Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
KISA HABERLER üzyıllar önce gökyüzünü inceleyen bilim adamları, Ay'ın yüzeyinde glzemll ışık parıltıları gördüklerini belirtmişlerdi. Bu durum günümüz astronotları tarafından da gözlemlenmesine karşın hiç kimse, ayın nlçin ve nasıl arasıra kıvılcımlar saçtığına tam olarak bir açıklama getiremedi. Ancak Lockheed Roket ve Uzay Kuruluşu'nda iletişim mühendisi ölan Rlchard Zlto, bu yüzyıllık gizemi çözümlediğine inanıyor. Zito, Ay taşlannın kimyasal bileşimini incelediğinde bunların helyum ve argon türü uçucu gazlar içerdiklerini belirledi. Taşlar kırıldığında başıboş kalan elektronlar gazı tutuşturup kıvılcımlar saçıyorlardı onun görüşüne göre. Gerçekte de Ay örnekleri laboratuvarda parçalandıklarında ince ışınlar oluşuyordu. Taşların Ay yüzeyinde parçalanmasının nedeni nasıl açıklanır? Zlto, ışık parıltılarının yüzeyin aşırı ısındığı ya da soğuduğu zamanlarda göründüğünü söylüyor. Isıdaki bu ani değişim, soğutulmuş bardağa kaynamış su doldurulduğunda meydana gelen çatlama ışlemine benzer olarak temel parçalanmaya yol açıyor. "Dlğer bir olasılık Ise meteorların taşlara çarpıp onları parçalamaları" diyor kendisi. Ayrıca bazı sismik hareketler, başka bir deyişle Ay sarsıntıları da Ay taşlarını parçalayabiliyorlar. (a.h.omnl) Ay üzerinde kıvılcımlar Y Jean Michel Cousteau Okyanus diplerinde ilk uzay yürüyüşü Dr. Sylvia Earla, derin okyanus zemininde bağsız olarak yürüyerek Neil Armstrong'un ayda attığı adım kadar önemli iş yaptı. "Derin, el değmemiş okyanus alanları" oluşturmak ve buraları insanlığın bankaya yatırılmış yedek akçesi olarak tutmak: İşte Cousteau'nun düşü... K Bak anne, bu bir Ykromozomu ızımın New York'ta gittiği uluslararası okulun mezuniyet töreninde bütün dünya sanki gözümün önünde resmi geçit yaptı: Gepgenç koca bir dünya. Genç Avrupalılar vardı, Afrikalılar, Asyalılar... Iraklılarla yan yana iranlılar, Ruslarla Çinliler ve Amerikalılar. Oğfencilerde yıllar boyu aynı sıraları paylaşmanın getirdiği derin bir dostiuk duygusu yayılıyordu... Bu birlikte öğrenme yılları her tür etnik anlaşmazlıktan, düşmanlıktan ulusal kıskançlıklardan uzak, biçimlendirici yıllar olmuştu; genç ve masum insanlar, insanlık karmasından tek bir aile, dostlardan oluşan bir aile dökmüşlerdi kalıba. Dr. Earle, şöyle yazıyor: "Yüzyılın başlarında ABD'nin geniş alanları, ulusal orman, ulusal park vb. olarak ayrıldı. Bu alanlar, isterseniz şöyle diyelim: Bankaya yatırıldılar ve bütün ulusun ortak yedek akçesi, doğal kaynak yedeği olarak ele alındılar. Bu geniş alanları çevresel sermaye olarak görebiliriz. İşte, aynı felsefeyi denizlere de uygulamak zorundayız... Okyanus ekosistemlerini korumak için hiç kimseye ait olmayan, ama herkesin kullandığı yerleri, süreçleri ve kaynakları korumak için hem ulusal hem uluslararası stratejilere ihtiyacımız vardır." El değmemiş alanlar Elbette, pek çok ulus, şimdiden kendi karasuları dahilinde bu tür korunmuş alanlar oluşturmuşlardır bile... Meselâ Avustralya'daki Great Barrier Reef Ulusal Parkı gibi Karayiblerdeki St. Croıxda Buck Island gibi ABD'nin kıyıları boyunca uzanan pek çok Marine Sanctuaries gibi. Ama "derin okyanus el değmemiş alanı", boyutları bakımından çok daha uluslararası olacak, dolayısıyla da çeşitli düzeylerde uluslararası işbirliğine ve cesur düşünme yeteneğıne ihtiyaç gösterecektir... Bugüne kadar ne yazık ki bu ikisini de sağlamak güç oldu! önümüzdeki sonbaharda bu konuda başka toplantılar da yapılacak, okyanuslarda el değmemiş alanlar kavramı ile buna engel olan uluslararası sorunlar... Meselâ karasularıyla ilgili talepler, tekelci ekonomik alan talepleri, ikili anlaşmalar, ulusal egemenlik hakları, açık denize askeri çıkış olanakları vb. arasında bir uzlaşma bulunmaya çalışılacaktır. Ama ben, kendi hesabıma, ulusların el ele verip muazzam okyanus tarlalarını sonsuza değin kendi haline bırakabilecekleri düşünü kurmak istiyorum... Sonsuza değin balıkçılık yapılmayan, içine çöp boşaltıimayan, üzerinde gemiler dolaşmayan sular. Bir idealistin korunmuş denizleri. Çok uzun zaman zarfında değil, daha benim kendi kısacık yaşam sürem içinde insanlık, okyanusun harikuladeliğine hayranlıktan aynı okyanusun yaşamını tehdit noktasına gelebildi. Okyanusun el değmemiş derinliklerini ilk kez araştıran kuşağın, bugün onu korumak için resmi deklerasyonlara ihtiyaç duyması, acı bir alaydır. Kimbilir, belki de benim kızımın kuşağı, gerilimlerin azaldığı bir dünyada yetişkin yaşına erdikleri için okyanuslarda el değmemiş alanların kurulması için gerekli uluslararası güven duygusuna ulaşabilir. Ve bir de bakarsınız, elimizde böyle iyi şeyler olunca, bizim kuşağımız da büyüyüp mezun oluverir! D Doğmamış bebeği tehhkeye atmadan onun cinsiyeti bellrlenebilecek. K arınlarındakı bebeğin cinsiyetini merak eden anne adaylarına şimdiye kadar, düşüklere ya da enfeksiyona yol açabilecek tehlikeli testler uygulanırdı. Ancak Ingiltere'deki ve İtalya'daki tıp doktorları, cenlnln cinsiyetini bellrlemek üzere daha güvenilir bir kan testl geliştirdiler. Dennis Lo'nun Oxford'daki John Radclitfe Hastanesi'nden ve Milano Üniversitesi'nden meslektaşlarıyla yaptığı işbirliği sonucu gerçekleştirilen yöntem, basit bir biyolojik işleme dayanıyor: Cenindeki hücreler plasenta aracıhğıyla annenin kanına geçtiğinden, doktorlar, 19 anne adayından kan örnekleri aldılar. Bunlara yalnızca Ykromozumunun ya da erkek kromozom DNA sırasım belirleyen oldukça gelişmiş bir yöntem uygulandı. Testin yapıldığı 19 anne adayından 12'sinde Ykromozom dizisi bulundu; başka bir deyişle, bu 12'sinin cinsiyeti erkekti. Ykromozomu taşımayan diğer 7'si ise kızdı. Lo bu yöntemin, erkek bebeklerin genetik bozukluklarının belirlenmesinde de önemli bir rol oynayabileceğini belirtiyor. (a.h.) Bu gençlerin yakınlığı, günlerce aklımdan çıkmadı. Ve onların gelecekte karşılaşacakları sorunların ki bu sorunlar her geçen gün hem boyutları hem de çözümleri bakımından daha da global nitelik almaktadır, başarıyla üstesinden gelebilmek için tam da bu doğal işbirliği temeline ihtiyaçları olacağını fark ettirri. Bu gençler, ileride bir zamanlar birbirlerini sevdiklerini, birbirlerine sarıldıklarını, diplomaları ile bile olsa birbirlerinden ayrılırken üzüldüklerini hatırlamak ihtiyacını hissedecekler. İşte onların içgüdüsel olarak hissettiği bu uluslararası uyum, yaşamlarını sürdürmek ıçin gerekli olan çevreyi ve biyolojik zenginlığı korumada tek dayanakları olacaktır. Geçenlerde derin su dalgıçlığında öncü rolü ile tanınan dostum ve meslektaşım Dr. Sylvia Earle'ün okyanusları koruma konusunda önerdiği ilginç bir yeni yaklaşım üzerinde düşünürken yeniden aklıma geldi bu mezuniyet mikrokosmosu!.. Dr. Sylvia Earle, derin okyanus zemininde ilk kez iple bağsız olarak yürümüş, bu attığı adımla astronot Nell Armstrong'un ayda attığı adım kadar önemli bir iş yapmıştır. Armstrong, aydan dönüp gezegenimize baktığında, Dünya'nın o unutulmaz görüntüsünü gördü: Nazlı, güzel, hemen hemen her tarafı mavi okyanuslarla kaplı... O okyanuslar ki besin kaynağıdırlar, karbondioksidi emerler, kıyıları temizlerler ve iklimi stabilize ederler. Yeryüzündeki yaşamın bu suların sağlığına bağlı olduğunu fark eden Dr. Earle, geçenlerde VVashington D.C.'de "Derin okyanus el değmemiş alanları" düşüncesini ortaya attı... Buna göre açık denizlerde insan faaliyetinin yasaklandığı ya da son derece kısıtlandığı geniş korunmuş alanlar oluşturulacaktı. Mezuniyet mikrokosmosu!.. Yüzyıllık düş Derinlikte bağsız yürüyüş