23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 13 MART 2021 CUMARTESİ gorus@cumhuriyet.com.tr OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Devlet güvenliğinde denetimin önemi YÜKSEL MANSUR KILINÇ CHP İSTANBUL MILLETVEKILI TBMM GÜVENLIK VE İSTIHBARAT KOMISYONU CHP GRUP SÖZCÜSÜ Ülkemizin karşı karşıya bulunduğu tehdit ve risklerin ortadan kaldırılmasını sağlayacak olan milli güvenlik kurumlarımızın görev ve sorumluluklarını etkili şekilde yerine getirebilmeleri için de stratejik değerdeki bilgi ve bilgilenme araçlarına sahip olmaları vazgeçilmez bir gerekliliktir. İhmal ve ihlal Ülkemizde milli güvenlik stratejilerini belirleme ve uygulamada karşılaşılan en büyük sorunlardan biri, bunların demokratik sistemin işleyişi içinde belirlenmesinin çoğu kez ihmal ve ihlal edilmesi oluşturmaktadır. Demokratik sistem içinde yürütme erkini elinde bulunduran siyasi güç, çoğu zaman milli güvenlik stratejisi ve siyasetlerini, demokratik sistemin asli güçlerine kapalı, topluma ise neredeyse tamamen kapalı olan yol ve yöntemlerle belirleme yoluna gitmektedir. Kurumlar açık hedef Güvenlik ve istihbarat kurumlarının denetim dışı uygulamaları konusunda geçmişte ülkemiz büyük sorunlarla karşı karşıya kalmıştır. Bu durumun en tehlikeli örneği çeşitli istihbarat kuruluşlarımızın halka ve Cumhuriyet’e düşman güçlerin denetimine girmesi veya onların sızmasına açık hale gelmesidir. Geçmiş yıllarda yaşanan en büyük sorunlardan biri de istihbarat kuruluşlarımızın, mafya ve benzeri yasadışı, kirli unsurlarla denetim dışı, meşruiyet dışı ilişkilere girmiş olmasıdır. Bir başka önemli sorun da istihbarat kuruluşlarımızın, demokratik sistemin siyasi güçleri olan iktidar ve muhalefet partileri arasındaki yasal ve meşru rekabet, yarış ve demokratik mücadelede bir araç olarak kullanılması olmuştur. Saydığımız türdeki bu davranış ve ilişkiler, demokratik sistemi yozlaştırma ve kirletme yanında; bu kuruluşların güvenilirliğini ve milli olma vasfını yıkıma uğratmaktadır. Denetimin geçiştirilmesi Ortaya çıkan olumsuz pratiklerden sonra güvenlik ve istihbaratla ilgili kurumlarımızın denetimi için 17.04.2014 tarihli ve 6532 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanunu’nda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile TBMM’de Güvenlik ve İstihbarat Komisyonu oluşturulmuştur. Bu komisyonun görevi, devletin güvenlik ve istihbarat hizmetlerinin denetimi ve kişisel verilerin güvenliğinin gözetilmesidir. Ancak altı yıldır var olan Güvenlik ve İstihbarat Komisyonu’nun (GİK) denetim görevi uygulamada daha çok devletin güvenlik kurumlarının hazırladığı yıllık raporların denetimi şeklinde gerçekleşmekte, bir bakıma yasa ile verilen denetim görevi geçiştirilmektedir. Yasa, ülkenin güvenliği ile ilgili etkili bir de imkânsızdır. netlemeyi amaçlamasına rağmen, iktida Bu bağlamda; Milli Kurtuluş Savaşı’nı rın denetimi savuşturma tutumu nede yöneten Gazi Meclis, ülkenin milli güniyle denetim faaliyeti sadece istatisti venlik politikalarının üretiminde ve uyki verilerin değerlendirildiği bir duruma gulanmasında etkili bir konuma getirildönüştürülmüştür. melidir. Güvenlik politikaları ve güvenGüvenliğin güvensizleştirilmesi lik kurumları TBMM’nin etkin denetimine açılmalıdır. Milli İstihbarat Teşkilatı BaşkanlıGünümüzde denetim alanınğı, Genelkurmay Başda sorun yaratan başlıca faktör, ülkemizde cumhurbaşkanlığı hükümet sistemidir. CumBilgiye, bilgilenme hurbaşkanlığı hükümet sistemi araçlarına ve adı altında ülkenin yönetim bi güvenlik kanlığı, İçişleri Bakanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel Komutanlığı, Sahil Güvenlik Komutanlığı çiminde denge denetim meka altyapılarına gibi güvenlik ve istihbanizmalarının geri plana itil sahip rat ile direkt bağlantılı mesi ile güvenlik kurumlarını da tek kişinin belirleyici olduğu bir sisteminin içine sokmuştur. Güvenlik alanının olmak, çağımızın en büyük gücü ve silahıdır. Ancak, kurumların yanı sıra Savunma Sanaysi Başkanlığı ve Mali Suçları Araştırma Kurulu gibi ülkeetkili bir denetimden kaçırıl bilgiyi elde mizin güvenliği ile bağması güvenliğin “güvensizleş etme lantılı kurumlar da etmesi” riskini doğurmaktadır. imkânlarının Güvenliğin denetiminde zaaf yaratan önemli konulardan biri de ikili anlaşmalardır. Türgelişmesinin etkisiyle bilginin kiye Cumhuriyeti Devleti’nin, “kontrolsüz dış odakların etkisinin yoğun güç”e dönüşme kili şekilde denetlenmeli, kullanılan bütçelerle oluşturulan güvenlik politikalarının dengesi değerlendirilebilmeli, milli güvenlik stratejimiz olduğu; özellikle 12 Mart ve riski artarken; oluşturularak bu strate12 Eylül dönemlerinde, çeşitli bu durum, devletlerle ikili anlaşmalar içine çekildiği bilinen bir durumdur. FETÖ/PDY’nin on binler“denetim”in önemini de ce mensubunun devletin gü daha fazla venlik ve istihbarat kurumla artırmaktadır. jideki yerleri sağlamlaştırılmalıdır. Yapılması gereken Büyük önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün rının içerisinde yuvalanması “Yurtta sulh cihanda sulh” nasıl mümkün olmuştur? ilkesi gereğince evimizde, mahallemizde, Bu sorunun yanıtı bir yönüyle de iki sokağımızda güvenliği, kısacası halkta li anlaşmalarda aranmalıdır. İkili anlaş birliği, ülkede huzuru sağlamak öncemaların yarattığı gizlilik ve denetimsiz liğimiz olmalıdır. Bu anlayış ile tarihilik sorgulanmadan, FETÖ/PDY gibi sız mize baktığımızda görmekteyiz ki ülkema ve etki yaratarak yuvalanan yapıla mizin güvenliği, halkımızın birliğinden, rın devlet kurumlarından tümüyle te halkımızın huzurundan geçmektedir. mizlendiği düşünülmemelidir. Şimdi görev, güvenlik alanında da ülArkasına ulusun topyekun gücü ko kemizin doğru politikalar üretebilmesi, nulamamış milli güvenlik strateji ve geleceğe güvenle bakabilmesi, özgür ve siyasetlerinin, hedefleri doğru tespit demokratik Türkiye’nin doğru güvenlik edilmiş olsalar bile uygulamada bek anlayışlarına ve uygulamalarına kavuşlenen başarıyı getirmesi neredeyse turulmasını sağlamaktır. Kadın karşıtlığı toplumun damarlarına işlerken... ERENDİZ ATASÜ Fransa Cumhurbaşkanlarından De Gaulle, savaş kahramanı büyük bir asker, örgütçü bir önder ve su katılmamış bir sağcı idi. “ ‘68’ gençlik hareketleri’’ onun cumhurbaşkanlığında patlak verdi. Hareketi bastırmak isteyen kolluk kuvvetlerine, De Gaulle’ün ve yönetici kadronun tepkisi netti: Kendi çocuklarımıza ateş açamayız! Sonradan sokak protestoları çığrından çıktı, başka bahis; fakat en azından ortamı yatıştırma bağlamında, De Gaulle yönetimi çözümün bir parçası oldu, ülke seçime gitti, sürecin sonunda De Gaulle II. Dünya Savaşı’nda kazandığı yüksek onurla inzivasına çekildi, yönetim değişti. Önce bilim ve kültür De Gaulle demişken başka bir ünlü örnek şudur: Cezayir savaşı sırasında Fransız askeri gücünün sergilediği amansız şiddete Fransız aydınları karşı çıkarlar, en önde ünlü filozof ve edebiyatçı Sartre vardır. Sartre’ın susturulmasını isteyen çevrelere karşı De Gaulle’ün tutumu nettir: Sartre, Fransa’nın onurudur, ona dokunamayız! De Gaulle’ün kastettiği sadece Sartre’ın şahsı değil, Fransa’nın kültürel birikimidir. Her ülkede resmi ve gayri resmi şiddet damarları dünde vardı bugün de var. Ancak, “Aydınlanma’’ dediğimiz düşünsel hareketin vatanlarından biri olan Fransa’da, anılan dönemde (20. yüzyılın üçüncü çeyreğinde) ortalama Fransız yurttaşı, bir ülkenin çağlar akarken, “beka’’sını sağlayan birinci etmenin askeri güçten hatta ekonomik güçten önce bilim, kültür ve sanat olduğunun farkındaydı. O nedenle, De Gaulle’ün “Sartre” derken sembollerle konuştuğunu kolluk güçleri ve halkın içindeki şiddete yakın unsurlar anlayabilmişler ve ne Sartre’a ne de muhalif başka bir aydına dokunmuşlardır. Karanlık taraf... Ülkemizde kadınlar salgın halinde öldürülüyorlar. Ülkemizde aydınlar her dönemde hırpalanıyorlar, iktidar tarafından ve kimi zaman da kitlelerin içinde kümelenmiş, bağımsız mı yoksa birtakım güç mercilerinin buyruğunda mı hareket ettikleri belirsiz kimseler tarfından. “1993 Sivas irtica kalkışması’’nda yakılarak, dumandan boğularak can veren otuz küsur aydının’’ akıbeti ve bu ıstırap ve utanç dolu hadiseye kimilerinin verdiği insanlıktan uzak tepkiler unutulmamalıdır. Böyle bir coğrafyada ve tarih kesitinde hem kadın hem aydın birey topun ağzındadır. Bu böyle biline! Âdetler ve ananeler mutlak Kadınlar tek bir sebeple öldürülmekteler; kocanın ya da eski kocanın ya da babanın kendine yakın olan kadını kendine ait, her istediğini yapabileceği bir mal olarak görmesi ve bu konuda toplumun sessiz onayını, yani geleneği arkasında hissetmesidir, bu sebep! şeyler değildir. Her zaman insancıl da değillerdir. Töre cinayetini aklı başında kim bugün onaylayabilir! Her lafa geleneğimiz diye başlayanlara töre cinayetlerini ve dilimizin “Dayak cennetten çıkmadır’’ atalar sözünü anımsatırım, “eti senin kemiği benim’’ laflarımızı. Bugün demokrasiden yana olduğunu savlayan kim bu sözlere itibar edebilir! Bizim geleneğimizin karanlık tarafı işte budur! Geleneğimiz, şiirden, musikiden, büyüklere saygıdan, konukseverlikten ibaret değildir ne yazık ki! Hiçbir ülkenin geleneği tamamen masum değildir! Geleneğin insani olmayan yanlarını dönüştürmek aydınların, hukukçuların, ve yöneticilerin görevidir. Birleşmiş Milletler’in “Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığı Önleme Sözleşmesi’’ ve “İstanbul Sözleşmesi’’ gibi yasa ağırlıklı hukuki metinler, işte bu ihtiyaçtan doğmuştur. Bu ülkenin kurucusu ve büyük önderi Atatürk ve mesai arkadaşları, kadın bireyi köle durumundan yurttaş durumuna yükseltmeye çabalarken birtakım geleneklere karşı durmuşlardır; unuttuk mu! Besbelli unuttuk! Aynası iştir kişinin... Kadınlar Günü’nde bile kadınların katledildiği bir ülke haline geldik. Daha fazla sayıda erkek cinayete kurban gidiyor demek, anlamsızdır. Gönül kimsenin kurban olmamasını ister, ancak faili ve kurbanı erkek olan cinayetlerin sebepleri sonsuz çeşitliliktedir. Kadınlar ise tek bir sebeple öldürülmekteler; kocanın ya da eski kocanın ya da babanın kendine yakın olan kadını kendine ait, her istediğini yapabileceği bir mal olarak görmesi ve bu konuda toplumun sessiz onayını, yani geleneği arkasında hissetmesidir, bu sebep! Böyle vahim bir geleneğe isyan etmek aydın kadının doğal işlevi, değil midir! Ne demiştir edebiyat geleneğimizin ve devlet geleneğimizin ünlü ismi, Ziya Paşa: “Ainesi iştir kişinin/Lafa bakılmaz’’ Somut kadınları, şiddet damarlarının önüne atarsanız, söylediğiniz güzel sözler suya yazılmış demektir. Kupa Orhan Veli Kupa Hüner Tuncer, Çanakkale Savaşlarını sözde tarihçilerin gözünden görmek zorunda bırakılan Türk ulusuna ve özellikle gençlere, gerçek Çanakkale Destanı’nın nasıl yazılmış olduğunu göstermeyi bir görev biliyor. Ekliyor: “Şu çok iyi bilinmelidir ki, Atatürk’süz Çanakkale Savaşı yazılamaz ve anlatılamaz!” Başta tıp olmak üzere bilimin öneminin çok daha iyi anlaşıldığı dönemde bile, bilimdışı tezler ve iddialar toplumun zihnini bulandırmaya devam ederken Metin Özenci, halkımıza hiç değilse kalp ve damar sistemimizle ilgili kimi güncel ve geçerli bilgileri yalın bir dille anlatıyor. Cumhuriyet
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle