Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
ARAŞTIRMA GAP ve tuzlu toprak tehlikesi Ismail Murat Bugüne kadar uygulanan sulama projelerinin toprakları tuz çöllerine çevrilmesi, tarım için yeni tehliketer doğurdu. ulama ve su, tarımın başlangıcından bu yana verimli toprakların önkoşuluydu. Ne var ki yanlış sulama politikaları bugün artık göz ardı edilemeyecek sorunlar yarattı. Dünyanın dört bir yanında bu yanlış politika sonucu olarak verimli toprakların yerinde tuz çölleri uzanıyor. Yapay sulama kanallarıyla yeşil vahalar, verimli bahçeler yıldan yıla verimsiz arazilere dönüşüyor. Plansız sulama tarım alanlarının ölüm fermanını vermekte. BİLD DER VVİSSENSCHAFT dergisi Mısır'da Assuan barajı ve Güney Kaliforniya'da yaşanan tuzlama felaketinden sonra GAP'la Fırat'ın sulanndan yararlanacak Türkiye topraklarının da aynı felakete uğrayacağını iddia etti. Konuya ilişkin yazıyı hazırlayan araştırmacılar bir zamanlar Dicle ve Fırat nehirlerinden sulanan Mezopotamya'daki eski tarım alanlarının Babillıler döneminde çok verimli olduğunu, ancak sulamayla gelen tuzun bu toprakları mahvederek çöle dönüştürdüğünü belirtiyorlar. Tarihte inka ve Aztek uygarlıklarının da sulama kanalları nedeniyle aynı felaketle karşılaştıkları biliniyor. Tarihte ve bugün sulama ve toprak tuzlanması bir madalyonun iki farklı yüzünü ifade ediyor. Söz konusu problemin en güncel örneğini özellikle Mısır'da göztemek mümkün: Yirmi yıl önce bir teknik mucize olarak görülen ve Mısır tarımını "ihya edeceği" düşünülen Assuan barajı ve ona bağlı sulama projesi ardında tam bir düşkırıklığı ve tarım felaketi bıraktı. Bunun sebebi sulama alanlarının yerini birkaç yıl içinde verimsiz tuz tarlalarının almasıydı. Mısır/Assuan örneği ve Nil Vadisi felaketi bir istisna değil. Yanlış sulama politikasının kurbanı olan başka bir bölge Güney Kaliforniya toprakları. Birleşik Devletler'in en büyük tarım alanlarından olan bu bölge de otuz yıl içinde sulama nedeniyle 4 milyon hektarlık tarım arazisi, yani toplam arazinin yüzde 27'si sulamaya bağlı tuzlanma nedeniyle kullanılmaz duruma geldi. Dünya çapında bir tarım sorunu olan tuzlanma nedeniyle bugün gelişmekte olan ülkelerin tarım arazilerinin yüzde 18.4'ü işe yaramıyor. Daha 1983 yılında Mısırlı coğrafya profesörü Fuad N. ibrahlm "tuzlanma ve alkallleşmeye bağlı toprak bozulmasına" dikkat çekmişti: Tarım alanlarında yoğun sulama sonucun S Sulama sonucu biriken tuzlar da yer altı suyu seviyesi 3 metre derindeyken 1.5 metreye yükseldi. Bu yüzden su içinde çözünmüş tuzlarla birlikte toprak yüzeyine çıktı ve buharlaştı, suyun içinde çözünmüş tuzlar da bir kabuk gibi topragın üzerini örttü. Tek bir tarım döneminde hektar başına 35 ton tuzun (sulamaya bağlı olarak) tarlaları kapladığı düşünülürse felaketin boyutları daha iyi anlaşılır. Ayrıca havadan rüzgâr yoluyla gelen tuzlu tozları buna eklemek gerek. Yağmurlu bölgeler tuzlanma konusunda daha şanslı, çünkü yağışlar toprağın tuzlanmasını önlüyor, toprağın tuzunu yıkıyor. Buna karşın kuru iklimlerde buharlaşmayla topraktan kılcallık olayı ile yukarı doğru yükselen zemin suyu beraberinde tuzu yukarı çıkarıyor. Bitkilerin emme gücü tuzlu topraktan suyu çekmeye yetmediğinden, tuzlu toprakta bitkiler sulandıkları halde kuruyorlar. Tuzlamaya karşı bir tedavi reçetesi ne yazı ki yok. Tek çözüm yeni sulama yöntemlerlnin bulunması olabilir. Farklı yaklaşımların ortak paydası ise bol ve hedefli sulama ile tuzun yıkanması. Uzmanlara göre tropik ve ılıman bölgelerde şiddetli yağışlar, topraktaki tuzun yıkanması ıçin yeterli olmakta. Ancak her bölgede yağışlara güvenilemeyeceğine göre uzmanlar tuzlu toprağın yıkanması gerektiğini söylüyorlar, ancak bu yıkama suyu drenaj boruları ile ayrı havuzlarda toplanarak tuzlu suyun yeniden yer altına gitmesi önlenmeli ve kısır döngü kırılmalı. Tuzlanma tehdidi altındaki Israil ve Avustralya'da damlacıklı sulama yöntemi deneniyor. Cumhuriyet döneminin Türkiye'de giriştiği en kapsamlı proje olan GAP'ın yazgısının tanma açılan topraklarda tuzlanma (elaketiyle son bulmaması için gerekli önlemler şimdiden alınmalı. D 'uzul çağların nedeni ne?", "Göktaşı çarpmalan evrimi nasıl etkiledi?", "Dinozor egemenliğine göktaşı mı son verdi?", "Buzul hareketlerini ne yönlendihyor?"... Son 45 sayıdır dergimizde gezegenimizin geçmiş yaşamına, yer bilimi, yer fiziği, iklim, paleontoloji vb. açılarından inceleyen, sorular yönelterek yanıtlar arayan yazılann birbiri ardına yayımlanması bıktırdı mı? Bir okurumuz yakınıyor: "Sanki bilim her şeyi bırakmış, dinazor ve buzul çağlarıyla uğraşıyor". Yeryüzünde iklimin bizler için önemi, atmosferin bileşimini fosil yakıtlarla değiştirmeye başladığımızın; itici gazlarla ozon tabakasını deldiğimizin ayırdına vardığımız son 2010 yıldır bilince çıktı. Doğaldır ki bundan önce de bilim adamları, yeryüzünün geçirdiği iklim dönemlerini araştırıyordu. Ancak iklimin kendi doğal seyri, iç dinamizmi dışında, insan eliyle de değiştirilebileceği görülünce, bu konu geçmişi, bugünü ve geleceğiyle tartışılmaya başlandı. Böylece bir bilim konusu "kapalı devre" olmaktan çıkıyor ve açıkta tartışılmaya başlanıyordu... Bir lise öğrencisinin, bir ev kadınının, bir balıkçının "buzul dönemi gelir mi" sorusunu düşüncelerinde dolaştırması, çok hoş bir durum, öyle değil mi? Evet, bilim adamları "buzul dönemi gelebilir, gelecektir de" görüşündeler. Gezegenimiz böyle devresel dönemlere sahip... Napalım ki o da yaşıyor. Nefes alıp veriyor. Kolunu kaldırıyor, ayağını oynatıyor, başını kaşıyor. lnsanlardan tek ayrıcalığı, bütün bunlan, bizler gibi 6070 yıllık kısa, çok kısa dönem içinde değil de şöyle on binlerce, yüz milyonlarca devrelerde yapması... Hiç acelesi yok gezegenimizin... tklimbilimciler "Pekin'de kelebek kanat çırpsa, New York'ta fırtına olabilir" der. Bu sözle atmosferik olayların karmaşıklığmı ve çok kolay etkilenebilirliğini anlatırlar. Atmosferokyanus ilişkisi sonucu buzullann yer değiştirdiği, kıtaların kaydığı (Anadolu kaç yüz bin yıl sonra Kutup bölgesinde yeni yerini alacak) bir gezegende, insan da etkilenecektir; yartnını düşünecektir ve hangi önlemleri alabileceğini araştıracaktır (işte canlı gezegenderi belki de tek ayrıcalığımız...) Bu sayı, iklim ve buzullara ilişkin yazı yayımlamayacaktık, ancak hem gündem yazısı bu konuda oldu, hem de yazarımız Asimov, karbon ve tahhleme yazısında tuttu buzullar dönemine ilişkin bir noktanın böylece nasıl berraklığa kavuştuğunu yazdı. Sanki konu kalmamış gibi!.. Gelecek cumartesiye kadar, sağlıklı bir hafta dileriz.. B H AFTAN IN G Ü N D E M İ O K U R D A N B İ Z E Reçete yok Alternatif Tıp 26 Mayıs 1990 tarihli derginizde yay/m/anon "Alternatif Tıp var mıdır?" başlıklı muktubun yazan sayın Prof. Dr. Hüsrev Hatemi, "Alternatif Tıp" deyiminin "aslında yanlış kullanıldığı"ndan yakınıyor. Oyso bu deyimi yalnızca "alternatif" sözcüğünden yola çıkarak "böyle" tanımlamak daha ifin başında yanlış yöne sapmak olur. Batının son yıllarda çok sık kullandığı "alternative" kavramı, ayrıca "complementary" (tamamlayıa) ya da "bolistic" Ibötöncüll nitelikleriyle tanımlanmalda. Bu tanımlardan anlaşılacağı gibi "bilimsel tıbbın yerine başka bir şeyler koymak" çabası yokfur. Yalnızca sayın hocamızın "unutulmuş ve çatı katına, bodruma atılmış eski yöntemler" dediği yöntemlerin tıp bilimine tekrar kazandınlmasına çalışılmakta. Sorun dünya çapında Sayın Prof. Hatemi'nin, bu yöntemlerin "Hekimler tarafından, özellikle fakülteler tarafından incelenmeleri ve ders programlarına alınmaları çok uygun olur" önerisine yürekten katılıyorum. Ancak bu yöntemlere karşı çıkanlar maalesef en başta bekimlerdir. Bu yüzden tıp dışı ve ehliyetsiz kişilerin eline geçme tehlikesi içindedir. Asıl biz Sayın Hatemi'ye sormak istiyoruz: Alternatif Tıp yöntenleri hekimlenmiz tarafından bu köçümsemeyi hak etmiş midir? Dr. Kamal Nuri özckan Altarnatif TIP Dergiti Cumhuriyet BilimTeknlk • Sahibi Cumhuriyet Matbaacılık ve Gazetecilik Türk Anonim Şırketi adına Nadir Nadt • Genel Yayın Müduru Hasan Cemal • Müessese Müdürü: Emlne Uşaklıgil • Yazı işlerı muduru. Okay Gönensln • Yayın Yönetmenı: Orhan Bursalı • Grafik Yönetmen: Tüles Hasdemir •