03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 9 ŞUBAT 2021 SALI [email protected] OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AYM NE DURUMDA ÖMER FARUK EMINAĞAOĞLU HUKUKÇU 1961Anayasası ile kurulan Anayasa Mahkemesi, anayasanın üstünlüğünü sağlama ve iktidarları sınırlandırma görevleri nedeniyle, hukuk ve demokrasi ile çatışan yönetimlerin her zaman hedefinde oldu. Bu nedenle 1971, 1982, 2010 ve 2017’deki anayasal düzenlemelerin hepsinde de yapısına müdahale edildiği gibi bunlarla da yetinilmeyerek kuruluş amacı ile çatışan üye seçimleri de yapıldı. Tartışmalı üye seçimleri Haşim Kılıç, Sayıştay kontenjanından Cumhurbaşkanı Özal tarafından, 3677 sayılı Yasa’ya dayanılarak 1990’da üye seçildi. Bu yasa, SHP’nin başvurusu üzerine Anayasa Mahkemesi’nce iptal edildi. Anayasaya aykırı bir yasaya dayanılarak seçilen, hukuk fakültesi mezunu da olmayan Haşim Kılıç, 2007 ve 2015 yılları arasında mahkemenin başkanlığını da yaptı. Haşim Kılıç’ın dünya görüşü nedeniyle evinde televizyon bile bulunmadığı yönündeki bir soruyu Özal, “Evinin çatısında uydu anteni olduğu bilgisine ulaşınca üye seçtim” diye yanıtlamış, seçilebilmek için, hukuk eğitimi ve deneyimi yerine, “uydu anteninin varlığı” yeterli görülmüştü. Haşim Kılıç, 1985’te Sayıştay’a da ANAP’ın adeta sipariş usulü, tek bir seçim için çıkardığı 3162 sayılı yasaya dayanılarak üye seçilmişti. Süleyman Arslan, YÖK kontenjanından Cumhurbaşkanı Özal tarafından, seçilme yeterliliği olmamasına rağmen 1992’de üye seçildi. Yekta Güngör Özden başkanlığındaki Anayasa Mahkemesi, seçilme yeterliliği olmadığı için göreve başlatmayınca, Süleyman Arslan istifa etmek durumunda kaldı. Alparslan Altan, üst kademe yöneticiliği kontenjanından 2010’da Cumhurbaşkanı Gül tarafından üye seçildi. Anayasa Mahkemesi raportörü olan, o görevi sırasında seçilme yeterliliği bulunmayan Altan, önce 2010 yılı şubat ayında Denizcilik Müsteşar Yardımcılığına atanıp böylece üst kademe yöneticisi yapıldıktan sonra ertesi ay ise bu yeni görevine dayanılıp “yedek üye” seçildi. 2010 anayasa değişikliği ile asıl ve yedek üye ayrımı kaldırılarak, yedek üyeler de anayasaya konulan bir hükümle üye yapıldı. Bu yolla Anayasa Mahkemesi “üyesi” olan Altan, daha sonra FETÖ üyeliği nedeniyle Anayasa Mahkemesi üyeliğinden çıkarıldı. İrfan Fidan, Yargıtay kontenjanından Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından 23 Ocak 2021’de üye seçildi. Yargıtay kökenli üye Burhan Üstün’ün 10 Ocak’ta yaş haddinden emekliliği gözetilince, mevzuat gereği yeni aday seçiminin iki ay önceden yani 10 Kasım’dan itibaren başlatılıp bu süre içinde sonuçlandırılması gerekirken, adeta bir şeyler beklendi. HSK, 27 Kasım’da İrfan Fidan’ı Yargıtay’a üye seçti. İrfan Fidan, HSK’den mazbatasını 11 Aralık’ta aldı. Yargıtay, 4 Aralık’ta yapılacağını duyurduğu aday seçimini Covid gerekçesi ile 17 Aralık’a bıraktı. İrfan Fidan (Yargıtay deneyimi bir yana, 10 Kasım itibarıyla başlayan seçim takvimi nedeniyle bu yönden de ayrıca aday adayı olamayacağı) seçimde üstelik 107 oyla en yüksek oyu aldı. HSYK, Yargıtay, Danıştay? 2014’te HS(Y)K üyeleri, yargıçların kendi aralarında yaptıkları seçimle belirlendi. O seçimlerden seçim koşulları gereği iktidardaki parti istediği sonucu da aldı. 2017 anayasa değişikliğinin bir sonucu olarak, HSK üyelerinin tamamı aynı yıl, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve TBMM’de ise sayısal çoğunluğu gereği AKP tarafından belirlendi. İşte Yargıtay’a üyeleri ve bu bağlamda İrfan Fidan’ı, kısmen de Danıştay üyelerini seçen HSK, böyle bir HSK. Kamuoyunda “Yargıtay ve Danıştay üyeliklerinin sıfırlanması” adıyla bilinen 2016’da çıkarılan 6723 sayılı yasayla, Yargıtay ve Danıştay’ın yapılarına müdahale edildi ve “unvansız” tüm üyelerin üyelikleri sonlandırıldı. Yargıtay ve Danıştay, 2016’da seçim yapılarak adeta yeniden yapılandırıldı. 2017’deki yeni HSK’de, yüksek yargıyı hukuktan uzak yapılandırma anlayışını sürdürdü. Kurumların yapısına müdahale niteliğindeki yasalar, Anayasa Mahkemesi’nce (bir örneği 6524 sayılı yasa hakkında da olduğu gibi) iptal edilmiş olup CHP’nin 6723 sayılı yasa hakkında açtığı dava, bu davanın dava açma süresi başlamadan açıldığı gerekçesiyle reddedildi. CHP bu yasa hakkında her nedense daha sonra dava açma süresi içinde bir iptal davası açmadı. İşte böyle yapılandırılan Yargıtay’da da İrfan Fidan ilk sıradan üye adayı seçildi. AYM ne durumda! Anayasa Mahkemesi’nin bugünkü üye sayısı 2010 anayasa değişikliği ile düzenlendi. On beş üyesi bulunan mahkemenin on iki üyesini (partili de olan) Cumhurbaşkanı, diğer üç üyeyi de TBMM seçiyor. Görevdeki üyelerin tamamı Cumhurbaşkanları Gül ve Erdoğan’ın seçtiği, yine TBMM’deki sayısal çoğunluk gereği AKP’nin istediği yolda seçilen üyeler. “İktidardaki partinin” yapılandırdığı böyle bir mahkeme, iktidardaki partinin yasama organı üzerinden yaptığı yasama işlemlerini, Cumhurbaşkanı kararnamelerini denetliyor, Yüce Divan olarak Cumhurbaşkanı’nı ve bakanları da yargılıyor, “tüm siyasi partilerle” ilgili önemli görevleri de yerine getiriyor. Yüce Divan görevi de yapan mahkemenin şu an sekiz üyesi hukuk fakültesi mezunu değil. Bu bağlamda Sayıştay’dan, Danıştay’dan ve mahkeme başkanı dahil öğretim üyesi kontenjanından seçilenlerin hiçbiri hukuk fakültesi mezunu değil. İrfan Fidan’ı da gözetince, Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı döneminde seçilen üye sayısı sekize çıktı. Son dönemlerde bazı kararlarda üyelerin, neredeyse seçildikleri dönemi öne çıkarırcasına oy kullandıkları da ortada. Hatırlarsak, AKP döneminde hukuk gözetilmeden bildirilen İHAM, yargıç aday isimleri bile çok kez yetersiz bulunup geri çevrildi. Kararlarının bağlayıcılığı gözetilmiyor. Bazı kararları uyarınca “hukuku uyguladığı” için iktidarla çatıştığı görüntüsü öne çıksa da bu yapısıyla, anayasanın üstünlüğünü sağlama, iktidarı sınırlandırma, etkili bir iç hukuk yolu olma dönemi de artık sona eriyor. Milli Mücadele’nin amansız hasmı AV. HÜSEYIN ÖZBEK TBB BAŞKAN YARDIMCISI Milli Mücadele'ye en başından karşı çıktı. Osmanlı başkenti İstanbul'u işgal eden İngilizlerle işbirliği içine girdi. Kuvayi Milliyeyi yok etmek için Damat Ferit'in örgütlediği Kuvayi İnzibatiye çapulcularının Anadolu üzerine salındığı bir dönemden bahsediyoruz. İskilipli Atıf, bu dönemde piyasaya sürülen İngiliz yanlısı Milli Mücadele karşıtı Teali İslam (İslam Yükselme Derneği) yöneticisi olarak, Sait Molla’nın başında bulunduğu İngiliz Muhipleri (dostları) Cemiyeti ile eşgüdüm içinde çalışmaktadır. Türk halkının ülkesini savunma amacıyla kurduğu ve desteklediği Kuvayi Milliye’nin bir kurtuluş hareketi değil, eşkıya hareketi olduğu propagandası yaparak hedef saptırmaya, bilinç zehirlenmesi yaratmaya çalıştı. Milli Mücadelenin merkezi Ankara'ya karşı, Mütareke İstanbulu’nun işbirlikçi Damat Ferit hükümetlerinden yana oldu. Milli Bağımsızlık Savaşı’nın meşruiyet organı TBMM'ye ve Başkanı Mustafa Kemal’e karşı ısrarla İngilizleri ve işgalci Yunan ordusunu destekledi. Milli Mücadele'ye başından sonuna, sadece düşünce düzeyinde değil, eylemli olarak da karşı çıktı. İhanetin önde gideni Milli Mücadele’nin en zor dönemi, Yunan ordusunun Sakarya önlerine kadar gelip Ankara kapılarına dayandığı, TBMM’nin Kayseri’ye taşınmasının tartışıldığı anlardır. İskilipli Atıf, Türk milletinin ölüm kalım mücadelesi verdiği bu süreçte, Ankara ve Mustafa Kemal karşıtı, Yunan işgalini onaylayan bildiriler kaleme aldı. Askeri silah bırakıp cepheden kaçmaya, halkı Mustafa Kemal ve arkadaşlarını öldürmeye çağıran bu bildiriler Yunan uçakları tarafından Eskişehir ve Kütahya köyleri ve Sakarya boylarındaki asker üzerine atıldı. Bu zehirli propagandadan etkilenip Ankara’ya karşı tereddüt içine düşen bazı kesimler ve firar eden askerler yüzünden Yunan ilerlemesine karşı cephe zafiyeti yaşandı. Milli Mücadele'de Türk halkı bir yandan emperyalist işgalcilerle çarpışırken, diğer yandan içerdeki ihanet cephesiyle uğraşmak zorunda kaldı. İskilipli Atıf, yazdıkları, söyledikleri ve yaptıklarıyla işbirlikçiliğin ve içeriden ihanetin önde gelen isimlerinden biri oldu! Makam sahipleri yanıtlamalı Türkiye Cumhuriyeti, emperyalizme ve onun tetikçilerine karşı verilen zorlu bir bağımsızlık mücadelesi sonucu kuruldu. Kamu görevlilerinin, bulundukları koltukları borçlu oldukları Milli Mücadele’ye ve bu mücadele sonucu kurulan milli devlete itirazı somut delillerle sabit olan bir kişi hakkında anma töreni düzenlemeleri son derece düşündürücüdür ve endişe vericidir. Korumakla yükümlü oldukları Cumhuriyet sayesinde elde ettikleri makamların hakkını veremeyenlerin bu tavırlarının arka planının sorgulanması gerekmektedir. Türkiye Cumhuriyeti’ni temsil eden kamu görevlilerinin Cumhuriyetin kuruluş felsefesine uygun tutum ve davranış içinde olmaları gerekir. Cumhuriyetin önsözü Milli Mücadele’ye şiddetle karşı çıkan, Cumhuriyeti içine sindirememiş bir kişinin mezarı başında gerçekte ne aradıklarını, neyi ve niçin andıklarını açıklamak durumundadırlar. Bu makam sahiplerinin Cumhuriyet konusundaki gerçek düşüncelerini bilmek vatandaşlarımızın hakkıdır. Bu anma törenine katılan zevat, Cumhuriyet, Atatürk, Milli Mücadele hakkında ne düşünmektedirler? Milli Mücadele’de TBMM ve Atatürk mü haklıydı yoksa Damat Ferit ve Vahdettin mi haklıydı sorusuna da samimiyetle cevap vermek durumundadırlar. Tarihi belgelerde ve Türkiye Cumhuriyeti’nin resmi kayıtlarında, “işbirlikçi ihanet örgütü” olarak geçen bir cemiyetin kurucu üyelerinden birinde, anılmaya değer ne gibi özellikler bulduklarını da ikna edici biçimde açıklamak durumundadırlar. Boğaziçi direnişinde kim kimden yana? İki mektup Boğaziçi’nde, öğrencilerin ve öğretim elemanlarının, Üniversitenin geleneklerine aykırı olarak atanan Rektörü protesto etmelerini iktidar, “Teröristlerin” işi olarak niteledi. Çünkü bu direniş, kamuoyunda, iktidarın beklemediği oranda bir destek buldu. Bunun üzerine, iktidar, hem barışçı ve demokratik olduğu için suç teşkil etmeyen protesto eylemlerini hem de bunlara verilen desteği engellemek için, yargıya “Terörist” suçlamasını işaret etti ve yargı derhal bu konuda tutuklamalara başladı. Bu arada Cumhurbaşkanına öğrenciler adına yazılan açık mektubun Sosyal Medya’da yayımlanması nedeniyle öğrenci Beyza Buldağ tutuklandı. Elbette, bütün dünyanın gözü önünde cereyan eden bu olaylar tarihe de geçiyor ve (önünde sonunda değil) eninde sonunda kimlerin haklı, kimlerin haksız olduğu “Türkiye’deki Demokrasi Serüveninin” önemli noktalarından biri olarak, sadece milli belgelerde değil, milletlerarası arşivlerde de kayda geçecek. Sanıyorum, yukarıda sözünü ettiğim mektuba ek olarak bugünlerde yayımlanan iki mektup, kimlerin hangi tarafı savunduğunu göstererek olayın genel niteliği hakkında bir hayli fikir veriyor! HHH Birinci mektup, Alaattin Çakıcı’nın sosyal medya hesabından el yazısıyla yayımlandı: Çakıcı sonuna imzasını attığı mektupta “terörist” öğrencilerin “Cumhur İttifakı’na zarar vermek” için rektör olarak atanan Melih Bulu’yu istifaya davet ettiğini savundu. Mektubunun sonunda Çakıcı Melih Bulu’ya şöyle seslendi: “Lütfen istifa etmeyin, istifa ederseniz bu terörist öğrencilerin önünü açarsınız. Bu kutlu ittifakta gedik açmaya hakkınız yok. Arkanızda Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ve aziz milletimizin olduğunu unutmayınız.” HHH Bu mektubun sahibi Alaattin Çakıcı hakkında Wikipedia Ansiklopedisi’nin Alaattin Çakıcı maddesindeki bilgiler şöyle: Gazeteci Hıncal Uluç’u yaralamaya azmettirmek davasında üç yıl dört ay hapis cezası verildi. On beş kişinin yaralanmasıyla sonuçlanan Karagümrük Spor Kulübü Lokali’ne yönelik 26 Mart 2000 tarihinde düzenlenen silahlı saldırıyla ilgili davada, “çıkar amaçlı suç örgütü kurmak ve yönetmek” suçundan üç yıl dört ay, müessir fiile azmettirmekten de on dört yıl dokuz ay cezaya çarptırıldı. Yargıtay, çete suçundan verilen cezayı onarken müessir fiile azmettirme cezasında usul eksikliği buldu. Borsacı Adil Öngen’in arabasının kurşunlanmasıyla ilgili olarak on yıl on ay cezaya çarptırıldı. Uludağ’da 1995 yılında eski eşi Nuriye Uğur Kılıç’ın öldürülmesi olayında azmettirici olduğu iddiasıyla yargılandı ve 2006 yılında Bursa 1. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından önce ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı. Mahkeme, Kılıç’ın Çakıcı’ya söylediği “Öcalan senden daha şerefli” sözü nedeni ile tahrik indirimi yaptı ve neticede Çakıcı’ya on dokuz yıl iki ay hapis cezası verdi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a hakaret ettiği gerekçesiyle on ay hapis cezası verildi. 10 Ekim 2020’de yeğeni Adem Çakıcı’yı öldürtmeye azmettirmeye teşebbüs suçundan 17 yıl hapis cezasına çarptırılmıştı. Alaattin Çakıcı, 15 Nisan 2020 Tarihli ve 31100 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazı ile ilgili yasa değişikliği kapsamında hükümlü bulunduğu Sincan L Tipi Ceza İnfaz Kurumu’ndan tahliye edildi. Tahliyesinde siyasal gücünü kullanmış olan MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, kendisinin “Dava arkadaşı” olduğunu ilan ederek Çakıcı’ya destek verdi. HHH İkinci mektup 147 edebiyatçı ve yazar tarafından yayımlandı. Bu mektupta şöyle deniliyordu: “En üst kamu otoritelerince kullanılan nefret söylemi, öğrencilerin terörist diye yaftalanması, hukuksuz gözaltılar ve polis şiddeti ülkemizin anayasal bir hukuk devleti olmaktan çoktandır uzaklaştığının yeni bir kanıtıdır. Bizler, günlerdir direnenlerin ölü kelimelerin yükünü aldığını, dili canlandırdığını, tahakkümün pasını silip attığını, ülkenin önünde bin bir olasılıkla dolu yollar açtığını görüyoruz. Edebiyatçılar olarak bu şenliğe coşkuyla katılıyoruz. Boğaziçi Üniversitesi’ndeki direnişin yanındayız. Zulme ve baskıya boyun eğmeyeceğiz. Aşağı bakmayacağız.” Bu bildiriyi imzalayanlar arasında: Ahmet Ümit, Aslı Erdoğan, Ataol Behramoğlu, Atilla Dorsay, Ayfer Tunç, Ece Temelkuran, Elçin Poyrazlar, Elif Şafak, Eren Aysan, Erendiz Atasü, Ferhan Şensoy, Gün Zileli, Güray Öz, Haydar Ergülen, Hidayet Karakuş, İhsan Oktay Anar, İnci Asena, Irmak Zileli, Mehmet Yaşın, Murathan Mungan, Necmiye Alpay, Nevzat Çelik, Orhan Alkaya, Orhan Pamuk, Oya Baydar, Öner Yağcı, Pınar Öğünç, Tarık Günersel, Turgay Fişekçi, Yaşar Seyman, Yekta Kopan, Yiğit Bener, Zeynep Altıok, Zeynep Oral, Zülfü Livaneli vardı. Görüldüğü gibi imzacılar arasında her görüşten her “mahalleden” ünlü yazarlar ve edebiyatçılar var! Sanıyorum bu iki mektup, Boğaziçi Direnişi’ni destekleyenler ve ona karşı çıkanlar konusunda bilgi vermek açısından tarihsel bir öneme sahip! DAYANIŞMA Onlar yaşıyor, Onlar yaşadıkça C’de yaşayacak. Necati Cumalı, Ferzan Gürel, Attila İlhan, Cengiz İlhan, Prof. Dr. Hüseyin Nail Kubalı vekili Abdullah Altan A. DAYANIŞMA BOĞAZİÇİ ÜNİVERSİTESİ’NİN ÖĞRENCİ VE ÖĞRETİM ÜYELERİNİN HAKLI İSTEK VE TEPKİLERİNE KATILIYORUZ VE GÖNÜLDEN DESTEKLİYORUZ. 1961 GİRİŞLİ MÜLKİYELİLER C DAYANIŞMA İLANLARINIZ İÇİN İLETİŞİM BİLGİLERİMİZ İSTANBUL : 0212 343 72 74 ANKARA : 0312 442 30 50 İZMİR : 0232 441 12 20 Email : [email protected]
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle