25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

KENT VE MİMARİ İnsanı unutmamış mimari söylem Toplumların yoksul halklarının daha iyi koşullarda ve daha uygar çevrelerde yaşamalarının kavgasını veren mimarlara, kent plancılarına, aydınlara ve politikacılara gereksinimimiz var... Doğan Kuban Deniz Incedayı Eylül 2006’da açılan onuncu Venedik Bienali bu kez ‘kent’ teması üzerinde yoğunlaşıyor. Bienal’in direktörlüğünü, Londra Ekonomi Okulu’nda (London Schools of Economics) kent plancısı ve ‘Kentler’ programının yürütücüsü Profesör Ricky Burdett (*) yürütüyor. EylülKasım 2006 aylarında düzenlenen Venedik Bienali için bu olumlu gelişme, günümüzün kentmimarlık, katılımcıları insançevre ilişkileri bağlamındaki temel tartışmalara yönlendirebilir. İnsanların çoğunluğunun yapay fiziksel çevre ile ilişkileri çok kısıtlı. Üretimtüketim mekanizmalarının reklamı üzerine kurulu bugünkü mimari söylem entelektüel bir deformasyon olarak görülebilir. (2) Gerçekten bugün mimarinin doğası ‘Haute Couture’ anlayışına paralelindedir. Ne var ki biz mimarlar daha insani bir çevre yaratmanın koşullarını irdelemek zorundayız. Dini yapılar, saraylar, görkemli anıtlar tarih boyunca zenginlik ve güç gösterisinin objeleri olmuşlardır. Oysa bugün çağdaş kentte güç, dini ya da idari yönetimle sınırlı değildir. Kentlerin sorunu, kamu merkezli, toplumdan kopuk olmayan bir üretim yöntemi yaratılamamasıdır. Bugün halen her bireyin iyi tasarlanmış, uygar bir çevrede yaşaması akademik dünyanın, mimari söylemin ve ünlü mimarların hemen hemen hiç endişesi olamıyor. Hatta geçerli olan örgütsel ve kişisel tercihlerin bütün Ricky Burdett, üç sosyal, hatta etik amaçları olgunun bugünkü dışladığı söylenebilir. Bu yaklaşımın yönlendirdiği kent yaşamındatutum, çevrenin süratle ki önemini vurgukimliksiz ve çirkin olmasının ve bilinçsizce tahribiluyor. Ulaşım, nin temel nedenidir. Yapıçeşitlilik, yerel laşmanın büyük ağırlığı, mimarlığın ne olduğunu bilyönetici kimliği... meyen müteahhitlerin ve onların projelerini imzalayan mimarların elinde ve çoktan gerçekliğini ve yararlığını yitirmiş yasalar ve yönetmeliklerin, belediye bürokrasinin labirentlerinde şekilleniyor. 11 ÇİRKİNLEŞEN KENT Dünyanın zenginlerini daha zengin, fakirlerini daha fakir yapan ekonomik mekanizmalar, kentleri çirkinleştiriyor. Bu çirkinliğin içine ünlü mimarlar prestij yapıtlarıyla katılıyorlar. Öte yandan yerel yönetimlerin kentsel dönüşüm adıyla sundukları projeler, yerel halkı dışlayan, hatta yerinden sürebilen, katılımcı süreçleri reddeden, dayatıcı yöntemlere itibar etmekteler. İstanbul’da sürdürülen çalışmalarda yerel halka sunulan koşulların kabul edilmezliğinin ötesinde, kentsel tasarım alanlarında "Osmanlı mimarisi yaratmak" gibi yapay ve biçimci yaklaşımları izliyoruz. ‘İnsana dönük bir mimari ve kentsel çevre’ deyiminde insan terimi toplumun büyük çoğunluğunu anlatmakta dır. Varlıklı kişilerin mimariyle ilişkilerini kültürel temeli de olacak şekilde geliştirmelerine şüphesiz kimsenin itirazı yoktur. Ancak, kentsel tasarım kültürünün geliştirilemediği bir toplumda ekonomik kısıtlamalar içinde, eğitim olanakları sınırlı kalmış çoğunluğun da temel hakkı, uygar ve güvenli bir kentsel çevrede yaşamaktır kuşkusuz. Ne var ki bugünkü eğitim ve medya söylemiyle insanların daha uygar bir kentte yaşama olanakları yoktur . Ülkemizin konut mimarisinin görkemli örnekleri ve gelenekleri, halk düzleminde kültürel statülerini yitirmiş görünüyorlar. Ayrıca yasal korunma politikalarıyla giderek yok edilmekteler. Oysa Avrupa’nın pek çok ülkesinde, örneğin; İtalya’da, Almanya’da ve İngiltere’de nüfusu hızla değişmeyen kentlerde yerel nüfus merkezde, geleneksel konutlarda yaşamlarını sürdürmektedirler. Bu yapılar sanayi öncesinin birçok olumlu mekânsal özelliğini içerseler de çağdaş konfor standartlarına da kavuşturulmuşlardır. Bir başka deyişle bugün Avrupa kentlerinde oturan insanlar, gerçek mimarlığı ve mimaride estetiğin anlamını, yaşadıkları kültür süreci içinden izleyebilmekteler. Orta İngiltere’deki küçük kentlerde yeni bir yapıya rastlamak neredeyse olanaksızdır. Edinburgh gibi bir kentin korunmuşluğu insanı hayretler içinde bırakmaktadır. Avrupa’da kırsal alandan kentlere 18. yüzyılda göç başlamıştır. Bizim kırsal alandan gelen göçmenlerimiz ise, kent kültürüyle yarım yüz yıl önce karşılaştılar. Kentlerde geleneklerinden tümüyle kopuk, dışarıdan yozlaşarak kopya edilmiş, kötü inşa edilmiş binalara sıkıştırılan bu insanlar bugün ne konut ölçeğinde ne de kentsel çevre ölçeğinde üretim sürecine katılarak deneyim sağlayamamaktadırlar. Yerel ve merkezi yöneticilerimiz, hatta mimarlarımız ne bu insanların ne de onların yaşam çevrelerinin, konutlarının kaderiyle yeterince ilgili değiller. Kent mekânındaki insana, tarihe ve çevreye saygısı olmayan bloklar, gökdelenler, bunların arasında ise altyapısı ve ulaşımı çözümlenmemiş yollar, adeta insandan soyutlanmış bir yağma dünyasıyla karşı karşıyayız. ÜÇ OLGU Venedik Biennali’ne yeni bir içerik kazandıran Ricky Burdett, üç olgunun bugünkü kent yaşamındaki önemini vurguluyor. ‘ Ulaşım’, ‘çeşitlilik’, ‘yerel yönetici kimliği ’. Bizim koşullarımızda bu üç olguyu değerlendirebilmek önemli. Özel otomobilin çağdaş kenti yok eden bir araç olduğunu söylemek için geç bile kaldık. Araba, özellikle bizim gibi, kentlileşememiş toplumların yaşamında insanın, yapının, kentin ve mimarın düşmanı konumundadır. Çözümün ‘toplu taşıma’yı geliştirmek olduğu da açıktır. Tarih boyunca toplumlar gelişip, işlevler arttı ğı ve bu işlevlere karşılık olan kurumlar oluştuğu sürece yapılar çeşitlenmiştir. Bu çeşitlenmenin bir zenginleşme olduğu savlanabilir. Fakat bunun toplumların yaşam kaliteleriyle ilişkisi tartışılacak bir konudur. Burdett’in iyi bir belediye başkanı gereksinimini vurgulaması, kendi deneyimleriyle ilgili. 17. yüzyıldan bu yana planlı kentleri, yeşil kentleri düşünen bir İngiliz toplumu, Ildefonso Cerda gibi bir plancı çıkarıp onun önerisini 19. yüzyıl ortasında gerçekleştirebilen bir İspanyol toplumu ile yangın yeri planlarını yabancı uzmanlara yaptıran Osmanlı toplumları arasında bu bağlamda bir karşılaştırma yapmak olanaksız. Bu nedenle, sanayici ve yağmacının tuzağına düşmemiş, çağdaş insanın mutluluk parametrelerini algılayabilen bir yönetim anlayışını hayal bile etmek güzel! Toplumun çoğunluğunun yaşamına biraz saygısı olan mimarlara iletmek istediğimiz mesaj karmaşık değil: Güzel kentlerin ve onların akıllı belediye başkanlarının başarılarını dile getiren yazarlar ve kitaplar şüphesiz olacak. Fakat toplumların yoksul halklarının daha iyi koşullarda ve daha uygar çevrelerde yaşamalarının kavgasını veren mimarlara, kent plancılarına, aydınlara ve politikacılara gereksinimimiz var. Gerçi bugün ilk sanayi kentlerinin ünlü romanlara konu olan sefaletinden uzağız. Ancak sömürüyü, hırsızlığı ve yağmayı dışlayabilmiş koşullar yaratılırsa ve bilgiye yer verilebilirse, bugünün teknolojik olanakları insanların çok daha sağlıklı ve mutlu yaşamalarını sağlayabilir. Buna inanan çok mimar, plancı ve aydın var olduğunu biliyoruz. * Profesör Richard Burdett, akademik faaliyetlerinin yanı sıra Londra Belediyesi’ne danışmanlık yapmaktadır. Kendisi Londra Büyükşehir Mimarlık ve Şehircilik Birimi ve Barselona kenti Kalite Komitesi üyesidir. Ayrıca BBC, Tate ve diğer birçok kamu kuruluşunun mimarlık danışmanlığı görevini sürdürmektedir. 2 Ildefons Cerda 18151876 yılları arasında yaşamış Katalan plancı ve mühendistir. 19. yüzyıl Barselona’sı için ‘Ensanche’ adlı kent ilavesi planını gerçekleştirmiştir. CBT 1017 / 14 15 Eylül 2006
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle