22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

MANTIK Mantık dışı alanda bulunmak Eğer mantık, sağlıklı erişkin insanın uyanık durumdaki zihinsel işleyişi ile sımrlanırsa, geriye çok büyük bir mantık dışı düşünce alanı kalmaktadır. Bu alanda, çocukların, ilkel toplulukların ve psikotik hastaların düşünce sistemleri yer alır. Erişkinler, söz konusu alana, düş görmek üzere gidip gelirler. Levent Mete* antıksal jşleyişin kurallarını ilk kez Aristo tanımlamış olduğu için, sağlıklı erişkin insanın düşünce sistemi Aristocu düşünce olarak adlandırılmaktadır. Diğer düşünce sistemleri ise erişkin insanın kullandığı mantığın öncülleri olarak görülürler. Çocuk zihni olgunlaşarak erişkin zihnine, ilkel toplum gelişerek uygar topluma dönüşecektir. Erken çocukluk döneminin düşünce sistemine gerilemiş olan psikotik hasta da, uygun biçimde sağaltılabilirse terk ettıği Aristocu düşünce sistemine geri dönecektir. Bu nedenle, söz konusu düşünce sistemleribir başlık altında toplanarak, mantıköncesi (prelogical) düşünce olarak adlandırılmaktadır. Mantıköncesi düşünce sisteminin ürünleri çoğu zaman kolayca tanınabilirler. Kendisinin Tanrı olduğunu söyleyen ya da iş arkadaşlarının ınsan kılığına girmiş uzaylılar olduklarını ileri süren bir kişinin aklından şüphe edilir. Masanın kendisine vurduğunu söyleyen bir çocuğun söyledikleri anlamlı bir gülümsemeyle onaylanır. Doğa olaylarını iyi ve kötü ruhlar arasındaki bir mücadele olarak gören bir yerlinin yaklaşımı 'anlayışla karşılanır'. Bu kişiler bizimle aynı verileri kullanmakta, ancak farklı sonuçlara ulaşmaktadırlar. Bunun nedeni, farklı bir mantık sistemi ile düşünmeleridir. Mantıköncesi düşüncenin en temel ve yaygın özelliği özdeşlik kurma tarzıdır. Sağlıklı erişkin kişiler için, yalnızca birbirinin aynı olan nesneler özdeştlr. Burada ise, iki nesnenin özdeş kabul edilmeleri için bir ortak özelliklerınin olması yeterli görülmektedır. örneğin, psikotik bir hasta, "Başbakan Türkıye Cumhuriyeti vatandaşıdır, ben de Türkıye Cumhuriyeti vatandaşıyım, öyleyse ben başbakanım' şeklinde akıl yürütebilmektedir.Yalnızca Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmak özdeşlik için yeterli sayılmaktadır. Peygamber, Napolyon, Sezar ya da lokomotif olduklarını ileri süren akıl hastalarının bu çıkarımlara ulaşırken kullandıkları akıl yürütme tarzı aynı kurala dayanmaktadır. Bir şapka giyerek asker olduğuna inanan ya da aslan sesi çıkararak başkalarını korkutmaya çalışan çocuk da yine tek bir ortak özelliğe dayanarak özdeşleştirme yapmaktadır. Çayırda otlayan ineklerin resmini yapan ressamın karşısına dikilip resmi götürmesine izin vermeyen Kongo yerlisi bu düşünce sisteminin bir başka örneğidir. Resımdeki inekler onun gözünde çayırda otlayan ineklere özdeştir ve resmin götürülmesi ineklerinin bir kısmının elinden alınması anlamına gelmektedir. Ikinci temel özellık, doğa ve toplum kurallarına göre işleyen süreçlerin bile, kişisel niyet ya da guçlere dayandırılarak açıklanmasıdır. Olayların, kişinin kendisi I ya da bir başkası tarafından öyle olması ıstendiği için meydana geldiğine inanılmaktadır. örneğin