07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
HABER 3 18 MART 2021 PERŞEMBE 120/1 0 190/7 0 100/5 0 130/4 0 120/2 0 70/ 1 0 120/ 2 0 100/1 0 150/6 0 120/4 0 100/00 160/8 0 50/ 2 0 180/1 2 0 110/7 0 40/ 1 0 100/4 0 150/3 0 80/4 0 130/4 0 120/5 0 180/8 0 17 yaşındaki G.C tartıştığı erkek tarafından bıçaklanarak öldürüldü Parkta cinayet Şubat 2021 Van Gölü’nde kuraklık tehlikesi Burdur’un Bucak ilçesinde, 17 yaşındaki G.C., Yunus inceleme yapan polis, soruşturma başlattı. Burdur Valiliği’nden konuya Emre Parkı’nda tartışilişkin yapılan açıklamatığı E.Y. (19) adlı erkek da “Olayla ilgili E.Y. isimtarafından bıçaklanarak G.C. 17 li şahıs gözaltına alınmış öldürüldü. yaşındaydı. olup, adli süreç titizlikle Çevredekiler durumu yürütülmektedir. Hukupolis ve sağlık ekiplerine ha ki sürece Valiliğimizce müdaber verdi. İhbar üzerine böl hil olunmuş, maktulün ailesigeye sevk edilen sağlık ekibi ne hukuki destek vermek üzenin yaptığı kontrolde genç kı re Aile, Çalışma ve Sosyal Hizzın hayatını kaybettiği belir metler Bakanlığı avukatları gölendi. E.Y., polis ekiplerince revlendirilmiştir” denildi. gözaltına alındı. Olay yerinde l DHA / AA Van’daki kuraklık tehlikesi uydu görüntülerine yansıdı. Geçen yıl şubat ayı ile bu senenin aynı ay görüntülerini karşılaştıran Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi (YYÜ) Su Ürünleri Fakültesi Öğretim Üyesi Dr. Mustafa Akkuş, 2020 “2020 yılında Van Gölü Havzası’nın yüzde 80 85 oranında karla kaplı olduğunu görüyoruz. 2021 yılının görüntüsünü incelediğimiz zaman bu oranın yüzde 50’lilere düştüğünü görüyoruz. Bu, bize yaz aylarında suya en çok ihtiyaç duyulan dönemde çiftçiler ile yine üreme göçü gerçekleştiren inci kefalleri açısından su kıtlığı olacağını gösteriyor. Şimdiden gerekli önlemlerin alınması gerekiyor” dedi. l DHA Ergenoğlu ‘Onlar kahraman 17 MART ÇARŞAMBA 167 BIN 526 18 BIN 912 ama bilen 869 73 17 BİN 161 Anne Ayfer Ergenoğlu: Sıra benimdi. yok’ 35 MILYON 603 BIN 28 29 BIN 696 %3.2 2 MILYON 930 BIN 554 BİN 1484 2 MILYON 752 BIN 23 İki doz aşı olanlara karantina kaldırıldı Sağlık Bakanlığı, koronavirüs geçiren veya ikinci doz aşısının üzerinden 14 gün geçenlerin, 3 ay içindeki temaslarında karantinaya alınmayacağını duyurdu. Bu uygulamanın, Güney Afrika veya Brezilya mutasyonu tespit edilen vakalarla temaslı yurttaşlar için geçerli olmayacağı belirtildi. l ANKARA/Cumhuriyet İstanbul’da 3 ay önce koronavirüse yakalanmasının ardından önceki gün hayatını kaybeden Biruni Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Mehmet Ümit Ergenoğlu (54), dün memleketi Adana’da son yolculuğuna uğurlandı. Ergenoğlu’nun annesi Ayfer (81) ve babası Fuat Ergenoğlu (84) cenaze boyunca gözyaşı döktü. Anne Ayfer Ergenoğlu, “Allah kimselere evlat acısı vermesin. Sıra benimdi, ona nasıl sıra geldi? Nur gibi bir çocuktu, herkese dokundu benim yavrum. Kimselere bir şey yapmadı, hasta kurbanı oldu” dedi. Oğlunun ömrünün baharında hayattan koptuğunu belirten baba Fuat Ergenoğlu da “Bunca sene uğraştı, didindi, tam vatanına, evlatlarına faydalı olacak bir dönemde gitti. Onlar kahraman ama bunu bilen yok” diye konuştu. l DHA Hamile kediye saldırdı Ankara Keçiören’de bir spor salonunun bahçesinde uyuyan hamile kediye, yoldan geçen bir kadın saldırdı. Kediye önce vuran kadın, bir süre sonra kediye çantasını fırlattı. İHA’ya konuşan kedinin sahibi Şeyda Başaran, kadının daha önce başka hayvanlara da saldırılarda bulunduğunu belirterek, “Kedimiz hamile ve doğumu çok yakın. Kediyi öldürmek istiyor. Kadın bulunsun ki başka hayvanlara zarar vermesin” dedi. l ANKARA/Cumhuriyet Hastaneden kaçıp kardeşini öldürdü Konya’da lise 1’inci sınıf öğrencisi Yağmur B. (15), ağabeyi Soner B. (25) tarafından öldürüldü. Soner B’nin, şizofreni tedavisi için yatırıldığı hastaneden kaçıp, eve Ders çalışırken ağabeyi tarafından öldürülen Yağmur’dan geriye kapı önündeki ayakkabıları kaldı. gelerek cinayeti işlediği belirlenirken, ilk ifadesinde “Annem, sürekli kaymakamlığa müracaat edip benim hastaneye yatırılmamı istiyordu. Ömrü boyunca evlat acısı çeksin diye kardeşimi öldürdüm” dediği ortaya çıktı. Soner B., gözaltına alındı. İl Sağlık Müdürlüğü de Soner B’nin hastaneden kaçmasıyla ilgili inceleme başlattı. l DHA AKP içinde Ayasofya kavgası Siyah, deri koltuk. Masanın ardında ne ihtişamlı duruyor. Oturuyorsun. Sanki sen, sen değilsin. Kolların daha kaslı, cildin daha gergin, sesin daha gür. Bir başkası oluyorsun. Kapının girişindeki tabelayı adının başına da yazıyorsun. Makamları, rütbeleri, cüppeleri çok mu abartıyoruz? Evet, “Ayasofya Camii İmamı” tartışmasını kastediyorum. “İslamda ruhban yoktur” diyenler dini kullanarak her yerde bir kast sistemi yarattı. Zırhlı Mercedes’lerinin peşinden koşulan tarikat şeyhleri, etekleri öpülen imamlar, biadı akıldan üstün tutan bir vesayet sistemi... Andımız’ı yasaklayan, Atatürk’ü madalyalardan kaldıran aynı Danıştay hâkimlerinin kararıyla oldu. Önce çağ açan fethin, ardından çağı yakalayan barışın sembolü olan Ayasofya’nın şeklini değiştirdik. Yetmedi, ona bir de makam yarattık. “Ayasofya imamı” dedik. Ettiği dualardan çok; attığı tweet’leri, siyasi mesajları, kimlere kızdığını tartışıyoruz. Oysa... Binaların değil, insanların değer ürettiğinin en büyük kanıtı Ayasofya’ydı. Çünkü, acı ama gerçek, işgal altındaki vatan toprağında ihanetin merkezlerinden biri Ayasofya’ydı. İstanbul’daki Damat Ferit Hükümeti, Milli Mücadele’yi “fitne ve fesat” diye hedef alırken, Ayasofya’da işgalcileri destekleyen hutbe okunuyordu: “Hafız İsmail’in Ayasofya Camii’nde cuma günü verdiği vaazında İngiliz taraftarlığı yapması ve Loyd George’nun ‘Biz Türklerle değil, İttihatçılarla harp ediyoruz’ dediğini nakletmesi ve Kuvayı Milliye’nin tenkilinin devletin bekasının bir gereği olduğunu savunan açıklamalarda bulunması...” (Osman Akandere, Damat Ferit Paşa Hükümetleri Döneminde Kuvayı Milliye Hareketine Yönelen İthamlar). Atatürk’ün milli Ayasofyası Hem cephede hem beyinde... Milli Mücadele yalnız bir dış savaş değil, aynı zamanda bir iç savaştı. İşgalcilerle birlikte onların içerideki temsilcileri de ezilmişti. Ayasofya da artık “yerli ve milli”ydi. 3 Şubat 1932’de Kadir Gecesi, 70 bin kişiyle, Ayasofya Camii’nde, Türkçe kutlandı. Gazeteler on binlerin dışarıda kaldığı gece, sıkışıklıktan secdeye gitmekte zorlanıldığını haber veriyor. Sadece bu kadar değil.. Radyolardan töreni dinlemek için binlerce insan kahvelere, halkevlerine koşmuştu. Çok değil, 10 yıl önce, anlamadıkları dilde işgalcilere itaatın vaaz edildiği kürsüden, bu kez anladıkları duaların okunuyor olmasının ilk etkisinin gözyaşları olduğu yazıyor. Yunus Nadi, ertesi gün Cumhuriyet’teki yazısını şöyle bitiriyordu: “Bu memleket Arap memleketi ve bu millet Arap milleti olmadığına göre bu manasız bidat ilanihaye böyle devam edip gidemezdi. Milli harsta elbette içtimai tesiri olan dinin ergeç öz dilimizde de terennüm edilmesi lazımdı.” (4 Şubat 1932, Cumhuriyet) Hiç anlatmıyorlar. Damat Ferit’in Ayasofyası ile Atatürk’ün Ayasofyası. İkisi arasındaki fark ne binadan ne cüppeden, manadan ne fikirdendi. İmam mı, şeyhülislam mı? Şimdi... Şeyhülislam mı halife mi? Günlerdir Ayasofya imamının kendisini, dinin de devletin de toplumun da merkezine koyan açıklamalarını izliyoruz. Anayasadan laikliğin çıkarılmasını istiyor, kadınları hedef alıyor, siyasetçilere ayar veriyor. O noktaya geldi ki... Bu kez kavganın iki tarafı da aynı mahalleden. AKP milletvekili Özlem Zengin’i tutanlar ile Ayasofya imamını destekleyenler birbirine ağır sözlerle yükleniyor. Zengin’in “Herkes kendi işini yapmalı” sözüne, imamın “Sözlerim ‘sen imamsın, namazını kıldır, başka bir şey söylemeye hakkın yok’ zihniyetine karşıdır” yanıtını vermesi, meselenin daha derine doğru gittiğini gösteriyor. Tartışma AKP’li kimi milletvekillerine, yazarlara, sivil toplum örgütlerine kadar uzandı. Sosyal medyada günlerce en çok konuşulan olay oldu. İmamcılar: Neden susalım? Konuşmayı değil ama mesaj atmayı seviyorlar. Yine de iki grubu da dinledim. Ayasofya imamının taraftarları özetle şunu söyledi: “Bir imam dini referanslar vererek tebliğde bulunmayacaksa ne yapacak? Özlem Hanım bundan neden rahatsız oluyor? Cumhurbaşkanı ‘İslam bize göre değil biz İslama göre hareket edeceğiz’ demedi mi? Özlem Zengin’in konuşmasındaki sorun, Ayasofya imamını eleştirmesinden ibaret değil. ‘Ayasofya sadece Müslümanların değil, başka dinlerin de ibadetgâhı, hangi dinden olursanız olun gelin’ diyor. Ayasofya artık bir cami. Özlem Zengin, FETÖ’nün dinlerarası diyalog tezini Ayasofya üzerinden sürdürüyor. Kadın konusunda dinimizin hükümleri belli. Bir kısmını kabul edip diğer yanını etmiyorum diyemezsiniz. Yıllardır tabanı oluşturan bizlere ‘aman siyaseti zor durumda bırakacak sözler söylemeyin’ deniliyor. Geçmişte biraz anlıyorduk da şimdi hâlâ niye susalım? Başörtüsü için mücadele ettik ama içindeki başları kaybettik. KADEM gibi örgütlerde yuvalanan modernist zihniyet, bizi var eden değerlerle partiyi karşı karşıya getirdi. Bu sorun çözülmezse, AK Parti dışarıdan müdahaleyle değil, içeriden çürümeyle yok olur.” Vekilciler: İmamın niyeti başka AKP’li vekili destekleyenlerse şöyle diyor: “Mesele dinin hükümleri değil. Ayrıca inancımız kimsenin tekelinde değil. Suudi tedrisatının şekil verdiği bir zihniyetin (Ayasofya imamının ailece Türkiye’yi terk edip Suudi Arabistan’da yetişmesi kastediliyor) inancımıza nizam vermesini görmeyecek miyiz? Kendisini destekleyenlere bir bakın. Alparslan Kuytul gibi iktidara karşı FETÖ’yle bile yan yana duranlar dahi onu takdir ediyor. Partiyle derdi olanlar onun üzerinden AK Parti’ye vuruyor. Biyografisine Davutoğlu’na yakın Şehir Üniversitesi’nde 7 senelik hocalık yaptığını yazmıyor. Geçen sene okula el konana kadar oradaydı, bunları da konuşmuyordu. Bir cami imamı, neden sistematik olarak hükümeti zor durumda bırakacak açıklamalar yapar? Asıl hedefin Erdoğan ve AK Parti iktidarı olduğunu, niyetin bizi kendi içimizden boğmak olduğunu görüyoruz. Diyanet İşleri Başkanı da kendi memurunun yaptıklarından rahatsız. Kendisine bir görev verilmiş gibi sınırın ötesine geçiyor. Bu tartışmaların ortasında olmasa da uygun bir zamanda görevden alınmasını bekleyin.” AKP kimlik bunalımında Ayasofya cami olurken, destekçileri Necip Fazıl’ın sözlerini paylaşıyordu: “Türkün bu vatanda kalıp kalmayacağından şüphesi olanlar, Ayasofya’nın da açılıp açılmayacağından şüphe edebilirler. Ayasofya açılacak, hem de öylesine açılacak ki, kaybedilen bütün manalar, zincire vurulmuş kan revan içinde masumlar gibi, ağlaya ağlaya, üstünü başını yırta yırta onun açılan kapılarından dışarıya vuracak!” Danıştay hâkimleri okullarda “Türküm, doğruyum” demeyi yasaklarken Ayasofya’yı açtı. Ancak öyle görünüyor ki ortaya çıkan “mana” herkesi memnun etmedi. 94 ruhuyla, 2021 gerçekleri; İslamcı hayallerle, ülkeyi yönetme hakikatı; bütün tariflerin çoktan yapıldığı ilkeler ile her şeyi zamanla yeniden tanımlamak zorunda olmanın realitesi... Muhalefet, iktidarın yaşadığı krizin her zamanki gibi farkında olmasa da, bir yandan Andımız’ın milliliğiyle öte yandan Ayasofya’nın diniliğiyle çekiştirilen AKP, bir kimlik bunalımı yaşıyor. Partinin kendi içinden çıkan tepki, bize hem boşluğu hem nasıl dolabileceğini gösteriyor. Elbette rahat ama... Bir koltuk bulup oturduğumuz gün, ayakta ölmek için sebeplerimizi de kaybediyoruz.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle