Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
PSİ KOLO Jİ ZOOLOJİ Nişancı balık ve av silahı Ağzından fışkırttığı tazyikli su ile uçan böcekleri avlayan "Nişancı balık" ilk kez fotoğraflandı. ndonezya'da yaşayan ufak bir tür balık, kendine özgü ve etkili avlanma yöntemine sahip. Bilindiği gibi balıklar günlük beslenmelerinin bir bölümünü, havada uçan sinek ve böceklerden sağlarlar. Nişancı balığın ise açlığını gidermek için çok özel bir yöntemi var. Olanca gücüyle avına doğru su fışkırtmak oldukça etkin bir silah görevi görüyor. Özellikle bir fıskıye hızıyla yükselen su iyi nişanlanmışsa, avın dengesini kaybeltiriyor ve yere düşürtüyor. Bir balığın onca uzak bir mesafeye güçlü bir su fıskıyesı göndermesi inanılmazdı... Olayı fizik yönüyle de izah etmek zordu: balığın başı hem suyun içinde kalacak, hem de su altında ve havada kırılan güneş ışınlarının gözü yanıltmasına rağmen, balığın fışkırttığı su şaşmadan hedefini bulacaktı. Bu so E Köpekçocuk, topluma uyabilecek mi? Düsseldorf'ta bulunan ve bir köpek tarafından büyütülen Horst'un "normal insan1' olma şansı fazla değil. Çeviri: Füsıtn Yasar aman zaman gazetelerdo, balta girmemiş bir ormanda, hayvanlar tarafından büyütülmüş ve yaşamının ilk yıllarını insan toplumunun tamamen dışında geçirmiş bir çocuk bulunduğunu okurıız. Kendisinı "evlnt edinen" bu hayvan türü gibi hareket eden, onlar gıbı beslenen, ağzından sadece anlamsız sesler çıkan bu çocuklar derhal bir hastanoye kaldırılır, hem fizik olarak hem de ruhen uzmanların eline leslim edılir. Bu çocuklarm daha sonraki gelişmeleri, ancak tıp litoratürlorinde yer alır ve basın yoluyla bir daha bu çocuklardan haber alınmaz. Bunlardan kimi maymunlar kimiyse ayı ya da kurtlar arasında kondinden başka bir insan tanımadan taa ki ıssız bir doga parçasında bulununcaya kadar yaşamlarını sürdürdülür. En son bulunan kurtçocuk ise diğerlerinden hayli farklıydı Şöyle ki, ne bir ormanda bulundu ne de vahşi hayvanlar tarafından büyütüldü. Horst adındaki Batı Alman vatandaşı üç buçuk yaşındaki çocuk. Düsseldorf gibi gelışmış bir kentin banliyösünde yaşıyor ve Asta adında cıns bir köpek tarafından bakılıyordu. İşsiz ve alkolik olan annosi ıle bobusı lek oğullarınırı yaşamını bir köpeğe enınnot etmekte bir sakınca görmemişlerdi. Horst, komşuların ihbarı üzerine bulunduğu zaman sadece 12 kılo ağırlığında ve 93 cm boyundaydı. Dört ayak pozisyonunda hareket elıneyı tercih ediyor, yiyecekleri soğuk yiyor, köpeğın adı olan "Asta"dan başka bir söz telaffuz edemiyordıı Talıhsiz Horr.t, hnlen Düsseldorf yukrnlarındakı Barmen hastanesindo insanların yaşanıına yuvaş yavaş alıştırılmaya çahşılırken, konunıın uznıanl.iM da Uibina dıışuncelerıni açıklndılar ilk öııce şu soru akla geliyor: Genuldt; kuri çocuklar ınsanlardan uzakta büyıiıltikluıı içııı rııı gurı /eknlı oldular, yada dofyjştan aklon sakat oldııklarından mı vahşi oldulnr'' Bu çocuklar, ilorı yıllarda da hiçbir zaiTian çevrelerine ayak uyduramadıklarındaıı lopium laıafından dışlanmış.'ardır. Gımümü/den ıkı yiızyıl kadar önce unl'j Z ruhbilimci Plnel, ilk kez bu konuyla ilgili bir teori oluşturdu. Daha sonraki yıllarda, psikoloji bilımı geliştikçe ve kurtçocuk örneklerı arttıkça çalışmalar da çeşıtlendi. Ancak bugüne dek hiçbir klinik vaka eksiksiz bi. bilımsel araştırmanın konusunu oluşturmadı. Bulunan çocuklarm tümü, hayvanlar arasında yaşamlarını sürdürmeyi başarmışlardı. Ancak tümü de geri zekâlı, konuşmaktan aciz, topluma ayak uydurmayı başaramayan erışkın insanlar oldular. Eğitim uzmanlarının yoğun çabalarına rağmen, bu çocuklarm hiçbtri "normal insan" olmadılar. Ruhbilimciler bu vakaları şöyle açıklıyorlar: Genetik program tamamlandıktan sonra çocuk, belırlı zaman dilimleri içinde, belirli etaplardan geçerek olgunluğa erişir Bu etaplarının her biri kendi çapında kritiktir. Özellıkle dil sorunu daha büyük önem taşır. Kendisine konuşma öğretilmeyen, yaşamının ilk üç yılında hemcinsleriyle birlikte yaşamamış olan bir insan, tüm yaşamı boyunca normal ınsanlardan farklı olmaya mahkumdur. Neyse ki bu tür olaylara artık günümüzde pek ender olarak rastlanıyor. Ancak aynı psikolojik olayın bıraz daha değişık türü ise maalesef tıygar ülkelerde bıle şaşılacak bir yaygınlıkta ortaya çıkıyor: Şefkatsiz büyüven, aileleri tarafından terk edılen çoouklar. Ne zaman kurtarılmış olurlarsa olsunlar, bu olayları küçük yaşta yaşayan çocuklar sonradan uzman ellerde yaşamlarını sürdürseler bıle hiçbir zaman topluma yararlı bir kişilik gelişiıreiıiiyorlar. Küçük Horst'un eğitimini üzerine alan A1man psikolog Peter Thureau bu konuda şu açıklamaları yapıyor: "Çocuğun özellikle yaşamın ilk yıllarında, en fazla şelkate ve insan ilışkilerine ihtiyacı vardır.flunların o dönemdekı eksıklıği, dönüşü müınkün olmayan izler bırakır. Bu nedenle kurtçocuklar, sonradan eğilını görseler de yaşamları boyunca aklen sakat kalmaya mahkumdurlar. Duyarlılıkları pek azdır. Aynadaki kendi görüntülonnc tepkı göstermezler." (Figaro Magazine) rulara henüz kesin yanıt getirilememekle birlikte nişancı balık üzerinde bir dizi anatomik inceleme yapıldı. Bu balığın bazı türlerde raslandığı gibi, hem su içinde hem de dışında net görmeyi sağlayan "çift odaklı" gözlere sahip olmadığı anlaşıldı. Buna karşın bu balık, bir iki başarısız denemeden sonra ağzından çıkardığı su fıskiyesini hedeflediği avına tam isabet ettirebiliyordu. Nişancı balığın damağında derin ve uzun bir oluk bulunuyor. Balık ağzını ilk bakışta çoğu hemcınslerı gıbı sılahsız ve savı nmasız görünen 'M ufak balık, Endonezya bataklıklannda uçan küçük hayyanlann. belalısı. En büyük silahı ise avını bir ok hızı ve şaşmazlığıyla vuran bir su fıskıyesi. Uzun yıllar, avını su fıskıyesiyle vuran balığın, gezginlerln bir hayal ürünü olduğu sanıldı. Taa kiprotesyonel bir fotoğrafçı nişancı balığı avlanırken kamerasıyla tespit edinceye kadar... suyla doldurduktan sonra başının iki yanından güç alarak yaptığı bir kasılma, etli dilinin damağına yapışmasına neden oluyor. Damağın ortasındaki ince olukta birikmiş su üst çenenin üzerindeki delikten o anda öyle bir basınç altında kalarak fırlıyor ki, üç metreye kadar yükselebiliyor. Eğer av uçuş halindeyse havada derhal dengesini kaybediyor. Yok, eğer bir dala sığınmışsa, suyun tazyikiyle yere düşüyor. Halk arasında nişancı balık olarak tanınan bu balık türüne bilginler "toxotes jaculator" adını vermışler. Eski Roma dilinde "jaculator" hem cirit atıcı, hem de balıkçı anlamına geliyordu. Anlaşılacağı gibi, bu balığın beslenmek için hiçbir sorunu yok. Eti ise cok lezzetli I I