) çok daha düşük. Montreal McGill Üniversitesi bilim insanları bu sonuca intihar edenlerin beyin hücrelerini inceleyerek ulaştılar. (Nature Neuroscience web sitesi). İnsan stres altındayken, glukokortikoid reseptörü NR3CI strese reaksiyon gösteren belli başlı sistemleri etkinleştirmekte. Patrick McGowan ile çalışan ekip, hipokampüs bölgesinde HER GÜN 500 KM UÇUYORLAR Bilim insanları özel ölçüm aletleriyle, minicik ötücü kuşların günde 500 km uçtuklarını saptadı. GPS alıcıları, elli gramlık kuşlar için fazla ağır olduğu için York Üniversitesi’nden Bridget Stutchbury ve ekibi, 14 Kuzey Amerikan orman b ü l b ü l ü n e (Hylocichia mustelina) ve 20 mor kırlangıca “geolocator” olarak isimlendirilen minik çipler taktı. 1,2 gram ağırlığındaki aletler güneşin doğuşu ve batışına göre yerlerini belirleyip, uzun bir süre için kaydedebiliyor. Bir yıl sonra bulunan beş bülbül ve iki kırlangıç üzerindeki çiplerdeki verileri değerlendiren araştırmacılar, kırlangıçların özellikle de geceleri uçtuklarını söylüyor, Science dergisinde. Amerika’nın doğu kıyısından güneye, Yucatan adasından Brezilya’ya kadar devam eden yolculuk sırasında kuşlar Avustralya Tıp Araştırmaları Enstitüsü’nde Kristen Nowak ile çalışan araştırmacılar, bu konuda alphaAktin proteinin önemli bir rol oynadığını buldu. Söz konusu protein kas ki hücrelerde mRNA olarak isimlendirilen reseptör proteininin genetik yapı planını incelemişler. Bu analizler sonucunda, çocukken şiddet görenlerde çok daha az mRNA reseptör kopyası saptanmış. Bilim insanları bu nedenle, şiddet kurbanlarının beyninde çok daha az reseptör oluştuğunu düşünüyorlar. Daha önceleri farelerle gerçekleştirilen deneylerle, anne ve yavru arasındaki iletişim bozukluklarının, reseptör geninin proteine çevrilmesinde etkili olduğu ortaya çıkmıştı. Bilim insanları şiddet gören insanlarda reseptör oranının düşük olması nedeniyle depresyona yakalanma riskinin yükseldiğini tahmin ediyorlar. Fakat uzmanlar bu araştırmada sadece intihar ederek yaşamını yitirmiş olan şiddet kurbanlarının beyinlerini inceledikleri için düşük reseptör ve intihar riski arasındaki ilişkiyi kanıtlayamadılar. Derleyen: Nilgün Özbaşaran Dede Çevre Bilim KÜRESEL ISINMA TAM GAZ Aslında çevreye zarar veren emisyonlar 2010 yılına dek önemli ölçüde düşürülecekti. Oysa bilim insanlarına göre şu sıralar tam tersi bir durum söz konusu. Havadaki karbondioksit miktarı artarken, hava sıcaklıkları artıyor ve deniz seviyesi yükseliyor. İnsanoğlu, küresel ısınmanın frenlenmemesi halinde meydana gelecek felaketlerden endişe etmesine rağmen, 20002008 yılları arasında 1990’lı yıllara kıyasla daha fazla sera gazı salınmış atmosfere. Karbondioksit emisyonundaki artış geçtiğimiz on yıllarda yüzde 0,9 iken, günümüzde üç misli artarak yüzde 3,5’a yükseldi diye açıkladı iklim araştırmacısı Christopher Field, Amerikan Bilim Birliği’nin (AAAS) konferansında. Karbondioksit artışına neden olan en önemli faktör, enerji üretiminde kömürün kullanılması. Toplumlar en ucuz enerji kaynağı olan kömürü tercih ediyor. Fransız Ulusal Uzay Araştırmaları Merkezi’nden Anny Cazenave, deniz seviyesinin de beklenilenden daha hızlı yükseldiğine dikkat çekti. Kuzey Atlantik, Batı Pasifik ve Güney Kutbu etrafındaki Güney Okyanus’ta yaklaşık bir santimetrelik yükselme söz konusu. Yağmur ormanları her ne kadar yoğun nem oranıyla korunsalar da, hava sıcaklıklarının artması halinde kuruyup yanmaya elverişli hale gelebilir. Son iklim modelleri, tropikal ormanların yok olmasıyla, atmosferdeki karbondioksit oranının (yüzyılın sonuna dek) 10100ppm artabileceğini göstermekte. Dünya atmosferindeki karbondioksit oranı 380ppm değeriyle, şimdiden 650.000 yıldan bu yana en yüksek seviyeye ulaşmış durumda. Biyolojik yakıt için ekilen tahıllar da sorun yaratıyor. Mesela Amerika’da çiftçiler daha fazla tahıl ekebilmek için soya tarlalarını kullanmışlar. Fakat soya ürünlerine talep aynı şekilde devam ettiği için, Brezilya’da yağmur ormanları yakılarak soya için yeni ekim alanları yaratılmış. Stanford Üniversitesi’nden Holly Gibbs: Biyolojik yakıt için ormanlık alanlar tarlalara dönüştürüldüğünde, biyolojik yakıtın yararları ancak 40120 yıl sonra ortaya çıkabilecek. Biyolojik yakıt tüketimi bitkilerin ancak küçük alanlarda üretilmesiyle elverişli hale gelebilmekte. Bu yöntem daha pahalıya mal olsa da ormanların geriye kazanılması için en iyi çözüm. CBT 1146/ 4 6 Mart 2009