psikotik bir hasta, tuttuğu futbol takımının tüm maçlarına gitmekte, atılan golleri kendisinin attırdığını düşünmekte, yenilen goller için de yine kendisini suçlamaktadır. Çocuklar, zencilerin küçükken yaramazlık yaptıkları için Allah Baba taraftndan cezalandırılmış kişiler olduklarına, Aydede'nin kendilerini izlediğine, güneşin çocukları uyandırmak için doğduğuna inanırlar. İlkel toplulukların söylenceleri de bu açıklama tarzının önrekleriyle doludur. Homeros'un lliyada'sında ve Odysseia'sında tüm toplumsal çatışmalar ve doğa olayları Olimpos tanrılarının arka bahçesinde geçer. Bir ölümsüz yaratıklar ailesi, toprağa, suya, ateşe, savaşlara, insanların düşünce, duygu ve eylemlerine yön vermektedir. Tanrıların altından çıkmadığı taş yoktur. Agamemnon'un Troya onlerindeki ordusunda salgın hastalık başlamışsa, bunun nedeni, tapınağının rahibine kötü davranılmasına kızan Apollon'un zehirli oklarını ordunun üzerine göndermesidir. Odysseus'un bir deniz kazasına uğramasının pedeniyse deniz tanrısı Poseidon'un öfkesidir. Diğer bir özellik, eldeki verileri değerlendirerek bir çıkarımda bulunmak yerine, bir çıkarımda bulunup daha sonra bunu doğrulayacak verilerin aranmasıdır. Bu konuda en tipik örnek psikotik hastaların akıl yürütme biçimleridir. örneğin, gizli servis ajanlarının peşinde olduğuna ınanan bir hasta, komşunun günaydın derken yüzüne dikkatlice bakmasını ya da tam tersine 'kayıtsızmış gıbı davranmasını', sokağın köşesinde duraklayan ya da duraklamadan hızla geçip giden bir arabayı, bakkal dükkânındaki transistörlü radyoyu ve buna benzer birçok ayrıntıyı kendisini doğrulayan kanıtlar olarak görecektir. Çocuklar ve ilkeller de bu tarz düşünceyi sıklıkla kullanmaktadırlar. Zengın bir mantıköncesi düşünce örnekleri koleksiyonu oluşturmak isteyenler Arieti'nin şizofreniyi (1), Piaget'nin çocukları (2) ve LeviStrauss'un ilkel toplulukları (3) konu alan yazılarına başvurulabilirler. Çok sayıda örnek içeren diğer bir başvuru kaynağı ise günlük yaşamdır. Çocukluğumuzda kullandığımız bu ilkel mantık, erişkin ınsana özgü mantıksal ışleyişin kaplaması altında varlığını sürdürmekte ve her fırsatta yüzeye çıkarak düşünce ve davranışlarımızı etkilemektedir. Bu nedenle, biraz dikkatlice baktığımızda, mantıköncesi düşüncenin, erişkin ve sağlıklı insan kimliğimizin dokusuna ne denli yoğun bir şekilde sızmış olduğunun farkına varırız. Erişkinler de sıklıkla, bir şapka giymekle asker olduğunu zanneden çocuğunkine benzer şekilde, bir sigara, gazoz ya da otomobil markasıyla birlikte, bir yaşam biçimini ya da bir toplumsal konumu da satın aldıkları sanısına kapilmaktadırlar. Yağmur duasına çıkan ya da AIDS'i Tanrının yozlaşan toplumu cezalandırmak için gönderdiğini düşünen kişilerin düşünce sistemleri, Troya onlerindeki salgını Apollon'un zehirli oklarıyla açıklayan yaklaşımdan pek farklı değildir. Psikotik hastalarda rastlanan önce yargıya vanp sonra kanıt toplama tavrı ise tüm önyargılarımızın merkezinde yer almakta, kimi dönemlerde hukuk sistemini bile ele geçirebilmektedir. Bu durumda, psikotik hastaların, çocukların ve ilkel toplulukların bizden farklı olan yanlarının artık kullatv madığımız ilkel bir mantıkla düşünmeleri değil, bu ilkel mantığı bize göre daha yoğun bir şekilde kullanmaları olduğunu söyleyebılıriz. Dolayısıyla, mantıköncesi düşüncenin kavranması, ansiklopedik bilgilenmenin ötesinde, içimizdeki delinin, çocuğun ve ilkel adamın tanınması ve kontrol altında tutulması yönünde uygulamaya dönük bir anlam taşımaktadır. (1) Arieti S (1974) Interpretaiton of Schizophrenıa. New York, Basic Books Inc. publishers, s. 215381. (2) Piaget J (1969) The genetic approach to the psychology of thought. The psychology of language, thought and ınstructıon, JP Cecco (Ed.), London, Willıam Clovves and sons Limited, s. 271276. (3) LeviStrauss C (1984) Yaban düşünce, Çeviren: T. Yücel, Istanbul, Hürriyet Vakfı Yayınları. KAYNAKLAR T lüm duyuların en başında gelen koku duyusu en karmaşık olanıdır. Insan burnunda milyonlarca kokuyu algılayabilen binlerce tür duyarga bulunmaktadır renk ve tad alma duyuları için gerekenden çok daha çeşitli. Beyin bu son derece karmaşık sinyalleri nasıl anlamlandırmaktadır? Araştırmacılar, geçtiğimiz günlerde koku alma sistemimizde son derece düzenli bir Nasıl koku alıyoruz? dosyalama sistemi olduğunu bulguladılar. Kokular farklı duyargalardan, her bıri ayrı bir kokuyu temsil eden yüzlerce sinyal glomeroli (Latince, 'küçük toplar' anlamına gelıyor.) adı verilen küçük yuvarlak dosyalar şeklinde sınıflandınlıyor dosya başına bir tür sinyal. Koku duyargaları, burunun üst taraflanndaki mukus zarında, sinir lifçiklerinin uçları olan kirpiklerde (cili?0 koku nöronlar bir glomerulus üzerinde toplanmakta. alma nöronlarının uçlarında Dulunur. Tek bir koku nöronu tek bir tür duyarganın birçok kopyasını taşır. Bir koku molekülü duyargaya ulaştığında, duyarga hücre gövdesıne bir sinyal gönderir. Buradan nöronların gönderme koku olan akson adlı bölüme gelir. Akson kemik içindeki bir kanaldan, kaba olarak küçük bir üzüm tanesi büyüklüğündeki koku alma soğanına gelir. Harvard Tıp Fakültesi'nden Linda Bluck, glomerusların karışık sinyaller almadığını, her bir duyarga ve her bir glomerusun koku molekülünün tümüne değil de koku molekülünün yalnızca bir kısmına yanıt verdiğini saptamış. Ve ayrıca glomerusun koku algıları düzenlemekte önemli rol olduğunu bulgulamış. Farklı moleküler bazı yapısal özellikle gösterdiği için, tek bir glomeroli, bilgiyi tek bir tür duyargadan alsa bile farklı kokularca harekete geçirilebilir. Her bir koku harekete geçirdiği glomeroli kalıbıyla ayrımsayabilmesinl sağlamaktadır. Ancak soruların en önemlisi yine yanıtsız kalıyor. Harekete geçirilmiş glomeroli haritası beyinde nasıl çözümleniyor? Koku alma soğanında glomerolinin konumu muhtemelen beynin işini kolaylaştırıyor. Ama bu çözümlemenin nasıl yapıldığını bulmak için Buck birkaç sınir düğümü daha çözmek zorunda kalacak gibi. 'Sonraki sorunsa korteksın ıçıne bir adım daha ilerlemek.' diyor başka bir araştırmacı. 'Belki böylece buharitanın nasıl okunduğunun bir belirtısini bulabiliriz.' Orhan Yılmaz Discover Ağustos 1995 4394
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle