22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
10 13 MART 2021 CUMARTESİ DİZİ Pek çok ülke, aşı siparişlerini yaparak öncelik alırken Türkiye, bu konuda da geri kaldı Geç ve güç başladı COVID19 PANDEMİSİ İLE 1 YIL Dr. ERDAL ATABEK 3 Sağlık Bakanlığı, Covid19 salgınının yurt çapında yoğunluğunu belirten bir harita yayımladı. 100 bin kişide virüs bulaşan kişilerin il bazında oranlarını açıklayan bu haritada ilgi çekici özellikler vardı. İlk özellik, yurtta virüs bulaşmayan hiçbir ilin olmamasıydı. İkinci özellik, bazı illerdeki dikkat çekici yüksek oranlardı. Koronavirüsle mücadelede önemli yeri olan filyasyon ekipleri, kar kalınlığının yer yer 1.5 metreyi aştığı bölgelerde buz gibi havada temaslıların takibini sağlıyor. TUNCELİ 814 Şubat 2021 tarihli “bulaşan vaka oranı” belirten haritada “En Düşük Vaka Sayısı Olan İller” arasında Şırnak (7.82), Hakkâri (9.55), Bitlis (10.35), Van (14.89), Mardin (15.33), Batman (14.49) ve Diyarbakır (17.53) yer alıyordu. Diyarbakır’a yakın bir il olan Adıyaman’da ise (100.55) yüksek bir oran dikkat çekici idi. Asıl dikkat çekici olan ise Karadeniz Bölgesi’ndeki yüksek oranlardı. Trabzon (228.02), Rize (202.44), Giresun (184.34), Ordu (194.42), Samsun (171.29) ile ülkenin en yüksek bulaşma oranlarına dikkat çekiliyordu. Tam da bu tarihlerde, 1516 Şubat 2021 tarihinde yapılan AKP il kongrelerindeki aşırı yoğun salonların “sosyal mesafeyi hiçe sayan” görüntüleri tepki çekiyor, alınan önlemlerin böylesine etkisiz bırakılması öfke uyandırıyordu. Partili Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ise bu aşırı kalabalık salonları övgüyle karşılıyor, “tıklım tıklım doluyor”, “lebaleb dolu” sözleriyle partisinin coşkusunu keyifle açıklıyordu. Trabzon ve Rize AKP il kongrelerindeki bu görüntüler, bu illerdeki yüksek bulaşma oranlarına da dikkat çekiyordu. Yapılması gereken yasal toplantılar, kooperatif toplantıları, sendika toplantıları, meslek odaları toplantıları salgın nedeniyle yasaklanırken AKP kongrelerinin bu durumu açıkça siyasal iktidarın kendi kurallarına bile uymadığını ortaya koyuyordu. CEHALET... Covid19 pandemisi ile yapılan mücadele bütün vatandaşların sağlık bilincine sahip olmasıyla doğru orantılı bir çabaydı. Ama Karadeniz Bölgesi’nde yapılan “filyasyon araştırmaları” çok ilgi çekici bulgulara ulaştı. Filyasyon, salgının kaynaklarını araştırma demektir. Filyasyon ekipleri, bu amaçla kurulan çalışma gruplarıdır. Bu gruplardaki doktorlar, Karadeniz Bölgesi’nde bir köyde tespit edilen “virüs pozitif vaka”nın, bir hastayı okuyan “üfürükçü kadın”ın 3 köyde bulaştırdığı 136 kişiden biri AŞI KARŞITLIĞI VAR MI? Aşı karşıtları hiçbir zaman eksik olmamıştır. Zaman zaman bütün aşılara karşı tepkisel davranışlar toplumda yandaşlar bulmuş, aşıların yan etkileri öne sürülerek aşılamaya karşı çıkılmıştır. Bu arada, Covid19 virüsünün yaptığı salgının da uydurma olduğu, ilaç şirketlerinin böyle savlar öne sürerek kendi kârlarının peşinde koştuğu öne sürülmüştür. Aşıların da ilaç şirketlerinin kazancı için reklamının yapıldığı, aşıların etkili olmadığı, bu nedenle de yaptırılmaması gerektiği savlanmıştır. Ancak kamuoyunu etkileme açısından bu karşı çıkışların etkili olamadıkları anlaşılmaktadır. Devlet yetkililerinin, muhalefet önderlerinin aşı yaptırdıkları, bu örneklerin TV ve benzeri yayın organlarında yer alması, toplumun aşılama çalışmalarında etkili örnekler oluşturmuştur. Toplumun aşı karşıtlığına teslim olmaması, bu salgınla savaşımda olumlu bir gelişmedir. olduğunu buldu. Üç ailenin birleşip lahana ve fasulye turşusu yaptığı bir olayın 21 pozitif vaka ile sonuçlandığını saptadılar. Bu ailelerle yapılan görüşmede, “turşunun virüse karşı bağışıklık kazandırdığı”, bu amaçla buluşarak turşu kurdukları anlaşıldı. Gene, bir düğünden sonra görülen 27 pozitif vakanın kaynağının, hasta olduğunu gizleyip düğüne katılan bir akraba olduğunu buldular. Bütün bu olayların temelinde, toplumun sağlık konusundaki cehaleti olduğu açıktır. Sağlık Bakanlığı’nın, bağlı olduğu siyasal iktidarın geleneksel yapıdan aldığı oyları ürkütmemek için bu olayların üstüne gidemediği ortaya çıkıyor. İktidar partisi olan AKP’nin kongreleri, halkın bilgisizliğine, hurafelere kapılmasına kayıtsız kalınması, salgının önlenmesinin önündeki en büyük engellerdir. VE AŞILAMA BAŞLADI Salgının ilk aylarından başlayarak ortaya atılan aşı beklentisi, değişik ülkelerde yürütülen çalışmalarla başarıya ulaşıyordu. Çin’de yapılan aşı Sinovac, Alman BioNTech Pfizer aşısı iki Türk bilim insanı tarafından geliştirilmişti. AstraZeneca aşısı İngiltere’de geliştirilmişti. Her ülke kendi aşısını yapmak için çalışıyordu. Türkiye’de, Cumhuriyetin ilk yıllarında, 1928 yılında kurulan Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü, aşıların ve antiserumların yapılması amacıyla hizmete açılmıştı. Birçok aşının üretildiği, birçok hastalığın tedavisinde kullanılan serumların yapıldığı bu yararlı kurum ne yazık ki 2011 yılında kapatılarak hizmet dışı bırakıldı. Eğer bu kurumumuz geliştirilerek işlevini sürdürseydi şimdi biz kendi Covid19 aşımız ile aşılanıyor olacaktık. Ne yazık ki siyasal iktidarın birçok konudaki körleme gidişi, bu konuda da geri kalmamıza yol açtı. Bu durumda Türkiye de ancak dışarıdan aşı siparişi ile halkın aşılanma gereksinimini karşılayabilirdi. Oysa bu konuda da gecikildi. Birçok ülke, aşı siparişlerini yaparak öncelik alırken bizdeki aşılama çalışmaları geç ve güç başladı. Aile hekimliği merkezlerinde yürütülen aşı çalışmaları görece bir takvimle yürütülmektedir. Öncelikle sağlık çalışanlarının aşılanması zorunludur. Sonra da yaşlılardan başlayarak bütün toplumun aşılanması gerekmektedir. 2021 yılının ocakşubatmart aylarında yürütülen aşı çalışmaları toplumun ancak bir bölümüne ulaşmaktadır. Gene de aşı çalışmaları salgının öteki yanlarına göre daha düzene oturacak gibi görünmektedir. Aşıların dünya ölçeğinde dağılımı gene “zengin fakir ülkeler” ayrımına göre olmaktadır. Zengin ve gelişmiş ülkeler, toplumlarının aşılama çalışmalarını başarıyla yürütürken geri bıraktırılmış fakir ülkelerin hiç aşı alamadığı anlaşılmaktadır. Bizim ülkemizin aşılamada geç kaldığı, aşılama çalışmalarının düzenlenmesinde de yanlışlar yapıldığı görülmektedir. Gene de halkın çoğunluğu aşı olmak için çaba harcamakta, randevu alma ve aşısını yaptırma peşinde koşmaktadır. Teşekkür Dizinin hazırlanmasında katkıda bulunan İTO Başkanı Prof. Dr. Pınar Saip ve halk sağlığı uzmanı Prof. Dr. Nilay Etiler’e teşekkür ediyorum. SALGININ VERDİĞİ 8 DERS Elbette bu salgının da bütün toplumlara verdiği dersler vardır. 1 Hiçbir zaman durumunuzun değişmez olduğunu sanmayacaksınız. Gözle görülmeyen bir virüs bile yaşamınızı değiştirmeye yeterlidir. 2 Her zaman, hayatın her değişikliğine hazır olacaksınız. Yaşam dayanıklılığınız en büyük yardımcınızdır. 3 Bağışıklık sisteminize her zaman büyük önem vereceksiniz. Psikolojik bağışıklılık, bedensel bağışıklılık, sosyal bağışıklılık sizin dayanma gücünüzdür. 4 Toplumsal dayanışmanız her zaman çok önemlidir. Böyle yaygın afetlerde en büyük gücünüz birbirinize yardım etmeniz, güç vermenizdir. 5Bireysel ve sosyal bilinciniz, bütün afetlerde en büyük desteğinizdir. Bilime güveneceksiniz. Bilimsel bilgiler, teknik gelişmeler sizin kurtarıcılarınızdır. Dogmalar, hurafeler sizi doğru önlemlerden alıkoyar. 6Güvenilir yönetime bu durumlarda çok büyük gereksinmeniz vardır. Güvenilir yönetim; denetlenebilen, sorumluluk alan, yanlışını kabul eden, yanlışından hesap vermeyi bilen yönetimlerdir. Böyle bir yönetiminiz yoksa, güven duygusunu kaybedersiniz. Bu da güç durumlarda sizi birlik olmaktan alıkoyar. 7Ekonomik gücünüzün ne denli önemli olduğu bu salgında görüldü. Bütün sektörlerde herkesin geliri azaldı, gideri ise arttı. Bu da zamanında birikim yapmanın önemini gösterdi. Bu olay, kişiler kadar toplumların da devletlerin de sorunu olmuştur. Devletin ekonomisinin yönetimi, bu afetlerde ortaya çıkmaktadır. Sizin de bu durumu görmeniz gerekir. 8 Sonuçta her şey, siyasal iktidara dayanmaktadır. Hesap veren, sorumluluğunu kabul eden, yanlışını düzeltmek isteyen, gerektiğinde istifa etmeyi bilen bir iktidar sizin oylarınızla seçilecektir. Bu da sizin her zaman sorumluluğunu bilen bir yurttaş olma görevinizdir. Bir virüs salgınının verdiği bu dersler de bütün toplumlar için uyarıcı olmalıdır. Bizim toplum olarak bu derslere gereksinmemiz çok daha açık, çok daha önemlidir. Geleceğimiz bu olaylardan çıkaracağımız sonuçlarla yakından ilgilidir. Gelecek kararlılığımız da toplumsal sorumluluğumuzla buluşsun... B İ T T İ KÖY OKULUNDA SKANDAL İmamın eşi çarşafla derse giriyor Antalya Finike’de yüz yüze eğitimin başlamasının ardından 4 köy okulunun ikisinde köy imamı ikisinde ise eşleri ders vermeye başladı. İnternet olmamasına rağmen bu köy okulları EBA Destek Noktası olarak gösterildi. Köy okullarından birinde eğitim veren imamın eşinin derslere çarşafla ve yüzü tamamen kapalı şekilde girdiği ortaya çıktı. Öte yandan imam eşinin pedagojik formasyonu olmadığı ve ilahiyat mezunu olduğu öğrenildi. BirGün gazetesinin haberine göre konuya ilişkin Finike İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’nden şu bilgiler verildi: “İlçe milli eğitim müdürümüzün iyi niyetli kullandığı bir tasarruf var. Branş öğretmenleri, derse girecek öğretmenler de görevlendirildi bu mahallelerde. Öğretmenler gittiler bir iki gün çalıştılar. Daha sonra gidemeyiz uzak dediler ve görevden ayrıldılar. Görevlendirilen imam eşi ilahiyat fakültesi mezunu. Formasyon aldığında atanacak bir kişi. Özellikle imam eşi görevlendirilmiş diye bir şey yok. Bir ya da iki kişi görevlendirildiği halde istifa etti. Kimse bulunamayınca imamın eşi ilahiyat mezunu, üniversite mezunu denilerek görevlendirildi.” İnternet olmamasına rağmen EBA Destek Noktası açılmasına ilişkin ise “Bu açılan yerlere biz daha sonra halk eğitim kursları açacağız. Taleplere göre. Buralar yıkıktı, harabelikti. Tamir ettirdik. Öğretmen arkadaşları, İŞKUR personelini görevlendirdik” denildi. İmamın eşinin derse çarşafla girmesine ilişkin ise bilgilerinin olmadığını ve böyle bir şey doğruysa gerekenin yapılacağı aktarıldı. l Haber Merkezi İMO’DAN KAMPANYA: Her şantiyede bir şef SEFA UYAR TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası (İMO) güvenli yapının oluşumunda şantiye şefliğinin önemine dikkat çekmek için “Her şantiyeye bir şef” Taner Yüzgeç kampanyası başlattı. Cumhuriyet’e konuşan İMO Başkanı Taner Yüzgeç, güvenli yapı için “projelendirme, inşa ve denetim süreci” olmak üzere birbiriyle bağlantılı 3 temel bileşen olduğunu belirtti. Bu 3 temel bileşenin, nitelikli şekilde yerine getirilmesi gereken mühendislik hizmeti olduğuna işaret eden ve inşa sürecinin, deprem sonrası hasarlar ile doğrudan bağlantılı olduğunu kaydeden Yüzgeç, işçiliğin nitelikli kullanımı, nitelikli malzeme kullanımı ve malzeme organizasyonu gibi süreçleri yönetenin şantiye şefi olduğunu söyledi. Yüzgeç, “Mevzuat ‘şantiye şefi 5 ayrı binaya bakabilir’ diyor. Bunun anlamı, işi yönetmek değil, tabiri caizse gidip ‘boy göstermek.’ Bu da tabii ki o hizmetin olmaması, kâğıt üstünde kalması; güvenli yapı üretiminin en önemli ayağının eksik olduğunun tescili anlamına gelir” dedi. ‘Sağlık, hizmetlere bağlı’ Şantiye şeflerinin, iş güvenliğinden de sorumlu olduğunu ancak şantiye şefliği görevinin pratikte yerine getirilmediği için “yerine getirilmeyen bir hizmetten sorumlu olduklarını” aktaran Yüzgeç, “Tam zamanlı olması halinde şantiye şefleri, özellikle bilinçsizlikten kaynaklanan kazaları önleyebilir nitelikte. İşçinin sağlığı bu hizmetlerin var olmasına bağlı. Bu tür hizmetlerin kağıt üstünde kalması halinde ise sonuçlar kaçınılmaz” diye konuştu. Yüzgeç, yapı güvenliğinin, deprem ile de doğrudan bağlantılı olduğunu vurgulayarak “Depremde oluşan hasarlar da bu hizmetlerin kâğıt üzerinde kalmasıyla ilgili” dedi. Güvenli yapı için nitelikli malzemenin, işçiliğin nitelikli kullanılması ile bütünleşmesi gerektiğini söyleyen Yüzgeç, “Pek çok depremde, uygulama kusurlarından oluşan hatalar nedeniyle yıkıma varabilecak nitelikte hasarlar oluşabilmekte. 1999 depreminden bu yana yaşadığımız tüm depremlerde bu tür örnekleri gördük. Bu, ‘ustalar, işçimiz ne yapacağını bilir’ mantığıyla hareket edilebilecek bir mevzu değil” ifadelerini kullandı. ‘Aslında bakmıyorlar’ İnşaat mühendisleri dışında da şantiye şefliği yapabilen mesleklerin olduğunu ancak bunların “son derece sakıncalı” olduğunu kaydeden Yüzgeç, bu hizmeti inşaat mühendisleri ve mimarların vermesi gerektiğini söyledi. Şantiye şefliğinin kâğıt üstünde kaldığını, şeflere yalnızca “imza attırıldığını” vurgulayan Yüzgeç, “2020’de verilmiş ruhsatlara bakıldığında, bir şantiye şefi ortalama 2 şantiyeye bakıyor. Devam eden inşaatlar da eklendiğinde bu rakamın 3’e çıktığını görüyoruz. Bir kişi 3 şantiyeye bakıyor ama aslında bunlara bakmıyor anlamına geliyor. Şantiyelerimizin, özellikle yapsat tarzındaki konut üretimindeki şantiyelerimizin mühendislik hizmeti alamadığını söyleyebilirim. Şantiye şefleri, tam zamanlı olarak inşaatların başında bulunmalı” dedi. l ANKARA
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle