Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
B İ L İ M KOLTOR Çöziim kısıplam Vehbi Belgil ütün insanların tek yaşam amacı "maddi refah, sosyal prestij"dir. Maddi refah saray gibl evlerde oturmak, her istediğini yiyip içmek, her istediğini yapabilmek, her istediği ile fingirdemek, hastalanınca en iyi biçimde bakım görmek, kapısını dostlarına hep açık tutmak... gibi şeyler. Sosyal prestijde amaç, her zaman, her yerde, her an saygınlık içinde olmaktır. Saygının çevresinde sevgi çemberi vardır, eli öpülür, fikri sorulur, bir yere girdiğinde hemen ayağa kalkıhr, bir dediği iki edilmez, her yerde baş köşeye oturtulur. Adlarını salavatla andıgımız kişiler, "saygın"ın bir kaş, bir göz işaretl üzerine kurulu kukla gibi harekete geçer. Insanoğlunun bu iki amacını iki harfle özetleyebiliriz: Maddi refah için "p", prestij için yine "p". Evet, para ve prestij. Bir halk özdeyişimiz Tanrıdan üçtür niyazım/ Sırtım, şeyim, boğazım" der. Musolini, "insan gırtlak ve ...aktan ibarettir" demişti. "Para olunca bunlann hepsl olur" denecek belki. Ama öyle degil. Para, saygınlığı da getirir ama bir dereceye kadar. fnsanoğlu, kabllse bütün dünyaca sayılmasını ister. Holywood'da artist olmak hem para, hem prestij getiriyordu. Rudolf Valentlno Paris'e geldiğinde, halk, hiçbir devlet adamına göstermediği ilgiyi göstermişti. Grata Garbo, halkın aşırı saygınlık gösteımesini hep saklanarak önlemeye çalışıyordu. Bütün bunlar iyi ama artistlik herkese vergi bir yetenek degil. Pekl, yeteneği olmayanlar ne yapsın, ölsün mü? Ne münasebet, onlar için daha kestirme yol var, her keseye uygun bir yol: Politika yolu. Her keseye uygun diyorum, çünkü yüksek eğitim koşulu yok, beliıii bir uzmanlık koşulu yok, hatta memur olmak için gerekli koşulların azı bile yok. Parası olan saygınlığı arıyor. Çeşitli alanlardaki çalışmalarından milyarlar kazanmış adam. Bir kenara çekilip yaşamın tadını çıkarsa ya? Olmuyor efendim, saygınlık lazım. ömek vereyim: Bâbı Alide bir patron vardı. Matbaacılıktan çok para kazanmıştı. Ama "matbaacı" denmekten hoşlanmıyordu. "Aydın...Düşünür...Fikir adamı" diye anılmalı imiş. Adam mühendis olmuş, dil öğrenmiş, hatta profesör olmuş. Çalışşa ya? Hayır, politika çamuruna glriyor. Ülkesine hizmet edecekmiş. Etrafında herkes kul, köle. Adam dört köşe... llk adım milletvekilliği. Ikinci adım bakanlık, sonra başbakanlık ve cumhurbaşkanlığı.. Ama birisi ı/ar, onu da az görüyor. Bütün dünya müslümanlarının başı olmak istiyor. Bu /olla iki milyar kişinin saygısına kavuşazak. Endonezya 190 milyon, Pakistan 125 milyon, Bangladeş 115 milyon, Türkiye ve Türkîler ne kadar? Hadi oniapn toplamı için de 100 milyon diyelim. Yalnız bunlar yanm milyarı buldu bile... Daha Ortadoğu Arapları var, Kuzey Afrika var, Uzakdoğu'nun öbür Müslüman ülkeleri var. Var oğlu var... Fikret "Doymaz insan dedikleri kuş yükselmelere" demişti. Politikacı denince akla hep "yalan, dolan (te'vil), dolap (entrika)" geliyor. Neden? Şundan: Kendinizi seçtirmek için vaatlerde bulunuyorsunuz. Ama, bunları tutabilmeniz parti programına, bütçe imkânlarına, parti başkanının "He" demesine bağlı. O zaman "yalancı" damgasını lasyon ileri gitmiş bir saatin akrebini gerlye almak kadar kolay bir iş degil. Enflasyonun birden düşmesi piyasayı allak bullak eder." PKK terorune karşı savunmanız daha da kolay: Yabancı parmağı. Kimlerin bu parmaklar? Onu söyleseniz de bilsek. Belki biz bir çare düşünürüz. Kıbns sorunu, Ege'de karasuları sorunu, sanayileşme sorunu, ihracatı arttırma sorunu, millî eğitimin temizlenmesi sorunu... Sorun pek çok. Ama çözüm yok. Herkes her şeyi kötüleme peşinde. Herkes çözümü başkasından bekliyor. Oysa politikacı demek, "çözümleri" olan kişi demek. Bugün böyle bir kişimiz yok. Tarihlerimiz buna "kaht'ı rical" demişler: devlet adamı kıtlığı... Tarihimizde birçok kez yaşanmış bu duruma iki örnek vermek isterim. Üçüncü Selim zamanında Rusya ve Avusturya ile savaşlar gayet kötü gidiyordu. Işleri yürütecek devlet adamı bulunamıyordu. Bulunanlar da kısa süre sonra apışıp kalıyordu. Sadrazam yapılmıştı. Oysa savaşta başarı kazanmak başka, üç krta üzerinde yayılmış bir imparatorluğu yönetme başka idi. Nitekim paşa yenl görevinde başarı gösteremedi. Üçüncü Selim, kimi niçin atayacağını şaşırmıştı. Şeyhülislam ve sadrazam yardımcısı çağınldı. Bunlar bir pusulaya aday adları yazdılar. Ourumun kötülüğü karşısında kimse sorumluluğu üstlenmek istemiyordu. Bunun üzerine rüya falına (istihâreye) başvuruldu. Şeyhülislam rüyada bir şey görmediğini soyledi. Selim ise üç gece üst üste Cezayirll Gazi Hasan Paşa'yı rüyasında görünce sadrazamlık ona verildi. Fakat, bir süre sonra onun ölmesi üzerine yeni sadrazam kura ile seçildi (Belgeler: Cevdet Tarihi, cilt 5, sayfa 5; Uzunçarşılı'nın "Osmanlı Tarihi", cilt 4, sayfa 562; Iskrt'in Mufassal Osmanlı Tarihi, cilt 5, sayfa 2700). Bugün gemisini kurtaran kaptan havasına girdi herkes. Ülke hiçbir zaman bu kadar kötü duruma düşmemişti cumhuriyet döneminde. Yetkililer tam tersini söylüyor. Muallim Naci, "Yetkililer çıkmaza düz yol diyor/ Erbab'ı hakikat işitip ah diyor." (Saliklerimiz çıkmaza şehrah diyor/ Erbab'ı hakikat işitip ah diyor.") Beceriksizliğin doruğu, kabahatin geçmişte aranması. "Son bilmem kaç yılda devleti o kadar bozdular ki, düzeltmemiz olanaksız." Peki öyleyse neden bırakıp gltmiyorsun? Gidemezsiniz: Maddi refah, sosyal prestij meselesi. Hani her şeyi hemen düzeltecektiniz? Hani senin vücudunda bilmem kaç yara vardı? ryileştlrmeden ml gideceksin o yaralan? PKK sorunu Bir hektarda kaç tüp Biyolojide bir kural var: Aynı şeylerl yiyen hayvanlar aynı yerde güçlükie bannır. Başka başka şeyleri yiyenler ise kardeş kardeş bir arada geçlnirier. Neden? Hayvan, insan gibi besin üretemez, doğada bulduğu ile yetinir. Doğa, makine olmadığından her canlıya yetecek çoklukta besin üretemez. Darvvin'in ısrarla üzerinde durduğu "yaşam savaşı" buradan kaynaklanıyor. Bu gözlemden yola çıkarak şunu sorabiliriz: Bir hektarlık (10.000 metrekarelik) bir yerde kaç tür bitki geçinebilir? Kesin yanıt bulmak güç. Bitkiye göre durum değişir. Ornek verellm: Kuzey Amerika'da onbin metrekarelik yerde aynı türden 10 ağaç bannabiliyormuş. Fakat, Brezilya'nın Atlantik kıyısındaki Serra Grande'de 450 tür ağacın yetiştiği, bitki blllmcllerce saptanmış. Bunlann çoğu da yeni ağaçmış. BrezHya'da ağaç katliamının nedeni bu olsa gerek. Kesilenlerin yerine yenileri hemen yetişiyor. Ama aldatıcı bir olay bu... Mezopotamya'da, Lübnan'ın dağlannda da ormanlar o kadar çoktu ki, kadınlar bir evden bir eve giderken başlanna sepet koyarlardı: Düşen meyvelerden başları yarılmasın diye. Sonralan ne oldu? Tuğla yapmak için yakılan ağaçların yerine yenileri yetişmedi, yetişenler de yakıldı. Lübnan'ın sedir oımanları ise gemi yapımında kullanıldı. Fenikelilerce. Yunanistan'ın ormanları da gemilerde tükenmedi mi? Truva savaşlarına katılan gemiler ne ile yapılmıştı? Politika çamur mu? Nasıl elde edilir bunlar? yiyorsunuz. Seçmenlere "Efendim sayın başkanımız sıcak bakmıyor bu işe, partimiz benimsemiyor, bütçe imkanlan elvermiyor" diyemeyeceğiniz için "dolan" yoluna glriyorsunuz, te'vil yoluna: "öyle dememiştim, o maksatla söylememiştim..." Entrika politikacının baş düşmanı. Sizi çekemeyenler devirmeye çalışıyor. Başkanın gözünde sizi küçük düşürmeye çalışıyor. Siz de aynı entrika ile cevap veriyorsunuz. Eğer o entrikalarla düşmüşseniz, düşürenin amansız düşmanı oluyorsunuz, onu 'çiğ çiğ' yemeye karar veriyorsunuz. Yalanlarınıza karşı başka savunma olanaklan da var: "Biz eski iktidarın bu kadar bozuk bir yönetim bıraktığını bilmiyorduk. Ama çaresini bulacağız. Bunun Için bize inanmanız lazım. El ele, gönül gönüle bu işin altından kalkacağız" "Enflasyonu yüzde onlara indireceğiz" diye bar bar bağmrken nasıl indireceginizi düşünmemiştiniz. Şimdiki savunmanız ise şöyle: "Efendim yüzde 6O'ı bulan enf Günümüzde durum "Çocuktan al haberi" deriz. Gerçekten de, çocuk, sır denen, ayıp denen şeyin ne olduğunu bılmediğinden gördüğü, işittiği her şeyi ele verir. Tıpkı bunun gibi, dogal radyovaktivitenin üzüm salkımlarından da öğrenilebileceği ortaya çıkmış. Doğal radyoaktivite nedir? Radyo aktivite deyince ilk akla gelen atom bombası oluyor. Ama, bombasız radyo aktivite de var. Başka deyişle, öldürücü ışın. Güneşin ne olduğu yıllarca anlaşılamamıştı. Yıldızlardaki ormanların yanması ile güneş pariıyordu. Ne tükenmez bir sıcaklıktı bu? Sonradan anlaşıldı; Güneş sürekli bir atom bombası idi: Durmadan yanıyor, sönüyor, tekrar yanıyor ve bu böyle sürüyordu. Üzüm salkımlan, havadaki (atmosferdeki) "cesium" denen elementi meyve suyuna çevirip saklıyor. Fakat, şaraba çevrilen cesium, işlenme sırasında % 30 dolayında (kırmızı şarapta) kayboluyor. Beyaz şarapta kaybolma oranı % 70'i buluyor. Radyoaktiviteli üzümler 38513