05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
4 30 MART 2021 SALI HABER sınamaz bir gerçektir. Toplumsal cinsiyet eşitliği kavramı işte bu yüzden doğdu. Kadına karşı şiddet ile mücadele amacını güden ve bu amaca yönelik olarak imAKP ve kadın zacı devletlere birçok yükümlülük getiren İstanbul Sözleşmeİstanbul Sözleşmesi tartışması daha sürecek görünüyor. Sürmeli de çünkü genellikle konusi de toplumsal cinsiyet eşitliğini savunan düşüncenin ürünüdür. ya yaklaşım yanıltıcı oldu. GeAKP ise kadın üzerinde topnelde sorulan soru, güle oynaya lumsal baskı sonucunu doğuran imzalanan bir sözleşmeden ne onu ikinci sınıf kabul ederek ona den çekilindiğidir. Olayın yanıl göre davranan bir düşüncenin tıcı yanı da işte budur. İstanbul takipçisidir. Sözleşmesi’ne şöyle bir göz atAyniyet ile eşitliği birbirine kamak dahi, onun özelde AKP’nin, rıştıran AKP’nin görüşüne gögenelde de bütün siyasal İslare kadın cinsiyetinin sonucu olan mın kadın sorununa yaklaşımı belirli yargılara ve davranış binın bir reddiyesi olduğunu anla çimleri kalplarına uymalıdır. Kamaya yeter. dının kadın olmaktan doğan Bu durumda AKP’nin sözleşme özellikleri (ana olmak gibi) cinsiden neden çekildiğini değil de bir yetin bir sonucudur, toplumsal zamanlar yel yepelek yelken kü cinsiyetin değil. rek, koştura koştura ilk imzanın neHHH den konduğunu sormak gerekirdi. Kadının ikincil konumunun AKP ile İstanbul Sözleşmesi’ne toplumsal cinsiyetin değil, cinhâkim olan görüşlerin bağdaşma siyetinin sonucu “fıtraten” oluları olanaksızdı. şan ve değişmez bir durum olduTartışmaya geçmeden önce, iki ğunu söyleyen AKP zihniyeti ile kavramın üzerinde durmalıyız: Cin olanaklara kavuşmada, hayatın siyet ve toplumsal cinsiyet. her alanında eşit olarak yer alma HHH mücadelesi veren toplumsal cinCinsiyet, (seks) bireyin doğumun siyet eşitliğini savunan görüşlerin dan başlayan bir süreçtir ki bire kadına karşı şiddet konusunda yin, sahip olduğu genital organla bağdaşmaları mümkün değildir. ra göre erkek veya kadın olarak sı Toplumsal cinsiyetin eşitliğini sanıflandırılmalarına yol açar. vunanlar, kadının sorununu kaGörece yeni bir kavram olan dın başlığı altında incelerken, katoplumsal cinsiyet (gender) ise dına karşı hiçbir önyargısı olmatoplumun, bireyin cinsiyetine gö dığını savunan ataerkil toplumsal re ona bağladığı, ondan uyması değerlerin savunucuları da sorunı beklediği davranışlardır. nu aile içinde ele almayı yeğlerToplumsal cinsiyet, cinsiyet gi ler. Tıpkı AKP’nin kadın bakanlıbi objektif bir olgu değil, toplu ğı yerine “Aile ve Kadın” Bakanlımun bireye cinsiyeti dolayısıy ğı içinde ele alması gibi. la yüklediği uyması gereken bir Durum böyle olunca bu iki zihdavranış biçimidir. Bu durumniyetin İstanbul Sözleşmesi metda Simon de Beauvoir’ın “ka ninde birleşmeleri çok şaşırtıcı dın olarak doğulmaz, sonradan olmaktadır. kadın olunur” saptamasının anSözleşmeden şu bölümü AKP, lamını kavramak daha kolay olu altına imzayı basarken, nasıl yoyor sanırım. rumlamaktaydı ve bu yaptırımın Kolayca anlaşılacağı üzere, yerine getirilmesi için ne yapmayı toplumsal cinsiyetin erkek ve ka düşünmekteydi söyleyebilir misiniz: dına yüklediği roller ve beklediği “...Taraflar kültür, örf ve kabuller ile davranış biçimleri söz âdet, gelenek, din veya sözde konusu toplumun niteliği, genel ‘namus’un işbu sözleşme kapsakabullerine, kültürüne göre de mındaki herhangi bir şiddet eyleğişmektedir. Ataerkil toplumlarda mi içinde mazeret oluşturmamatoplumsal cinsiyetin kadın aley sını sağlar.” hine çalıştığı ve erkeğin üstünlüGörülüyor ki garip olan ğü düşüncesini egemen kılmaya AKP’nin kendi zihniyetinde karyönelik olduğu ve bunun da ka şı olan İstanbul Sözleşmesi’nden dına karşı şiddeti doğuran başlı çıkmak istemesi değil, o sözleşca etkenlerden biri olduğu yad meyi güle oynaya imzalamasıydı. Meclis Başkanı Şentop ‘Montrö’ ile ilgili soruya verdiği yanıtı değiştirdi Mandacılıkla suçladı TBMM Başkanı Mustafa Şentop, katıldığı bir televizyon programında Montrö Sözleşmesi’yle ilgili sözlerinden çark ederek “Başta Montrö olmak üzere Türkiye’nin taraf olduğu ve bizim İstiklal Harbi neticesinde kazanmış olduğumuz, elde etmiş olduğumuz mevzilerle ilgili hiçbir tartışma yoktur. Böyle bir tartışma bizim aklımızdan da geçmez, geçmemektedir. Bu tür anlaşmalardan çıkmak da imkânsızdır” dedi. TBMM Başkanı Mustafa Şentop dün Türkiye Genç İşadamları Derneği (TÜGİAD) 18. Olağan Genel Kurul Toplantısı’nda gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını yanıtladı. Şentop, katıldığı bir televizyon programında “Cumhurbaşkanı ‘Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nden çekildim, Montrö’yü tanımıyorum, feshettim’ diyebilir mi” yönündeki soruya verdiği “Yapabilir. Mümkünmuhtemel arasında fark var” yanıtının anımsatılması üzerine “Ben herhangi bir anlaşma, sözleşme ismi zikretmedim. Soruyu soran gazeteci arkadaşımız, o da iyi niyetli aklına o sırada gelen sözleşme ve anlaşmalardan bahsederek bazı anlaşma ve sözleşmelerin isimlerini zikrederek sordu. Ben yine herhangi bir sözleşmenin ismini telaffuz etmeksizin anayasanın 90. maddesinde ve ilgili mevzuatımızda uluslararası antlaşmalarla ilgili iç hukuktaki düzenlemelerden bahsettim. Fakat daha sonra, programdan bir süre sonra bazı çevrelerin başta Montrö olmak üzere bazı anlaşmalarla ilgili bana yönelik bazı isnatlar yani benim kullandığımı ifade ettikleri sözler olduğunu gördüm. Bunun 10 Temmuz 1936 tarihli gazete Montrö dahil olmak üzere bazı anlaşmaları tartışmaya taşımak gibi bir amaçla ilgili nasıl yorumlandığını anlamakta zorlanıyorum” dedi. ‘Özel durumları var’ Şentop, “Şüphesiz siyasetçi olarak konuşurken ortalama bir zekâ seviyesini hesap ederek konuşuyoruz. Bunun altında olan şahıslar varsa siyasetçi, bürokrat, gazeteci onlarla ilgili benim yapabileceğim bir şey yok. Konuşma metni açıktır, konuşmam canlı olarak da orada var. Gerek Lozan gerek Montrö gibi anlaşmaların özel bir durumu vardır” diye konuştu. Montrö’nün tartışılmasına karşı çıkanları “mandacılıkla” suçlayan Şentop, Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin imzalandığı günlere işaret ederek şunları söyledi: “10 gün önce Cumhuriyet gazetesinin manşeti var. 10 Temmuz 1936 tarihli manşet. Manşette diyor ki ‘Konferansta bedbin bir hava hâkim.’ Bedbin, karamsar demek. Yani Türkiye açısından bir karamsar hava var, imzadan 10 gün önce. O gün Cumhuriyet gazetesinde Yunus Nadi’nin imzasıyla yayımlanan bir başyazı var. Bu başyazıyı bizzat Mustafa Kemal Atatürk’ün kaleme aldığı söylenir bazı hatıratlarda. Bunun sonunda diyor ki ‘Türkiye’nin evinin hariminin kapısı olan Boğazlar’dan isteyen istediğim gibi geçerim şeklindeki bir hakkı istihsal etmek isterse, Boğazlar konusunu kesin çözeriz.’ Son cümle şu: ‘Deriz ki kapımız kapalıdır. Biz dilediğimize ve dilediğimiz gibi geçme hakkı tanırız, buna muktediriz.’ 1936’da Türkiye’nin özgüvenine ve Montrö Sözleşmesinin imzalanması aşamasındaki duruma bakınız. Bugün bazı bürokratlar, asker, sivil, siyasetçiler ‘Montrö olmazsa Sevr olur’ gibi... Arkadaşlar, 1936’da anlaşma imzalanmadan 10 gün önce Türkiye’nin söylediği söz Lozan’daki Boğazlar anlaşmasına bile alternatif olarak bakmıyor. Diyor ki ‘Montrö olmazsa bu konuda biz karar veririz.’ Türkiye’nin özgüveni, kararlılığı budur. 1936’da budur. Bu özgüveni ve kararlılığı bugün bizler taşıyoruz. İçlerinde gizli mandacılık anlayışıyla özgüvensiz, aşağılık kompleksi içindeki bazı siyasetçilerin ve bürokratların Türkiye’nin, devletimizin kudreti, ordumuzun gücü ve milletimizin kararlılığını yok sayarak sadece yazılı metinler üzerinden bizim istiklalimizi ve sınırlarımızın güvenliğini tartışmalarını da üzüntüyle karşıladığımı ifade etmek isterim. Herkes kendine gelsin. Türkiye Cumhuriyeti, Sevr’i başka anlaşmalarla yok etmedi. İstiklal Harbi’nde verdiği canlarla, döktüğü kanlarla yırtıp attı. Anlaşmaları var eden, milletimizin ve devletimizin gücüdür. Onları ayakta tutan budur. Dolayısıyla bu anlaşmalarla ilgili bir tartışma söz konusu değildir. Konuşanlar, kendi içlerindeki mandacı fikriyatı dile getirmektedirler. Onları buradan kınıyorum.” ‘BU ANTLAŞMALARDAN ÇIKMAK MEVZUBAHİS DEĞİL’ Montrö ve Lozan gibi antlaşmalarla ilgili hususta çıkma gibi bir şeyin mevzubahis olmayacağını vurgulayan Şentop, “Mesela ben boşanmayla ilgili hukuki prosedür anlatsam insanları boşanmaya teşvik etmiş mi olurum? Gayrimenkullerin satışıyla ilgili usulü anlatsam hukuken kişilerin evlerini, arabalarını, arsalarını satmaları yönünde teşvik mi etmiş olurum? Bu kadar saçmalığı anlamakta gerçekten zorlanıyorum. Uluslararası anlaşmaların hukuk tekniği bakımından konuştum. Montrö ve Lozan gibi anlaşmalarla ilgili hususta çıkma gibi bir şeyin mevzubahis olmayacağını çok çarpıcı, akılda kalıcı bir ifadeyle de söyledim. Marmara Denizi’nden ne kadar ayran yapılabilirse, bu anlaşmalardan çıkmak da öyledir dedim. Bunun imkânsızlığını, bunun ihtimal dışı olduğunu ifade etmek için bunu da kullandım. Başta Montrö olmak üzere Türkiye’nin taraf olduğu ve bizim İstiklal Harbi neticesinde kazanmış olduğumuz, elde etmiş olduğumuz mevzilerle ilgili hiçbir tartışma yoktur, böyle bir tartışma bizim aklımızdan da geçmez, geçmemektedir. O konuşmada da böyle bir şey yoktur. Benim uluslararası antlaşmalarla ilgili genel hükümler çerçevesinde hukuki boyutu anlatmam söz konusudur” ifadelerini kullandı. Türkiye’de siyaset yapan bazı bürokratik, askeri, sivil mevkilere gelmiş insanların bir sözü veya bir kişiyi eleştirirken en azından ne dediğine bakması gerektiğini söyleyen Şentop, “Ben öyle yapıyorum. Bir siyasetçi ne demiş, önce ona bakıyorum. Buna bakmadan birkaç tane kötü niyetli insanın yapmış olduğu çarpıtma üzerinden sanki ben böyle sözler söylemişim gibi değerlendirme yapmalarından da büyük bir üzüntü duyuyorum. Bu bir fikir haysiyetsizliğidir, çok açık olarak söylüyorum. Herkesi ciddiyete ve fikir haysiyetine sahip çıkmaya davet ediyorum. Türkiye’nin güvenliğini, sınırlarını, kara vatanımızın ve deniz vatanımızın, mavi vatanımızın sınırlarını koruyan anlaşmalar değildir. Bunu koruyan bizim devletimizin kudretidir, ordumuzun gücüdür, milletimizin istiklal sevdasıdır” dedi. l İç Politika Paralel boğaz ile CHP’liToprak, Şentop’un sözlerini raporda değerlendirdi: sözleşme mi delinecek? CHP Genel Başkan Koordinatör Başdanışmanı Erdoğan Toprak, “İktidar 85 yıl sonra ‘paralel boğaz’ projesiyle Montrö Sözleşmesi’ni delme hazırlığını itiraf etti. Bu çok tehlikeli ve dikkat çekici” dedi. CHP’li Toprak, gündeme ilişkin hazırladığı haftalık raporda, Montrö Sözleşmesi tartışmaları ile ilgili değerlendirmelerde bulundu. Toprak, TBMM Başkanı Şentop’un Montrö’ye ilişkin ifadelerine, “Bu bir dil sürçmesi midir, yapılan bir taviz hazırlığının ağızdan kaçırılması mıdır? Hangi amaçla gündeme getirildi? Bu açıklamanın biraz öncesine gidilecek olursa kısa süre önce ABD ve Türk Deniz Kuvvetleri Karadeniz’de bir tatbikat gerçekleştirdi. Son dönemde gerek ABD gerekse NATO Karadeniz’de Rusya’ya karşı askeri etkinliği artırma yönünde adımlar atıyor, planlamalar yapıyor. Montrö Sözleşmesi, İstanbul ve Çanakkale boğazlarının egemenliğini ve denetimini Türkiye’ye bırakırken, Karadeniz’e kıyısı olan ülkelerin Boğazlar’dan geçişlerinde savaş gemilerinin geçişlerinin kısıtlanmasında Türkiye’ye hak ve yetkiler veriyor. Kurtuluş Savaşı ardından Lozan Antlaşması ile sınırlarını, bağımsızlığını ve egemenliğini güvenceye alan Türkiye, Montrö Sözleşmesi’ni imzalayıp TBMM tarafından onaylayarak iki boğazın hâkimi, egemeni oldu” ifadelerini kullandı. ‘Planlar onaylandı’ İktidarın 85 yıl sonra Montrö Sözleşmesi’nden çekilme düşüncesini ortaya atmasının çok tehlikeli ve dikkat çekici olduğunu belirten Toprak, “Çevre ve Şehircilik Bakanı’nın eşzamanlı olarak Kanal İstanbul imar planlarının onaylandığını ilan etmesi ‘paralel boğaz’ projesiyle Montrö Sözleşmesi’ni delme hazırlığının bir başka itirafıdır” dedi. l ANKARA / Cumhuriyet CHP’Lİ KABOĞLU: KANUN KALDIRMA YETKISI TBMM’DE CHP İstanbul Milletvekili ve TBMM Anayasa Komisyonu üyesi İbrahim Kaboğlu, Meclis’te düzenlediği basın toplantısında, İstanbul Sözleşmesi’nin Cumhurbaşkanı kararı ile feshedilmesinin, anayasaya aykırı olduğunu belirtti. Sözleşmenin, TBMM’de oybirliği ile onaylandığını ve normlar hiyerarşisi bakımından yasaların da üstünde olduğunu anımsatan Kaboğlu, söz konusu kararın dayanak olarak gösterildiği kararnamenin, yasa ile uygun bulunan uluslararası sözleşmeleri kapsamadığını kaydetti. Kaboğlu, “Cumhurbaşkanının bir kararla insan haklarına ilişkin uluslararası sözleşmeyi feshi bir yana Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile dahi bazı sosyal haklar dışında insan hakları alanında düzenleme yapamaz. Cumhurbaşkanı’nın hiçbir işlemi, yasa alanında düzenleme yapamaz. Kanun koymak, değiştirmek ve kaldırmak yetkisi sadece TBMM’ye aittir” ifadelerini kullandı. l ANKARA / Cumhuriyet
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle