24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

GEZİ NOTLARI 11 Ejderha Yılfnın sırtımdaki ürpertisi zeldir" duasını mırıldanırım Her ne hikmetse bugüne değin hiçbir ülkenin hiçbir sınırında güleryüzlü görevliyle karşılaşmak kısmet olmadı. Avrupası'ndan Asyası'na. Pasıfiğınden Iskandınavyasına değın pasaport kontrol noktalarında hep poyıaz esıyordu. Sankı ulkeye gıren heı yabancı görevlilerin babalarının tarlasını çiğnemeye gelmiş; suratlar bir karış aşağıda, davranışlar hoyrat, diller keskin... Hong Kong havaalanında da yine aynısı oldu. Uzak bir diyardan, uzun bir yolculuktan sonra, sırt çantamda oğlum Gezgin, hanımla birlikte 'filanca no'lu giriş noktası önünde pasaport polisine pasaportları uzattık. Yolcular görevlilerle fazla yakın ve samimi' olmasın diye yolcuların tezgâhtan ıki adım geride durmasını sağlayan kalın beyaz çizgi üzerinde beklıyoruz işte.,"o meşum Çin yüzü' yine karşımda Kaşlar askıya asılmış, bakışlar kısık, yüz hatları balmumuyla sıvanmışçasına mimiksiz. Ne düşündüğünü tahmin olanaksız. Yalnızca önündeki bilgisayar ekranıyla meşgul. Beş, on, on beş dakıka derken, pasaportlarımızı gerı uzattığında benım için artık çok geç olmuştu Tedavi olduğunu sandığım 'Çin sendromu' nöbetleri tekrar kendini belli etmeye başlamıştı. Ama bu kez kararlıydım. Sendromu yenecektim. Bir saplantıyı yok etmenin bence en iyi yolu onun üstüne üstüne gıtmektır Bu düsturdan yola çıkıp, havaalanından hemen sonra kente yöneldim Istiklal Caddesi' konumundaki Nathan Caddesi'ne ulaştım. Salâh Birsel'in dızeleriyle sarmaş dolaştım artık. "Beyoğlu Caddesi Honk Kong'da burada/Aman yavaş olun Çinlilere basmayın/ Doldurun çantaya en sarılarını " Çinlilere basmak ya da en sarısını çantaya doldurmak haddimize mi düşmüş! Ezilmemeye, "Ne vakit Çin yüzlü birini görsem, şimdi sırtıma hançerini saplayacak" diye ürperirim... Çin yüzlü sendromunu Hong Kong'da yenebilecek miydim? Ya~ı ve fotoğrafhır: Nadir Paksoy* zakdoğu Asya. kulturuyle, doğasıyla, kentleriyle. sokaklarıyla. kadınlanyla bende ne denli gizemli ve çekıci çağrışımlar uyandırırsa, erkeklerinin yüzleri de aksine o denli çekinici gelir. Biliyorum, otıyargılı bir duygudur, ama bunda bonım pek kabahatım yoktur. Kabahati, Joseph Condrad'ın, Somersot Maugham'ın, Graham Greene'nin, George orvvell'in yazdıklarında ya da Pekin'de 55 Gün'ün, Jord Jim'in, Kantonda Isyan'ın çocukluk ve ilkgençlik belleğimde yer etmiş görüntülerinde aramak gerekir. Ne yapayım, elimde değil işte! Ne vakit Çin yüzlu birini görsem, Ha şimdi sırtıma hançeri saplayacak' diye ürperir ya da kimbilir hangi afyon şebekesinin elemanıdır diye kuşkulanmm! Bu önyargılı düşüncelerin anlamsızlığına tam kendimi alıştırıp Sarı Irk konusundaki ürkutucü duygularımı sindirmek üzereydim kı, kor talıh'in birbiri ardına karşıma çıkardığı iki olgu, yaylı bir oyuncağın üstüne basıldıktan sonra birden bırakıldığında daha yükseğe fırlaması misalı, bende Çin yüzlü sendromu'nun tekrar zıplamasınayolaçtı: Önce videoda Ejderha Yılı'nı seyrettim. Mickey Rourke'un Çin maryasıyla mücedelesini izlerken, Çin mahallelerinden ve Çinli yüzlerden tekrar ürktüm Üstüne üstlük ve hemen ardından da yolum Hong Kong'adüştü! Ne zaman yenı bir ülkeye ayak bassam sınır kapılarında hep heyecan duymuşumdur Giriş noktalarının hiçbir zaman o ülkenin gerçek aynası olmadığını bilirim ve kazasız belasız şu pasaport kontrolünden geçsem de ulkenin beni bekleyen bilinmezliğıyle bir an önce kucaklaşsam diye tedirginleşırım Içimden. "Bir kere sınırlar, sınır kapıları, asık suratlı, Nemrut havalı sınır görevlileri aşıldı mı bence her ülke gü U Hong Kong'da ulaşımm bir kısmını çift katlı tramvaylar sağlar. Geleneksel vemodern yafsm içiçe. Hong Kong sokaklan canlı renklerin ve hareketli ticaretin istilasına uğramış. kaybolmamaya, cüzdanı onların çantasına doldurtmamaya uğraşıyorum Yatağından fırlamış sel gibi binlerce çekik göz oluk oluk üstümüze akıyor. Vakit iş çıkışı, mekân 67 milyonluk bu daracık kent ulkenin en ünlü ve işlek alışveriş ve ış merkezı Dört bir yanı ışıklı, cazibeli vitrinler sarmış Vitrınlerde gerçeği, sahtesi, taklidi binbir çeşit elektronik eşya, mücevherat "gel bana, al beni' diyerek hep bir ağızdan tempo tutuyor. Başım dönüyor, kulaklarım uğulduyor, gözlerim kararıyor Kendımı hemen yan sokaklara atıp, karşıma çıkan halk görünüşlü ılklokantaya bırakıyorum. Çengellere başaşağı asıh, cascavlak ördeklerin sallandığı vitrinı geçip, tavan pervanesinin serinlik alanı ıçındeki duvar dibi bir masaya çökuyorum. Kavrulmuş yağ, kızarmış baharat ve haşlanmış yeşilliklerden oluşan egzotik keskin bir kokunun genzimi yakmasıyla artık yavaş yavaş kendime geliyorum Yan masalarda ablak suratlar tasların üstüne eğılmış, çubukların devınımle yarış halınde ağızlar Garson geliyor Beni kendime ancak soğuk bıra getirebilir Garsonun simsiyah saçlarında hiç dökük yok, briyantinle arkaya yatırılmaya çalışılmış. Çalı gibi sert saçlar tarağa ve briyantine ısyan halinde havalara dikılmiş. Tüysu/ ablak yuzunden aşağı dökülen terler fanilasında takılıyor Üstünde kirli beyaz bir fanila, altında eprimiş yağlı bir şort, ayağında da tokyo terlikler var. Ayak tırnakları yağ, ter ve kırden sıyah bir hılalle çevrilmış Birayı masaya koyarken gulumsuyor, ön iki dişı altın kaplama Halktan bir Hong Konglunun tipik ömeği Sırtımı duvara veriyorum Kâğıt fenerlerde sarı loş ışıklar titreşiyor. Tavan pervanesi, ara ara bir yerlerden dinsel, mıstikçağrışımlı tütsüler üfürüyor. Hong Kong Hoş kokulu liman' demekmış. Şımdılerde hâlâ bu isme değer olduğu tartışılır Kokusu ne olursa olsun, dışarıda bambaşka bir dünya beni bekliyor. Daracık sokaklarda başıboş gayesizce kaybolmalıyım. Üskudar Beşiktaş Şehir Hatları vapuriarını andıran vapurlara binip keptin diğer yakası sayılan Hong Kong Adası'na geçmeliyım Gökdelenlerin gölgosinde Haliçvari sularda demirli küçük tekneleri mekân edinmiş onbinlerce insanın yaşadığı tekneköy'lerin kıyısında ('Causeway Bay) dolaşmalıyım. Yorulunca Aberdeen'e geçıp (Bu Iskoçya'nın değil Hong Kong'un Aberdeen'i) imparator görkemindeki yüzer lokanta Jumbo'nun efsanevi havasında biraz soluklanmalıyım. Ardından biraz ötedeki, Uzakdoğunun en büyük eğlence merkezi sayılan'Ocean Park'a (Okyanus Parkı) varıp, yunusların oyunlarını ızlemeli, havada sarmallar yapan raylı vagonlara kilitlenerek boşlukt? uçuyormuş duygusuna kapılıp şuursuz çığlıklar atmalı, sonra da James Bond'un filmlerin en birine konu olan küresel teleleriklerle tekrar geriye dönmeliyim Hava kararmadan iki katlı tramvaylara binip adanın ortasına ulaşmalı, oradan da tüm Hong Kong'u kuşbakışı süzen Viktorya Tepesi'ne tırmanan çelik kablolarla dağ tramvayının ön değil arka camında yer kapmalıyım. Tıkış tıkış banliyö trenlerinin en uzağına gidenine sığışıp Çin sınırı öncesindeki son istasyonda ortamın gizemıyle bütünleşmeli, sonra geri dönüp liman kıyısında bir bırahaneye daha çöküp Güney Çin Denizi'nden gelen esintilere kendımı bırakmalıyım Tüm bu düşüncelerimi gerçekleştirmek için önümde 34 gün var Sıcaktan çarpılmadan, sırttan hançerlenmeden, ara bir sokakta saldırıya uğramadan o 1kadar yerı dolaşabilirsem ne mutlu bana Her şeyden önce şu Çin yüzü sendromunu yenmem gerek Şunun şurasında başka bir şansım da yok herhalde 1997de Hong Kong zaten tamamiyle Çin olacak! ' Nadlr Paksoy.Antalya Tıp Fakültesl öğretlm üyesldlr. 25110
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle