27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

TARTIŞMA Doktora ve doçentlik için kriter gerekli Baria öztaş Sozlu sınavlarda keyfilik Bilim sınavında geçtiği halde sözlü sınavda üç kez çaktırılan Ismail Boztaş'ın üniversiteler arası Kurul Başkanlığı'na gönderdiği şikâyet dilekçesini özetle yayımlıyoruz: 1991 yılında doçentlik sınavı için başvurduğum Eğitim Bilimleri Program Geliştirme Anabilim Dalı'nda doçentlik sınavının yabancı dil ve bilim sınavı olan eserlerin incelenmesi aşamalannda oy birliği ile başanlı oldum. Fakat o tarihten bugüne kadar girdiğim üç sözlü sınavda (...) üç öğretim üyesinin gayretleriyle hep 32 oy çokluğu ile başansız sayıldım. Her nedense bu üyeler kendi alanlanna girmemi bu sınavın başından beri Istemediler ve bunu bana açıkça belirtmekte de hiçbir mahzur görmediler. Son sözlü sınavla da akademik hayatımı sona erdirerek muratlanna erdiler. Adı geçen bu üyelerin eserlerimin incelenmesi aşamasında olumlu oy kullanmaları eserlerimin çok mükemmel oluşu ve aksi kanaatin daima yargı yoluyla iptale mahkum olabileceği endışesinden ileri gelmiştir. Zaten bu üyeler daha sınavın eserlerin incelenmesi aşamasından bu yana kendi alanlanna neden girmek istedığımi hep sorgulayıp durdular. Halbuki meslek orijini itibariyle kendi içlerindeki kimi öğretim üyeleri de bu alana sonradan girmişlerdir. Zira yasalar kişilere diledikleri alanda doçentlik sınavlanna girme hakkı tanımaktadır. Bu hakkın sözlü sınav gibi hiçbir objektifliği olmayan keyfi kullanılabilecek ve adaya hiçbir savunma olanağı bırakmayacak bir sınavla yok edilmesi hem insan haklanna, hem de anayasaya aykın bir durumdur. Nitekim 1993 yılında girdiğim sözlü sınavda jüri üyelerinin bana karşı hissi ve olumsuz tutumunu daha baştan beri bildiği m için sorulara verdiğim cevaplan banda kaydetmiştim. Halen bir kopyası Danıştay'da bulunan bu band sınava girdiğim alan öğretim üyeleri dışında tarafsız davranabilecek bir bilirkişiye inceletildiğinde büyük bir haksızlığa kurban gittlğim açıkça ortaya çıkacaktır.1993 yılındaki sınavda sorulara verdiğim cevaplan banda almam ve bu nedenle de yukarda belirtilen jüri üyelerinden ikisini yargı yoluyla 1994 yılında gireceğim sınavda Danıştay'ın 1994/157 sayılı karanyla jüri dışı bıraktırmam, adı geçen üyelerin son girdiğim sınav öncesi de aleyhime yoğun bir kampanya başlatarak jürinin yeni üyelerini de etkilemesine neden olmuştur. Böylece yapılan bu sınav bir bilim sınavı değil de bir mücadele ve güç gösterisine dönüşmüştür. Sınav sırasında da yayınlarımdan hiçbir soru sorulmamıştır. Halbuki sözlü sınav eserierden ayrı düşünülemez. Sözlü sınav üç aşamalı bir sınavın sadece bir aşamasıdır ve hiçbir objektifliği ve bilimselliği olmayan bir sınavdır. Bu nedenle sadece sözlü sınava dayalı olarak yabancı dil ve bilim sınavında başanlı olmuş bir adayın bilimsel hayatını yok etmenin ve savunmasız bırakılmasının ne mantıksal, ne bilimsel, ne de insan haklan açısından açıklanabilir bir yanı vardır. Aynca son kurulan jürimde Program Geliştirme alanında olmayan jüri üyesi de vardı. Bu durum ve sınavda eserierden soru sorulmaması yönetmeliğe aykın bir durumdur. Üniversitelerin bu kadar elemana ihtiyacı varken 6 kitap ve 23 makaleye imza atmış, kitaplan yurtdışında da kullanı.lan ülkeye 30 yıl hlzmet etmiş bir öğretim jfclemanının salt kişisel ve hissi davranışlârta bilimsel hayatına son verilmesi Türk Milli Eğitimi'ne yarar değil zarar verecegi kanısını taşımaktayım. Bilim adamlığı dünyanın her yerinde yayınla kanıtlanır ve hiçbir yerde sozlü bilim adamı yoktur. Bu nedenle sözlü sınavların ya kaldırılması ya da kanıtlı hale getirilmesi bir gerekliliktir. Böylece bu tür haksızlıklann önüne geçilme olanağı sağlanmış olur. Hacattepe Üniversitesi MütercimTercümanlık Bölümü Öğretim Üyesi C umhuriyet Bilim Teknik dergisinin 396 ve 398 nolu sayılarında sayın Orhan Bursalı ve Sayın Prof. Dr. Öner Horcansu, ülkemizdeki doçentlik sorununu dile getirdiler. Bu yazılan okuyunca doktora ve doçentlik konusundaki Çarpıklıklaria yıllardır uğraşan bir öğretim üyesi olarak, bu yazıyı hazırlamaktan kendimi alamadım. Maalesef üniversitelerde hem doktora hem de doçentlik unvanı verilmesi hiçbir somut kritere dayanmadan, her sınav jürisinin farklı ve keyfi uygulamaları ile tam bir kaosa dönüşmüştür. Hem doktor (Ph D) ünvanının verilmesinde, hem de doçentlik sınavında, jüri üyelerini bağlayan hiçbir kriter yoktur. Şansına iyi jüri üyeleri çıkarsa! doçent olmak için bırakın, SCI giren dergilerdeki yayınlan ve sitasyonu, olmasını Türkçe dergilerde çıkmış doğru dürüst yayını bile olmayan, doçentliğinin geldiği son yılda, birkaç dergide baskıda belgeleri ile nice arkadaşımıza akademik ünvan dağıtılmıştır. Beni esas üzen, orijinal olmayan tezle Ph D ünvanını alan, jüri üyelerinin iyi niyeti! ile doçent olan Akademisyenlerin, yetiştireceği yeni bilım adamları ve yaptıracağı doktora tezleridir. Terfi eder gibi doçent, profesör ünvanını alan bu öğretim üyeleri maalesef kalitesi düşük yeni öğretim üyelerini yetiştirerek, üniversitelere iki kat kötülük yapmaktadırlar. Bu konuda dünyanın uyguladığı somut kriteıiere acilen ihtiyacımız vardır. Bunlardan en basiti doktora tezinin SCI ındex'e giren bir dergide yayınlanması koşulunun kesinlikle getirilmesidir. Kişi tezi bu şekilde yayınlandıktan sonra doktor ünvanını kullanabilmelidir. Bu teoride var olan pratikte uygulanmayan doktora tezlerinın orijinal olma zorunluluğunu bir ölçüde çözer kanısındayım. Doçent olabilmek için de SCI index'e giren dergide en az 3 yayınının ve 5 sitasyonunun olması zorunluluğu getirilmelidir. Bu sayılar ve rakamlar tartışılabilir. Aksi takdirde Cumhuriyet Bilim Teknik mecmuasımn 394 nolu sayısında Sayın Orhan Bursalı'nın belirttiği gibi 15 dış yayın, 464 sitasyonla doçet olamayan adaylann yanında hiç dış yayını ve sitasyonu olmayan pek çok aday da doçent olacaktır. Burada ısrarla şunu vurgulamak istiyorum. Ancak somut kriterlerle jürilerln keyfi davranışlan önlenebilir. Bu somut kriterlerin bir an önce uygulamaya geçmesi şarttır. Aksi takdirde kaliteden uzak akademisyenlerie üniversitelerimiz hiçbir yere varamaz. Lazer ışınıyla kalp ameliyatı ABD'de uygulanmakta olan açık kalp ameliyatlannda lazer ışınıyla yeni bir ameliyat biçimini Isviçreli cerrahlar da uygulamaya başladılar. Karbondioksit lazer ışınıyla cerrahlar kalp kaslannda çok ince delikler açıyorlar. Bu kanallar yardımıyla sol karıncıktaki oksijenli kanı phasariı kalp kaslan bölgesine akıtıyorlar. "Transmyokardiale Revaskularisation TMR" adıyla anılan yöntemle bugüne kadar 16 hasta iyileştirildi. Bu yöntem ABD'de birçok kalp merkezinde uygulanıyor. Bu yöntem özellikle, bypass operasyon ve kalp dolaşım damariannın kateterie açılması gibi klasik yöntemlerin riskli olduğu veya hiç mümkün olmadığı hastalarda deneniyor. nörobiyolog Larry Cahill, adrenalin ve narodrenalin hormonlannın belleği güçlendirdiklerini gösterdi (Nature, Cilt 371, sayfa 702). Bu maddeler stres ve heyecan durumlannda yan sinirler tarafından salıveriliyor Cahill ve arkadaşlan, deneklerde, bu iki hormon reseptörlerini bloke eden propanolol maddesi verdiler ve onlara bir öykü anlattılar. Bir hafta sonra bile denekler ve kontrol grubundaki insanlar öykünün sıkıcı detaylannı anımsıyorlardı, ancak korku verici bölümlerini ise kontrol grubundakiler çok daha iyi anımsıyoriardı. Bundan şu sonucu çıkardılar: Beyin bu yolla duygu tarafı ağır basan önemll bilgileri daha iyi tutabilir. Uçaklara üç boyutlu gözefleme radarı Havaalanlannda gözetleme kulesi görevlileri için, gökyüzünün üç boyutlu görüntülerini veren yeni bir radar cihazı geliştirildi. Bugüne kadar hava alanlannda uçuş koridorian ve uçak trafıği kuşbakışı denetleniyordu. Radar ekranında uçaklann bulundukları yükseklik ise sadece sayısal olarak okunabiliyordu. Aachen Teknik Üniversitesi mühendislerinin geliştirdiklerı ve tanıtımını yaptıklan Uç boyutlu radar görüntusü ise görevliye uçuşlan hacimli olarak gözetleme ve denetleme olanağını veriyor. Görevliler şimdi özel bir gözlük yardımıyla, gökyüzünü, istedikleri gibi değiştırebilecekleri bir bakış açısından denetleyebilecekler ve mili saniye ölçeğinde ekranda farklı görüntüleri akıtabilecekler. Ekran sıvı kristalden oluşuyor. Gözlük sayesinde beyinde gökyüzünün hacimsel bir görüntusü oluşmakta. Bazı gözetleme kulesi uzmanlan bu görüntüler için "kendimizi miki maus filmende sanıyoruz" duygusunu dile getirdiler. Bellek ve stress Yrd. Doç. Dr. tsmail Boztaş Herkesin bildiği bir gerçek şu: heyecanlı ve duygu dolu durum ve olaylar bellekte kalıcıdır. Ancak bu eski öğreti nörokimyasal bir araştırma ile doğrulanamadı. Kalifomiya Irvine Üniversitesi'nden
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle