08 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 2 NİSAN 2021 CUMA [email protected] OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Müzakerenin tuzaklısı AHMET GÖKSAN KIBRIS TÜRK KÜLTÜR DERNEĞI ÖNCEKI GENEL BAŞKANI “İki halk arasındaki duvarların mimarı AKRİTAS PLANI’nın mimarları ve uygulayıcıları olmuştur. Türk askeri Kıbrıs’a bu duvarların Türk halkına mezar duvarları olmaması için gelmiştir... Rumlarla Kıbrıs Türkleri arasında geçerli, sağlam garantilere dayanan bir antlaşma yapılıncaya kadar Ada’daki duvarlar, toplumlar arası barışı sağlıklı bir şekilde korumaya yarayacaktır.” 1979 Dr. Fazıl KÜÇÜK Türk Yunan ilişkilerinin tarihsel süreçte incelendiği zaman tek düze gittiğini söylemek olası değildir. İlişkilerin inişli çıkışlı olmasının yanı sıra gerilimli dönemlerin de yaşandığı biliniyor. İki ülke arasındaki ilişkilerin Kıbrıs olayları nedeniyle başladığını söylemek inandırıcı değildir. Şöyle ki Kıbrıs olayı ilişkilerin gerilmesinin yalnızca bir tanesidir. Yunan Ortodoks Kilisesi’nin liderlik ettiği çalışmalarla Megali İdea diyerek ortaya çıkarılan çalışmalar hem Yunanistan’da hem de Kıbrıs Rumları arasında taraftar bulmuştur. Bunun üzerine siyasetçiler bu olguyu tetikleyip, sürekli olarak gerilimli ortamın yaratılmasına katkı vermiştir. Niyet tek taraflı Son yıllarda Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon yataklarının kullanımı ve pazarlanması konusunda iki ülke arasında yaşananların zaman zaman çatışma noktasına doğru evrildiği dönemler şimdilik geride kalmış gibi görünüyor. 5 yıl aradan sonra görüşme sürecine ivme kazandırılmak KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs Özel Danışman Vekili Elizabeth Spehar ve Kıbrıs Rum Yönetimi Cumhurbaşkanı Nikos Anastasiadis. isteniyor. 62. turu yapılan görüşmenin devamının nisan ayı içinde Türkiye’de yapılacağına ilişkin açıklamalar yapılıyor. Yaşanan bütün olumsuzluklara karşın Türk tarafının iyi niyet göstermesinin yanı sıra karşı taraftan aynı iyi niyetli tavrın gösterilmediğini söylemek olasıdır. İnandırıcılıktan uzak Yunanistan parlamentosunun 25 Ağustos 1998 tarihinde aldığı karara da bakmak gerekiyor. Parlamento aldığı bu kararla 22 Eylül 1922 tarihini “Küçük Asya Helenlerinin Soykırımı Günü” olarak kabul etmişti. Anılan tarih Anadolu topraklarını işgal etmek için gelerek katliam yapan Yunan ordusunun İzmir’den kaçarak Anadolu’yu terk ettikleri tarihtir. Bunun öncesinde aynı parlamento 24 Şubat 1994 tarihinde 19 Mayıs 1919 tarihini de “Pontus Rumlarının Soykırım günü olarak kabul ediyordu. Anılan tarihin Anadolu’yu işgalden kurtarmak için Yüce Atatürk’ün bağımsızlık ateşinin fitilini ateşlediği, kongrelerin yapılarak destanların yazıldığı” tarih olduğu hemen herkesçe biliniyor. Bilinen bu gerçeklerin iki ülke arasındaki ilişkiler açısından ne kadar inandırıcı olduğu anlaşılır olmanın ötesindedir. Nikos Anastasiadis ise son dönemde sıklıkla “BM parametreleri dışına çıkan fikirlerin kalıcı olmayacağını” yineliyor. Bu söylemi ile Cenevre görüşmelerinin önünü takozlarla tıkamış olduğunu anımsatıyoruz. Bu davranışlarıyla birlikte anlaşma olanağının ortadan kalkmakta olduğu gerçeğiyle yüzleşmiş oluyoruz. Dünyada çok sayıdaki ülke federasyon modeli ile yönetilmelerine karşın fazladan sorun yaşamıyorlar. Aynı modelin Kıbrıs’ta uygulanmasından neden sorun yaşandığının yanıtı verilemeden anlaşma olabileceğinin umudu da her geçen gün azalıyor. Karşımızdaki unsurun federasyon uygulamalarından anladığı, Kıbrıs Türklerinin kendilerinin sözünden çıkmamaları diğer bir söylemle kendilerine teslim olmalarıdır. Federasyon kavramları konusunda da sıkıntı yaşanırken Cenevre müzakerelerinin önünde siyasi eşitlik istemi takoz olarak durmaktadır. Bayan Jane Holl Lute’un böyle bir ortamda dünyanın en büyük petrol şirketi olan Royal Dutch Shell şirketinin yönetim kurulunda görev alacağının açıklanması üzüntü vericidir. Nedenine gelince görev yaptığı sürede Kıbrıs’ta neden uyuşmazlığın yaşandığını çözebilme noktasına gelmesiydi. Kendinden önce görev alanların ayrılırken Kıbrıs uyuşmazlığının gerçekleriyle yüzleştikleri biliniyor. Üzüntümüzün bu nedenle olduğunu kaydetmek istiyoruz. Öncelikli sorumlu AB Yıllardır süregelen müzakerelerde neden sonuç alınamadığını bilmeyenin kalmadığına inanılıyor. Nikos Hristodulidis yıllardır sürdürülen görüşmelerden bu konuda neden sonuç alınamadığına açıklık getiriyor. “Kıbrıs sorununun Avrupai yanıtlar isteyen bir Avrupa sorunu olduğunu” söylüyor. Çıtasını biraz daha yükselterek AB’nin Kıbrıs uyuşmazlığının çözümü konusunda söz sahibi olmasını istediğini yineliyor. Brüksel’de lahana tarlalarında gezinirken başına taş mı düştü, diye merak ediyoruz. Kıbrıs uyuşmazlığının bu noktaya taşınmasının öncelikli sorumlularının AB olduğunu anımsatmak istiyoruz. Nikos Anastasiadis ise son dönemde sıklıkla “BM parametreleri dışına çıkan fikirlerin kalıcı olmayacağını” yineliyor. Bu söylemi ile Cenevre görüşmelerinin önünü takozlarla tıkamış olduğunu anımsatıyoruz. Bu davranışlarıyla birlikte anlaşma olanağının ortadan kalkmakta olduğu gerçeğiyle yüzleşmiş oluyoruz. Bugüne değin kuramadığımız Ulusal Konseyi fazla zaman yitirmeden ortak noktada birleşerek kurmamız gerekiyor mu, ne... 2. İnönü Zaferi ve Mülkiyeliler VECDI SEVIĞ / GAZETECI 100 yıl önce II. İnönü Zaferi işgal altındaki İstanbul’da bir okulun öğrencileri tarafından düzenlenen “müsamere” ile kutlandı. Okul müdürü görevinden alındı, işgal güçleri okulu boşalttırdı, okul başka bir binaya “sürgüne” gönderildi. İşgal altındaki İstanbul’da yatılı okuyan bir grup genç, 1 Nisan 1921 Cuma günkü gazeteleri heyecanla okuyordu. Vakit gazetesi “Yunan cepheleri bozulmuştur” diye yazıyordu, İleri gazetesinde “Kahraman Türk dilaverlerinin saldırıları Yunan ordusunu sarstı” satırları okunuyordu. Vahdet gazetesinin birinci sayfasında “Türk ordularının son muzafferiyetini hazırlayan Mustafa Kemal Paşa” yazısının yanında, çerçeve içinde büyük boy fotoğrafı basılmıştı. O yılların Mülkiye Mektebi öğrencisi Mustafa Nuri (Anıl) Bey’in “Aramızda topladığımız para ile gazeteleri alır ve hepimiz sıra ile bunları okurduk” diye anlattığı dönemdi. Cuma gününün tatil olmasından da yararlanıp gazetelerde okudukları zafer haberleri hakkında daha çok konuşma, değerlendirme yapma fırsatı bulmuşlardı. Mülkiye Marşı Bir süre kapalı kalıp 1918’de yeniden öğretime açılan Mülkiye Mektebi 1919 yılında Kabataş set üstünde bir konağa taşınmıştı. Okulun deniz tarafındaki her noktasından bakıldığında işgal donanmasının sergilediği manzara, öğrencileri hırslandırıyordu. Bu görünüş, öğrencilerden Cemal Edhem (Yeşil) Bey’e Mustafa Kemal’in Samsun’a doğru yola çıktığı günlerin öncesinde “Ey vatan gözyaşların dinsin yetiştik çünkü biz” dizeleriyle yüzyıldır dillerden düşmeyen marşın güftesini yazdırmıştı. Okul Müdürü Hüseyin Nâzım Bey ve öğrencilerin büyük bir çoğunluğunun kalbi Anadolu’da İnönü Zaferi’nin kutlanması programını hazırlayan öğrenciler, 1921 yazında diplomalarını aldıktan sonra İnebolu üzerinden Ankara’ya gelmişler ve kurulmakta olan devlette görevlerine başlamışlardı. Mülkiye öğrencileri bugün de haksızlıklara karşı koymaya çalışıyor. atıyordu. Mustafa Kemal’in zafer kazanan birliğin başındaki İsmet Paşa’ya gönderdiği “İnönü Meydan Muharebelerinde üstlendiğiniz görev kadar ağır bir görev üstlenmiş kumandanlar enderdir” telgrafını da 5 Nisan günü gazetelerde okudular. Coşku dolu sözler Öğrencilerden TrakyaPaşaeli Müdafaai Milliye Cemiyeti’nin direniş hareketlerine katılan, Büyük Edirne Kongresi’nin divan kâtibi Haşim Cevdet (İşcan) Bey, Padişah Vahdettin’i “Devlet idaresini ehil ellere vermeye davet eden” gizli bildiriyi okulun taş baskı sistemli makinesinde çoğaltan Mustafa Nuri (Anıl) ve Reşad Ruhi (Yamaner) beyler ile Cemal Edhem Bey’in de aralarında bulunduğu bir grup öğrenci coşkuyla müdürün yanına gitti. Duydukları heyecana okul müdürü de katılmıştı. Hüseyin Nâzım Bey’in de desteğiyle birkaç gün içinde “Mektebi Mülkiyei Şahane Zafer Münasebetiyle Çarşamba Akşamı Verilecek Müsamere Programı” hazırlanmıştı. 13 Nisan günü yapılan müsamerenin programı marşlarla başlıyor, hemen ardından bir ay önce Ankara’da Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kabul edilen ve henüz bestelenmemiş olan İstiklal Marşı’nın sözleri öğrencilerden Kemalettin Turgut (Apak) Bey tarafından okunuyordu. Ardından ut, keman ve mandolinle klasik Türk bestecilerinin eserleri seslendiriliyor, üç öğrenci Kurtuluş Savaşı’nda ulaşılan aşamayı destanlaştıran metinlerini okuyorlardı. Türk bestecilerinin eserlerinin yanı sıra Haydn, Bach, Schumann ve Beethoven’dan parçaların öğrenciler tarafından seslendirildiği, okulun üst katındaki yemek salonunda verilen müsamerenin sözlü sunuşları heyecanı artırıyordu. Süleyman Nazif’in gazelini son sınıf öğrencisi Kemalettin Turgut Bey okurken coşku yükseldi, “Arkadaşlar kan dökün kan dökmenin hengâmıdır (zamanıdır)” dizeleri okunduğunda salonda heyecan doruğa çıktı. Haşim Cevdet Bey’in “Dünkü ve Yarınki Yolumuz” başlıklı konuşmasını, geliri Hilaliahmer (Kızılay) aracılığıyla Anadolu’ya gönderilmek üzere düzenlenen piyango çekilişi izledi. Maddi zorluklar Tören tamamlanmış, kutlamanın heyecanı kulaktan kulağa İstanbul’a yayılmış, Padişah Vahdettin ve kente hâkim yabancı komutanların kulağına gitmişti. İşgal güçleri ve saray harekete geçti. Bir yıl önce mülkiye müfettişi tarafından yapılan denetimde “Okul Müdürü Nâzım Bey ile Müdür Yardımcısı Salih Zeki Bey öğrencilerin sicillerinin hazırlanması ve ahlaki gelişmelerinin sağlanmasında gösterdikleri gayretlerden dolayı takdir edilmişlerdi” ifadelerinin yer aldığı rapor bir yana atılmıştı. Müdür Nâzım Bey “Genel Müdür” unvanı verilerek öğrencilerle ilişkisi olamayacak göreve atanarak okuldan uzaklaştırıldı. İşgal güçleri Mülkiye’nin bulunduğu binanın asker yerleştirileceği için boşaltılmasını istedi. Okul iki yıl içinde üçüncü binaya Cerrahpaşa’da Redif Paşa konağına taşındı. Cerrahpaşa’daki yeni binada öğrenciliğe başlayacak olan Faik Ökte taşınılan konağı şöyle betimleyecekti: “Aksaray'daki bina üç katlı idi. Üst katında yatakhanelerimiz vardı. Üç sınıfın mevcudu elli kadardı. Mektebin hamamı yoktu. Mektep idaresi civar hamamlardan biri ile anlaşmıştı. On beş gün veya haftada bir defa bize hamam vesikası verirlerdi; burada yıkanırdık. ...Elektrik yoktu.” Osmanlı hazinesi zora girmiş, memur maaşları zamanında ödenmiyordu. Okulun günlük ihtiyaçları için para ayrılamıyordu. Yeni okul müdürü piyasadan borçlanıp zorunlu giderleri karşılamaya başladı. Parasız yatılı sisteme son verilmiş, herkesten para istenir olmuştu. Öğrenciler için okul yönetimi “Bir kolaylık sağlamaya çalışmış” ve devlet hizmetinde yakınları bulunanlara maaş alacaklarını okul paralarına mahsup ettirme yöntemi getirmişti. Öğrencilerden Hadi Hüsman o günleri “Bu suretle ben de mektep ücretimi bazen babamın, bazen o tarihte deniz üsteğmeni olan ağabeyimin maaşlarının henüz ödenmemiş kısmından mahsup ettiriyordum” diye anlatacaktı. Mülkiyelilerin kararlı duruşu İnönü Zaferi’nin kutlanması programını hazırlayan öğrenciler 1921 yazında diplomalarını almışlar, bir bölümü İnebolu üzerinden Ankara’ya gelmişler ve yeni kurulmakta olan devlette görevlerine başlamışlardı bile. İlerleyen yıllarda milletvekili, cumhurbaşkanlığı genel sekreteri, vali, büyükelçi, belediye başkanı, genel müdür olarak görevlerine devam edeceklerdi. Görevinden alınan okul müdürü Cumhuriyetin ilanından sonra yeniden müdür oldu, parasız yatılı sistemi düzgün biçimde işletilmeye başlandı. Okul, Atatürk’ün emriyle 1936 yılında Başkent’e taşındı, daha sonra Ankara Üniversitesi’ne bağlandı. Siyasal Bilgiler Fakültesi, Mülkiye öğrencileri günümüzde de haksızlıklara karşı koymaya çalışıyorlar. TürkiyeAB ilişkilerinde, 2005’te uyardığım noktaya döndük Avrupa Birliği (AB) Konseyi Başkanı Charles Michel ile AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, 6 Nisan’da Türkiye’ye geliyorlar. Konsey Başkanı ile Komisyon Başkanı, Avrupa Birliği’nin Meclis Başkanı ile Hükümet Reisi demek. Yani Avrupa Birliği’nin en önemli iki temsilcisi geliyor: Medyaya bakarsanız, Türkiye ile AB arasındaki işbirliğinin güçlendirilmesini konuşacaklar. Oysa kazın ayağı hiç de öyle değil. Eski Ankara Belediye Başkanı Melih Gökçek’in 3 Ekim 2005’te Türkiye’nin AB’ye katılım müzakerelerine başlamasını “Türkiye AB’ye girdi” diye gündüz vakti ateşlediği havai fişeklerle kutladığı olay, taa o zaman NTV’de yeni başladığım “Yorum Farkı” programında belirttiğim gibi AB bizi “Tam Üye” olarak almayacağı için, “fos çıktı”... Yorumumun haklı olduğunun anlaşılması için 16 yıl beklenmesi üzücü! AB, kendi Demokratik ve mali standartlarına uygun bulmadığı için Türkiye’yi tam üye olarak görmüyor ve Suriyeli göçmenlerin Avrupa’ya salıverilmeleri korkusundan, “AB değerlerinden kopmaması için” “komşu üyelik” gibi statülerle oyalıyor. Bu konuda Cumhuriyet’in eski Genel Yayın Yönetmeni CHP Milletvekili Utku Çakırözer’in 25 Mart 2021’deki AB Zirve Toplantısı’nda alınan kararlar konusunda söyledikleri son derece aydınlatıcı. HHH • Zirve sonuç bildirgesinin hiçbir yerinde Türkiye’nin tam üye adayı statüsünden bahis dahi edilmiyor. Türkiye’yi bir aday ülke değil, sadece çıkarlarını korumak için ilişki içinde oldukları bir ülke gibi görüyorlar. Bu nedenle Türkiye ile ilgili kararların alındığı bölümün başlığı bile Türkiye değil “Doğu Akdeniz”. • Zirve metninin ortaya koyduğu bir başka gerçek de Türkiye ile ilgili alınacak her kararın artık resmen Doğu Akdeniz’de hiçbir adım atmama koşuluna bağlanmış olması. AB bu konuda Türkiye’nin alacağı bir inisiyatif karşısında harekete geçeceği tehdidini ortaya koymaktan çekinmiyor. • Türkiye ile AB arasında 5 yıl önce imzalanan göçmen mutabakatına göre Türkiye’nin Suriyeli göçmenleri Avrupa’ya göndermemesi karşılığında AB tarafı Türk vatandaşlarına vize muafiyeti, Gümrük Birliği’nin güncellenmesi gibi sözler vermişti. Türkiye taahhüdünü yerine getirirken AB, sözlerini yerine getirmedi. Üstüne, bu sonuç bildirgesinde sözlerini yerine getirmek için Türkiye’nin önüne yeni bir koşul daha koydu. Artık AB tarafından atılacak tüm adımların önkoşulu, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de meşru haklarından vazgeçmesi olacak. • AB liderlerinin bildirgede Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki haklarını korumak için yürüttüğü sismik araştırmaları “illegal” olarak tanımlaması kabul edilemez. AB, Yunanistan ve GKRY’nin tek taraflı taleplerinin tam anlamıyla esiri olmuş durumda. • Gümrük Birliği güncellemesi için anlaşmanın Güney Kıbrıs Rum Kesimi’ne de teşmil edilmesi önkoşul olarak isteniyor. Yani Rum kesiminin tanınması dayatılıyor. • Bildirgede AB’nin Türkiye ile ilişkilerde esas ve öncelikli konusunun Avrupa’ya yönelik mülteci akınının engellenmesi ile sınırlı olduğu görülüyor. • AB, söylendiği gibi yaptırımdan vazgeçmiş de değil. Tam tersine onların “provokasyon” ve “tek taraflı hareket” diye yorumladıkları, Akdeniz’de ve Kıbrıs’ta egemenlik haklarımızı savunmaya yönelik adımlar söz konusu olduğunda Türkiye’ye turizm, enerji ve ekonomi alanlarında yaptırımlar yapılacağı dolaylı da olsa vurgulanıyor. • AB, bildirgede, 2016’da imzalanan göçmen mutabakatının yenilenmesinden bahsetmiyor bile. Tam tersine o anlaşmanın içeriği boşaltılıyor. Sadece AB’nin üzerine düşen parasal yükümlülüklerden söz ediliyor. Vize muafiyeti ise tamamen unutulmuş durumda. • “Yüksek Düzeyli diyalog başlatılacak” deniyor ama bunun kapsamına enerji, ekonomi, ticaret, siyasi istişare mekanizmaları konmuyor. HHH Çakırözer, bu açıklamaları bağlamında Türkiye’ye tehditlerle, koşullarla dolu olan zirve kararlarını Dışişleri Bakanlığı’nın “Olumlu gündem oluşturma gayretini memnuniyetle karşılıyoruz” diye karşılamasını eleştiriyor: İktidarı “Türkiye’yi demokrasiden, hukuk devletinden uzaklaştıran tek adam yönetiminin dış politikadaki başarısızlıklarına bu zirve ile bir yenisi daha eklendi. Artık AB Türkiye’yi aday ülke olarak dahi görmüyor. Tam üye adaylığı Türkiye için kazanılmış bir haktır. Buradan geri gidilemez... ...Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki ve Kıbrıs’taki meşru haklarından vazgeçmeyeceği ve tam üye adaylığı statüsünün yok sayılamayacağı AB temsilcilerine net bir biçimde ifade edilmelidir” diyerek uyarıyor. KENDİSİNE AYNEN KATILIYORUM! Semender Söylencesi, yer yer fantastik, büyülü gerçeklik biçiminde, ironiye de başvurarak halk dilini yazınsal çerçeve içinde sunuyor...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle