24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

TARTIŞMA Kütüphane öğpenciye kapatılır mı? C umhuriyet Bilim Teknik ve Cumhuriyet gazetesinde çıkan yazılarmızı bazen sevinerek, çoğu zaman hayıflanıp üzülerek izliyorum. Ancak sizin gibl bilime sahip çıkıp, saygı duyan kişilerin azlığına daha da çok üzülüyorum. Basında sizlerin niteliğinde, bilime sahip kişiler daha fazla olsa idi konumumuz da çok farklı olurdu inancındayım. Mehmet Oztürk'ün konuşmasını duyurduğunuz çin çok teşekkür ederim. Duyuru Ankara'da etkiii olmuş, konu ile ilgilenenler dinlemek üzere geldiler. Ben de şahsen çok yararlandım. Kendisine genel dinleyenlerin anlayabilecekleri bir konuşma yapmasını rica etmiştim, sağolsun öyle bir konuşma yaptı. Ancak genel dinleyici sayılabilecekler çok az katıldı. Oysa gazetelerin hepsine, tüm ilgili fakültelere, ODTÜ'deki tüm öğretim üyelerlne duyuru yollamıştık. Toplumdaki tepkisizlik, aldırmazlık, vurdumduymazlık üniversitelerde de aynen mevcut. Slze yazmak istediöim konu YÖK kütüphanesi ile ilgili; YÖK'ün kurulmast İle birlikte, sanırım diğer üniversitelerln bütçelerinden yapılan kesintilerle oluşturulan fonlarla merkezi nitelikte, hemen tüm önemli yayınların bulunacağı bir kütüphane olarak kuruldu. Şimdiye dek yararlandım. Ancak 1992 yılında yayınların birçoğu kesintiye uğramış. Oysa periyodik yayınlarda süreklilik çok önemli. Üniversitelerin birçoğunda kütüphane yok bile; hiç değilse bir merkezi kütüphanenin olup okuyuculara, araştırmacılara hizmet vermesi çok önemli. Bugün Batı'da hangi kütüphaneye gitseniz sürekli yayın sayısı en az 45 bin civannda, ancak Türkiye'nin en iyi teknik kütüphanelerinden birisi olan ODTÜ kütüphanesinde bile periyodik yayınlar 15002000 arasında. Batıda birçok üniversitede bu sayı 10.000 yayına bile çıkıyor. YÖK kütüphanesi genelde öğretim elemanları ve lisansüstü öğrencilere hizmet veren bir kütüphane niteliğinde. Bu seneye kadar bazı özel durumlarda lisans öğrencilerinden de yararlananlar olabiliyordu. Bu öğrenciler bölüm başkanlıklarından durumlannı anlatan bir yazı ile başvurduklarında kütüphaneden yararlanabiliyorlardı. Kaynakların çok kısıtlı olduğu ve üniversite kütüphanelerinin olanaklarının her geçen gün kötüye gittiği koşullarda bu çok makbule geciyordu. Ancak bu sene bir üst düzey YOK yetkilisi lisans öğrencilerini kütüphanede görüp "burada Işlerl ne, bunlan kütüphaneye almayın" demiş ve kütüphane tümü ile lisans öğrencilerine kapatılmış. Dördüncü sınıflara vermekte olduğum "Beslenme Kimyası" dersinde öğrencilerin bir konuda bilgisayar taraması yapmalarını, sonra buldukları kaynaklara ulaşıp bir makale yazmalarını ve 1520 dakikalık bir sunuş ile arkadaşlanna öğrendiklerinl aktarmalarını istedim. Bu tür uygulamalar öğrencilere son derece yararlı oluyor. öğrencilerbilgisayar taramasını ODTÜ'de tamamladılar ancak buldukları kaynaklann hemen hiçbiri ODTÜ'de yoktu. Yayınların hepsini bulabilecekleri tek merkez de YÖK kütüphanesi İdi. Ben de kütüphane yetkilileri ile görüşüp izin aldım, öğrenciler de bölüm başkanlığından durumlannı anlatan yazı İle gitmelerine karşın ya içeri alınmamışlar, ya da "Bir kero glrebllirsin, daha sonra gelme, arkadaşlanna da söyle onlar da gelmesinler" gibi sözlere muhatap oldular. Bizim kütüphanenin araya girmesi ile 34 ögrenci gelsin tüm arkadaşlarının yayınlarını bulsun şeklinde kısıtlı izin çıktı. Durumu ODTÜ Rektörlüğü'ne iletmeme ve onların yazılarına karşın öğrencilerin listedeki isimleri gittlklerinde silinip sadece bir kez kullanmalarına izin verildi. Sonuç olarak araştırmayı sevdirmeye çalıştığım öğrencilerimin ve benim çok büyük üzüntülerimize neden oldu. Oğrencilere yaptıkları, yapmak istediklerinin kötü bir şey olmadığını söyleyip teselli etmek durumunda kaldım. Doç. Dr. lnci Gökmen lamlarla yüklü bir "milli"lik yerine emperyalizme direnme bağlamında ilerici ve çağdaş bir ulusçuluk anlamını içeren, bu arada demokrasinin gereği halkın köken olarak çeşitliliğini ve renkliliğini koruyan bir "ulusal'lığa dönüştürmeliydik. Temel egitim ve bilimsellik S on haftalarda Cumhuriyet Bilim Teknik dergisinin gündemini oluşturan, temel eğitim ve bilimsellik konusu, 30 nisan tarihli dergide de oldukça yoğun yer tutuyordu. Sayın Bursalı'nın "Haftanın Gündemi"ndeki yazısı, Sayın A. Nihat Bozcuk'un "Biyoloji Eğitimi ve Çağdışılık" başlıklı yazısı bu konuya değiniyordu. "Okurdan Bize "köşesinde bir mektubu yer alan tıp öğrencisi Barış Çaynak da yine aynı konunun üniversite boyutunu işliyordu. Yaşadığımız somut durum 1940'lann sonuna doğru yeniden büyük Atatürk tarafından, bugünleri 1920'li yıllarda görerek çıkarılmıştı. Ama onun bize bıraktığı her şey gibi buna da, ne yazık ki gerektiği kadar sahip çıkamadık, çıkamıyoruz. bazında bir çıkış olabilir diye düşünüyorum. Bu nedenle 2. yılın başından itibaren bir arkadaşımla birlikte okuldaki bilimsel çalışmada görev alıyoruz. Az olan boş vaktimizi bu şekilde geçirmek bizi mutlu ediyor. Çünkü düşünce den yoksun, yaratıcılığa değil ezberciliğe götüren bir eğitim sisteminde bilimin ışığını ucundan da olsa görmek heyecan veriyor." Bu sözler de yeterince açık birer itiraf: Olması gerekeni istemek onun için "çıkış" yapmak yerine "kendini kurtarmak". Dönemin basit mantığı ve bu mantığın göstergesi bir tutum. Yanıt yukanda andığım yazılann içinde yeralan "itiraf"larda saklı: Sayın Bursalı'nın önerisi itiraflardan birisi: Bizler bu yazıda yer alan "Araştırma nasıl yapılır konusu, ortaöğretime uygulamalı ders olarak konmalı ve önemle ele alınıp işlenmelidir." önerisini, 70 yıldır ileri sürmemişiz ya da bu önerinin yaşama geçmesi için yeterince çaba sarfetmemişiz. Bir başkası Sayın Bozcuk'un yazısı İçinde var. Canlıların evrimiyle ilgili olarak okul kitaplannda yer alan yanhşları ortaya koyan Sayın Bozcuk, Prof. Dr. Ali Demirsoy'un dönemin Milli Eğitim Bakanı'na, 1992'de söylemiş olduğu "Böyle kitapları okutan okullarda çocuklanmın eğitim görmesini istemiyorum." sözünü yineleyerek yapıyor itirafını. Alabildiğimiz en büyük tavırdan yine en çok biz zarar görüyoruz. Sayın Çaynak'ın mektubunda var bu rtirafların bir benzeri: "Bunlara rağmen umutsuz değilim. Birey Z7RA Bunu nasıl mı başarıyoruz? Suçlu kim? Suçlu bu ülkeyi yöneten politikacılar, eğitimi yöneten bakanlar, okullarda verilen eğitimin izlencelerini hazıriayan bürokratlar falan değil. Suçlu bizlerizl Suçlu "düşünen" insanlar, aydınlar, çocuklarının bu eğitim sistemi içinde eğitilebileceği yanılgısına düşenler. Elindeki tüm olanakları bu doğrultuda sarfetmeyen ama bu yanlışın ayırdına varan herkes. Sayın Bursalı'nın yaptığı öneriyi yapmalıydık taa en başta. Bu önerinin yaşama geçmesi için mücadele etmeliydik. Sahip olduğumuz mevzileri korumalıydık. Eğitim enstitülerinin kapatılmasına topyekün karşı durmalıydık. "Eğitimin birliğini" tek başına değil, bu "birliğin" içinde yer alan düşünceyle birlikte savunmalıydık. Sayın Demirsoy'un söylediği sözün gereğini bir uyan anlamında daha çok başlarda, örneğin Köy Enstitüleri kapatılırken yerine getirmeli ve "çocuklarımızı bu eğitim sisteminin benimsendiği, bu okullara göndermiyoruz" demeliydik, değisene ya da değiştirene kadar. Çocuklanmızın bireysel kurtuluş yollannı seçmelerine seyirci kalmamalı ya da onlaria birlikte karşı durmalıydık. Türklsiam sentezi dogrultusunda bir "milli" eğitim yerine "evrensel" ve "çagdas" eğitimi istemelı ve savunmalıydık. Eğitim b™akanlığının adının gerici ve çağdışı an Neler yapılmalıydı? Devletin bizim için var olduğu, bu çatı altındaki gönüllü örgütlenmenin bizsiz olamayacağı bilinciyle hareket etmeliyiz. Eğitim, hem de dogmalardan annmış, insanın düşünmesi için tüm yolları sonuna kadar açık tutan bir eğitimi bu ülkede yerieştirmek için çaba sarfetmeliyiz. Hatta bu, yanlış ve taraflı yönetimlerin tutumlarına karşı savaşmayı gereklirse bile gerçekleştirilmeli. Bugün, Sayın Bozcuk'un belirttiği yanhşları kapsamayan temel eğitim kitaplannı neden yazıp en azından bu yanlışı gören insanlann çocuklanna sunmasını sağlamayız. Bunu yaparken bir yandan da bu yanlışlann çocuklara ögretilmesini ve çocuklann ders kitaplarında yer almalannın engellenmesini sağlamak için yasal ve meşru yolları sonuna kadar denemeliyiz. Yine oğretimin birliğini bozmadan, ama dogmalardan ve yanlışlardan annmtş bir eğitim modelini, eğitim sistemi içinde ortaya çıkarabilir, doğru örnekler oluşturabiliriz. Neden çağdaş "özel eğitim enstitülerimiz" olmasın. Bugün birçok aydın daha iyi bir eğitim adına, özel okullarda çocuklarını ilkokuldan üniversiteye yetiştirmiyor mu? Işte bu anlamda açılacak özel okullaria, sistemin yanlışlıklarını gören ama bu sistem içinde bulunan öğretmen ve öğretim üyeleriyle onlann örgütleri, sistemden yakınan öğrencileri ve onlann velilerinin desteğini de alıp yanlışlan daha az barındıran, genç kardeşimizin deyimiyle "düşünceden yoksun" olmayan ve "yaratıcılığa değil ezberciliğe'' götürmeyen yeni bir sistemi oluşturabilirier. Haydi iş başına. Şimdi neler yapmalıyız? Lepra Araştırma ve Uygulama Merkezi Araştırma Oörevlisi Dr. Mustafa Sütlaş
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle