05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
HABER 9 30 MART 2021 SALI ‘İŞIMI ISTIYORUM’ EYLEMIYLE GÜNDEME GELEN NAZAN BOZKURT’A 20 BIN TL TAZMİNAT ÖDENECEK AYM, ‘EV HAPSİ HAK İHLALİ’ DEDİ ZEHRA ÖZDİLEK Ankara’da dört yıldan bu yana “işimi istiyorum” eylemi yapan, polis tarafından göz kemiği kırılan ve yüzlerce kez gözaltına alınan Nazan Bozkurt’un “ev hapsi” kararı hakkında bireysel başvurusunu değerlendiren Anayasa Mahkemesi (AYM), hak ihlali kararı verdi. Ayrıca AYM, Bozkurt’a 20 bin TL ödenmesine hükmetti. Ankara Çankaya Nüfus Müdürlüğü’nde 10 yıllık memurken 23 Ocak 2017’deki KHK ile görevinden çıkarılan Bozkurt, kendisi gibi ihraç edilmiş arkadaşlarıyla “İşimizi geri istiyoruz” talebiyle Yüksel Caddesi’nde eylem yapıyor. Bozkurt, eylem yaptığı dört yıl içerisinde 3 kez ev hapsi cezası almıştı. Şu an “yoğun eylem yapmak” gerekçesiyle tutuklu olan Bozkurt hakkındaki son ev hapsi kararı ise eylemlerinin 1316. gününde verilmişti. ‘Somut delil yok’ AYM, “ev hapsi” kararını oyçokluğuyla “kişi hürriyeti ve güvenliği hakkını” ihlal ettiği yönünde değerlendirdi. Kararda, Bozkurt’un yaptığı eylemlerin örgütün amaçları doğrultusunda sergilendiğine yönelik somut bir delil olmadığı belirtilerek başvurucunun işten çıkarıldığı için oturma eylemlerine başladığı bilgisi yer aldı. Ayrıca Bozkurt’a 20 bin TL ödenmesine hükmedilen kararda şu ifadeler yer aldı: “Başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik müdahale nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 20.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmiştir.” l İSTANBUL Nazan Bozkurt, Yüksel Caddesi’ndeki eyleminde defalarca gözaltına alındı. Boğaziçi Üniversitesi akademisyenleri, iki fakülte kararının iptali için Danıştay’a başvurdu: Karar, tepeden inme Danıştay’a yapılan başvuruda, Boğaziçi Üniversitesi’ne iletişim ve hukuk fakülteleri kurulması kararının anayasal ilkelerle bağdaşmadığına vurgu yapılarak iptali istendi. Boğaziçi Üniversitesi akademisyenleri, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın rektörlüğe atadığı Prof. Dr. Melih Bulu’nun göreve gelmesinin ardından üniversiteye iki yeni fakülte (iletişim ve hukuk) kurulmasına yönelik Cumhurbaşkanlığı kararını Danıştay’a taşıdı. Boğaziçi Üniversitesi akademisyenleri imzasıyla yapılan açıklamada, kararın yürütmesinin durdurulması ve iptali talep edilerek “Bu şekilde tepeden inme fakülte açma kararı almak, atamalar gerçekleştirmek anayasal ilkeler ve kurallarla bağdaşmamaktadır. Yükseköğretim Kanunu’na, hukuka açıkça aykırıdır ve kamu yararı gözetmekten uzaktır” denildi. ‘Çelişkili bir karar’ Açıklamada, özetle şunlar belirtildi: “Boğaziçi Üniversitesi akademisyenleri olarak demokratik ve özgür üniversite talebimizi yürüttüğümüz hukuk mücadelesi ile sürdürmeye devam ediyoruz. Anayasaya aykırılığı açık olan rektör ataması, üniversite camiası başta olmak üzere, ülke genelinde tepkilere neden olmuş, konunun uzmanları bu atamanın hukuka ve mevzuata aykırı olduğunu pek çok kez dillendirmiştir. Bu tepkilerin hiçbiri göz önünde bulundurulmamış, hukukla çelişen bir adım daha atılmış ve 6 Şubat 2021 tarihli 3519 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı ile yine bir hafta sonu üniversitemizde iki yeni fakülte kurulmuştur. Bu kararın anayasal ilke ve kurallarla bağdaşmaktan uzak, hukuka aykırı, hatta yasal olarak kendi içinde çelişkili bir karar olduğunu belirtmek isteriz. Kurulduğu ilan edilen hukuk fakültesine, yine üniversitemize (Boğaziçi Üniversitesi Senatosu, üniversitemiz Yönetim Kurulu ve diğer kurullarımıza) hiçbir biçimde danışılmadan, üniversite dışından bir akademisyen dekan olarak atanmıştır. Boğaziçi Üniversitesi akademisyenleri olarak başlattığımız hukuki sürecin takipçisi olacağımızı kamuoyuna saygıyla duyururuz.” Tutuklu öğrenci tahliye edildi Öte yandan İstanbul Kadıköy’de düzenlenen protesto eylemine katıldığı gerekçesiyle 6 Şubat’ta tutuklanan Ömer Şengel dün tahliye edildi. l Haber Merkezi CHP KADIN KOLLARI’NDAN DANIŞTAY’A BAŞVURU l CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, 600 milletvekilinin verdiği hakkın bir kişi tarafından alınmak istendiğini belirterek “Kadınların mücadelesi, bir hak, adalet mücadelesidir. O mücadeleye insan olan herkesin destek vermesi lazım” dedi. Kılıçdaroğlu AA l CHP Kadın Kolları Başkanı Aylin Nazlıaka: “42 milyon kadının yaşam hakkının elinden alınmasına asla izin vermeyeceğiz. Katledilen her kız kardeşimizin kanı, bu sözleşmeden fesih kararını alanların eline bulaşmıştır.” ‘600 kişi verdi bir kişi almak istiyor’ CHPKadın Kolları 81 il başkanı ile İstanbul Sözleşmesi’nin fesih kararının iptali istemiyle Danıştay’a başvurdu. Başvurunun ardından Genel Merkez’de CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun da katıldığı basın toplantısı yapıldı. Kılıçdaroğlu, kadınların cumhuriyet tarihinin en önemli eylemlerini gerçekleştirdiklerini belirterek “Çünkü 600 milletvekilinin verdiği bir hak, bir kişi tarafından ellerinden alınmak isteniyor. Onların mücadelesi önemlidir, değerlidir, bir hak, adalet mücadelesidir; O mücadeleye insan olan herkesin destek vermesi lazım. Biz de bu desteği veriyoruz. CHP’li kadınlar 81 ilde bu mücadeleyi veriyor. Ben de onlara yürekten destek vermeye özen gösteriyorum, çalışıyorum, çaba harcıyorum” dedi. CHP Kadın Kolları Başkanı Aylin Nazlıaka, “Fesih girişimini bir gece yarısı operasyonuyla öğrendik. Tek cümlelik karar, ne bir gerekçe ne de bir açıklama içeriyor. AK Parti’nin 19 yıllık iktidarı döneminde 7 bin 500 kadın, sırf kadın olduğu için katledildi. Fesih kararının ardından 12 saat geçmeden 6 kız kardeşimiz katledildi” diye konuştu. Karalama kampanyası Sözleşmeye yönelik bir karalama kampanyası olduğunu kaydeden Nazlıaka, “Eşcinselliği teşvik ediyor’ diyorlar. Sözleşmede eşcinsellikle ilgili hiçbir madde yok. Mağdurun haklarını herhangi bir ayrım gözetmeksizin güven altına alıyor. ‘Toplumun büyük çoğunluğu rahatsız’ diyorlar. Temmuz 2020’de yapılan araştırmaya göre sadece toplumun yüzde 17’si sözleşmeye karşı. Ağustosta yapılan araştırma ile bu oran yüzde 7’ye inmiş. ‘Sözleşme yüzünden ‘kadının beyanı esastır’ diyerek erkekler hapse atılmaktadır’ deniyor. Sözleşmeye göre kadının beyanıyla verilen tek karar tedbir kararıdır, kimse hapse atılmamıştır” değerlendirmesinde bulundu. Sözleşmenin yürürlükte olduğu vurgulayan Nazlıaka, “Millet iradesinin yok sayılarak feshedilmesi mümkün değildir. Sözleşmeden ‘boş ol’ diyerek çıkılamaz. İç hukuka ve uluslararası hukuka aykırı olarak çekilmenin dünyada örneği yoktur. 6284 sayılı kanun halen yürürlükte, sözleşmeyi onaylayan kanun da yürürlükte. Tek bir kadının hayatı dahi siyasetten daha üstün ve daha önemlidir. 42 milyon kadının yaşam hakkının elinden alınmasına asla izin vermeyeceğiz. Katledilen her kız kardeşimizin kanı, bu sözleşmeden fesih kararını alanların eline bulaşmıştır” dedi. l ANKARA / Cumhuriyet ŞULE ÇET DAVASI İndirimler ‘haksız’ Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, Şule Çet’in (23) ölümüne ilişkin Çağatay Aksu’ya verilen müebbet ve Berk Akand’a verilen 18 yıl 9 ay cezasının bozulması talebiyle tebliğname düzenledi. Başsavcılık, “yardım suçundan cezalandırılan Akand’ın asli fail olarak cezalandırılması, sanıklara uygulanan indirimin yersiz olduğu” yönünde görüş bildirdi. Tebliğnamede, “tüm deliller ışığında sanık Aksu’nun, ilişkiye girmek istediği Çet’e cinsel saldırıda bulunduğu, sonrasında Çet’in şiddetli tepki göstermesi üzerine cinsel saldırı suçunun ortaya çıkmaması için öldürülerek veya baygın ya da kendinden geçmiş halde pencereden atılarak hayatına son verildiği” değerlendirildi. Sanık Akand’ın, bütün bunlar olurken hiçbir şeyden haberi olmamasının mümkün olmadığı aktarıldı. Akand’ın, suçu Aksu ile birlikte işlediği, “cinsel saldırı suçunu gizlemek ve delillerini ortadan kaldırmak amacıyla kasten öldürme” suçundan fail olarak cezalandırılması gerektiği vurgulandı. Başsavcılığın talebi, Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nce duruşmalı incelenecek. l ANKARA/Cumhuriyet 3 BARO DAHA DAVA AÇTI Bahar Kayserilioğlu DEVA Partisi İstanbul İl Teşkilatı, İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilme kararının iptali için Danıştay’a başvurduklarını açıkladı. DEVA PARTİSİ: YOK HÜKMÜNDE DEVA Partisi, İstanbul Sözleşmesi’nin Cumhurbaşkanı kararı ile feshedilmesini yargıya taşıdı. DEVA Partisi Genel Merkezi’nden Danıştay’a yürüyen DEVA Partisi üyesi kadınlar, kararın iptali için başvuru yaptı. Başvurunun ardından Danıştay’ın önünde basın açıklaması düzenledi. “Bu hukuksuzluğun ve keyfiliğin düzeltilmesi için Danıştay’a dava açıyoruz. Eşzamanlı olarak farklı illerimizde birçok kadın, vekâletleriyle bu davaya dahil oluyor” denilen açıklamada, fesih kararı karşısında susmanın, şiddete destek vermek olduğu belirtildi. Açıklamada, “TBMM’den onaylanarak geçen uluslararası bir sözleşmeden ancak TBMM kararı ile geri çekilmek mümkündür. Çıktık, oldu, bitti açıklamaları tek taraflıdır. Hukuken yok hükmündedir. İnanıyoruz ki Türkiye Devleti bir hukuk devletidir” denildi. l ANKARA/Cumhuriyet İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesine karşı Danıştay’a açılan davalar sürüyor. Samsun ve Sinop baroları ile Tunceli Barosu da dava açtığını duyurdu. SAMSUN BAROSU Başkanı Pınar Gürsel Yıldıran, Cumhurbaşkanlığı aleyhine yürütmenin durdurulması istemli açtığı davada, anayasaya aykırılık itirazını içeren taleplerini sundu. SINOP BAROSU Başkanı Hicran Kandemir ise “Temel hak ve hürriyetlerin korunmasına yönelik olan sözleşmeden kararname ile feshi hukuka aykırı olup yok hükmündedir. İstanbul Sözleşmesi Yürürlüktedir!” diye konuştu. TUNCELI BAROSU Başkanı Kenan Çetin tarafından yapılan başvuruda, kadına yönelik şiddete karşı her türlü girişimin karşısında olunduğu vurgulandı. Çetin, sözleşmenin doğrudan hukukun üstünlüğü ve insan haklarının korunması kapsamında olduğunun altını çizdi. l Haber Merkezi AB’nin Türkiye icadı: Geri dönüşlü ilerleyiş! Avrupa Birliği’nin (AB) 25 Mart’taki zirve bildirisi Türkiye’de “önemli haber” değeri taşımadı! Oysa gelinen noktanın ne olduğunu ortaya koyan net bir tablo vardı. AB’nin Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikaları Yüksek Temsilcisi Josep Borrell’in de söze döktüğü Türkiye’ye ilişkin yol haritası şöyle: “İlerlemeye açık, orantılı ve geri çevrilebilir...” Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu bunu pozitif buldu! Aslında hakaret gibi bir cümle. Her anlama geliyor: Seninle birlikte yürürüz ama her an geri dönmeni isteyebiliriz! Aslında bizimle olmanı istiyoruz ama ilerde “seni hiç istemedik ki” dersek alınma! Cümleleri uzatmanın gereği yok. AB, Türkiye’ye “Benim çıkarlarıma ters işler yapmadığın sürece bizim kapsama alanımızda durabilirsin” diyor. Başlıca çekincesi Doğu Akdeniz’de “kontrol dışına” çıkması... Başlıca sevinci ise Suriyeliler başta olmak üzere yasadışı göçmenleri Avrupa’nın sorunu haline getirmemesi! “Göçmen deposu” işlevini sürdürmesi. HHH AB ile ilişkiler deyince insanın aklına neler gelmiyor ki! 2003’te Ankara’da güpegündüz “AB’ye giriyoruz” naralarıyla havai fişekli gösteriler düzenlemek... 15 Aralık 2004’te Avrupa Parlamentosu’nun 262’ye karşı 407 oyla “Türkiye Avrupalıdır” kararı alması... Dışişleri Bakanlığı yetmiyormuş gibi ayrıca AB Bakanlığı kurulması... Bu bakanlığın Ankara’da kurumlaşması yetmiyormuş gibi büyük illere de şube açılması... Neler neler... Tabii hal böyle olunca Meclis’ten de Türkiye’nin yararına olup olmadığına bakılmaksızın “uyum yasaları” adı altında her türlü düzenlemenin geçmesi... O günlerden bugünlere geldik... Türkiye, 200’den fazla Avrupa kurumuna üyedir. Bu yanıyla Avrupalıdır. 3 milyonu Almanya’da olmak üzere 6 milyon yurttaşı Avrupa ülkelerindedir. Türk toplumunun yönü budur. Ekonomisinin turizmden ihracata en az yarısı Avrupa’yladır. Avrupa Birliği’ne giriş ise genel anlamda siyasal bir konudur. Bu gerçeği o günlerde de vurguladık. AB’nin AKP ile kurduğu bağlar TürkiyeAB ilişkileri bağlamından çok AKPAB ilişkileri şeklindeydi. İki taraf da istediğini aldı! HHH 60 yılı aşan tam üyelik sürecinde bu dönemdeki kadar derin zikzaklar olmamıştı. 2004’te tam uzlaşma... 2018’de tam buzlaşma... 2021’de geri vitesle ilerleme! AB bildirisinde Türkiye’nin demokrasi sorunları Doğu Akdeniz ve Suriyeliler konusunun çok ama çok gerisinde! Bunda da şaşıracak bir şey yok. AKP’nin yarattığı güncel sorunlara kafa yormaktan Türkiye’nin ufkuna sıra gelmiyor. Belki de en büyük zararı uluslararası itibarımız aldı. AB, geri dönüşlü ilerleme diyor... AKP, çok pozitif buluyor... Demokrasi bir ihraç ya da ithal ürün değil. Ne yapacaksak kendi gücümüzle başaracağız. Bu iktidara karşı oluşturulacak yol haritalarından biri de Türkiye’nin bölgesindeki ve dünyadaki saygın yerine oturtulması olmalıdır. Dargeçit JİTEM davasında beraat istendi Dargeçit JİTEM (Jandarma İstihbarat ve Terörle Mücadele) davasında savcı, sanıkların suçu işlediğine dair somut delil bulunmadığı gerekçesiyle beraat talep etti. Cezasızlık politikasına dikkat çeken avukat Erdal Kuzu, “Savcı sanıklar lehine olan delillerden bahsetmiş, ancak sanıkların suç işlediği yönündeki kuvvetli delillerden bahsetmemiştir” dedi. Mardin Dargeçit’te 29 Ekim 1995 ve 8 Mart 1996 Erdal Kuzu tarihleri arasında üçü çocuk 8 kişi ile uzman çavuş Bilal Batır’ın kaybedilmesine ilişkin açılan davanın 21’inci duruşması Adıyaman 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü. Dönemin karakol komutanının da bulunduğu 18 kişi için “taammüden öldürme” suçlamasıyla dava açıldı. Kaybedilen Davut Altınkaynak’ın babası Abdülaziz Altınkaynak, “Davut 12 yaşındaydı onu 12 metre derinliğinde bir kuyudan çıkardık. 12 yaşında yakılarak katledilen bir çocuğun katilleri ile birlikte yaşamak istemiyorum” diye konuştu. Duruşma 28 Haziran’a ertelendi. l Haber Merkezi
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle