29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
HABER 14 11 MART 2021 PERŞEMBE KÜLTÜR EFSANE ŞARKILAR HEDEF GÖSTERİLEN MİNE SÖĞÜT: Ortaçağ bizden çok uzak değil HİLAL KÖSE Yazarımız Mine Söğüt, “Baba evini derhal terk edin kızlar” başlıklı yazısı üzerine önce Akit gazetesinde hedef gösterildi, ardından Cumhurbaşkanı’nın hedefi oldu. Yazının etrafında “aileyi yıkıyorlar” minvalinde dönen tartışmaları Söğüt’e sorduk. “Ben de bu meselenin tartışılmasını istiyorum ama seviye bu olmamalı” diyor. MİNE SÖĞÜT n Nasılsınız? Şaşırdınız mı söylemlere? İlk başta espriyle karşıladınız Akit’te çıkan yazıyı... Aslında hâlâ espriyle karşılamak istiyorum, konu bu kadar ciddi bir konu olmasa. Çok sevdiğim Gezi sloganlarındandır: “Vatandaşı olmasak çok komik bir ülkede yaşıyoruz.” Ama biz komik bakamayacak kadar içindeyiz işin, trajikomik bir durum var. Artık iktidardan her şeyi beklemek gerektiğini biliyoruz. Normalde böyle bir yazıya bir Cumhurbaşkanı ya da herhangi bir politikacı, dönüp de bakmaz. Evet bu tartışılabilir bir konu, çok önemli bir konu, zaten ben bunun üzerine atölyeler yapıyorum, “Ahlak belanızı versin” diye... Acıklı olan, bu kadar yanlış anladıkları şeyi bir slogan haline getirme cesaretlerinin olması. Bu cahil cesareti çok ürkütücü... Ülkeyi çok ciddi yetkilerle donanmış şekilde yöneten iktidarın cahil cesaretinden güç alması, bilinçli ya da bilinçsiz, bilinçsizse başka bir sorun, bilinçliyse daha başka bir sorun, mesele çatallanıyor çok ürkütücü bence. n Ben de tam onu soracaktım, Akit’te çıkıyor, sonra Cumhurbaşkanı o konuşmayı yapıyor... Anlıyorum ben konunun tedirginlik yaratmasını ama seviye bu değil. Başka bir yerden tartışmamız gerekiyor. Ahlak, örf, gelenek, inanç... İnsanlığın başına bin yıllardır sorun olmuş meseleden söz ediyoruz. İsterdim ki bu ülkenin söz sahibi olan ileri gelenleri, iktidarda söz sahibi olanları, daha doğru bir yerden tartışabilsin. Sağlıklı, ölçülü ve bilimsel bir platform olabilse ve keşke o zaman farklı fikirler karşı karşıya gelip çatır çatır tartışsak, ben yenilsem, haksız çıksam bunların hepsine razıyım. Didik didik okuyorlar... n Bugün (dün) neler oldu? Akit, eski bir yazımı daha bulmuş. “Evdeki babayı öldürün diye yazı yazmış bu kadın” diye... O yazım da bence çok güzel bir yazıydı (gülüyor). En hoşuma giden şu: Didik didik Mine Söğüt’ün yazılarını okuyorlar. Belki içlerinden birilerinin küçücük de olsa aklı çelinir diye bir umudum var. Hiç okumayacakları bir şeyi okuyorlar şu anda. n Aile kavramının sorgulanması da gerekiyor, hele de İstanbul Sözleşmesi üzerindeki tehditlere bakınca... Ve her gün kadınlar öldürülüyor. Her kesimden insan “Bu cinayetlere karşı bir şey yapılmalı” diyor ama yapılacak şeyin ne olduğunu tartışmaya gelince orada birden tabularla karşılaşıyoruz. Hassasiyetler öne sürülüyor. Bu, çok korkunç bir şey. Bu, bildiğimiz kötülüktür. Bu yazıyı tartıştığımız iki üç gün içinde ardı ardına yine kadınlar öldürüldü. Öldürenlerin hepsi baba. O babaların da birer evleri var. O evlerde çocuklar var... n Tedirgin oldunuz mu peki? Her şeyin kontrolsüz ve tehlikeli olduğu bir ülkede, sistemde yaşıyoruz. Normal koşullarda tedirgin olmam gerekiyor ama ben korkabilen birisi değilim. Gerçekçi biriyim, evet her an, her şey, her yerde olabilir, bunu biliyorum ama bu beni ilgilendiren bir şey değil. Öyle yaşayamam, öyle yazamam, öyle davranamam. Sadece Türkiye değil dünya kadınları sevmiyor n Biz iyi evliliklerin uzun sürmesinden yanayız elbette... İşin sırrı neydi? Ben şanslıyım dünyanın en şahane babasına sahiptim, 17 yaşımdayken vefat etti. Ergenliğimi mükemmel bir erkek modeli ile geçirdim. Evlendiğim kişide de arkadaşlıklarımda da hep o ölçü oldu. Ne istediğinizi bildiğinizde, o isteklerinize göre seçtiğinizde çok uzun birlikte olabiliyorsunuz, doyamıyorsunuz, yıllar yetmiyor... n Z kuşağı kadınları aşacak mı bu konuları sizce? Söyleşilerimde hep şu örneği veriyorum. Buraya gelen ve sayısı çok az olan erkekler, kalkıp geldiler. Fakat kadınlar yemeği yaptılar, bulaşığı yıkadılar, alışverişi ayarladılar, çocuğu okuldan aldılar, işleri varsa tamamladılar, her şeyi hallettiler, bütün evi, sonra geldiler. Bu o kadar büyük bir fark ki... Bir adam çıkıp gidebilir, bir kadın her şeyi halledip gider. Ben de dahil... Konu basit değil. Kuşaklar aşıyorlar ama o kadar çok duvara çarpıyorlar ki. Adem’in omurgasından oluşturulan kadın fikri... Mesele oradan başlıyor. İlk günahı işleten kadın... Bunu böyle kodladığınız zaman kadına nasıl güvenebilirsiniz? Dünya kadını nasıl sevebilir? Sırf bizim ülkemiz değil dünya sevmiyor kadınları... Her şey bir gün değişecek ama biz insanlığın kurduğu uygarlığın en lanetli zamanlarına denk geldik diye düşünüyorum. Ortaçağ bize çok uzak ama aslında çok yakın ve sanırım çok da bitmiş bir çağ değil ortaçağ... gençlerin sesi oluyor! Bee Gees şarkısı “Stayin Alive” İZEV’e bağışlandı. Özel gereksinimli gençler Türkçeye uyarlanan şarkı için kamera karşısına geçti. Şarkı, YouTube ve tüm dijital platformlarda yayımlanırken gençlerin hedefi müzik listelerine girebilmek! Çok fazla bir istekleri yok; toplumda yer edinebilmek, ilk olarak engelli bir birey olarak değil, yaptıkları işlerle tanımlanmak istiyorlar. İstanbul Zihinsel Engelliler İçin Eğitim ve Dayanışma Vakfı (İZEV) da 32 yıldır, özel gereksinimli gençlerin toplumda yer edinebilmesi için çalışıyor. İZEV’in desteklediği bu gençler, geçen yıllarda Fark Band diye bir grup kurarak müzik yeteneklerini gösterdiler. Efsa Selva Çavuşoğlu, Tan Aytıs, Buğra Kurtuluş, Okan Dinç, Elif Yavuz ORHUN nevi Pink Floyd grubu, ATMIŞ kült haline gelmiş şarkısı “Another Brick in the Wall” şarkısını İZEV’e bağışlarken kurulan Fark Band grubu da bu şarkıyı “Yaşam HakkıDuvar” ismiyle Türkçeleştirip seslendirmişti. Şarkı YouTube’da milyonlarca kez dinlendi. Şimdi de 70’lerin efsane müzik grubu Bee Gees’in yaşayan tek üyesi Barry Gibb, o ismi duyulduğunda hemen akla gelen “Stayin Alive” şarkısını İZEV’e bağışladı. Türkçeye uyarlanan şarkı, Fark Band grubu tarafından “Yanımda ol, benimle ol” adıyla farkındalık odağında yeniden seslendirildi. Şarkı için İstanbul’un tarihi mekânlarında özel bir klip çekildi. 8 dilde altyazılı olarak işaret dili tercümesiyle yayımlanan şarkının bu özel versiyonu için Yavuz Dizdar (doktor), Özlem Gürses (gazeteci), Eda Erdem (milli voleybolcu), Pınar Altuğ (oyuncu), Murat Tarman (iş insanı), Koray Avcı (sanatçı), Birol Topuz (milli sporkamera karşısına geçti. ‘Eksik yaprağı sen tamamla’ Şarkıyı ve klibi dün düzenlenen özel lansmanda izledik, Fark Band grubuyla tanışma imkânı da yakaladık. “Yaşam HakkıDuvar” video klibinde metafor olan duvarı yıkan özel gereksinimli gençler, çekimleri 4 ay süren devam klibinde bu kez duvarın diğer tarafına geçiyor... Şarkıda görme engelli solist Buğra Kurtuluş’a özel gereksinimli İZEV gençleri Elif Yavuz, Selva Çavuşoğlu, Okan Dinç ve Tan Aytıs eşlik ediyor. Mottoları ise: Eksik yaprağı sen tamamla! İZEV Başkanı Hakan Kural, lansmanda anlamlı bir de konuşma yaptı. Kural, “Toplumun ‘engelli’ diyerek önyargıyla yaklaştıkları özel gereksinimli gençlerin güçlü yanlarıyla müzik dünyasına adım attığı bu proje ile hem yurtiçi hem de yurtdışında yeni bir model olacağımıza inanıyoruz” diye konuştu. Başkanın şısına geçmeleri, tanınmaHakan Kural ları, kendilerinden imza alınması gibi olayların dünya çapındaki tüm özel gereksinimli insana umut sağladığını gördüklerini dile getirdi. İZEV Başkanı, bu şarkıyı en çok dinlenen şarkıların yer aldığı listelere sokmayı hedeflediklerini ifade etti. ‘Algıları değiştirdik’ Fark Band’in solisti Buğra Kurtuluş ise “Duygularımı saklamayı becerebilen birisi değilim. Bu projede çok duygulandım. Benim bu hayatta yapmak istediğim her şey ile örtüşen bir proje oldu. Önceki dönemlerde müzik ile uğraştığımda bu kadar etkili olmuyordu. Ne yaparsak yapalım insanların zihinlerindeki algı yıkılmıyordu. Bu projeyle bu algıyı kırabileceğimize hatta değiştirdiğimize inanıyorum. Beni Engelliler Günü’nde sahneye davet ediyorlardı. Oysa ben cu), Jason Tahincioğlu (F1 yarışçı konuşmasında vurguladığı belki de birkaç dilde şarkı söyleyebilen bir yosı) Larissa ve Burak Gacamer (sos en önemli nokta “umut” konusun rumcuyum. Bu projeyle beni anlayan yal medya içerik üreticileri) ve Efe daydı. Kural, İZEV gençlerinin yap insanlarla birlikte olmanın mutluluTanay (blogger) gibi ünlü isimler de tığı bu şarkıyla birlikte kamera kar ğu bambaşka” dedi. USTA OYUNCU ‘Buluşuruz gökyüzünde...’ RASIM ÖZTEKIN, SON YOLCULUĞUNA UĞURLANDI Kalp rahatsızlığı nedeniyle tedavi gördüğü hastanede geçen gün hayatını kaybeden Türk tiyatrosunun usta ismi Rasim Öztekin, son yolculuğuna uğurlandı. Öztekin’in Türk bayrağına sarılı ve üzerine Galatasaray bayrağı da konulan tabutu, önce mezun olduğu Galatasaray Lisesi’ne, ardından profesyonel tiyatro hayatına başladığı Ses Tiyatrosu’na getirildi. Usta sanatçı, Ses Tiyatrosu’ndaki törenin ardından Zincirlikuyu Camii’nde kılınan ikindi namazından sonra, Zincirlikuyu Mezarlığı’nda toprağa verildi. Törene usta oyuncunun ailesi, sevenleri, Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy’un yanı sıra AKP Genel Başkanvekili Numan Kurtulmuş, AKP Genel Başkan Yardımcısı Mahir Ünal, AKP Sözcüsü Ömer Çelik, İstanbul Valisi Ali Yerlikaya, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu da katıldı. Usta sanatçının kızı, oyuncu Pelin Öztekin, törende “Konuşma hazırlamadım. Sadece babama çok teşekkür etmek istiyorum ilk aşkım olduğu, ustam olduğu, bana her şeyi öğrettiği için. Ben burada büyüdüm. Bu sahnede onu izleyerek büyüdüm. Bu sahneye böyle çıkmak istemezdim babamla ama ‘Bak baba birlikte aynı sahnedeyiz’, onu çok seviyorum. Herkese çok teşekkür ederim” ifadelerini kullandı. Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy, yaptığı konuşmada şunları söyledi: “Rasim Öztekin usta, televizyonda, sinema perdesinde, hepsinden öte tiyatro sahnesinde güler yüzümüz, duygu ve düşünce aynamız, kimi zaman kendimiz, kimi zaman çok farklı insan hikâyelerinde rehberimiz olmayı başardı. Ve bütün bunları çok büyük bir başarıyla bize sunarken, herkesten farklı olarak sahneyi, rolünü seyircinin huzurunda değil, seyirciyi hayatının içinde hissettirerek çok farklı bir başarı elde etti. O yüzden yeri doldurulmaz, çok değerli bir ustamız...” Öztekin’in ustası, oyuncu Ferhan Şensoy ve Derya Baykal’ın kızı Derya Şensoy da sahneye çıkarak sağlık sorunları nedeniyle babasının törene katılaPelin Öztekin Şoray Uzun madığını ancak Rasim Öztekin için bir mektup ilettiğini kaydetti. Şensoy, “Babam Ferhan Şensoy, Rasim Ağabey’in ani, acı, çok erken ve zamansız haberini aldığında pandeminin başından beri olduğu Bodrum’daydı. Sağlığı şu an burada olmaya elverişli olmadı fakat Rasim Ağabey’e bir veda mektubu var. Onu iletmek istedi” dedi. Ferhan Şensoy mektubunda şu satırlara yer verdi. “Ortaoyuncular’ın amatör kolu Nöbetçi Tiyatro’dan yetişti Rasim. Kısa sürede Ortaoyuncular’a katıldı. Kavuğumu ona devrettim. Ortaoyuncular’da çok başarılı bir dönem yaşadı. Kimi rahatsızlıklarından dolayı sahneyi bıraktı. Kavuğu Şevket Çoruh’a devretti. Günü geldi uçtu gitti gökyüzüne, kavuklu fotoğrafı asılı durur Ses 1885’te. Bir gün ben de uçup geleceğim gökyüzüne, buluşuruz gökyüzünde, neşeli bir meyhanede.” 8 Mart manzaraları 8Mart gününü geride bıraktık… 8 Mart’ta neler olup bittiğini daha doğrusu bitmediğini şöyle bir sıralarsak ne rezil bir durumda olduğumuzu daha iyi anlayabiliriz. 8 Mart’ın ilk saatlerinde İstanbul’da bir kadın öldürüldü. 8 Mart’ta birçok gazete ve televizyona bir gün önceki iki cinayet yansıdı: 1) Ankara’da dört çocuğunun önünde Zeynel Korkmaz, karısını boğazından bıçaklayarak öldürdü. 2) Samsun’da, beş yaşındaki çocuğunun gözleri önünde, bir kadın eski eşi tarafından öldüresiye dövüldü. Ama üzülmeyin bu vahşetler ortaya çıktıktan sonra Adalet Bakanı Abdulhamit Gül, herkesin yüreğine su serpen şu açıklamayı yaptı: “Hukuk gereğini yapacak, failin yaptığı yanına kâr kalmayacaktır.” Yaaa, işte biz de inandık! Çünkü malum ülkede hukuk ve adalete güvenimiz sonsuz. Tüm haksızlıkların cezalandırılacağına canı gönülden inancımız baki! “Kravat” ve “iyi hal” ve de “namus” indirimi olmayacağına inancımız da güvenimiz de tam! (Zeynep kendine gel. Cumhuriyet okurları değilse de ciddiye alan olabilir.) İstanbul Sözleşmesi 8 Mart’ta aklı başında tüm kadınlar “İstanbul Sözleşmesi”ne karşı çıkanlara bir kez daha haykırdı: Bir zahmet, önce imzaladığınız, sonra karşı çıktığınız şu sözleşmeyi, en azından bir okuyun bari! Neymiş, Türk aile yapısı ve toplum yapısına tehlike arz edermiş ! OHA!.. Bu sözleşme devlete, sen kadınları şiddetten korumalısın diyor. Bunun için politika üretmeni, sorumluluk almanı istiyor; görevini yerine getirmeni şart koşuyor! Ama yooook... Beyler, “Bize ne, kadın evde otursun çocuk doğursun, ağzını açmasın o zaman başına hiçbir şey gelmez” kafasındalar; o nedenle neye karşı çıktıklarını bile bilmiyorlar! Bu şiddete gözlerini kapayanlar, kulaklarını tıkayanlar, kadın cinayetlerinin araştırılmasını, TBMM’de el kol kaldırarak bugüne dek önleyenler size söylüyorum: Duyun artık! Görün gayri: Sadece 2020 yılında 300 kadın, erkekler tarafından öldürüldü ve 171 kadın şüpheli bir şekilde ölü bulundu. Bu cinayetlerin yüzde 60’ı da kadının evinin içinde işlendi! Gazetecilere tehdit 8 Mart’ta, gazeteciler Müyesser Yıldız’a ve İsmail Dükel’e, gazetecilik yaptıkları için ceza kesildi. 8 Mart’ta, gazeteciler bir kez daha iktidarın coşturmasıyla, nefretiyle, kışkırtmasıyla hedef gösterildi; tehdide ve saldırıya uğradı. Levent Gültekin’e Halk TV önünde 25 kişi birden saldırıp linç etmek istedi. Memlekete bakar mısınız! İnsanın, “Çüş!.. Bari tek tek gelin” diyeceği tutuyor! Gazetemiz yazarı Mine Söğüt’e “Baba evini derhal terk edin kızlar” yazısı nedeniyle önce Akit gazetesi “fuhuşa teşvik” yayınlarına başladı. E, ülkenin Cumhurbaşkanı bu fırsatı kaçıracak değil ya, veryansın etti. “Böyle ahlaksızlık olur mu? Bu bir ruh hastalığının işaretidir” diyerek ülkedeki en büyük tehlikeye parmak bastı. Yani işsizlik, kadına şiddet, ekonominin batması, otoriter rejim, vurgunun alıp yürümesi, ülke itibarının metrekare hesabıyla saraylara bağlanması değil ama doğrusu o yazı ülke için çok tehlikelidir diye ilan etti. (Tamam Zeynep, yeter!) Ülkemizde okuryazar olmayan çok. Hele hele sadece adını yazmayı bilene okuryazar dendiğini düşünecek olursak.. Ama okuduğunu anlamayanlar, anlamak istemeyenler daha da çok… Ben şimdi burada bir yazı nasıl okunur, metafor nedir, ne değildir diye anlatmaya kalksam biraz ayıp olur. Bu nedenle vazgeçiyorum. Rasim Öztekin 8 Mart’ta bu ülkenin iyi insanı, usta oyuncusu, değerli bir varlığı Rasim Öztekin’i yitirdik. Onu 70’li yıllardan, Kadıköy Halk Eğitim ve Nöbetçi Tiyatro’dan beri izliyordum. Ferhan Şensoy’un efsanevi oyunu “Şahları da Vurular” oyunu ve ondan sonraki Ortaoyuncular’da oynadığı tüm roller onu yıldız yaptı. Tiyatro ve sinema izleyicileri onu unutulmaz rolleri kadar her daim gülen gözleri, bulaşıcı bir niteliği olan neşesi, dinamizmi, bir de iyi ve kocaman yüreğiyle anımsayacak. “Ölürse ten ölür canlar ölesi değil”… Tüm sevenlerine sabırlar diliyorum. Efsane doktor Tarık Minkari’yi tanıdınız mı? Ben tanıdım, onur duydum. Anı, gezi yazarı olarak da çok sevdim, yazdıklarına çok güldüm. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde öğretim üyesi, genel cerrahtı. Yüzlerce doktor yetiştirmiş, onlarca ameliyat yapmış; 11 kitap, 250’den fazla yerli yabancı makale yayımlamış, emekli olmuş, yeni bir iş olarak yazarlığa başlamıştı. Bu süreçte Aydın Boysan’la dünyayı gezdi, TV sohbetleri yaptı, anıları ve gezilerinden oluşan 15 kitap daha yazdı. Figen Şakacı’nın onunla yaptığı söyleşi kitabı Mizah Zekânın Zekâtıdır’da (İşkültür Yayınları) yaşam felsefesini anlatıyor. Bir Cerrahın Anıları adlı ilk kitap dosyasını Milliyet Yayınları’na getirdi. Okumuş, incelemiş, yayımlama kararı almıştık. Çok sevindi, “Bunu kutlayalım” dedi. Bizi Baltalimanı’ndaki İÜ Sosyal Tesisleri’nde yemeğe davet etti. Genel müdür, yayın yönetmeni, editör, satış müdürü olarak, dört kişi gittik. Kitabın kapak resmini Bedri Koraman yapacak, yemeğe gelişinde getirecekti. Yemek salonuna geçmeden, iskelemsi bir yerde, denize karşı oturmuş, sohbet ediyorduk. Üstümüzde martılar uçuşuyor, bazen önümüzdeki sulara dalıp madı, martılar notu verdi, alkışlıyorlar seni, dedi. Hepimizi kahkahaya boğdu! Bedri Koraman’ın deri ceketinin önyüzü martı kakasıyla boyanmıştı sanki. O yemekte çok güldük. Bizlere o kadar neşe kattı ki unutamam. Gülmek yaşamaktır! Annesinin isteği Tarık Minkari’nin annesi, oğyiyecek alıp havalanıyorlardı. Çok neşelunun hep yüzü gülen insanlarliydiler! la karşılaşması için nikâh memuru, yargıç olan babası da ekonomist olmasıMartıların şakası Hoşbeşten sonra Tarık Minkari, Bedri Koraman’a “Şu kapak resmini görelim artık, sabrım kalmadı” dedi. Bedri Koraman, çantasından resmi çıkardı, Tarık Bey’e uzattı. Kapak resmi bir karikatürdü. Tarık Minkari’nin elinde çatal bıçakla tabaktaki balığı kesmesi anlatılıyordu. Sordu: nı istemiş. O ise doktor olmuş, ama annesini doktor olduğuna bir türlü inandıramamış. Gizlice arkadaşlarına muayeneye gidermiş. Bir gün de dizlerindeki ağrı için oğluna muayene olmuş. Tarık Bey, annesinin rahatsızlığına artroz tanısı koymuş, yaşa bağlı şişlik, ağrır diye anlatmış. Annesi cebine para sokuşturmuş. “Hayrola anne bu ne” diye sorun Bakalım benim ameliyatı nasıl bula ca da “Para. Para alırsan belki daha iyi caksın!? muayene edersin. Karnıma bakmadın, O, resme bakıp bir şeyler söylemekalbimi dinlemedin, tansiyonumu ölçye hazırlanıyordu ki bir martı sürüsü ha medin” demiş! valandı, üstümüzden geçerken düşen Bu öğütten sonra Tarık Bey, muayene atıklar, Tarık Bey’in değerlendirmesine için “tırnağım batmış” diye gelen hastayön verdi: ya bile annesinin sözlerine uyup “soyu Benim bir şey dememe gerek kalnun” demeye başlamış! 14 Mart Tıp Bayramı Üç gün sonra 14 Mart, Tıp Bayramı. İlki 14 Mart 1919’da işgal altındaki İstanbul’da yaşandı. İstanbul Tabip Odası’nın verdiği Basında Sağlık Ödülü’nü bu yıl Cihan Demirci aldı. Cumhuriyet’te yayımlanan bu karikatürde, torununa masal okuyacak bir nine var. Yataktaki torun, başucundaki ninesine şöyle der: “Nine bana masal anlatma! İstediğin saatte sokağa çıkabildiğin o günleri anlat!..” Sağlığın, özgürlüğün, pandemi belasının önemini bu denli kısa, güzel anlatan başka bir karikatür var mı? İstanbul Tabip Odası’nı, Cihan Demirci’yi kutluyorum. Aylardır yaşam tam bir kâbusa döndü. Test sayısı, vaka sayısı. Ölenler. Sağlık çalışanı ölenler. Kimler sokağa çıkacak, kimler çıkamayacak? Aşı sayısı. Olanlar, olmayanlar. Bunları konuşuyoruz hep. O sağlıklı, gülen günlerimize kavuşmanın özlemiyle Tarık Minkari Hocamızı, Bedri Koraman’ı ve onların kişiliğinde Covid19 savaşında yaşamını yitiren tüm doktor, hemşire, eczacı ve sağlık çalışanlarımızı yürekten, minnet duygularıyla, saygıyla, sevgiyle anıyorum! Doktorların, tüm sağlık çalışanlarının Tıp Bayramı kutlu olsun!
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle