Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
FİZİK BİLİMKÜLTÜR Şarkı söyleyen kumlar Çöllerde duyulan "şarkılar'ın rüzgârın tepefer hallnde yığdığı kumların, dengenin bozulmasıyla çökmesinden ıleri geldlği anlaşıldı. arko Polo'nun Çin çöllerinde duyduğu şarkılar bir hayal ürünü değildir. American Scientist dergisinde de belirtildiği gibi fizik laboratuvarlarında inceleme konusu olan bu olay. ilgi çekiciliğini günümüze dek korumuştur. Aslında kumların çıkardıkları ses çoğu zaman bir şarkıdan çok homurdanmayı andırır. Kabaca, bu sesin rüzgâr tarafından tepeler halinde yığılan kumun dengesini kaybederek çökmesinden ileri geldiğini söyleyebiliriz. Eğer kumulların eğimi geçici bir süre için kuru kumlar için gerekli denge açısı olan 34 dereceyi aşarsa, kum tepeleri oynaklık kazanarak yapay bir çığ halinde çöker. Ve bu çökme sırasında meydana gelen sürtünme duyulan sese neden olur. Bu ses bazen birkaç yüz hertz frekansa ulaşabilirler. Olayı 1936'da Kalahari Çölü'nde inceleyen Amerikalı Lewis ıslaklığın, rezonansı ortadan kaldırdığını göz önüne alarak kumdaki nem oranına bağlı bir rezonans faktörü belirlemiştir. Fakat daha sonra kumların ses çıkarabilmeleri için kuru olmalarının yeterli olmadığı anlaşılmıştır. Kuartsit kumlarda kuruluk gerekli bir etkense de kalker kumlar akslne, ses çıkarabilmek için belirli bir nem oranına gerek duyarlar. (Havvaii adalarında Kauai kumları gibi). American Scientist dergisindeki makalenin yazarı olan P.D.Haff santimetrelerce deniz suyu altında bile ses çıkarabilen kumlar bulduğunu söylemektedir. Dolayısıyla kuruluğun, kumların ses çıkarabilmeleri için gerekli ve yeterli bir etken olduğu söylenemez. Bir kapta bir miktar kum ısıtan Levvis, kumun en sıcak olduğu anda ses çıkarmadığını görmüş, fakat kum soğurken bir kaşıkla karıştırdığı zaman sesler duymuştu. Duyulan farklı sesler (iç çekmeden, ıslığa) kaşığın hareketlerindeki hıza göre değişiyordu. Bu konudaki araştırmaların çok ilerlediği söylenemez: Bazı kumların neden ses çıkarabildiği ve diğerlerinin çıkaramadığı hâlâ anlaşılamamıştır. Şişeye konup, düzenli bir şekilde sallanan kumlar ses çıkarırken, diğerlerinin sessiz kaldıkları gözlenmiş fakat bu durumun, kumların, ne tür ve yapılanyla ne de nemlilik oranıyla ilgili olmadığı anlaşılmıştır. Yuvarlak kum tanelerinin diğerlerinden daha çok ses çıkardığı görülünce, bir an kum tanelerinin diğerlerinden daha çok ses çıkardığı görülünce, bir an kum tanelerinin şekillerinin ses çıkarmalarında etkili olduğu düşünülmüştü. Fakat daha sonra ses çıkarabilen köşeli kumlar bulunmuştur. Daha da tuhaf olan, sessiz kumlara karıştırılan sesli kumların susmalarıdır.. D Soru iyi kavranmalı Sorunu açıkça ortaya koyduğumuzda, çözüm de kendiliginden gelir. Vehbi Belgil özümBulma okullarında başlıca 4 ilke uygulanıyor: 1) Sorunu kafanızda açtk seçlk bellrieylnlz, tanımlayınız. "iyice anlaşılan soru, yarı yarıf ya çözülmüş demektir" sözü gerçek değerini burada buluyor. Çok kez sorunu açıkça belirttiğimiz zaman çözüm kendiliginden ortaya çıkar. Örnek: Çocuk et yememekte, anne de yedirmekte inat ediyor ve tabii anne, emeklerinin boşa gitmesine üzülüyor. Bütün aile çocuğun önünde binbir türlü maskaralık, şaklabanlık yapıyor, fakat çocuğa eti yedirmek kabil olmuyor. Bunun üzerine, sorun, et yedirmenin çeşitli yolları aranarak çözülmek isteniyor. Tabii işler daha da karışıyor. Derken deneyimli bir anne akıl edip soruyor: "Siz çocuğa neden et yedirmek istiyorsunuz?" Cevap gayet kolay: "Protein ihtiyacını karşılamak için." "Protein sade ette mi var? Proteini olup da çocuğun çok sevdiği başka bir besin bulamaz mısınız?" Işte bu andan Itibaren çözüm de şekil değiştiriyor. Artık sorun, yumurta gibi, kurufasulye gibi, soya gibi, yer fıstığı yağı... gibi proteince zengin besinler bulmaya dönüşüyor ve kolayca çözülüyor. 2) Mümkün olan bütün çözüm şeklllerlnl düeünün. Aynı sorun için birden çok çözüm düşünmek her zaman, herkes için kolay olmuyor. Aklınıza gelen kimi soruları da alaya alınırım diye, siz zihninizden atıyorsunuz. Böylece de kendi kendinizi kısırlığa, dolayısıyla başarısızlığa itmiş oluyorsunuz. Böyle durumları ortadan kaldırmak için buluşçu okullarında bir kural uygulanıyor: Ortaya atılan çözümlerle, saçma da olsalar, alay etmemek. Saçma görünen bir fikir olduğu şekli ile işe yaramasa da çağnşım yolu ile çözüm getirebiliyor Örnekleri geçen haftaki yazımızın sonunda sıraladığımız sorulardan verebiliriz: a) Limandaki savaş gemisine rüzgârın itmesi ile hızla yaklaşan dev mayını uzaklaştırmak için, okulda birçok çözümler gösteriliyor. Bir öğrencinin önerisi şu: Savaş gemisindeki bütün insanları güverteye toplar, hepsini aynı anda mayına doğru üfletirim. Bu yolla oluşan rüzgâr, mayını uzaklaştırır. Öneri saçma. Uygulanma değeri taşımıyor. Hatta alaya alınabilecek nitelikte. Ama bu saçma öneri akıllıca bir çözüme yol açıyor: Başka bir öğrenci ekliyor: "Geminin alt katlartna basınçlı hava götüren büyük borulardan birini mayına çevirir, basınçlı hava verir, tehlikeyi önlerim. Gerçekte de bu yol tutularak kaza önlenmls. b) Aşırı kar yükü ile kopacak hale gelmiş telleri nasıl temizleyebilirsiniz? Kimisi direkleri sallamayı, kimisi karları sopa ile silkelemeyi, kimisi taş atmayı... öneriyor. Tabii hiçbiri olmaz. Sarsıntılar sürekli olacağından bir teli koparmasa da başka bir teli koparabilir. Kaldı ki, binlerce direğe gerilmiş binlerce teli tek tek sallamaya, taşlamaya imkân da yok... Sonunda bir öğrencinin önerisi en uygun bulunuyor: "Tellerin biraz yukarısından helikopter uçururum. Bunların rüzgârından karlar dökülür." Öneri kabul ediliyor. c) Motorları donmuş 1.000 kamyonun motorunu en çok bir saat içinde nasıl ısıtıp çalıştırabilirsiniz? Yine birçok öneriler: Mangal yakarım, motorları hohlatırım, üzerine sıcak su dökerim... Hiçbiri beğenilmiyor. Gerçekte bir erin bir buluşu çözümü getiriyor: ilk arabayı çalıştırır, onun egzoz gazı ile ikinci arabanın krank kutusunu ısıtırım, aynı şeyi öbür kamyonlarda da yaparım. Gerçekte de öyle yapıldığından bu çözüm yeğleniyor. Buluşçu yetiştirme yöntemleri M C Tellerin temizlenmesi ç) Rüzgârın uçurduğu oltaları denize daldırmak İçin kıyıdan çamur getiriliyor. Bununla olta uçları çamurdan top haline getirilip suya bırakılıyor. Derhal batan topların çamurları biraz sonra dağılınca balık yakalamak imkân dahiline giriyor. d) Dümeni kırılan kayığın su kovasını, kayıkçı, kemeri ile bağlayıp denize bırakıyor. Sonra motoru çahştırıyor. Kayık kıyıya yol alırken adam, kovayı duruma göre sağa sola kaydırarak dümen gibi kullamyor, limana ulaşıyor. e) Beyazlar önce bir kaç vahşi yakalayıp bol bol boncuk verip güvenini kazanıyor, fildişi getirirlerse daha çok boncuk vereceklerinı söylüyorlar. Bu yolla kısa zamanda dostluk sağlanıyor. 0 Siperlerin birbirlerine çok yakın olması yüzünden su tenekeleri ile yolunu şaşıran erimiz, kendini yakalayan nöbetçilere, komutar.ı görmek istediğini söylüyor. Dediği yapılıyor. Er, "Komutanım, bizim komutan size su gönderdi" deyince düşmanlık birden dostluğa dönüyor. Komutan da eri bir yığın yiyecekle birliğine gönderiyor. g) Çanakkale'de kazılan lağımlan erlerimlz karavanaları (yemek kaplarını) yüzükoyun yere yatırıp toprağı dinleyerek öğreniyorlardı. En ufak bir kazma ise, kabın kubbesinde güm güm ötüyor, durumu haber veriyordu. BozkurtLotüs davası nedeniyle Türk başdelegesi olarak Lahey Adalet Divanına giden rahmetli Mahmut Esat Bozkurt, tahkimnameye (Divana sorulacak soru belgesine) koydurduğu soru ile davayı kazandığını söylerdi. Fransız delegesi, tahkimnamede, divana: "Türkler Lotüs gemisini Devtetler Hukukuna aykırı olarak neden tutukladılar?" sorusunun konmasını istiyordu. Bu soruda ıspat külfeti bize düşüyordu. O zamanlar bizde, bu hukuk türünü bilen az olduğu için haklı olduğumuzu ispat güç olacaktı. Bozkurt, sorunun şöyle sorulmasını istedi: "Türkler gemiyi tutuklamakla Devletler Hukukunu çiğnemişler midir?" Bunda ise bizim suçluluğumuzu ispat Fransızlara düşüyordu. Bu ise çok daha kolaydı. Bütün dünya medeni kanunlan ve ceza yasaları "Aslolan kişinin suçsuz olduğudur" ilkesini kabul etmişlerdir. Suçu ispat suçlayana düşer. Bu bölümün başında, "Aynı sorun için birden çok çözüm düşünmek herkes için, her zaman kabil olmuyor" demiştik. Bu durumda elimiz kolumuz bağlı mı oturacağız? Tabii hayır. Çözüm buldurucu kurallar bulunmuş. Bunların uygulanması ile işler çok kolaylaşıyor. Esasen, hemen bütün buluşlar bu kurallardan biri veya bir kaçı uygulanarak yapılmış bilim tarihinde. Bunları da gelecek hafta özetleyerek konumuza son vereceğiz. D