24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

OOOF OFF LINE Tanol Türkoğlu (tanolturkoglu@gmail.com) Bilişim dünyasında çalışan genç bir yeteneği çözüm üretmek üzere harekete geçiren tek unsur, bir sorunu ya da bir eksikliği tespit etmesi değildir. Aynı zamanda içinde yaşadığı çevrenin çeşitli faktörlerinin de çözüm üretmek üzere yola çıktığında yanında olacağını bilmek ister. Dünyanın kendi etrafında döndüğü nasıl anlaşıldı? D Kriz Var; Keriz Var Uzun süredir dünyanın böyle daha ne kadar gideceğini merak eden şüphecilerin beklentileri gerçekleşti ve global bir kriz başladı. Bu kez biraz farklı olarak, kriz gelişmekte olan bir (grup) ülkeden değil de direkt ABD’den patlak verdi. ABD grip olsa Türkiye zatürree olur formülünü bu duruma uyguladığımızda, bizim çok daha vahim bir durumda olmamız gerekirdi. Ancak kriz yönetim metodu olarak, önce onu yok sayma sonra da adım adım zaruri tedbirleri alma (yerel seçimlerde oy kaybetmemeyi hedefleyerek) yolunu seçmiş görünüyoruz. Krizin etkilerini en aza indirmeye odaklanırken, aslında çok daha dramatik, kökten çözümler üzerinde düşünmemiz gerekmekte. Türkiye son birkaç yıldır ihracat rekorları kırdığı için gurur duyuyor. Ama yüz liralık ihracat için yüz on liralık ithalat yaptığımız gerçeği gölgede kalıyor. Bir başka deyişle zararına taşeronluk yaparak ülke olarak kalkınmamız, borcumuzu bitirmemiz söz konusu değil. Tam tersine cari açık vererek borç her geçen yıl katlanarak artmakta. Tüm bu ekonomik ve siyasi tablonun içinde teknolojinin yeri neresidir? Bilişim ya da internet teknolojileri, kökten çözüm üretebilmemizi sağlayacak imkânlardan birisidir. Nispeten daha istikrarlı sektörlerle kıyaslandığında, bilişim ve internet sektörü, beklenmedik sürpriz başarılar üretebilmesine açıktır. Bluetooth Danimarka, Skype Estonya, Blackberry Kanada icadı. Müthiş bir buluş yapmak her zaman başarıyı beraberinde getirmez. Hele bir de buluşun ait olduğu sektörün mevcut liderlerini olumsuz şekilde etkileme potansiyeli yüksekse. O nedenle örneğin bor madenleri marifetiyle gerçekleştirilebilecek yeni bir enerji modeli üretmenin önüne çıkacak engellere şaşırmamak gerekir. Gerek enerji gerekse de otomotiv sektörü oldukça gelişmiş ve güçlüdür; paradigma değişikliklerine kolay izin vermez (ABD Senatosu üç otomotiv devini yeni teknolojilere yatırım yapmaya ikna edemiyor). Bilişim sektörü ise hem nispeten yeni hem de yönlendirici oyuncuların bu sektörün içinden yetişmiş olması nedeniyle, farklı bir açılım yapmaya imkân sağlayabiliyor. Örneğin küçücük Microsoft 80’li yıllarda dünya devi IBM’i PC yazılımları konusunda dize getirdi. Ancak bu kez 90’lı yıllarda internetin herkesin erişimine açılması sonucunda kendisi ismi duyulmamış mucitlerin icatları karşısında önemli mevzi kaybına uğradı. Internet dünyası adım adım ilerlemeye tabi olacak bir sektör değil. Ülkemizde bilişim ya da internet konularında yeni açılımlar getirme potansiyeli sanılandan fazla. Bu konuda çeşitli devlet kurumları vasıtasıyla ARGE projelerine verilen hibe ya da düşük faizli krediler de mevcut. Eksik olan vizyonerlerin ortaya çıkıp, hayallerini gerçekleştirebilmek için canla başla mücadele etmesidir. Vizyon eksikliğini gidermek ise sadece şahısların kişisel becerileriyle aşılacak bir sorun değildir. Bireylerin vizyon sahibi olabilmesi için kamunun bu yaratıcılığa gereksinim duyması ve öncü kişilere liderlik yapabilmesi gerekir. Bilişim dünyasında çalışan genç bir yeteneği çözüm üretmek üzere harekete geçiren tek unsur bir sorunu ya da bir eksikliği saptamak değil. Çevrenin ve çeşitli faktörlerin de bu yolda yanında olacağını bilmek ister. Yani; çevre faktörlerinin olumlu imkânlar sunduğu ortamlarda yaratıcı fikirler de daha hızlı filizlenir ve türlü çözümler kolaylıkla üretilebilir. Belki çok idealist olacak, ancak kamu yönetiminin daha hâlâ ülkemizi borçlarından arınmış, hem siyasi hem de ekonomik açıdan bağımsız bir ülke konumuna getirmek üzere görevde olduğunu varsayıyorsak, herkesin önüne geçebilmeyi hedeflemenin nasıl bir strateji olduğunu idrak edebilmiş değilim. Ya kimseyi geçmek filan istemiyoruz, yerimizden durumumuzdan memnunuz ya da bizi yönetenler bu işi bilmiyor. ünyanın kendi etrafında döndüğü hipotezi ilk defa eski Yunan’da ileri sürüldü. Bu fikir, yıldızların hareketlerinin 24 saat boyunca gözlemlenmesinin doğrudan bir sonucudur. Yıldızların, kısa sayılabilecek bir zaman süresi içerisinde dünyanın etrafında bir tam tur atıyor görünmesi, zeki astronomları şaşırtmış ve düşünmeye sevk etmişti. Bu kadar uzaktaki gök cisimleri 24 saat içerisinde bir tam tur yapacak denli hızlı nasıl dönebilirlerdi? M.Ö. IV. ve V. yüzyıl Yunan bilim adamları ve filozoflarından bazıları, yıldızlarda görülen bu günlük hareketi, yıldızları sabit tutarak, yerin kendi ekseni etrafındaki batı’dan doğu’ya doğru olan hareketi ile açıkladılar. Böyle bir hipotezi ilk defa ortaya atan kişi hiç şüphesiz Pont’lu Heraklit’tir. Gerçekten bu olguyu doğrulayan tanıklıklar vardır. Bununla birlikte bazı pisagorcuların, ‘evrenin merkezinde bulunan yer’ fikrinden vazgeçerek, ‘güneş etrafında diğer gök cisimleriyle birlikte dolanan yer’ fikrini savunmaya başladıklarına dair tanıklıkların bulunduğunu da belirtmek gerekir. Heraklit’in M.Ö. 388310 yılları arasında yaşamış olduğunu biliyoruz. Heraklit muhtemelen Platon’un ve hatta belki de Aristoteles’in öğrencisi olmuştu. Etik, fizik, astronomi, müzik, edebi eleştiri vb. konularda yazıyordu. Fakat bu yazılarının hepsi kaybolmuştur. Heraklit çağdaşları tarafından “paradoksların adamı” olarak nitelendirilmişti. O, en yeni ve en az bilinen fikirleri desteklemekten hoşlanıyordu. Onun yıldızların günlük hareketleriyle ilgili açıklaması da, şüphesiz bunlardan biri olarak görülüyordu. Pont’lu Heraklit ve Samos’lu Aristarkos, gökyüzünü ve yıldızları sabit tutarak ve yeri “yaklaşık” günde bir tur yapacak şekilde kutupların etrafında batı’dan doğu’ya döndürerek görünüşteki hareketleri açıklamanın mümkün olduğuna inanıyorlardı. Onlar, güneşin günde yaklaşık bir derecelik özel hareketi nedeniyle açıklamalarına “yaklaşık” kelimesini eklemişlerdi. Bu nedenle bu kelime ile burada güneşin ekliptik üzerindeki hareketine atıfta bulunuyorlardı. Güneş bir yılda (365 günde 360 derecelik) bir dairesel hareket gerçekleştirir ve bu nedenle bir gündeki bu özel hareketi bir dereceden biraz daha azdır. Heraklit ve daha sonra da Aristarkos böylece yerin dönüşündeki güneş gününün süresini açık olarak saptamış oldular. Heraklit’in fikri, astronomlar tarafından çok büyük ölçüde kabul edilmişti. O, sağduyunun kabul etmesi çok zor olan, gökkürenin yer etrafındaki hızlandırılmış dönüşü hipotezini bir yana bırakarak yıldızların günlük hareketine güzel bir açıklama getirmişti. Bu fikir aynı zamanda gece ve gündüzün birbirini izlemesini de basitçe açıklamış oluyordu. Bununla birlikte, dünyanın kendi etrafındaki dönüşünün, gökyüzü gözlemlerinden bağımsız olarak somut bir biçimde kanıtlanması için, 19. yüzyılın ikinci yarısında Fransız fizikçi Foucault’nun ünlü sarkaç deneyini yapmasını (1851) beklemek gerekmiştir. Osman Bahadır Dahas : slami toplum mühendisli inin temel arac !” Orhan Bursal , türban ve slam üzerine 31 metinle, “okuru fikir temelinde k k rtmak; geçen süre içinde bellekte zay flayan veya kaybolan olgular n, yani “siyasal günlük malzemenin” zihinlerde yeniden i lenmesine yard mc olmak amac ta yor.” Ktaptan tart lan konulardan baz lar : Acaba slam dinini kad nlar yorumlansayd , bugün türban tart mas olur muydu veya nas l olurdu? Diyanetten sorumlu Ba bakan yard mc s Prof. Mehmet Ayd n da bu soruyu yöneltiyor! Yanda erkek ö retim üyesi hangi özgürlü ün pe inde, Türbana Özgürlük Kampanyas ve Ayd n Namusu; Kad n n tüm hayata kat lmad tarihi ko ullar: Yar m beyinli toplumlar ve yar m kalm uygarl k; Kad n tarih çizelgesi; Bu asl nda erkeklerin sorunu; Üst kimlik erkek, alt kimlik kad n; Üniversitede türban serbest olsun; Kuran’da türban yoksa, o halde türban neyin simgesi; 21. yüzy l n sömürge adaylar ; nanan kad n, önce tarihsel olarak varolmal ... Ayr ca, kitab n sonunda üç makale ile Karl Marks’ n “Din Afyondur” sözü irdeleniyor ve Marks’ n bu sözün geçti i metnin tam çevrisi veriliyor. Kitaptaki di er bir özgün yaz da, “ slam n alt n ça neden çöktü.” Bursal , bu konudaki farkl dü ünceleri tart yor ve çökü ü salt Gazali’ye ba laman n do ru olup olmad n sorguluyor. Türban üzerine görü ve savlar n güncel olarak da dipnotlarda geni olarak tart ld kitapta, Doç. Dr. ahin Filiz’in “örtünme üzerine” kitap ve çal malar üzerine de bir inceleme yaz s bulunuyor. (Cumhuriyet Kitaplar , 168 sayfa 11 TL) TÜRBAN Kadın Sorunu mu, Erkek Sorunu mu? Orhan Bursalı Cumhuriyet Kitapları “Asl nda salt bizim sorunumuz de il, Avrupa’y ve daha geni bakarsak dünyay ilgilendiren, Do uBat eksenini de a m , KuzeyGüney dikeyinde tart lan; ayn zamanda, geni ölçekli olarak “Medeniyetler Sava ”na da “simgelik” yapan; müslüman ülkelerinde “iktidar sava lar ”n n bir arac ; slam ülkeleri aras nda “bölgesel etkilenmeetkileme” ve “kültür ihrac ” için güçlü bir manivela; üphesiz ki kad nlar üzerinde ezeli erkek egemenli ini ebedile tirme niyeti; Kapitalizmin kad n bedeni üzerindeki ticari tasarruflar na kar hakl bir tepkinin kötüye kullan l ; Kuran’ n yanl yorumu; örtmeörtünme gelene inin farz gibi alg lanmas ve kabul edilmesiettirilmesi; Bat kültürü egemenli ine karslam kültürünün arkaik ba kald r s ; bazen de ülke üzerindeki d iradelerin gerçekle mesinin yolu… …Toplumlarda kad n erkek e itli i umudunun üzerindeki kara gölge; kad nlar n bireyselle me ve özgürle me çabalar n n önündeki engel; toplumlar ve insanl yar m beyinli b rakma giri imlerinin di er ad ; toplumda ezilenlerin adalet ve e itsizliklere dayanabilmesinin tesellisi; köylü kültürü ve gelene inin milli irade olarak iktidar yürüyü ünün ad ; siyasi, ticari, maddi, manevi yükseli in ve dünyal klar kurman n modern mahremi… CBT 1136/ 11 26 Aralık 2008
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle