25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
HABER 5 30 MART 2021 SALI (E) Büyükelçi, eski Denizcilik ve Havacılık Sorunları Daire Başkanı Tuygan: Pandora’nın kutusunu açmamak gerekir n Montrö ve Kanal İstanbul tartışmaları yeniden alevlendi. Sanırım işin arka planına İPEK bakmadan yarını ÖZBEY görmek mümkün değil... Değil elbet... Örneğin Çarlık Rusyası bir Avrupa gücü haline gelmeye başladığı günden itibaren gözünü Boğazlar’a dikti. Çünkü Rusya, sıcak denizlere yani Akdeniz’e inemediği sürece büyük bir deniz gücü özelliği kazanamayacaktı. Rusya’nın Pasifik kıyılarında da deniz üsleri vardı ancak bunların ikmali, mesafenin uzunluğu, hele o tarihlerde demiryolu ulaşımının olmayışı nedeniyle büyük bir sorun teşkil etmekteydi. 1905 RusJapon savaşında Rusya’nın aldığı yenilgide bu durum büyük rol oynamıştı. n Rusya’nın Karadeniz donanması Pasifik’e Baltık Denizi’nden daha yakın değil miydi? Elbette daha yakındı ancak 1878 Viyana Antlaşması’na göre Ruslar Karadeniz’deki savaş gemilerini Boğazlar’dan geçiremiyorlardı ve İngiltere kendilerini buna tevessül etmemeleri için uyarmıştı. Neticede Çar II. Nikola, Baltık donanması komutanı Rozhdestvensky’ye Port Arthur’u Japonlardan kurtarması talimatını verdi. Amiral Rozhdestvensky tam sekiz ay sonra oraya vardığında ne gemilerinin ne de denizcilerinin savaşacak hali kalmıştı. Rusya savaşı kaybetti. Kaldı ki Rusya’nın sorunu bundan ibaret de değildi. Rusya’nın dış ticareti büyük ölçüde Türk Boğazları’ndan geçmekteydi. Kırım Harbi ve OsmanlıRus savaşında ihracatları darbe aldı. 19111912 Osmanlıİtalya savaşında da Rusya aynı sıkıntıyı yaşadı, zira Osmanlı yönetimi savunma amacıyla Boğazlar’ı kapattı. Atatürk, sözleşmenin gözden geçirilmesini istedi n Ve üç itilaf ülkesi, İngiltere, Fransa ve Rusya müzakerelere başladı. Evet, Londra ve Paris, Almanya’nın Batı cephesinde zafere ulaşmasının önlenmesinin Rusya’nın savaşta kalmasına bağlı olduğunu biliyorlardı. İngiltere Dışişleri Bakanı Edward Grey, bu konuda Rusya’yı tatmin etmeye yatkındı. Fransız Dışişleri Bakanı Delcassé ise Rusya’nın Akdeniz’e güç projeksiyonu yapmasına yolu açacak bir pazarlık konusunda bazı duraksamalara sahipti. Ancak Rusya Dışişleri Bakanı Sazonov, kartlarını iyi oynadı. Zaman zaman İngiliz ve Fransız meslektaşlarını Almanya ile ayrı bir barış yapmakla tehdit etti. Neticede, İngiliz Mark Sykes ve Fransız Georges Picot, 1916 Mart ayında Ortadoğu’daki Osmanlı topraklarını kendi aralarında nüfuz bölgelerine ayırdıktan sonra Petrograd’a geldiler ve orada mayıs ayında İstanbul’u ve Boğazlar’ı Rusya’ya bırakan bir anlaşmaya vardılar. Ne var ki proje yürümedi. n Neden yürümedi? Birincisi Çanakkale Zaferi Türk askerinin teslim olmaya hazır olmadığını ortaya koydu. Bu İngiltere ve Fransa’nın AkdenizEgeMarmaraKaradeniz üzerinden Rusya’ya harp yardımı ulaştırmasına yolu kapattı. İkincisi, Rusya’da Çarlık rejimi son buldu. 19 Mayıs 1919’da Atatürk Samsun’a çıktı ve Milli Mücadele bayrağını açtı. Yaklaşık dört yıl sonra da, Lozan Barış Antlaşması’nın imzası ile Sevr Antlaşması tarihin çöp sepetine atıldı. Lozan Boğazlar Sözleşmesi’ne göre, herhangi bir ülkenin Boğazlar’dan geçerek Karadeniz’e çıkacak gücü, o tarihte Karadeniz’e sahildar ülkelerin en güçlü donanmasına sahip ülkesinin donanmaKanal İstanbul ve Montrö tartışması yeniden gündeme gelince emekli Büyükelçi, eski Denizcilik ve Havacılık Sorunları Daire Başkanı Ali Tuygan ile konuştuk. Tuygan, “Dışişlerin’de geçirdiğim 42 yılın önemli derslerinden biri mükemmelin, iyinin düşmanı olabildiğidir. Bir başka deyişle, uzun süredir sıkıntı yaratmadan yürüyen bir sistem varsa, onu mükemmeliyete taşıyacak girişimler Pandora’nın kutusunu açabilir, buna yol açmamak daha iyi bir seçimdir” dedi. Ali Tuygan’ın elindeki, 21 Temmuz tarihli Cumhuriyet’in başlığı “Boğazlar Mukavelesi Dün akşam İmzalandı”. Alt başlıklar ise şunlardı: “13 yıllık bir ayrılıktan sonra ebediyete kadar sürecek bir kavuşma…”, “Ordumuz dün gece Karadeniz Boğazı’na girdi!”, “Memlekette büyük bayram”. ‘EGEMENLIK HAKKIMIZDAN ÖDÜN VEREMEYIZ’ n Denizcilik ve Havacılık Sorunları Dairesi Başkanlığı yaparken başınızdan geçen başka olaylar olmuştur elbet, paylaşır mısınız? Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’ne ilişkin çalışmalar başlamıştı. Bu tür köprü projelerinde ilk işlerden biri de iki yaka arasında bir kılavuz tel çekmektir. Bunun için İstanbul Boğazı’nı, dört saat süreyle deniz trafiğine kapattık. Tabiatıyla önceden ülkelere gerekli bildirimde de bulunduk. Birkaç gün sonra Sovyetler Birliği Büyükelçiliği Müsteşarı beni ziyaretle verdiği notada böyle bir kararı tek taraflı olarak uygulamaya, Boğaz’ı trafiğe kapatmaya hakkımızın olmadığı, böyle bir meselenin önce sözleşmeye taraf ülkelere danışılması gerektiği belirtiliyordu. Müsteşara özetle şu yanıtı verdim: “Moskova ne kadar Sovyet toprağı ise Boğazlar da o kadar Türk toprağıdır. Sözleşmeye saygılıyız ancak egemenlik haklarımızdan ödün veremeyiz. Köprü yapılacağına göre tel de çekilecek ve geçiş güvenliği için trafik durdurulacaktır. Bu nedenle notanızın içeriğini reddediyorum.” Verilen bir notanın içeriğini görür görmez reddetmek önemli bir tavırdır. Bunu yapabilmek için haklılığınızdan emin olmanız ve notanın ülkenizi ciddi surette rahatsız eden, ulusal çıkarlarınızı göz ardı eden, haksızlığı söz götürmeyen unsurlar içermesi gerekir. sından daha büyük olamayacaktı. Avrupa’da yeni savaş bulutlarının toplanmaya başlamasıyla Atatürk, sözleşmenin gözden geçirilmesini istedi. NATO ülkesi savaş gemisinin geçişine izin vermedim n Ve 20 Temmuz 1936’da Montrö Boğazlar Sözleşmesi imzalandı... Aynen öyle. Size bir anımı anlatmalıyım. 1982 sonbaharında Bağdat Büyükelçiliğimizdeki görevimden Ankara’ya dönüşümde Denizcilik ve Havacılık Sorunları Dairesi Başkanlığı’na atandım. 1984 Şubat ayında bir gün, Sovyetler Birliği Büyükelçiliği Müsteşarı acilen görüşmek isteyerek bana geldi. Savaş gemilerinin Boğaz girişinde olduğunu ancak sekiz gün önce bize vermek üzere yazdıkları bildirim notasının o günün sıkıntı ve telaşı içinde gönderilmemiş olduğunu fark ettiklerini, anlayış göstermemizi rica ettiklerini, bunu yapamazsak büyükelçilik olarak makamlarına karşı güç durumda kalacaklarını söyledi. “O günün telaşı” ile kastettiği, devlet başkanları Andropov’un vefatı idi. n Ne yaptınız? Konuyu, bakanımıza olumlu görüşle sundum. Kendisi görüşümüzü onayladı. Büyükelçilik müsteşarını bakanlığa davet ederek gemilerinin geçebileceğini duyurdum. n İstisnai bir uygulama mı? Tabii, zamanında geçişi için bildirimde bulunulmamış savaş gemileri Boğazlar’dan geçemez. Yıllar sonra, bir NATO ülkesi savaş gemisi, büyükelçiliklerince bildirimde bulunulmaksızın, Çanakkale Boğazı’na dayandı. Bildirimde bulunulmamış olmasının gerekçesi, “Montrö Sözleşmesi’nin hükümlerini bilmemek” idi. Müsteşar yardımcısıydım ve müsteşara vekâlet ediyordum. Arkadaşlarıma danışıp geminin geçemeyeceğine karar verdim. Bunun daha sonra bazı şikâyetlere yol açtığını duydum ancak doğru olan bu idi. Özetle Montrö Sözleşmesi, Sovyetler Birliği ile diğer büyük güçler arasında bir denge kurmuştur. Türkiye’nin Boğazlar üzerindeki tam egemenliğini ihya etmiştir. Türkiye’nin yıllardır tam bir titizlikle ve dürüstlükle uyguladığı Montrö Sözleşmesi Karadeniz’in, Soğuk Savaş’ın en karanlık günlerinde dahi bir çatışma alanına dönüşmesini engellemiştir. Karadeniz sahildar ülkeler kendilerine farklı yollar çizmiş olsalar da Karadeniz’de statükonun devamını yeni gerilimlere tercih ederler. n İktidar, Kanal İstanbul konusunda ısrarlı... Üstelik Montrö Sözleşmesi dışında gerçekleştirileceğini ifade ediyorlar.... Cumhurbaşkanları Erdoğan ve Putin, yıllardır sık sık bir araya geliyor. Yaptıkları görüşmelerde bu konunun gündeme gelmediğini düşünmek mümkün değil. Rus diplomasisinin bu konuyu yok varsayacağını düşünmek de imkânsız. Amerikalılar ise sessiz. Biz Türkler ise hâlâ, belki bir ticari yatırım olması dışında, bu projenin mantığını anlayabilmiş değiliz. Dışişlerinde geçirdiğim 42 yılın önemli derslerinden biri mükemmelin, iyinin düşmanı olabildiğidir. Bir başka deyişle, uzun süredir sıkıntı yaratmadan yürüyen bir sistem varsa, onu mükemmeliyete taşıyacak girişimler Pandora’nın kutusunu açabilir, buna yol açmamak daha iyi bir seçimdir. Tehditlerle baş etmenin yolu, Türk Boğazları Tüzüğü n “Montrö Sözleşmesi de böyle bir düzenlemedir” mi diyorsunuz? Kesinlikle. Atatürk ve yol arkadaşlarının, Avrupa’nın İkinci Dünya Harbi’ne sürüklenmekte olduğu bir dönemde imza attıkları büyük bir diplomatik zaferdir. Eğer Boğaz trafiği kıyılarımız için yeni tehditler ortaya çıkarıyorsa bunlarla baş etmenin yolu sözleşmenin akitleri ve Uluslararası Denizcilik Örgütü nezdinde bunları gündeme getirmektir. Nitekim bu da yapılmıştır, yapılmaktadır. Bu önlemlerden birincisi Türk Boğazları Tüzüğü’dür. Bir ikincisi trafik ayırım şemalarıdır. Ülkemiz tarafından 1994 yılında ihdas edilen Trafik Ayrım Düzeni ve Rapor Sistemi, 1995 yılında Uluslararası Denizcilik Örgütü tarafından bazı kurallarla birlikte onaylanmıştır. Keza, Boğazlar’da radar destekli Türk Boğazları Gemi Trafik Hizmetleri Sistemi, 30 Aralık 2003 tarihinde operasyonel olarak devreye girmiştir. Söz konusu sistemin devreye girmesiyle birlikte Boğazlar’da can, mal, çevre ve seyir güvenliği daha da artmış ve deniz trafiği daha etkin bir biçimde kontrol altına alınmıştır. YÖNETMELIK YARGIYA TAŞINDI Tarikatlar silahlı güce dönüşecek Halkın Kurtuluş Partisi (HKP), gazetemizin gündeme getirdiği Türk Silahlı Kuvvetleri’ne (TSK) subay ve astsubay yetiştiren harp okulları ile astsubay yüksekokullarına giriş şartlarından “irticai faaliyete karışmamış olma” koşulunun kaldırılmasını yargıya taşıdı. HKP, değişiklik nedeniyle Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar hakkında da “anayasayı ihlal” gerekçesi ile suç duyurusunda bulundu. Dilekçede, “İrticayla bağlantısı olan kişiler orduda istihdam edildiğinde silahlı bir güce dönüşeceklerdir” denildi. Dilekçede, değişiklik ile öğrenci adayının ve yakın çevresinin irticai eylemlerde bulunmuş olması ile irtica örgütleriyle ilişkilerinin bulunmasının harp okullarında ve öğrenci seçiminde sorun oluşturmayacağına dikkat çekildi. Dilekçede, “Menzilcisi de, İsmailağacısı da, İskenderpaşacısı da, Süleymancısı da, Kırklaricisi de, Uşşakîcisi de, Cübbelicisi de, cübbesizcisi de, özetle hangi tarikat ve onlara bağlı cemaate mensup olurlarsa olsunlar, Harp Okulları’na girebilecekler. Yani artık Harp Okulları’na laik, Kuvayimilliye ve Mustafa Kemalİnönü geleneğine bağlı ailelerin çocukları alınmayacak. Laik ve Mustafa Kemalci olmak en büyük suç ve sakınca sayılacak” denildi. Planlı hareket iddiası Dilekçede Erdoğan’ın, “Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkmak, Mustafa Kemalci Türk ordusunu lağvetmek amacıyla yıllardır planlı bir şekilde hareket ettiği” savunulurken, Akar’ın ise “yönetmelik değişikliği ile Erdoğan’ın amacına hizmet ettiği” öne sürüldü. Erdoğan ve Akar hakkında soruşturma yürütülerek iddianame düzenlenmesi istendi. HKP Genel Merkez Disiplin Kurulu Başkanı Ayça Okur, Ankara Adliyesi önündeki basın açıklamasında, “Bu şart, tarikatlara, cemaatlere, şeyhlere karışmışların, onların mensubu olanların harp okullarına girememesini getiriyordu. Ancak bu ortadan kalktı. Amaç, Mustafa Kemal’in ordusunun içini boşaltmak” dedi. l ANKARA/Cumhuriyet MHP’DEN ŞENTOP’A TEPKİ: Açıklama toplumda kutuplaşma yaratır SELDA GÜNEYSU tıracak, Türk milletinin hassasiyetle üzerinde TBMM Başkanı Mustafa durduğu ve Türkiye’nin bekasının söz konusu Şentop’un, Cumhurolduğu konularla ilgibaşkanı kararıyla li açıklamalardan uzak Türkiye’nin İstanbul durması gerektiği” vurSözleşmesi’nden gulanıyor. çekilmesi sonrasın Mustafa Şentop Cumhur İttifakı’nın da çekilmeyi savuözellikle 15 Temnurken, bir soru üzerine Mont muz darbe girişimi sonrası rö Boğazlar Sözleşmesi’ne iliş “Türkiye’nin bekası için kurulan kin açıklaması, sözleşmenin, bir birliktelik” olduğunun altı çiTürkiye’nin Boğazlar üzerinde zilirken, “Montrö ile ilgili açıklatam kontrol hakkını garantiledi maları fırsat bilen bazı siyasileğini vurgulayan MHP kanadın rin, Türkiye’yi bunun üzerinden da tepkiyle karşılandı. yabancı ülkelere şikâyet edilebiMHP Genel Başkanı Devlet leceği, bunun da Türkiye üzerinBahçeli’nin daha Kanal İstande emperyalizmin baskısını arbul projesi tartışılırken Montrö tırabileceği, kurucu değerler ve ile ilgili hassasiyetinin altını ka Türkiye’nin kurucusu yüce önlın çizgilerle çizdiğine dikkat çe der Mustafa Kemal Atatürk karkilirken, şimdi yapılan bu açık şıtı cepheyi güçlendireceği” belamanın “toplumda kutuplaşma lirtiliyor. Türkiye’nin asla emperyaratacağına” dikkat çekiliyor. yalizmin tuzağına düşürülmeBu nedenle Cumhur İttifakı bi mesi gerektiğinin altı çiziliyor. leşenlerinin “toplumu kutuplaş l ANKARA AKSOY ARAŞTIRMA: Yurttaş, ‘Kararlar Meclis’te alınsın’ dedi SEFA UYAR Aksoy Araştırma’nın çalışmasına göre yurttaşların yüzde 76’sı, “vatandaşın sağlığını, ekonomisini, güvenliğini ve refahını etkileyen kararların” Meclis’te alınmasını istiyor. Bu kararların Cumhurbaşkanı tarafından alınmasını destekleyenlerin oranı ise yüzde 24. AKP’lilerin yüzde 53.7’si ve MHP’lilerin yüzde 89.5’i de kararların Meclis’te alınmasını destekliyor. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi ile başlayan Meclis’in işlevsizleştirildiği tartışmaları, son olarak, Meclis’in onayladığı İstanbul Sözleşmesi’nden Cumhurbaşkanı kararı ile çıkılması ve Meclis Başkanı Mustafa Şentop’un, bu uygulamanın Montrö Boğazlar Sözleşmesi için de geçerli olduğu yönündeki sözleri ile yeniden gündeme geldi. 26 Mart’ta, mobil panel üzerinden eşzamanlı olarak 1067 kişi ile görüşmeyle gerçekleştirilen araştırmada, yurttaşlara “Sizce vatandaşın sağlığını, ekonomisini, güvenliğini ve refahını etkileyen bir karar nasıl alınmalıdır” sorusu yöneltildi. Yüzde 95 güven aralığında yüzde 3 hata payı ile yapıldığı kaydedilen çalışmada, yurttaşların yüzde 24’ü, kararların Cumhurbaşkanınca alınması, yüzde 76’sı ise Meclis tarafından alınması görüşünü belirtti. MHP’liler de Meclis dedi Araştırmada, Meclis’te grubu bulunan partilerin seçmenlerine yönelik dağılım da yer aldı. Buna göre İYİ Partililerin yüzde 93.5’i, HDP’lilerin yüzde 93.2’si, CHP’lilerin yüzde 90.2’si, MHP’lilerin yüzde 89.5’i ve AKP’lilerin yüzde 53.7’si “kararları Meclis alsın” yanıtını verdi. AKP’lilerin yüzde 46.3’ü, MHP’lilerin yüzde 10.5’i, CHP’lilerin yüzde 9.8’i, HDP’lilerin yüzde 6.8’i ve İYİ Partililerin yüzde 6.5’i ise kararların Cumhurbaşkanı tarafından alınması görüşünde. l ANKARA İmamoğlu Kabaktepe’yi ziyaret etti İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, dün AKP İstanbul İl Başkanı Osman Nuri Kabaktepe’yi makamında ziyaret etti. Ziyareti Twitter’dan duyuran İmamoğlu, “AK Parti İstanbul İl Başkanı Kabaktepe’yi ziyaret edip kendisine yeni görevinde başarılar diledim. İstanbul’un hayrına olacak tüm konularda herkesle diyalog içinde olmaktan memnuniyet duyarız” dedi. l İç Politika
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle