28 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
HABER 3 11 MAYIS 2021 SALI 240/50 300/170 170/60 240/110 220/70 190/00 190/10 210/50 330/140 280 /1 10 230/90 240/140 210/140 260/180 170/80 200/40 150/80 180/140 190/70 210/130 160/90 240/150 TARİHTE BUGÜN 1920: Mustafa Kemal, İstanbul’daki Divanı Harb tarafından idama mahkum edildi. 1938: Atatürk, çiftliklerini ve taşınmazlarını ulusa bağışladı. 1961: Yassıada’da “anayasayı ihlal” davaları başladı. 2013: Hatay’ın Reyhanlı ilçesinde belediye ve postane binası önünde bomba yüklü iki araç, 5 dakika arayla patlatıldı. Patlamada 53 kişi hayatını kaybetti. Engellilerin yaşadığı ihlaller görünenden çok daha fazla, pandemi de tuz biber ekti Merhamet değil, hak TOHAD Başkanı Süleyman Akbulut, “Şu an Türkiye’de en temel sorunumuz engelli hakları ile ilgili bir mevzuat çıkarılmış durumda ZEHRA ÖZDİLEK ama mevzuat uygulamaya geçmiyor. Engellilerin hakları geriliyor. Türkiye’de engellilerin sorunu merhamet ve yardım temelli olarak görülüyor ama bu bir hak meselesidir” diye konuştu. TOHAD’ın Hrant Dink Vakfı Sivil Toplumu Güçlendirme Hibe Programı desteği ile yürüttüğü Engelli Hakları İzleme Çalışması kapsamında hazırlanan raporda, engellilerin yaşadığı hak ihlallerinin Adalet Bakanlığı tarafından istatistiğinin tutulmadığına değinildi. Rapora göre 2020 yılı içerisinde medyaya yansıyan fiziksel, cinsel şiddet içeren 84 farklı olay yaşandı. Raporda, “Bazı haberlerde mağdur engelli sayısı tam olarak belirleToplumsal Haklar ve Araştırmalar Derneği (TOHAD) 2020 Yılı İzleme Raporu sonuçları açıklandı. Rapora göre 2019’da 126 bin 670’e varan engelli işçi çalışan sayısı, 2020 yılında yaşanan pandemi ve ekonomik kriz sebebiyle 102 bin 523’e düştü. nemediğinden toplam mağdur sayısı tespit edilememekle birlikte, mağdur engelli sayısının görünenden çok daha fazla olduğu açıktır. Özellikle cinsel istismar ve saldırı olaylarının çoğu zaman tesadüfen ya da hamilelik sonucu ortaya çıkması, yaşanan olayların ortaya çıkan olaylardan çok çok daha fazla olduğunu ortaya koymaktadır” ifadelerine yer verildi. Rapora göre 2019 yılında 126 bin 670’e varan engelli işçi çalışan sayısı, 2020 yılında yaşanan pandemi ve ekonomik kriz nedeniyle 102 bin 523’e düştü. Bu bağlamda istihdam bir yıl içinde yüzde 19 oranında düşerken bu düşüşün 2021 yılında şiddetlenerek artmasının beklendiğine dikkat çekildi. Raporda, “Engelli aylıkları her yıl, yeterli artış yapılmadığı için alım gücünü kaybetti” denildi. Hak kayıpları TOHAD Başkanı Süleyman Akbulut ise “Engelliler çok ciddi ayrımcılığa ve hak kaybına maruz kalıyorlar. Kamu kurum ve kuruluşlarının yetkililerinin engellilerle ilgili yasalarının uygulanması konusunda ciddi bir eylem planı ortaya koyması ve ilgili yerlerin uyarılması gerekiyor. Sorunu bir insan hakları sorunu olarak ele almaları gerekiyor” diye konuştu. l İSTANBUL CHP: ÇÖZECEĞIZ CHP Genel Başkan Yardımcısı Yüksel Taşkın, 1016 Mayıs Engelliler Haftası nedeniyle yaptığı açıklamayla engellilerin sorunlarını, eşit yurttaşlık temelinde bir sosyal devlet anlayışıyla çözüme kavuşturacaklarını söyledi. CHP’nin çözüm önerileri şöyle: 4 Kamu ve özel sektörde engelliler için ayrılan kotaları dolduracağız. 4 2021 bütçesinde engellilere ayrılan pay sadece yüzde 1.6. Payı artıracağız. 4 Engelliler sağlık hizmetlerinden ücretsiz yararlanacak. 4 Tüm ulaşım araçlarını, sinema, tiyatro gibi kültür merkezlerini, eğitim kurumlarını ve ortak kullanım alanlarını engelli dostu haline getireceğiz. 4 Engellilerin üniversite sınavlarına istedikleri illerde ve özel cihazlarıyla girebilmelerini sağlayacağız. Özel gereksinimli çocukların, örgün eğitim dışında aldıkları 12 saatlik rehabilitasyon hizmetini en az 40 saate çıkaracağız. l ANKARA/Cumhuriyet Feshetmek İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmiyoruz göz yummak demek ECE PİROĞLU Otopsi raporu ortaya çıktı Yeldana Kaharman İntihar süsü şüphesi Organize suç örgütü lideri Sedat Peker’in “AKP milletvekili Tolga Ağar’ın cinsel saldırısına uğrayıp şikâyetçi oldu, ardından ölü bulundu” iddiasını ortaya attığı Yeldana Kaharman’ın (21) otopsi raporu ortaya çıktı. 2 yıl önce intihar ettiği iddia edilen ve dosyası kapatılan Kaharman’ın otopsi raporunu paylaşan gazeteci Baransel Ağca, “Tahmin ettiğimin ötesinde çelişkiler var” dedi. Hakkında soruşturma başlatılan Ağca, “Muhtemelen yine eski bir tweet’i suç unsuru yaptıkları fakat aslında gazetecilik faaliyetini cezalandırdıkları bir soruşturma. Siz siz olun savcılarımızı göreve çağırmayın” dedi. Ağca, rapordan şunları aktardı: l Yeldana’nın hayatını kaybettiği gece onu son kez gören iki kişinin de net olarak söylediği şey, Yeldana’nın çok fazla içki içtiğiydi. Hayatını kaybettiği gün yapılan otopsi sırasında alınan kan örneklerinin sonucuna göre Yeldana’nın kanında alkol arandı, fakat bulunamadı. l Otopside boyundaki yumuşak doku, kemik ve kıkırdakta hiçbir şey yok. Bu da Yeldana’nın öldürüldükten sonra asıldığı şüphelerini akla getiren bir durum. l Yeldana’nın öldüğü gecenin öncesinde yanına gelen sevgilisi Ciran, bacaklarında büyük morluklar gördüğünü söylüyor. Otopsi raporunda bu morluklar da kesin bir dille reddediliyor. l Yeldana’nın HTS kayıtları yok. l Haber Merkezi Oğluna işkence etti, eşini öldürdü Ankara’da Mehmet E., 8 ay önce evlendiği eşi Zeynep E. ve Zeynep E’nin ilk evliliğinden olan 14 yaşındaki oğlu A.A’ya ellerini bağlayarak önce işkence etti, ardından Zeynep E’yi bıçaklayarak öldürdü. Zeynep E’nin, kadın hastalıkları ve doğum uzmanı olduğu kaydedildi. Kaçan Mehmet E., yakalandı. Zanlının, ilk ifadesinde, eşinin kendiMehmet E. sine sürekli “Senden daha yakışıklı birini bulup evleneceğim” dediğini öne sürdüğü belirtildi. Zanlının hâkimlikteki sorgusunda da eşinin kendisini aldattığını, A.A’ya işkence yapmadığını sadece odaya kapattığını ileri sürdüğü belirtildi. Mehmet E. “kasten öldürme” suçundan tutuklandı. l ANKARA / Cumhuriyet Sözleşme, saldırılarla geçen 10 yılın ardından bir gecede kaldırıldı. Kadın örgütleri, “Vazgeçmiyoruz” dedi. İstanbul Sözleşmesi’nin uzman denetim grubu GREVIO’nun ilk başkanı, Prof. Dr. Feride Acar: 10 yıl önce, 11 Mayıs’ta sözleşme imzaya açıldı. Türkiye’de ilk imzayı koyduğu zaman ümitli bir biçimde geleceğe bakılıyordu, bu konuda. Sadece o imzalandığı an için değil, Türkiye’nin başından beri bu sözleşmenin ortaya çıkmasında aldığı öncü rol nedeniy Prof. Dr. Acar le, hepimiz burada devletin, hükümetin ve de toplumun bir olumlu iradesi olduğunu düşünüyorduk. Bugün bunun hakkında birtakım şüpheler yaşayacak durumdayız. Bugün böyle bir irade var mı, sorgular haldeyiz. Eğer varsa niçin o zaman kabul ettiğimiz ve bir insan hakları standartları manzumesi olan sözleşmeden bugün çıkıyoruz. Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı kurucusu, avukat Canan Arın: 16 yaşındaki kızcağız, bir adamın ikinci karısı olmayı reddettiği için öldürülmüş. Çıkanların gözü aydın. Kadının şiddetten korunmasından, kadın erkek eşitliğinden niye bu kadar rahatsız oluyorlar bilmiyorum. Aslında gerçekten samimi olarak kadına şiddeti önlemek isteselerdi sözleşmeyi sonuna kadar uygulamaları, oradaki her şeyi hayata geçirmeleri gerekiyordu. Daha 1 Temmuz’a kadar süremiz var. Sözleşme henüz yürürlükte. Avrupa Konseyi’nin Canan Arın de bu işi ciddiye alSosyal medyada kutlama Eşitlik İçin Kadın Platformu (EŞİK) İstanbul Sözleşmesi’nin 10’uncu yılını bugün saat 11.00’de Twitter’da “#İstanbulSözleşmesi10Yaşında” ve “#Vazgeçmiyoruz” etiketleriyle kutlayacak. madığı kanaatindeyim. Sanıyorum ki artık istanbul Sözleşmesi’nden ayrılmayı zorlaştırmaları gerekiyor. Sadece İstanbul Sözleşmesi’yle kalmayacak bu iş. Amaçları Medeni Kanunu da yok etmek. Kadın hakları aktivisti, avukat Hülya Gülbahar: Anayasanın 10. 17. 41. ve birçok maddesi devleti kadına karşı şiddetle mücadele konusunda görevli kılmaktadır. Devlet bu görevinden, sözleşmelerden çıkarak anayasayı kâğıt üzerinde bırakarak vazgeçemez. Bu girişimler, kadına karşı şiddeti artırmaktan, failleri teşvik etmekten, mağdurları şiddete karşı koymaktan alıkoy Hülya Gülbahar mak amaçlıdır. Bundan böyle hayatını kaybeden, yaralanan kadınlar için anayasal görevlerini yerine getirmeyen herkes şahsen sorumlu olacaktır. İstanbul Sözleşmesi’nden Türkiye’nin imzasını çekme girişimi önünde sonunda boşa çıkacaktır. İstanbul Sözleşmesi dünya kadınlarının sözleşmesidir. Ve biz bu sözleşmeyi, sözleşmedeki kriterleri Türkiye’de uygulatmaya devam edeceğiz. CHP Kadın Kolları Genel Başkanı Aylin Nazlıaka: Türkiye, ilk imzacısı olduğu bu sözleşmeye, bugün çok daha sıkı sarılmak zorundadır. Kadınların şiddet sarmalı içerisinde olduğu, her gün en az bir kadının katledildiği her üç kadından birinin şiddet gördüğü bu dönemde İstanbul Sözleşmesi, kadınların can simididir. Biz Danıştay’a başvuruda bulunduk. Bir yandan hukuki süreci takip ederken, diğer taraftan uluslararası platformda da ulusal çapta kadın dernekleriyle de Aylin Nazlıaka yoğun bir temas halindeyiz. Bir an önce bu yanlıştan geri dönülmelidir. AKP ve MHP içerisindeki kadınların ve eşitlikçi erkeklerin de bu geri çekilme kararından rahatsız olduklarını biliyorum onlara da bu mücadelede bizim yanımızda yer almaya davet ediyorum. İKKB (İstanbul Kadın Kuruluşları Birliği) Koordinatörü, avukat Nazan Moroğlu: İstanbul Sözleşmesi, 24 Kasım 2011 tarih ve 6251 sayılı Kanunla TBMM tarafından onaylanmış bir uluslararası sözleşmedir. Kanunla kabul edilen sözleşme, kararnameyle feshedilemez. İstanbul Sözleşmesini feshetmek demek, kadınlara karşı şiddete, bu insan hakları ihlaline göz yummak demektir. İstanbul Kadın Kuruluşları Birliği olarak kaygılıyız, ancak vazgeçmiyoruz demokrasiye ve kazanılmış haklarımıza sahip çıkmak için, eşit hakların yaşama geçmesini sağlamak için mücadeleyi sürdürmeye kararlıyız. Nazan Moroğlu Ermeni gailesi (6) Ermeni soykırımını, varsa ya da yoksa, tarafların ve yandaşların gözlem, izlenim, kanı ve tanıklıklarına göre değerlendirmek ve bu konuda karar vermek mümkün değil. Ancak elimizde geriye doğru işlemeyen bir Birleşmiş Milletler sözleşme kararı var, 11 Aralık 1946 tarihli karara göre aşağıdaki maddeler Ermeni soykırımı iddiasına uygulanamaz, ama ben uygulayacağım: HHH Sözleşmeci Taraflar, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun 11 Aralık 1946 tarihli ve 96(1) sayılı kararında soykırımın, Birleşmiş Milletler’in ruhuna ve amaçlarına aykırı olan ve uygar dünya tarafından lanetlenen, uluslararası hukuka göre bir suç olarak beyan edilmesini dikkate alarak, tarihin her döneminde soykırımın insanlık için büyük kayıplar meydana getirdiğini kabul ederek, insanlığı bu tür bir iğrenç musibetten kurtarmak için uluslararası işbirliğinin gerekli olduğuna kanaat getirerek aşağıdaki hükümlerde anlaşmışlardır: Madde 1 Sözleşmeci devletler, ister barış zamanında isterse savaş zamanında işlensin, önlemeyi ve cezalandırmayı taahhüt ettikleri soykırımın uluslararası hukuka göre bir suç olduğunu teyit eder. Madde 2 Bu sözleşme bakımından, ulusal, etnik, ırksal veya dinsel bir grubu, kısmen veya tamamen ortadan kaldırmak amacıyla işlenen aşağıdaki fiillerden herhangi biri, soykırım suçunu oluşturur. a) Gruba mensup olanların öldürülmesi, b) Grubun mensuplarına ciddi surette bedensel veya zihinsel zarar verilmesi, c) Grubun bütünüyle veya kısmen, fiziksel varlığını ortadan kaldıracağı hesaplanarak yaşam şartlarını kasten değiştirmek, d) Grup içinde doğumları engellemek amacıyla tedbirler almak, e) Gruba mensup çocukları zorla bir başka gruba nakletmek. Madde 3 Aşağıdaki eylemler cezalandırılır: a) Soykırımda bulunmak, b) Soykırımda bulunulması için işbirliği yapmak, c) Soykırımda bulunulmasını doğrudan ve aleni surette kışkırtmak, d) Soykırımda bulunmaya teşebbüş etmek, e) Soykırıma iştirak etmek. HHH Altmış dört maddeden oluşan 13 Temmuz 1878 tarihli Berlin Antlaşması’nın 61. maddesi Osmanlı Devleti’nde yaşayan Ermenileri konu edinmiştir. Antlaşmanın 61. maddesi şu şekildedir: Madde 61: Doğuda Rus askerinin istilası altında bulunup Osmanlı Devleti’ne iadesi gereken yerlerin tahliyesi oralarda iki devlet arasındaki iyi münasebetlere zarar getiren karışıklıklara meydan verebileceğinden, Osmanlı Devleti, Ermenilerin oturduğu eyaletlerde mahalli menfaatların gerektirdiği ıslahatı vakit kaybetmeksizin yapmayı ve Ermenilerin Kürtlere ve Çerkeslere karşı emniyetlerini sağlamayı taahhüt eder. Berlin Antlaşması’nın bu maddesi çok önemli. Demek ki Osmanlı Devleti’ne karşı isyan eden Ermenilerin, kendileri gibi Osmanlı tebaası olan Çerkes ve Kürtlerle de sorunu var. Sorun olduğunu tarihten elbette biliyoruz. Bu sorun Ermenilerin, Kürtler ile Çerkeslerin yaşadığı topraklarda bir Ermeni devleti kurmak siyasetinden kaynaklanmakta. Bir süre sonra Kürtler de aynı toprak parseli üzerinde devlet kurmak isteyecektir. Bu konu Sevr Anlaşması’nın imzalandığı Paris Konferansı’nda gündem oluşturacaktır. Tarih boyunca ErmeniKürt ilişkileri başka bir inceleme konusu olur. HHH Sözleşmenin 2. maddesinde “Ulusal, etnik, ırksal veya dinsel bir grubu, kısmen veya tamamen ortadan kaldırmak amacıyla işlenen fiillerden herhangi biri, soykırım suçunu oluşturur” yazıyor. Kuşkusuz öyledir. Bu sayılan nedenlerden dolayı bir insan topluluğunun kökünün “siyasal gruplar”ın kazındığına pek rastlanmaz. Ama ekonomik ve siyasal nedenlerle çıkan savaşların yapılmadığı tek bir yıl yoktur. “Soykırım” (genocide) sözcüğünün mucidi Polonya Yahudisi Raphael Lemkin bile “siyasal gruplar”ın sözleşme dışında bırakılmasını istemişti. (*) HHH 18901909 arasında en önemlileri 31’i bulan Ermeni ayaklanmalarının tamamı siyasal amaçlı idi. Çünkü günümüz yönetim çevrelerine göre Van, Erzincan, Ağrı, Muş, Siirt, Hakkâri, Bingöl, Malatya, Mardin, Amasya, Tokat, Giresun, Ordu, Trabzon’u içine alan bölgede devlet kurmak istiyorlardı. Osmanlı Devleti kendisini parçalamayı amaçlayan ayaklanmaları silahla bastırmayı denedi. Bu, siyasal bir eylemdir. Bu bağlamda “Tehcir” de siyasal bir önlemdir. Ermeniler, büyük devletlerin (Fransa, İngiltere, Çarlık Rusya, ABD) kışkırma ve desteklerine karşın bu siyasal amaçlarına ulaşamadılar. Ama “Soykırım” iddiasını afyon olarak kullanıyorlar. (*) Gürbüz Evren, Emperyalizmin Oyuncağı Ermeni Sorunu, Karınca Yayınları (2209), s.124. ATO’dan iptal davası Ankara Tabip Odası (ATO), Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden ayrılması kararının yürütmesinin durdurulması ve iptali istemiyle Cumhurbaşkanlığı makamına karşı Danıştay’da dava açtı. Açıklamada “Sözleşmeden ayrılma iradesi; anayasada yer alan, toplumun huzur ve güvenliğini sağlama amacının, hukuk devleti ilkesinin ihlalidir. Ayrıca Cumhurbaşkanı’nın kararına dayanak teşkil eden kararnamenin de anayasa aykırılığı iddiasında bulunulmuş, iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvurulması talep edilmiştir” denildi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle