Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
DENİZ BİYOLOJİSİ TEKNOLOJİ Denizin zehiri C umhuriyet Bilim Teknik'in 186. sayısında Sayın Dr. Necdet Tlına, "Oenlzde Yasam Nasıl Bozulur?" başlıklı yazısında "Deniz kenarında kumlar üzerinde oynayan, denize giren çocuğun vücudunda oluşan yaralar, kumlar üzerindeki bakterilerden mi yoksa deniz suyundakilerden midir?" sorusunu ortaya atmaktadır. Sayın Dr. Umur Gürsoy bu yazıda yer alan görüşlere katkı olarak Cumhuriyet Bilim Teknik sayı 193'te yayımlanan, "Deniz insanı Nasıl Hasta Eder" başlıklı yazısında thalassogenlc (denlzsl) hastalıklardan bakteriyel ve virüs kökenli olanlara işaret etmektedir. Her iki değerli yazar da insan sağlığım mevsimsel olsa da yakından ilgilendiren önemli bir çevre sorununa, genel hatları ile işaret etmektedirler. Bununla birlikte, Türkiye'nin gündeminde bulunan çevre sorunlarının denizle ilgili konularında sürekli vurgulandığı gibi denizel kökenli sağlık etkenleri, evsel atıklarla denize ulaşan bakteri ve virüslerle başka bir deyişle deniz kirlenmesi sonuçları ile sınırlandırılmaktadır. Antropojenik, sağlığa zararlı bu etkenlerin, sarılık, kolera, çocuk felci ve benzeri hastalıkların salgın veya bireysel olarak ortaya çıkışlarındaki rolleri, bugünkü bilgilerin ışığında yadsınamaz bir gerçektir. Ancak denizin insanı nasıl hasta edeceği sorusunun yanıtı salt bu karasal kökenli mikroplarla sınırlandırılamaz. Zira denizde yaşayan pek çok organizma, besin zinciri yolu ile insana kadar ulaşan ve semptomları, karasal kökenli antropojenik bakteriyel hastahklarınkine benzeyen ciddi sağlık sorunları yaratabilmektedirler. Yerleşım ve endüstri bölgelerinden kaynaklanan kirleticıler, akarsu sistemleri veya yüzey suları tarafından veya kanalizasyon deşarjlarından denizlere taşınmakta ve denizde olumsuz etkiler yaratmaktadırlar. Bu kirleticıler yarı kapalı denizler ve bunlara bağlı koy ve körfezler, başta olmak üzere suda veya sedimentlerde birikmektedirler. Bu bölgeler kirlenmeden en fazla etkilenen bölgeler oldukları kadar su ürünleri üretimi ve rekreasyon açısından da büyük önem taşırlar. Bu evsel ve endüstriyel atkların içerdiği doğal dengeye ve sağlığa zararlı maddelerin gerek besin gerekse denizsuyu ile dırekt temas yolu ile ınsanlarda ciddi sağlık sorunları yaratır. Bununla birlikte deniz ortamından kaynaklanan sağlık sorunları, yalnızca bu insan kökenli hastalık ajanlarına bağlı değıldir. Denizin bünyesindeki thalassogenic bir çok etken de antoropojenik hastalık etkenlerinden daha hafif olmayan ciddi sorunlar yaratabilmektedirler. Doğada her zaman var olan bu toksin üretici crganizmaların antoropojenik etki halinde yaşayan canlılar, bu toksinlerden etkilenmezler. Diğer bir etkilenmeme durumu da özellikle besin zincirinin en tepesinde oturan ınsanoğjunun zarar görmesıne neden olan. biyoakümülasyon (birikim) yapabilen canlılar grubudur. Büyük bir bölümü tek hücreli, mikroskobik, bitkisel plankton organizmalarının oluşturdukları biyotoksinler, bu fitoplankterierle beslenen daha yüksek organizasyonlu, örneğin, balık, midyeler, karides vb canlıların dokularında, bu taşıyıcılara herhangi bir zarar vermeksizin ve ortamdakinden çok daha yüksek konsantrasyonlarda birikebilmektedirler. Fitoplankterler dışında, kendileri biyotoksin üreten diğer canlılar, deniz şakayıkları, deniz anaları, deniz salyangozları, deniz yıldız ve kestaneleri, balıklar gibi çok farklı gruplarda yer alırlar. Bu zehirli organizma türlerinden önemli bir bölümü Türkiye denizlerinde de bulunmakta ve zaman zaman sağlık sorunları yaratmaktadırlar. Sadece karasal kökenli mikroplar değil, denizden kaynaklanan bazı zehirler de insan sağlığım tehlikeye sokar. Hidrobiyolog İlham Artüz lerle bir ilişkisi olmadığı düşünülebilir. Bu ancak kısmen doğrudur. Toksikolojik etkileri açısından büyük önem taşıyan ve genellikle deniz renginde de değişimler yaratan (Redtide), plaktonik bazı organizmaların, evsel ve endüstriyel atıklarla denize ulaşan fosfat nitrat, nitrit gibi besleyıci tuzların etkisi ile kütlesel çoğalmalar yaptığı bilinmektedir Bu alg çoğalmaları nedeni ile üretilen toksinler midye türü canhlar veya balıklarda birikerek besin yolu ile insana kadar ulaşmakta ve ölümcül etkiler yaratabilmektedir. Biyotoksinler, doğadaki canlıların meta Atom santralı gaz santralına dönüşüyor Biyotoksin içeren başlıca denizel organizma bolizma faaliyetieri sonucunda oluşturdukları savunma veya saldırıya ve özellikle de nesillerinin korunmasına yönelik zehirli maddelerdir. Bunlara karasal canlılardan an, akrep, yılan ve çıyanlarda ve mantarlar başta olmak üzere bazı bitkilerde de rastlandığını biliyoruz. Denizterde yaşayan organizmalardan bazıları da benzer amaçlarla biyotoksin üretmektedirler. Bu zehirli metabolik ürünlerin büyük bölümü ve özellikle de en etkili olanları, kurbanlarının sinir sisteminde bozukluk yaratan neurotoksinlerdir. Biyotoksinler, bundan etkilenen canlıların hücre zarlarındaki iyon değişimini engelleyerek membranların depolarizasyonuna yol açaıiar. Depolarizasyon olayı, sinir hücrelerinin uyarma ve iletişim yeteneklerini bozduğu gibi bunun sonucu olarak kasların kasılma özelliklerini de ortadan kaldırır. Biyotoksinler, deniz canlılarının birbirleri ile ılişkilerinde olduğu kadar, insan sağlığı açısından da büyük önem taşırlar. Biyotoksinlerin insandaki etkileri az veya çok ancak genelde olumsuz sonuçlar verir Bunu deniz organizmalarının hepsı için söylemek doğru olmaz. Zira bazı toksik etkili canlı türleri ile symbiyoz (ortak yaşam) gruplan: Biyotoksinlerin insandaki etkileri, türüne, alınış dozuna bağlı olarak farklılık gösterır. Bu etkiler cilt veya ağız yolu ile (besinle) alınışlarına göre de değişir. Cilt yolu ile zehirlenmelere avcılık dalma ve yüzme gibi profesyonel veya amatörce faaliyetler sırasında, vücudun söz konusu biyotoksini salgılayan organizma veya salgıladığı maddelerle direkt teması neden olabilmektedir. Bu temas deyimine deniz kestanesi ve yıldızı gibi veya bazı balıklarda olduğu şekilde zehirli dikenlerinln batması olayları da dahildir. Biyotoksinlerin insan sağlığı üzerindeki çok olumsuz etkileri, ülkeler arası su ürünleri trafiğinde çok duyarlı kontrol mekanizmalarının ve kurallarının oluşmasına neden olmaktadır. Bugün için üzerinde en fazla durulan nokta, bir su ürününde biyotoksin bulunup bulunmadığı ve bunun oranlarıdır. Türkiye'de de su ürünleri endüstrisinde modern değerlendirme, bu arada besinlerin değerinı değiştirmeden ve tazeliğini koruyarak saklamaya yönelik şokdondurma ve muhafaza yöntemlerinin uygulanmaya başlaması ve bunda gerçek bir başarıya ulaşılmış oluşu kıvanç verici bir gelişme olarak belirtmeye değer. D ransız elektrik şirketi, EDF, eski nükleer enerji merkezlerinin gaz türbinlerine dönüştürülmesiyle ilgili bir tasarının ön hazırlık çalışmasını yakında tamamlayacak. Bu işlemın gerçekleşmesi durumunda ilk kez dünyada kullanılmayan bir nükleer güç tesisi başka bir işleve kavuşturulup yeniden açılacak. Aynı zamanda bu araştırma önemli bir politik değişımın de göstergesi. Yaklaşık 20 yıl boyunca Fransa'nın seçeneği nükleer enerji yönündeydi. Günümüzde ise EDF, ekonomik nedenlerle ve değişen arz talep düzenine yenilik getirmek amacıyla elektrik kaynaklarını çeşitlendirmeyi tasarlıyor. Fransa'nın gittikçe artan elektrik dışsatımı, enerji istasyonlarının ekstra gücünün kullanımını da gerektiriyor. EDF'nin tahminine göre üç yıl içinde ekstra enerji bütünüyle bitecek ve yerel ihtiyacı karşılamak için daha çok güç üretimi bir zorunluluk haline gelecek. Nükleer enerji merkezleriyle kıyaslandığında gaz türblnlerl enerji üretimi açısından daha «Iverişlidir. EDF, grafit reaktörlerini gaz türbinlerine dönüşlürmek için çeşitli araştırmalar yapıyor. Bu reaktörlerdeki elektrik tesisatının ömrü reaktörünkünden daha uzundur. Chinon'daki bir grafit reaktörü kapatıldı, diğer ikisi ise 1995'e kadar devre dışı bırakılacak. Bunlardan SaintLaurentdesEaux'daolanı, bir doğal gaz merkezine oldukça yakın. Bu proje başarıya ulaştığı takdirde Fransa'daki nükleer istasyonların büyük bir bölümünün devre dışı kalacağı gelecek 15 yıl içinde dönüştürme işlemi daha da hız kazanacak. (a.h./n.s.) F 20410