Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
D İ L B İ L İ M VE KÜLTÜR Doğu Karadeniz'de dilkültür bağlantısı Doğu Karadeniz'ln hangi vadisinde yaşarlarsa yaşasınlar, bu insanların hepsi ortak kültüre ve psikolojiye sahiptir. Müslüm Karadayı Tükçe ögratmeni havi'de ise "mohtl" denildiğini açıklamaktadır. Ardesen'de ise "komoğtl" denildiğini örnek olarak vermektedir. "Ela" Çaykara ve Maçka Rumcasında "gelmek" anlamında kullanılmaktadır Pazar Lazcasına Rumcadan girmiştir. "Mohti" sözcüğu ise, Güney Kafkas dillerinden Gürcücede "mosvli" biçimindedir. Artvin'e bağlı Kemalpaşa Hemşinlilerinin dilindeyse "eguşıgelmek" denilmektedir. Ermenice ile çok yakın bir dil oldugunu birçok örnekle ispatlayabileceğimiz Hemşıncenin "eguş" sözcüğü Ermeniceden "gale"yle ilışkilidir. Hatta "ela" sözcüğünün de Rumca oimayıp, Ermeniceden kaynaklandığını söyleyebiliriz. Çünkü Pontus Rumcasında ve Yunancada "gelmek" eyleminin adı "erhome"dir. Dolayısıyla Maçka ve Çaykara Rumcasına Ermeniceden girme ihtimali söz konusudur. Yine aynı tarihli yazıda "Islamdan sonra her şey ilmi olmuştur." denildikten sonra, Lazların bugün dillerine girmiş olan "masa, soba, pencere, cam, baba, nana, kalem, cami, mektep" sözcükleri örneklenmiştir. Şu bilinmektedir ki, Doğu'da Islamiyet, Budizm dinleri, Batı'daysa Hıristiyanlık ve Musevilik dinleri, yayıldıkları coğrafyalarda yaşayan ulusların diline Arapca, Latince ve Sanskritçe dillerinden sözcükler de taşımışlardır. Kaldı ki, verilen örneklerde geçen "soba" sözcüğü Italyanca'dır. Karadeniz' de sobaya "peşko" denmektedir; bu sözcük ise Rusça'dan girmiştir. "Kalem" ise Sanskritçe kökenlidir. Yunancada "kalemos" biçiminde geçer. Yine Grekçe "trapeza:masa" sözcüğünden kaynaklandığı konusunda ortak bir göruşe sahip olunan Trabzon'la ilgili olarak, araştırmacı Ahmet Dlkmen "tesare:dört" sözcüğü ile "pouspodos.ayak" sözcüğünün birleşmesinden meydana gelen "Tesarepusus"u köken almaktadır Arkadia'dan gelen göçmenlerin, bu yörede kullanılan bir yemek masasına dayanarak bu adı verdiklerini de eklemektedir. Türkçeyle ilgisizliği açıkken, son zamanlarda "Trabzon" sözcüğünün Türkçe olduğunu iddia edenler ortaya çıkmaya başladı. Bu kentin ilk kurucularının Trab Türkleri olduğu ileri sürülüyor. 22 Tdrkce bir iki Lazca aradeniz; hırçın dalgalarını yansıtan sinirli ve atak insanıyla, onların diğer bölgelere hiç benzemeyen konuşmalarından aktarılan fıkralarıyla ve tükeneme tehlikesi gösteren hamsisiyle tanınır. özellikle Doğu Karadeniz, denizden itibaren yükselen dik yamaçlarda fındık, çay ve mısır üretimiyle yaşamlarını sürdüren çileli insanların yaşadığı bir bölgedir Yeşilin her tonunun insanın gözünü aldığı ve 510 km'de bir vadi ağızlarına kurulmuş bulunan küçük kentlerin dışında dağınık köylerin dağa taşa serpildiği bu bölgede, çok değişik dillerin sözvarlığına rastlamak mümkündür. Bu yazının güttüğü amaç, bölge halkının kültürlerini yansıtan yonlerini ortaya koyarak, insanlığın coğrafyalara göre kültür etkileşimlerini irdeleyon çalışmalara katkıda bulunmaktır. Tarih, budunbilim ve dilbilim, kazıbilim verileriyle bütünleşerek, insanların toplumsal gelişimini açıklamakta hâlâ çözüm bekleyen sorunlara ışık tutmaya çalışılan bilim dallarıdır. Dilbilimin alanlarından biri olan "karşılaştnmalı dllbillm" ise. özellikle bu konuda bize yol gösterır. Bu alanda yapılan çalışmalar sonucunda etimolojik sözlükler ve karşılaştırmalı sözlükler hazırlanmaktadır. Bu sözlükleri ortaya koyarken, kökenlerinin güvenilirliği bakımından sözcüklerin, kültür alanlarını da dikkate almak gerekmektedir. Dolayısıyla, Doğu Karadeniz'den derlediğimiz sözcüklerden, bölgenin maddi kültürünü yansıtanlarla temel sözvarlığına giren sayılar, akrabalık adları ve önemli fiilleri burada değerlendirmeyi uygun ve yeterli görmekteyim. Karşılaştırmalı bir sözlüğü oluşturmak için yürüttüğüm çalışmanın ise, uzun zaman alacağını sanıyorum. Dilbilimci olmadığı halde, Karadeniz ve Kafkaslarda konuşulan diller üzerinde değerlendirmelerde bulunan tarihçi veya başka mesleklerden insanların yazılarını okudukça, bilimin önyargı veya şovenızmi yere vurdugunü bir kez daha gördüm. Trabzon'da yayımlanan "Karadenlz" gazetesinde Sayın Mustafa Yazıcı imzasıyla yayımlanan "Doğu Karadenlz Türk KOHüründe Lazlar" adlı yazı dizisinde, Lazların "Alaz" Türkleri olduğu dille* rinden alınan sözcüklerle ispatlanmaya çalışılmıştı. Yazarın bu görüşünü, Sayın FahretUn Kırzıoğlu'nun Trabzon'da verdiği bir konferanstaki bilgılere dayanan bu iddiayı (Kırzıoğlu, makalelerinde de Lazların Megrellerle hiçbir ilişkilerinin olmadığını, Megrelleri suçlayıcı ifadeler kullanarak açıklamaktadır.) bizzat Yazıcı'nın Kullandığı örneklerle çürüten makalemi, Karadeniz gazetesine yazık ki yayımlanmamıştı Işte eleştirilerim: 26.10.1989 tarihli gazetedeki yazısında Yazıcı, Pazar Lazcasında "ela" sözcüğünün "gel" anlamında kullanıldığını, Ar25016 K Kasım 1986 tarihli Karadeniz ve Kuzey Haber gazetelerindeki haber yazılarına göre, Sayın F. Kırzıoğlu, bu iddiasının dayanağı olarak "KimmerKumarlar"ın Karadeniz bölgesine yerleşmelerini göstermektedir. Bunların bıraktıkları eserlerin "göçebe hayatı'nı yansıttığını da eklemektedir. Birincisi, her göçebe hayatın Türklere özgü olmadığıdır. Bu hayat, toplumların belli bir aşamasına tekabül eder ki, coğrafyalara göre kavimlerin ortak ürünlere sahip olmasına da vesile olmuştur. Ikincisi, eski çağlardaki kavimlerin, bir ulus olmaktan çok ortak coğrafyada yaşayan ve söz varlıkları birbiriyle kaynaşan topluluk özellikleri göstermeleridir. Ermenilerin, Trakya'dan gelen kavimlerle Friglerin kaynaşmasıyla etnik kimlik kazanmaları ve Kürtlerin duruma buna örnek verilebilir. Sayın Fahrettin Kırzıoğlu gibi Sayın Tuncer Gütonsoy, Ahmet Arvasi ve Sayın Vecibe Hatiboğlu da, Anadolu'da konuşulan dilleri Türkçe'ye bağlama yolunda "işlev" görmektedirler. Bugün bilim dünyasından tümüyle uzaklaştırılmış olan "Güneşdil" teorisinin hortlatılmasından başka bir anlama gelmeyen bu tür çabalar, aslında eski bir tarihi olan ve çok geniş alanlarda varlığını sürdüren Türklerin küçümsenmesi anla üç dört beş on onbir yirmi jurcur sum otho vitoar eçi hut vit ar Megrelce arti juri sumi othi hoti viti vitaarti oçi Gürcüce erti sami othi huti tertmeti oçi ati ori nemşınce mek ergüz yiyek çors hıng dase dansnumek son Uıınıılıııııı Ermenice erkov erek cors hing tase tasnovvmek kson mek Rumca ena, enas, mia dioziya tria teseratefra pentependa deka endeka ikosi» mına da gelmektedir. Güneşi balçıkla sıvamanın anlamı yoktur. Doğru olan, bütün dillere ve uluslara saygı göstermek; ayrıca, bu halkların evrensel kültürü yakalayacak bir dil oluşturmalanna katkıda bulunmaktır. Bu bakımdan, temelsiz iddialarla kitlelerin beyninin kurcalanmasına meydan vermemek gerekmektedir. Ortâk dil Türkçenin dışında Doğu Karadeniz'de Rumca, Lazca, Hemşince, Megrelce ve Gürcüce konuşulmaktadır. Rumca hariç diğer dillerin Sovyetler Birliği topraklarında da konuşulduğunu biliyoruz; özellikle Gürcistan'a bağlı otonom bölgelerde Bu bölgelerde ayrıca Çerkezce, Abazaca, Ubıh ve Kabartayca dillerinin de konuşulduğu ortada olduğuna ve Tiflis Üniversitesi Türkologlarından O. Gigineyşvili'nin incelemelerine göre bu dillerin Kafkas dil ailesinin ortak özellerine sahip olduklarını öğrendiğimize göre, dikkatimizi çeken hususiarı şöyle sıralamak mümkündür: 1. Ortak olan seslerl: Gürcüce, Lazca, Megrelce ve Hemşincede sertyumuşak diye adlandırılan ünsüzler vardır. Bunlar yumuşak ç (tsch, çima:yağmur), k(Arapça'daki "kaf", kali:boyun), x (Arapça'daki "ha", xut:beş), yumuşak p (papuli:dede) yumuşak uzun z (tse, zana:yıl), w (wit on;kow:lnek) dir. Bu seslerin oluşumunda Kafkasların çetin doğasından ve Karadeniz'in hırçın dalgalarından yansıyan hışırtılı bir hava hâkimdir Diğer yandan Gürcücede "ö, ı" ünlüleri bulunmamaktadır. Lazca ve Megrelcede de bu iki ünlü bulunmazken, Hemşincede "ı" (babrdede" vardır. Pontus Rumcasında da, Yunancada olduğu gibi "ı,ö" ünlülerine pek rastlanmaz. Doğu Karadeniz halkının Türkçeyi konuşurken ünlü uyumuna hiç uymayan biçimde sözcükleri çıkarmasının ve fıkralara malzeme olmasının sebebi, bu olsa gerek. Türkçe'de sözcük başlarında "ğ" sesi bulunmazken, Kartveli dillerde ve Rum