Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
B İ L İ M KÜLTÜR Nostaljinin üç türü Vehbi Belgil ostalii, dilimize yeni giren bir söz.cük. Iki anlama gelıyor: Vatan hasreti, geçmiş özlemi. Bizde daha çok ikinci anlamı ile kullanılıyor. Tuzu kuru, yani, karnı tok, sırtı pek, işi tıkırında kimselerin geçmiş özlemi... Ama şimdi başka bir tür geçmiş özlemi ortaya çıktı: Şerıatle yönetilecek bir Türkiye özlemi. Bu yazımda kısaca bunlara değineceğim. kadar bağlı? Almanya'daki gurbetçilerimiz yıllık dinlence süresinde ülkemize dönuyor. Fakat, kendi köylerine gidıp hiç olmazsa birkaç gün kalmadan memleket özlemini gideremiyorlar. Amerika'da zenginleşmiş bir eski vatandaşımız 50'lerde dönmüş ve çocukluğunun geçtiği yerlerde, o zamanki gibi, yalınayak, başı kabak gezmişti bir ay süreyle. lstanbul'da doğan, fakat Bulgaristan'ın Varna kentinde büyüyen Muallim Nâci (18501893) "Dicle"ye başlıklı şiirinde "Tunalaştın gözümde gittikçe" diyerek çocukluğunun Tuna kıyılarını anımsıyor. Süleyman Nazif, Malta Adası'nda sürgünde iken yazdığı Daussıla (Vatan özlemi) adlı şiirinde bunun nasıl bir duygu olduğunu çok güzel belirtir. Vatan (veya memleket) özleminin bilimsel bir izahının olması gerek. Bir neden şu Fransızların "la nostalgia", Ingilizlerle Amerikalıların "nostalgia" dedikleri sözcüğün aslı eski Yunanca'daki "notos, vatana dönüş" ve "algos, ıstırap"tan alınmış. Bu anlamda vatan özlemi bütün insanlarda var. "Bülbülü altın kafese koymuşlar, ah vatanım demiş" atasözümüz bunu belirtir. Gözlerimizi açtığımız yeri, büyüdüğümüz yeri hangimiz özlemeyiz? Eski dilimizde bu yere "maksat'ı re's" derlerdi; doğduğumuzda başımızın düştüğü yer... 20 yıl vatan özlemi ile yaşayan Rıza Tevfik Bölükbaşı vatan hasretini şöyle dile getiriyor: "orda geçti benim güzel günlerim/ o demleri anıp bugün inlerim/ Destan'ı ömrümü okur dinlerim/ Içimde oralı bir bülbül vardır". Nâzım Hikmet vatan özlemi ile öldü. Fatih'in oğlu Cem de vatan hasreti ile öldü, ama kemikleri yurda getirildi.. Nâzım'ın kemikleri Moskova'da. Ama ne zarar, şiirleri Fransız okul kitaplarında ve bütün Fransız aydınlarının ağzında. Insana vatanım özleten ne? Bunun yanıtını Orhan Seyfi Orhon'un bir şiirinde buluyoruz: "En bakımsız, en kuytu bir bucağın/ Bence cennet bağı gibi güzeldir/ Bir yıkılmış evin, harap ocağın/ Şu görkemli saraylara bedeldir." faytonların yerini şimdi taksiler, minibüsler, at arabaları, kamyonetler almıştır. Ve "bir büyük boşlukta çözüldü büyü." Şimdi nostaljinin üçüncü türü, ikinci bir anlam genişlemesi ile, "çözümü geçmişte arama" şekline dönüştürüldü. Şu söz durmadan yineleniyor: "Bizim kendi dinsel uygartığımızın yerini gâvur taklitçiliği aldı. Bu yüzden battık. Alınan bütün önlemler hep Batı'dan alınma. Oysa, bir ülke için uygun yasalar başka bir ortamda başan sağlamaz. Bizim uygarlığımız şeriat üzerine kurulmuştur. Ona dönmemiz gerekir. Şeriatla yönetıldiğımiz dönemde üç kıtaya yayılmış, göz kamaştırıcı bir imparatorluk kurmuştuk Şımdı gâvurların ıskatçısı olduk. Onlann elınde oyuncağız." Bu felsefenin kökünde yatan fikir şu: "Biz Kuran'a bağlı kaldığımız sürece Tann bize yardım etti. Şimdi yine ona dönersek Tann yine yardım eder, kısa sürede dünya devleti oluruz." Doğru mu bu sözler? Yıldırım Beyazıt döneminde ılk büyük yenilgiye uğramıştık, o zaman Muslüman değil miydik? Kanunî'den sonrakı Duraklama ve Çökme döneminde Müslümanlıktan mı çıkmıştık? Abdülhamit zamanında yolda.oruç yerken görülenler yakapaça karakola götürülürdü. Kadınla erkek bir arabaya binemezdi. Tramvaylann içi kırmızı bir perde ile ortadan ikiye ayrılmıştı: ö n taraf erkekler, arka kadınlar için. Cumhuriyet döneminde yapılan camiler 600 yıllık Osmanlı döneminde yapılanlardan kat kat çok. Bunu her gün görüyoruz. Bugün belli zamanlarda camiler adam almıyor. Demek müslümanlıktan ayrıldığımız sözü yalan. Birinci Dünya Savaşı sonunda bizim yıkılmamızda en büyük rolü, gâvurlarla işbirliği yapan ve bugün de onlann güdümünde olan Muslüman ülkeler oynadı. Karlofça, Küçük Kaynarca, 93 Savaşı'nda en az şimdiki kadar Müslümandık. O zaman Tann neden yardım etmedi? Nostaljinin üçüncü türü Geninizi bağışlar mısınız? Halkımız, yaşlı ve yüksek mevkili biıisine adını sormak için "Adınızı bağışlar mısınız efendim?" formülünü bulmuştu. Böyle bir kimseye "Adınız ne?" demek ayıp sayılırdı. lleri ülkelerde, kalıtım hastalıkları için buna benzer sorular soruluyor. New York'ta, kendilerini Erdemli Insanlar (Dor Yeşorim) diye tanıtan bir grup, evlenme öncesi, eşlerden, gen testi yaptırmalannı istiyor. Koyu dinci ve bağnaz insanlar bunlar. Çünkü, özellikle Yahudilere özgü kalıtım hastalıkları var. Doğacak çocuklann böyle hastalıklarla dünyaya gelmesini önlemek için yapılıyor bu testler. Amaç evlenmeleri önlemek değil, tehlikeye dikkati çekmek. Çocuğun ana karnında hastalıklı büyümesl halinde "yasal düşürme" yoluna baş vurulabilir. Ama, Musevillkte çocuk düşürmek büyük günah. Konu, New York Times dergisinln 8 Aralık 1993 tarihli sayısında: "Genetik Inceleme: Düş mü? Karabasan mı?" adlı yazıda ele alınmış. Yahudilere özgü üç kalıtım hastalığı: 1) TaySachs hastalığı; Polonya Yahudilerinde rastlanan bu hastalık çocuklarda 5 yaşından sonra görülüyor. Zeka gittikçe bozuluyor. Aptallık, körlük, duymada aşırı duyarlılık oluyor. 2) Gaucher hastalığı; özellikle Yahudi kadınlarda görülüyor. Dalak anormal büyüyor. Slnirlilik çok artıyor. Yağ metabolizması anormalleşiyor (metabolizma, vücutta yağın işlenmesi). 3) Amerikalılann "cystlc flbrosis" dedikleri bu hastalıkta belirli bir ırktan olmanın etkisi görülmüyor. Başka bir adı "mucovisidose" olan bu hastalıkta nefes almada güçlük, akciğer iltlhabı, sindlrim bozuklukları görülüyor. Beze hastalığı şeklinde görülen bu hastalıkta teıieme bezeleri, mucus bezeleri etkileniyor. Bozuk gen anada ve babada görülüyor. Hastalıga yakalanan çocuklann hemen hepsi ölüyordu. Şimdi yeni llaçlaria iyiletim oldukça başanlı. 8.000 kişi testten geçirilmiş 1983'ten bu yana. 67 çift evlenmekten vazgeçmiş. Böyle çiftlerden doğacak çocuklann yaşaması çok kötü oluyor. Hani bir atasözümüz var: "ölüsü olan bir gün ağlar, delisi olan her gün ağlar" diye. Böyle sürekli bakım gerektlren bir çocuk ailesine de, devlete de yük olmuyor mu? New York'ta Yahudi çiftlerin gen testinden geçirilmesi fikrini ortaya ilk atan rahip Ekstein'ın 4 çocuğunda TaySachs varmış. Bu hastalık "NiemannPic" hastalığının özel bir şekll. Aptallık (idiosi) ve körlük de var. Ne yaparsınız böyle çocuklan? Atamazsın, iyiletemezsin... Vatan özlemi anlamında nostalji Bir insanı belirli bir ülkeye bağlayan siyasî ve hukuki bağa uyrukluk deniyor. Bir Türk'ün Türk devletine olan uyrukluk bağına vatandaşlık denilmektedir. Bu bağ genellikle kan bağıdır. Fakat, ülkemizde doğup büyüyen yabancılara kimi hallerde vatandaşlık hakkı tanınıyor. Işte bunun tanınmasında "vatan hasreti" varsayılıyor. Vatandaşlık bağı olabilir: Memleketımız bızim ıçın bir şefkat kucağıdır. Orada, çocukluktaki gibi, sevgi çemberi içinde yaşayacağımızı biliriz. Suçlanmız bağışlanır, hastalansak yardımımıza koşülur. Dayanışma vardır. Bilinç altımızda yaşar bu duygu. Vatan, memleket özlemi anlam genişlemesi ile çocuklugun mutlu günlerinin özlemi şeklini de almış zamanla. O dönemde insan hep zevk ve eğlence peşindedir. Büyüklerin dünyasını, bu zevke katkı sağlayan bir dünya gözüyie görür. Çünkü insan o eski günleri bir büyüteçin arkasından görür. Komşu bahçesindeki yemişleri düşürmek için attığınız taşlaria kırılan camların hesabını kimse sizden sormaz. Fakat, birçok hallerde, çocuk, büyüdükten sonra sınıf atlar, artık o mahallede oturmaz. Ama, çok yaşlanınca bir ara o eski mahalleyl ve mahalleleri özler. Hali vakti olanlar o yaşamı yeniden kurmayı ister ve kurar. Fakat, mutlulugu bulamaz. Derin üzüntüye kapılır. Feraoeli, yaşmaklı hanımefendileri, gaytan bıyıklı yakışıklı gençleri taşıyan Nostaljinin ikinci türü Vatan özlemi ile cezalandırma Vatan özlemi o kadar köklü, soylu bir duygu ki kimi insanları bu duygu ile cezalandırabiliyor devletler. Amerikalı rahip yazar Edvvard Everett Hale'in (18221909) "Vatansız Adam"ında, ülkesini kötüleyen bir deniz subayı ölünceye kadar Amerikalı görmemeye mahkum ediliyor. Bu hükmün uygulanması için, suçlu, bir gemide yaşıyor cezasını. Fakat, öldüğü gün, yatagının altından bir Amerikan bayrağı çıkıyor. Bu bayrak onun ne acılar çektiğinin belirtisi oluyor. Adlî Tıp kitaplannda yazar: Denizde boğulmakta olan insan, son saniyelerinde, dogup büyüdüğü yerler başta olmak üzere, yaşamını film gibi göztorinin önünden geçirirmiş. İnsan doğup büyüdüğü yere neden bu Aslında Türkiye ne gâvurlaştı, ne de dinden uzaklaştı. Dini kişisel çıkarlarında kullananlardan bir süre için uzaklaştı. Şimdi bunlar tekrar sahneye çıktı, olmadık yalanları uyduruyorlar: Edep, haya kalmamış, evlatlar anababaya karşı geliyormuş, anarşi burdan çıkmış. Ama bunlar iki gerçeği gözden kaçırıyorlar: Muslüman dünyası bugün en ilkel koşullar içinde yaşıyor, açlık, sefalet, hastahklar, ilkellikler hep onlarda. Bunların hepsi de Kuran'dan mı uzaklaştı? İkinci nokta şu: Avrupa'da, Amerika'da, Japonya'da bizim "rezalet" diye nitelediğimiz şeyler yapılıyor. Eşcinsellik almış, yürümüş. 1516 yaşındaki kızlar babasız çocuk doğuruyor. Tann bunlara neden "Durl" demiyor. Dur demek şöyle dursun, bilimi, sanatı, tekniği onlara veriyor, verdiriyor. Daha da kötüsü, biz bunların ülkelerinde en sufli işleri yaparak yaşamımızı sürdürmeye çalışıyoruz. Tann Muslüman kullanna neden acımıyor? Yabancı ülkelerdeki Türkler Müslümanlıktan mı çıktıtar yoksa? Yok öyle bir şey. Tam tersi. Hıristiyan toplumu, bizimkiterin dinsel duygulannı daha da keskinleştinyor. O halde? Sorun orada değil? 378 13