Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Freud (tinlerimizin şairi, giderek de imparatoru) imler üstüne ne düşünürdü acaba? "' * Ozellikle de soru imi için? Saul Steinberg soru imini unlem imiyle karşılaştırdığında şaşırtır insanı. Ünlem imine karşı (onun tepeden bakışına, bencilliğine içerlediğinden) soru iminin başının eğikliğine, dirençsizliğine dayanamaz, ofke kupü kesilir. Haksız da sayılmaz hani, hem soru sormak gibi bir gorev yuklen, hem de boynunu buk dur. Anlaşılır şey değildir bu elbet. Bu yuzden 'soru imi kuşku uyandırır' der. Bir soru imıdir ama yalnız sorgulamakla da yetinmez, yanıtı da bekler, ister. Bir usavurumcudur daha çok (gerçeği çelışkılerıyle goren). Hem her şeyin girdisini çıktısını aradığından neden bir eytişimci, giderek de Hegelci dememeli? Sözlükteki anlamı: 'Bir anlam yuklenen şey.' Bir anlam yuklemek. Her şeyde bir anlam aramak! Bunda direnir de gerçekten. Dahası şoyle bir kılığa da girer: Hem soru, hem ünlem. Bir belirteç oluşturacaktır çünkü. Yalnız soru olmak, soru üretmek birden yetmemiştir. Oysa sorudan daha onemlı ne olabilir? Evet, unlem iminin yaygaracılığı, bağırganlığı yanında ıçıne kapanıktır. Ama ne denli içine kapanırsa kapansın, açık bir işlevi de kuşanır: Yazmak eyleminin (bu kangrenın) her şeyı demek olan çokanlamlılığm da elinden tutar. Yalnız bu da değil, türlü kılıklara girerek de (soz, sıfat adıl, vb.) hepimiz gibi guzel işini surdurur. Soydaşlarmın hangisinde vardır bu? Virgulü bir yana bırakırsak, hangisi onun gibi devingen, canı tezdir? Noktaydı, ayraçtı, unlemdi (bu her şeyi içine kapayan yazı kuralları ifritler); saymayı sürdürelim: tırnak, yıldız, köşeli ayraç, uzatma, kesme vb. hep yazmak eylemini bir an once kapatmak, soluğunu kesmek için çalışırlar. Durağanlığın, kapalılığın asıl anıtlarıdır onlar. Önlerinden başka bir şey gormezler. Dedikleh de dediktir. Ote yandan, soru imi yandaşlarıyla karşılaştınldığında devimin kendisi gibidir. Hem neden anımsatmamalı: Devimin çizgisi eğridir. Bunun doğası gereği olduğunu bildığı ıçın de her seferinde goğsünu gere gere bakar çevresine. Hiç değilse eğriliğinden gocunmaz, başını eğeyım demez. Soru imi yalnız devimin değıl, varlığın da bir biçimidir sanki. Şeylerin tarihinde de bir resim guzelliğindedir. Yazmak eyleminin elinden ıçtenlikle, sevgiyle tutar. Ondaki gorsellik, albenili anlam kimde vardır? Çağdaş resim onun için yorgan gibi sayfalar açmıştır. Cerçi nokta, virgul gıbı kolaylıkla yazılmaz; kalemi iç içe daireler çizer gibi tutup, sonra da birden aşağılara inip noktayı basacaksın. Kolay değildir bu elbet. Ama hangi güzel şey buncaak zorluğu istemez ki? Bu sayfada en guzel duran da o değil midir? ?l Yahya Kemal 'Gök kubbemiz'i onu on sekiz kez yenileyerek yazmıştır. Hem en güzel biçimini de gene onun elyazılannda bulmaz mıyız? Ya Ahmet Haşim? El kadar Piyale'yi pırıl pırıl onun yedi suretiyle çerçeveleyip bırakmamış mıdır? Hem biliyoruz o yan yana noktalann vurgunudur, bir onu sever. Fikret, Rübabı Şikeste'de Hasta Çocuk'u saymazsak, onu hiç kullanmamış gibidir. Olsun. Bu yuzden onu hor gormeyiz elbet. Unlemi, noktalı virgulu hiçbir şeye değişmediği biliniyor? Belki biçimi onu ilgilendirmiyordur, belki de anlamı. Bilmek zor. Ama soru iminin dostu değilse de, duşmanı olduğunu da soyleyemeyiz. Kıssa imler üstüne ne denli yazılsa azdır. Alfabeler, sayılar, notalar, simgeler, elyazıları (imlerin ağababaları) bu sessiz göstergeler dünyası türlü biçimlere girip çıkarak her şeyi de imin konusu yaparlar. Boylece her mal imdir. ('Alfabe tacirdir' demez mi Foucault.) İmlerin kuşkucu, parolacı olduğunu soyledik mi? Kuşkucu, parolacıdır. Ama nasıl kuşkucu olmasınlar ki? Değil mi ki gerçeklik adına her şeyi elden geçirecekler, öyle dingin olacaklardır? Zor bir yaşam! 593/24