Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
BİLİM DÜNYASINDAN Türkiye bilimde 4 basamak yükseldi Bilimsel makale sayısı 270 artınca, dünya sıralamasında da 42.'likten 38.'ciliğe yükseldik. Ufuk Tekin ürkiye'nin, bütün olumsuz koşullara rağmen bilim ve teknoloji araştırmaları yapan ülkeler arasında iyi bir noktaya doğru yükseldiği ortaya çıktı. Dünya çapında yayımlanan 4. bin dergide 'Türkiye kaynaklı' makale, araştırma sayısı 1986da 520 iken bu sayı 1987'de 591e, 1988de 660'a, 1989'da 824'e, 1990da 925'e, 1991'de 1080e ve 1992'de ise 1354e yükseldi. Çukurova Üniversitesi Iktisadi ve Idari Bilimler Pakültesi'nden Prof. Dr. Mahir Fisunoğlu, söz konusu ilerlemenin aslında paradoksal bir durum arz ettiğine işaret ederek "Bu yükselme demek değildir ki; Türkiye bilimsel yaşamdaki sorunlarını çözebilmiştir" dedi. 12 Eylül 1980 sonrası YÖK'le başlayan ve birçok bilim insanına göre olumsuzluklara neden olan bu sürecin, Türkiye'nin bi T limsel temposunu geliştirmesini yine de önleyemediği anlaşıldı Konuyla ilgili çeşitli veri çalışmalarını derleyen Ç. Ü.I.I.B.F. Iktisat Bölüm Başkanı Prof Dr. Mahir Fisunoğlu'nun aktardığı bilgilere göre ülkemiz 1986'dan itibaren bilim dünyasında sıçrama denebilecek gelişmeler kaydetti. Bu ilerleme kendisini somut olarak, dünya çapında yayımlanan üst düzeydeki 4 bin bilimsel dergide Türk bilim adamları imzalı araştırmalarda gösterdı. Dünyada bilim ve teknoloji kavramını öne alan yazıların yer alabildiği bu 4 bin ust düzeydeki dergide "Türkiye kaynaklı" makale, araştırma sayısı 1986'ya gelindiğinde 520 idi. Bu sayı 1987'de 591'e, 1988de 660'a, bir sonrası yıl 824'e, 1990'da 925'e, 1991'de 1080e ve 1992'de ise 1354e yükseldi. Türkiye böylece Romanya, Portekiz, Suudi Arabistan, Nijerya, Hong Kong ve Şili'yi geçerek 7 yıl önce 44 sıradayken geçen yıl 38 sıraya çıktı Prof Dr. Mahir Fisunoğlu, 19861992 yılları arasında bilimsel yayınlarını yüzde 62 oranında yükseltebilen 10 ülke arasında Türkiye'nin de yer almasının sevindirici bir gelişme olduğunu söylüyor Prof. Fisunoğlu, bilimde önde gelen 50 ülke arasında Türkiye'nin, Tayvan ve Güney Kore'nin hemen arkasında, Ispanya, Çin Halk Cumhuriyeti ve Meksika gıbi hızlı gelişen ülkelerin onünde 3 sırayı almasının başarı olduğu görüşünde. Aslında çelişkili bir durum Prof Dr Mahir Fisunoğlu, kendisi için de şaşırtıcı', hatta paradoksal' olduğunu belirttıgı bu gelişmenin, ancak başarılı, doyurucu bir çalışma ortamının ürünü olması gerektiğini vurguluyor. "Türkiye, bilim adamına gereken önemi veriyor mu?" sorusuna ise şu yanıtı veriyor Prof. Fisunoğlu "Sevindirici olan bu sonucun düşündü rücü yönü de vardır. Türkiye'nin ekonomik ve sosyal alanlarında dikkati çekmeyen bir gelişme temposunu, bilimsel yaşamda gerçekleştirebilmiş olması aslında paradoksiyal bir durum. Çünkü bilim yapan insanlara çok özgür ve doyurucu bir ortam sağlanmış değil Ancak şunu da söyleyebiliriz, en azından uluslararası niteliğini kanıtlamış ODTU, Boğaziçi ve Bilkent gibi üniversitelerimiz iyi bir noktadalar ve kimseye de çalışma alanı konusunda bir baskı iması bile olmamıştır." YÖK'le bırlikte doçent ve profesör olabilmek için yurtdışı yayın yapmış olma zorunluluğunun getirilmesinin, uluslararası bilim dünyasına biraz daha fazla girmemızi sağladığına işaret eden Prof. Dr. Mahir Fisunoğlu, "Türk bilim dünyasının eksilerini" şöyleözetledi: "Bilimde önde gitmenin temel dört ölçütü vardır Bunlar, her 10 bin kişiye düşen araştırmacı sayısı, bilimsel yayın durumu, bilime ayrılan payın gayri safi yurtiçi hasıla oranı ve icatlarla ilgili alınan patent durumu. Bu dört ölçütten bilimsel yayın dışındakiler maalesef iyi durumda olmadığımızı göstermektedir. Türkiye'nin yurtdışı ilişkilerinin artması bilimsel kaynaklara ulaşma kolaylığı sağladı. Bilgisayar ile donanmış olmamız, bilimsel makale artışında olumlu etkenlerdir. Ancak Yaban kedilerinin oburluğu Bir oturuşta bir antilopu mideye indiriyor. önce ciğer ve böbrekler yeniyor ve geriye sadece bağırsaklar bırakılıyor. Ç ıta ve gepar (acinonyx jubatus) gibi yaban kedileri, bir antilop ya da geyik avladığında, birkaç saat içinde geriye hiçbir şey kalmıyor. Ortama 50 kg ağırlığındaki erişkinler, günde 45 kg yiyecekle yetinebiliyorlar. Ama, fırsatını buldukları zaman da, 10 kilodan fazla eti iki saat içinde, hiç zorlanmadan mideye indirebilmekteydiler. İyi bir avdan sonra, önce clğer ve böbreklerl yemeye başlayarak işe koyuluyor, daha sonra sıra kaslara ve kemiklere geliyordu. Namibya Ulusal Parkı'ndaki gözlemler, yeni doğmuş bir Güney Afrika antilobundan (Antidorcas marsupalis) geriye sadece bağırsaklar kaldığını gösteriyordu. 16 kiloya kadar ulaşabilen bir başka antilop türünün (Raphicerus campestris) ise kafa . sını ve ayaklarını bırakıyorlardı. Ama, ortalama 40 kg gelebilen erişkin bir antilobu genelikle iskeletiyle birlikte yiyorlardı. Gepar yavruları 6. aydan başlayarak, avların kaburga kemiklerini kemirip kırabilmekteydi. Gepar aileleri aç sırtlanlar veya aslanlar tarafından kovalanmadıkça, genellikle avlarının başında birkaç saat kalıyordu. Ama, ele geçirdikleri ava ortak çıkanlar da olmuyor değildi. O zaman, son sözü güçlü olan söylüyor ve ziyafete konuyordu. Geparların, yakaladıkları avı aceleyle yemelerinin sebebi buydu. Başkaları gelmeden, oıabildiğince çok etı mideye indiriyor, zahmetli kemik kısmını sona bırakıyorlardı. ÇHa ve gepar gibi yabankedilerinin diş yapıları, sert kemikleri kırmaya pek elverişli değil. Buna rağmen, "Zoological Society of San Diego'dan John Phillips'in belirttiğine göre, bu çevik kediler avlarının sadece yumuşak ve sulu kısımlarını mideye indirmekle yetinmiyor, kemik ve kıkırdakları da yiyorlar. Çünkü buna ihtiyaçları var. Kemirmeyen yabankedilerinin diş yapılarında bozuk gelişmeler oluyor ve hayvanlar acı çekiyor. Köpeklerin ve sırtlanların kemik kırma ya çok elverişli geniş yüzeyli azı dişleri geparlarda yok. Kedilerde sivri gelişen azı dişleri deriyi ve eti çiğnemelerini k o laylaşttrıyor. Yine de sert mamaya gerek duyuyorlar Kafeste tutulan, kas ve sakatat etiyle beslenen genç geparların alt çe nelerindeki azı dişleri çabucak yukarıya doğru gelişiyor. Bu dişler yumuşak damakları, hatta çene kemiklerini bile delebiliyor Yabanıl doğada özgürce yaşayan hayvanlardaysa, böyle bir yaralanma şimdiye dek hiç gözlenmedi. (FAZ ade) 3442