27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

KEI İstanbul, 'ani çöküş'ü yaşayaı Kentbilimci Prof. Kuban İstanbul kentini yorumlayarak "Ani Çöküş Kuramı"nı geliştirdi. Doğan Kuban ünyanın bütün büyük kentleri hasItadır. Fakat tarihi ve coğrafi konumlan ve onlan büyük yapan özellikler bu kentleri çekici kılar. Bu çekicilik de yaşamlarını sürdürmelerine yardım eder. Sürekli bakım altında yaşayan hastalar gibi ömüıieri uzar durur. Ne var ki bugün, tarihte görülmeyen sayısal boyutlara ulaştığımız için, hastayı yaşatan bakımın niteliği kuşkulu hale gelmiştir. Kente egemen olan kırsal kültür kenti öldürebilir. 'Collapse' kuram; bir ani çöküş olasılığını toplumun kültürel yetmezliğine bağlayan, uygarlık tarihini kent olgusuna dayalı bir persfektif içinde değerlendiren bir kent yorumudur. Collapse onyedinci yüzyılda ortaya çıkan bir Ingilizce sözcük. Latince collapsus (collabi='yıkılarak harap olmak' fiilinin 'miş' yapılı 'ortaç'ı) sözcüğünden geliyor. Daha çok tıpta kullanılıyor. Birdenbire çökmek, işlevini yapamaz hale gelmek, sağlığını ya da gücünü kaybetmek ve özgün kullanımıyla eşanlamlı olarak, çok değişik olgularda, yıkılıvermek, çöküvermek anlamlarına kullanılıyor. Demiri ya da çimentosu az konmuş bir yapının aniden çökmesi, sağlıklı görünen birinin yolun ortasında kalpten ölmesi gibi. Aslında hiçbir şey aniden olmuyor. Bir otomobil kazası bile, bir ya da birkaç dikkatsızlığin, bu dikkatsizlikleri hazırlayan sağlıktan eğitime kadar kişisel koşulların, iyı yapılmamış yolların, insanın kontrol edemediği hızlarla giden araçlar üretmenin, bu araçlara uygun yollar yapmadan insanları onları kullanmaya teşvik etmenin ve daha birçok anlaşılabilir nedenin varlığını gerektiriyor. Kimileri için bu nedenlerin başında 'kader' de olabilir. Fakat Tann'dan başka kimse Tann'nın insanın elini ne zaman bırakacağını bilmediği için insanlar kendi akıllarıyla gelecek için tedbirlerini almaya devam ediyorlar. Su gelmediği zaman su biriktiriyorlar. Tann'nın niye yağmur yağdırmadığını düşünmeden, ona su göndermesi için dua falan edenler de var ama. öyleleri Suudi Arabistan çölünün duayla yeşermediğini nedense unutuyorlar. Doğada 'collapse' örnekleri çok. Denizler kuruyup yokolabiliyorlar. Seller, orman yangınları, yanardağlar, depremler, salgınlar, iklim değişiklikleri, dünya topoğrafyasını değiştırdikleri gibi, hayvan ve bitki türlerini de ortadan kaldırabiliyorlar. Dünyayı ortadan yok edecek göktaşları dolaşıyor evrende. Insanlık tarihi kadar eski bir gözlemle varlık ve yokluğun birlikte şekillendiğini biliyoruz. Insanlık tarihi de yokolmuş kültürlerin, yıkılmış kentlerin, devletlerin, unutulmuş dillerin, kökü kazınmış azınlıkların anıları ve kalıntılarıyla dolu. Günümüzde de sürüp giden yoketme ve yokolma olgusu bir yaşam ku Bu kurama göre, kenti oluşturan sayısal özelliklerin (nüfus artışı, suç artışı, su kıtlığı vb.) kentin sosyal ve fiziksel sınırlarının ötesine taşmasıyla, kaos süreci başlar. Bu sürecin başlamasında başlıca etken, kentin kültürel yetmezliğidir. Bu nedenle kent karmaşayı kontrol edebilecek yetenekte değildir. istanbul "ani çöküşcollapse" kuramına sonsuz örnek sunan bir sözde kenttir... ralı olarak görülebilir. Uygarlık bu davranışları engelleyen kurallar toplamı ve kurallara uygun yaşayan toplumların içinde yaşadığı çevrelerle kendini ifade ediyor. Ne var ki uygarlık denen davranışsal tutum, toplum boyutunda, homojen, akıllı, sağduyulu, yaşama saygılı ve doğai çevre ile insan arasındaki dengeyi koruyan niteliklere hiçbir yerde ulaşamamıştır. gütlü katmanların iradeleri doğrultusur gerçekleşir. Kişinin katılımının simge bir 'oy'a indirgendiği, ya da idare eder rin tanrısal vekâletleri, ya da daha da ni demokratik vakeletleri nedeniyle, kı disine bir şey sorulmadığızaman uyga gösterisi yoğunluğunu kaybeder. Dengeyi bozan sayıdır. Sayı sınırlı duğu zaman, bir süre sonra, kontrol ec örgütlü katmanlar, örneğin ortaçağ f < delleri, ya da tannsal haklarla donanr halifeler, ya da sultanlar, kendilerine ı gun bir denge kurarlar. Bu denge, uzı sürede bazı uygar davranışları teşvik der. Fakat despotik olduğu için, hiq küresel ifadeye tam özgürlük verem Fakat bir birikim sağlar. Bunun uygar bileşeni vardır. Bu sırada sanatlar, ede yatlar, mimari, kent gibi olgular, zen bir ifade yaratmak olanağına kavuşab ler. Bütün ortaçağ ve yeni zamanlara < lene kadar, kentli sayısının sınırlılığı ve gütlenmenin uzun süreliliği nedeniyle tı rarın yarattığı bir uygarlık, bir tür davra ve fiziksel biçim tanımlayan bir kent ve nun uygarlığı olmuştur. Fakat bunun iç den kültüre özgü özellikleri çıkarınca, f. la bir uygar özellik kalmaz. Kentin yaşanabilir bir ortam olarak büyümesi, orada yaşayan toplum kültürünün rasyonel bileşeninin fonksiyonudur. Bunun ötesindeki etkemenler, önceden öngörülebilir çöküşlere neden olabilir.* Bu kuramsal yorum bazı kabullere (ya da, felsefi deyimle 'önerme'lere) dayanmaktadır. lumunun 'kent'ten daha üst düzeyde temsil edildiği bir fiziksel gösteri de yoktur. Tarihe maledilen bütün büyük ve bazen övünç verici olgular kentte tasarlanmıştır. Kent yaratamamış bir büyük kültür de yoktur. Kent; güçler, örgütler, coğrafya ve kişi arasında bir 'modus vivendi'dır. Kişinın katılımı, eski Yunan kentinde olduğu gibi, tek kişi düzeyine kadar inerse, bu doğrudan demokrasi, aynı zamanda uygarlık gösterisidir. Katılım endirekt oldukça, araya kontrolü güçleşen örgütlenmiş katmanlar girer. bu katmanları kişi kontrol edemez. Kent mekânının kontrolü de ör 6 Kuram 'Kent sayısal bir olgudur. i nırsız büyüyen bir kent olame Sosyal ve fiziksel faktörler, s rekli büyüyen ve hâlâ kent öz< liği taşıyacak bir agglomera' olanak vermez.' 'Kent doğal ve ilkel yaşam ve üretim mekanizmalarını aşan bir örgütlenmenin yerleşip temsil edildiği yapay bir fiziksel ortamdır. Uygarlık tarihi kent yaşamının tarihidir.' Kuşkusuz 'göçer'in yaşamı da, köylünün yaşamı da, aklın ürettiği ve doğalın sınırlannı aşan üretim aşamalarıdır. Bunlar da özgün kültürler üretırler. Uygar bir ortama özgü davranışlar da sergileyebilirler. Fakat bir köylü uygarlığı yoktur. İnsan top Kentin varlığı yokluğunun olanakla da içerir. Evrenin pek anlamadığımız ç lişmesi dışında, dünya yüzünde sınır bir büyüme yoktur. Doğa sınırsız bü> meyi ölümle sonlandırır. İnsan örgütlt mesi de, çok karmaşık parametreleri i < rerek, sosyal ya da fiziksel sınırlar içir kalmak zorundadır. Bir kentin eskiden bin kişi iken, bugün on milyon olduğı söyfeyerek 'yüz ya da üçyüz milyon bir kent neden olmasın' diye soranlar labilir. Nitekim Şanghay'ın yirmibirinci yüz da üçyüz milyon olabileceğini düşüneı onun için yüksek teknolojiyle yaşayabı lik projeleri yapan uzmanlar var. Kura sal olarak bu da teknolojik olanaklar iç de çözülebilir. Bütün artıkların 'recyc ge'ı kuramsal olarak olasıdır. Fakat di yanın en zengin ülkesi olan Amerika' New York'un sorunları henüz çözülrr değil. İnsanın uzayda yaşayabilmesi projelendiriliyor ama, kimsenin baş dünyalara göç etmek istediği savunu maz. Tersine ulaşabilirlik ve iletişim o nakları arttıkça, insan büyük kentten t uzaklaşmayı yeğliyor. Ayrıca özetleme çalıştığım kuramsal görüşler, uzak ge cekler için değıl, öngörülebilecek zarr 3908
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle